Ve şimdi ona tek varlığı olan kardeşini bırakmasını söylüyordum.

Beni dövse yeridir.

"Gelmiyorum o zaman!" diye bağırdı. Onu belki de ilk kez bu kadar sinirli ve net görüyordum.

Küçükken de kardeşini hep sever ve korurdu. Alisa'nın doğduğu zamanları hatırlıyordum. Daha doğmadan onunla ilgili oynayacağı oyunlardan bahsederdi. Kendine kıyafet alırken takım giyinebilmek için kardeşine de benzerini alırdı. Makedonya'da kaldığım süre boyunca da onu hâlâ aynı seviyede seviyordu. Hep ilgiyle bakıyor, yanındayken hiç suratını asmıyor ve neşelendirebilmek için şekilden şekile giriyordu.

Alisa ise ablasının tam tersi olan bir kızdı. Bir kere bile güldüğünü görmemiştim.

Geçenlerde ikisi kafeye gitmişlerdi. Balkan kızının özenerek giyindiği her halinden belliydi. Alisa'nın ise zorla giyinip evden çıktığı yüzünden okunuyordu. Balkan kızının yüzünde güller açıyordu ve yol boyunca kardeşini öpüp durmuştu. Evlerine yakın bir mesafe olduğu için scooterla gitmişlerdi.

Fakat Alisa onunla konuşmamak için kafasını tabletinden hiç kaldırmamıştı. Balkan kızı ise karşısında öylece durmuş, belki bakar diye eli hep hazırda beklemişti. Alisa işitme ve konuşma engelli biri olduğu için sadece yüzüne baktığın zaman onunla iletişime geçebilirdin.

Kafede oturdukları süre boyunca Balkan kızı muhabbet etmek konusunda yalnız kalmış ve karşısında çaresiz bir şekilde durmuştu.

"Anlaşmayı kabul etmeden iptal ediyorum ve sizinle gelmeyeceğim!" dedi Balkan kızı. "Gelemem, kardeşim yoksa ben de yokum! Vazgeçtim!"

Kapıya doğru ilerlediğinde Kanca ona duvar olmuştu. Çıkmasına izin vermemesi Balkan kızının daha çok sinirlenmesine neden oldu. "Kapının önünden çık! Gideceğim!" dedi.

"Sana çık dedim!" derken Kanca'ya sert bir tekme attı. Kanca kendini siper ederken onun yumruklarından kaçmaya çalıştı. "Davay! Davay! Davay!"

"Bu dakikadan sonra seni bırakmayacağız," dedi Kanca. "Artık geri dönülemez bir yola girdin, Talia Alaz."

"Ya kendi istediğinle kapıyı açarsın ya da açmak zorunda bırakırım seni!" dedi Balkan kızı.

Yapabileceklerinin sınırını bilmediğim için tetikte durdum. Bağırışlarına birileri gelebileceği için koridordan gelen müzik sesini daha da arttırılmasını söylemiştim. "Bırak beni!"

"Talia Alaz," dedi Siren. "Kimse senin ve kardeşinin kötülüğünü istemiyor. Komutanımın söyleyecekleri daha bitmedi. Her şey daha kötü olmadan dinlesen iyi olur."

"Onu dayımın eline bırakamazsınız," diye konuşmaya başladığında yalvaran gözlerle baktı. "Ne isterseniz yapmaya hazırım. Yeter ki onu dayımla bırakmayın."

"Hiçbir şey yapmayacaksın," dedim. Biz zaten Alaz kardeşleri için buradaydık. Değil yalvarmak, o gözlerle bakmasına bile gerek yoktu. "Önce beni din—"

Hızlı adımlarla bana doğru geldiğinde tam önümde durdu. Ellerini ceketime yerleştirdi ve hafifçe sıktı. "Kardeşimi burada bırakmayın," dedi kısık bir tonda. Gözlerinden yaşlar sicim sicim akıyordu. "Tamam, onsuz kalmaya razıyım ama o evde bırakmayın. Başka yere götürün!"

Onun bakışlarına aldırmadan, "Kardeşin reşit değil," dedim.

"Yani?" dedi seslice burnunu çekerken. "Sorun değil, ben ablası olarak yanındayım. Alisa benim öz kardeşim, aynı anne ve babadan!"

BİR KİBRİTLE 𝘠𝘖𝘒 OLMAKKde žijí příběhy. Začni objevovat