KIRKINCI BÖLÜM

2.4K 505 74
                                    

"Charles sen öldükten sonra deyim yerindeyse perişan oldu," dedi kendine bir içki doldurmak için benden uzaklaşmıştı ama gözleri benim üzerimdeydi. Başka bir yere baksa bile hemen gözleri beni buluyordu. Sanki bir an sonra kaybolmamdan korkuyormuş gibi görünüyordu.

İçkisini doldurduktan sonra yeniden karşıma oturdu. Koltuğa yerleşirken sabırsızlıkla konuşmasını bekliyordum. "Senin cenazenden sonra günlerce evine kapanıp kendini içkiye verdi," derken bardağını dudaklarına götürdü. "Her ne kadar onu kendine getirmeye çalışsalar da kimseyi dinlemedi." Edward o anlara birebir şahit olmuş gibi durup konuşmasına ara verdi. Onun neler çektiğini görebiliyordum. Şimdi daha yaşlı görünüyordu. Sanki yaşadığı keder gözlerinde derin izler bırakmıştı. 

"En sonunda Kont Newsbury'i vurmakla tehdit edince yanından ayrılmak zorunda kaldılar."

İkisinin arkadaşlarının iyiliği için çabaladığını neredeyse hayal edebiliyordum. Kalbim deli gibi çarparken Ed'in devam etmesi için sabırsızlanıyordum. Sanki asıl anlatması gereken olaya beni hazırlıyordu. Oysa ben onu sarsmak, gerçekleri bir an önce dile getirmesi için zorlamak istiyordum. Her an yerimden fırlamaya hazır halde ellerimi koltuğun kollarına sıkıca bastırarak bekliyordum.

"Cenazeden sonra herkes onun aklını kaybettiğini düşünüyordu. Annesinin ısrarlarına rağmen kendine gelemedi. Zavallı kadın oğlunun derdinden yataklara düştüğünde Charles annesinin iyi hissetmesini istemiş olacak geceleri centilmen kulübüne geldi. Sen onun karısı değildin ama o sanki sen karısıymışsın gibi kolunda yas bandıyla gezmeye devam etti."

Edward'ın konuşması, yüreğimdeki yarayı tuzlu suyla yıkıyor gibiydi. Acaba kaderini değiştirmeden önce Helena öldüğünde onun arkasından kim üzülmüştü? Şuan olduğum kişi olmak için ne kadar dikenli yollardan geçmiştim oysa. 

Sesim titreyerek sordum. "Sonra ne oldu?"

Sesim öyle kötü çıkmıştı ki Edward hemen beni rahatlatmaya çalıştı. "Merak etme delirmedi ama bir gece çok fazla içtikten sonra at arabasını sürerken kaza geçirdi."

Kaza mı? 

Sonunda oturduğum yerden hızla doğruldum. Telaşla yanına gidip önünde diz çöktüm. Benim halimi görünce koltuğunda dik oturdu. Panikle konuşmaya başladım. 

 "Bana ölmediğini söyle," dedim delirmiş gibi. Hayatta olmamasına dayanamazdım. Bunca fedakarlıktan sonra ellerimden kayıp gitmiş olmasına katlanamazdım. 

Ed hemen beni kollarının arasına aldı. "Ölmedi," dedi titreyen bedenimi sakinleştirmeye çalışarak. "Duyduğum kadarıyla ayağı araca sıkışmış, bu yüzden topallayarak yürüyor. Sanırım o yüzden insan içine çıkmaktan da kaçınıyor," dediğinde titrek bir nefes aldım.

Yaşıyordu. 

Sevdiğim adam yaşıyordu.

Öyle rahatladım ki Edward'ın kollarına bırakmak zorunda kaldım kendimi. O yaşıyordu. Yaşıyordu. Yaşıyordu. Edward'ın kollarında sakinleşirken kendime durmadan bunu söylüyordum. 

Charles belki yıkık döküktü ama yaşıyordu. Onu bir şekilde ayağa kaldırabilir. Sevdiği kadın olduğuma inandırabilirdim. Sonrasında ömür boyu yanında kalacaktım.  

Edward "Aklından geçenleri yapmadan önce düşünmelisin," dediğinde kollarından ayrılıp ona baktım. Ben konuşmadan söylediklerini açıkladı. "Helena, her ne kadar ben sana inansam da ki ben senin kardeşinim Charles'ın hemen sana inanabileceğini sanmıyorum. Bu acı ama gerçek."

Başımı salladım. Haklı olduğunu biliyordum. "Belki hemen inanmaz ama onunla vakit geçirirsem eminim bana inanacaktır. Onunla aramızdaki bağ ne zaman ne de mekanı dinler. Biliyorum ki sonunda benim kim olduğuma emin olacaktır."

Dük ile Beş ÇayıWhere stories live. Discover now