OTUZ BEŞİNCİ BÖLÜM

2.7K 491 107
                                    

Gözlerimi açar açmaz annemin sevinç dolu haykırışı kulaklarıma ulaştı. 

"Kenan, gözlerini açtı. Hemen doktoru çağır," derken sesinden ağladığını anladım. Babamın ayak sesleri yatağımın yanından uzaklaşırken annem sevecen, yaşlı gözleri görüş alanıma girdi. 

"İyisin bir tanem. Sonunda uyandın. Bizi bırakmayacağını biliyordum," dedi. 

Şansım olsa onları bırakacağımı bilmiyordu. Kalbim endişe ve üzüntüyle hızlanırken makinanın yükselen sesini duyuyordum. Charles ile olmak için bu hayatımı geride bırakacaktım. Gözlerimden yaşlar yastığa süzülürken ne kadar kötü bir evlat olduğumu düşündüm. Yine de bana bir şans verilse tek bir an bile düşünmeden geçmişe döneceğimi biliyordum. 

Gözlerimi yavaşça kapattım. Eden Park'ı, Edward'ı ve Charles'ı düşünmeye başladım. Odanın içindeki sesler boğuk bir hal alınca onların yüzlerine daha da odaklandım. Ama suda çözülen şeker gibi yavaşça kayboluyorlardı. Onlara tutunmak istedim. 

Yapamadım. 

Doktor bana sorular sorarken onu umursamadan hıçkırarak ağlamaya başladım. Hepsi bir rüya gibi benden uzaklaşıyor, hatırlamaya çalıştıkça daha da kayboluyordu. Yeniden aynı rüyayı görmeyeceğimi biliyordum. 

İstesem de artık göremezdim. 

Her şey bitmişti. 

********

Ne kadar zaman sonra bilmiyorum, sakinleştiricinin etkisi geçinde kendime gelisem annemlerle konuşmayı başarabildim. Ne zamana kadara ağlayıp geriye dönmek için yalvarabilirdim. Artık bu duruma alışmam gerekiyordu, yaşamam gerekiyordu. 

Annemden öğrendiğim kadarıyla uyandığım günden tam bir hafta önce merdivenlerden düşerek bir beyin kanaması geçirmiş, birkaç gün suni komada uyutulmuştum. Uyandığım güne kadar Ceren ve Emre Mert başımda ailemle birlikte nöbet tutmuştu. 

Annemin onun adını söylerken tiksinmesinden gerçeği öğrendiğini anlamıştım. Ona bunu nasıl öğrendiğini sorduğumda Ceren'in dayanamadığını ve ben uyanmadan önceki gün gerçeği söyleyerek odaya gelmesini engellemeye çalıştığını anlattı. 

Gülümsemeden edemedim. Ceren'i anlatacak tek bir kelime olsaydı bu kesinlikle sadakat kelimesi olurdu. 

Nitekim uyandığım haberini alır almaz odama koşar adım girmiş, ardından sümüklerini akıtarak ağlamaya başlamıştı. Beni seven insanları arkamda bırakacağımı düşündükçe vicdanım daha da sızlar olmuştu. Bu benim geleceğimdi. Gelecekteki ruhum geçmişteki bedenimde kalsaydı, bu zamanda bedenim hep komada kalır mıydı? 

Yoksa ben komada kalanların her zaman anlattığı gibi uzun bir rüya mı görmüştüm? 

Bunun doğru cevabını kim verebilirdi? 

Uyandığım günün ertesi sabahı yanımda sabahlayan Ceren kahve almak için odadan ayrılmıştı. Bir an olsun gözlerini üzerimden ayırmıyordu. Sanki bana bakmadığı anda bir yere kaçabilecektim. Korkusunu anlayabiliyordum. Sadakatini de. Ne de olsa bir önceki hayatlarımızda da arkadaştık. Ceren'e çocuğunu doğururken öldüğünü, onu seven kocasını arkasında bıraktığını söyleseydim acaba ne derdi? 

Kesinlikle benim delirdiğimi düşünürdü. 

Hastane odasının geniş penceresinden görünen gökyüzüne baktım. Sadece gökyüzüne bakmak bana unutmak istemediğim mavi gözleri hatırlatıyordu. Zaten ona dair tek hatırladığım mavi gözleriydi. Dudakları nasıldı? Burnu? Sadece bana dikkatle bakan mavi gözler ve melodisi dudaklarımda kalan bir kemanla çalınan şarkı. Ne kadar arasam da bulamayacağımı bildiğim bir ezgiydi. 

Dük ile Beş ÇayıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin