OTUZ DÖRDÜNCÜ BÖLÜM

2.1K 436 78
                                    

Gözlerimi korkuyla da olsa açıp Charles'a baktım. Ne ara olduğunu bilmediğim bir zamanda benden uzaklaşmış, Sebastian'ın üzerine atılmıştı. Adamın silahından hala duman çıkıyordu. Charles'a endişe ile baktım ama bir anlık sesin verdiği şaşkınlıktan sonra yeniden Sebastian ile mücadeleye başladı. 

Kulaklarımda tuhaf bir uğultu vardı. O uğultuya rağmen koridordan gelen telaşlı ayak seslerini duyabiliyordum. Çok geçmeden hol insanlarla doldu. Kapı büyük bir gürültü ile açıldığında içeri giren Edward'ı gördüm. Bakışları şaşkın bir ifade hakimdi. Önce kalabalığa Charles'ın silahı alıp Sebastian'ı dövdüğü manzaraya çevirdi. Sonra benimkine benzer gözleri bana döndü. 

Onun gözlerine bakarken sanki her şey kayıyor gibiydi. 

Önce Edward'ın gözleri korkuyla ardına kadar açıldı. Bana doğru koşarken dudaklarının hareket ettiğini, bir şey haykırdığını gördüm ama ne olduğunu anlamadan oturduğum masadan aşağıya doğru kaydım. Karnımın sol tarafında bir ağrı vardı. Uyuşukluk benzeri ağrıyan noktaya elimi götürüp kaldırdığımda parmaklarımın kanla kaplı olduğunu gördüm. 

Hayır. 

Bu olmuş olamazdı. 

Bana ilk ulaşan Charles oldu. Kulaklarımdaki uğultuyu delip geçen bağırışını duyabiliyordum. Kabus görüyor olmalıydım. Vurulmuş olamazdım. 

Geri dön Eda. 

Annemin sesi o kadar yakından gelmişti ki bedenim kaskatı kesildi. Son günlerde duyduğum sesler şimdi daha anlamlı geliyordu. Uyanmak üzere olmalıydım ama o zamanda gözlerimi açmak istemiyordum. Orada beni ailem dışında bekleyen bir şey yoktu. 

"Beni bırakma," dedi Charles ağlayarak. Bakışlarım ona doğru kaydığında onun diğerlerine bağırdığını gördüm. 

"Hemen doktoru bulup getirin. İşinin olup olmadığını umursamayın. Gerekirse başına silah dayayın. Hemen gidin," diye kükrediğinde bir anda ortalık ayak sesleriyle yankılandı. 

Charles'ın mavi gözleri bana doğru döndüğünde artık fazla zamanımın kalmadığını anladım. Edward diğer tarafıma oturmuş, yarama çaresizce baskı uyguluyordu. Yüzü bana döndüğümde yanaklarının ıslak olduğunu gördüm. Onlara nasıl veda edebilirdim. Görüşüm kenarlardan kararmaya başladığımda her ne yapacaksam bir an önce yapmam gerektiğini biliyordum. Ruhun bu bedende daha fazla kalmaya gücü yetmeyecekti. 

"Char-les," dedim zorlukla. Hemen bana doğru eğilip titreyen dudaklarını alnıma bastırdı. 

"Konuşma sevgilim, tek kelime etme. İyi olacaksın."

Kanlı elimi uzatıp parmaklarımı yanağına koydum. Tenimin soluklaştığını görebiliyordum. Hayatım Helena Anne Mercer'ın bedeninden yavaş yavaş çıkıyordu. 

"Yeniden bul beni," dedim zorda olsa kelimeler dudaklarımdan düzgün bir şekilde çıkmıştı. Charles söylediklerimi anlamaya çalışırken kaşlarını çattı. 

"Gelecekte bul beni," dedim yeniden gözlerimi açmakta zorluk yaşarken. 

Charles ne demek istediğimi anlamasa da başını hızla salladı. Başını hızla hareket ettirince gözündeki yaş yanağıma aktı. "Bulacağım," derken kendinden emindi. Elimi tutup avcumu öptü. "Nerede olursan ol seni bulacağım," dedi. 

Gözlerim bir an Edward'a kaydı. Kulaklarımda başka bir yere ait insanların konuşmaları ile doluydu. Charles'ın beni sıkıca tuttuğu kolunu hissetmiyordum. Edward sonunda kan akışını durdurarak beni kurtaramayacağını anlayınca hıçkırarak yanıma yaklaştı. Ona gülümsemeye çalıştım. Onca zaman bir abimin olması halinde nasıl hissedeceğimi düşünmeden geçirmiştim. Bana vereceği güvenden, huzurdan mahrum kalmıştım. 

Dük ile Beş ÇayıWhere stories live. Discover now