"Adamı görür görmez heyecanlanmıştım," derken aklım o günlere gitti. "KHÜ'yü herkes kötü anlatırdı, ilk günden tanıdık birini görünce çok sevinmiştim. Bir an elini sevinçten sıktım. Ne bileyim hayatımı sikeceğini. Tanıdık birinin olmasına daha ilk günden pişman olmuştum."

"Öyle ya da böyle Binbaşı Beton gibisi bulunmaz," dedi Barış. Derin bir iç çekti. "İkimiz, ilk kurşunumuzu yediğimizde yanımıza ilk o gelmişti."

"Evet, yarım yamalak hatırlıyorum." Yeni bir tütün sarmaya başladım. "O da doktorun çıkardığı kurşunları yedirmek içindi. 'Siz ne biçim Harbiyeli'siniz lan, Harbiyeli dediğin kurşuna kafar atar! Bir de ikiniz  birlikte vurulmuşsunuz, siz olsanız olsanız ikiz dingil okursunuz!' deyip durmuştu."

"İkiz dingiller," dedi Barış kahkaha atarken. "Bunu bile özledim lan. Ne günlerdi oğlum. Kıymetini bil."

"Eğer Balkan Kızı operasyonunu başarıyla tamamlamazsam benim iflahımı sikecek," dedim açık bir dille. "Çok kolay gibi gözüken ama bir o kadar da zor bir görev. Üstelik hedefimiz olan kızın nasıl bir bela olduğunu bile bilmiyorum."

Bana anlamayan gözlerle baktı. "Ee geçen senelerde gördüm demiştin Barut?"

"Kardeşim gördüm de nasıl gördüm. Ben hasta, o doktor!"

"Yani o zamandan beri öylesin demek ki," dedi Barış eğlenirken. "Kadına hastasın."

Etrafıma hızlıca bakınmaya başladım. "Nerede benim silahım?" diye söylenirken bakınmaya devam ettim. "Belli ki birileri kafasına kurşun yemek istiyor!"

"Sana hayır diyeceğimi sanıyorsan yanılıyorsun kardeşim."

"Neyse siktir et. Halledeceğiz bir şekilde," dedim geçiştirir gibi. Nefes aldıkça boğuluyordum. Üstelik Binbaşı Beton'la annem hakkında konuşmalarımızdan dolayı içim içime bir türlü sığmıyordu. "Evin içi çok havasız."

"Bizi tütüne boğduğun için olabilir mi acaba?"

"Balkona çıkalım, içeriyi havalandırayım biraz."

"Hazır havalandırmışken toz da alsan asla hayır demem," dedi Barış.

Oturduğum yerden kalktım ve etrafa kısa bir bakış attım. "Neredeydi malzemeler? Eve gelmeye gelmeye her şeyin yerini unuttum," dedim. Barış'la ev arkadaşıydık. Beraber kalıyorduk. Ayda yılda bir kere gelirsem gelebiliyordum, çoğunlukla Barış'ın evi gibiydi. "Evi süpürdükten sonra tozunu da alırım."

Yüzümdeki ifadeyi gördükten sonra kaşları havaya kalktı. Bana inanamayan gözlerle bakarken, "Sen ciddisin," dedi.

"Yapmadığım şey mi sikik! Her izne geldiğimde ağlaya zırlaya evi bok götürüyor diyerek temizletiyorsun ya!"

"Sen mi temizliyorsun köpek, en son izin gününüzde Hayalet Timi'ni acil bir durum diyerek çağırıp evi temizletmedin mi?!"

"Acil bir durumdu?" dedim sorarcasına. "Gayet de önemli bir olaydı. Onlar gibi kuvvetli, işi çabuk bitiren insanları nereden bulacağım? Hem ne iş yaptılar da, abartma Barış. Silip süpürdüler sadece."

"Yamalı evdeki bütün halıları yıkıyordu en son?!"

"Ben demedim, kendisi gözüme girmek için yıkamayı teklif etti. Ben de kabul ettim," dedim. Perdeleri tamamen açtım ve camları da sonuna kadar araladığımda içeriye yakıcı bir güneş sızdı. Gözlerimi aniden kıstım. "Bu güneşi kaçırma bak, balkona çıkalım hadi..."

BİR KİBRİTLE 𝘠𝘖𝘒 OLMAKजहाँ कहानियाँ रहती हैं। अभी खोजें