"İyi polis kötü polis mi oynayacağız?"

Sert bir ifadeyle, "Cümlemi kesme," dedi. "Fakat ben bu yoldan gitmeyeceğim, Bayan Alaz. Eğer sorduklarıma net cevaplar alırsam, denetimle bırakılmanı sağlayabilirim."

Damarlarımın arasında kan fokurdamaya başladı. Yükselen sinir bütün bedenimi ele geçirdiğinde gözlerimin beyazının kan bürüdüğüne emindim. "Bunun için teşekkür etmemi mi bekliyorsunuz?" diye sorarken sesim de sinirimden nasibini almıştı.

"Nasıl uygun görürsen," derken dişlerini gösterecek kadar gülümsedi.

Şayet denetimle serbest bırakılırsam il değişikliği yaptığımda bile sıkıntı çıkabilirdi. Artık her kontrolde durdurulurdum ve diğer insanlara nazaran daha çok sorguya çekilirdim. "Neden dümdüz bırakılmıyorum da denetimle bırakılıyorum?" Sicilime işlenen her şey, güvenlik soruşturmamı uzatacaktı. "Bunun sicilime işleyeceğinin farkında mısınız acaba? Bundan dolayı yurtdışı yasağı bile konulabilir!"

Gözlerini avcı edasıyla kıstı. "Ülkeden kaçma gibi planlarınız mı var?"

"Ben suçsuzum!" diye bağırdım. Tıpkı bütün suçluların yaptığı gibi...

"Arabandaki bitkilerin içinden şeker mi çıktı yoksa şaka mı?" dedi en az benim kadar yoğun bir öfkeyle. "Sen bunları çocuk oyuncağı mı sanıyorsun Talia? ITO'nun üretmiş olduğu bir maddeyle yakalandın! Seni şu an öldürsem, beni tebrik edecek birçok amirim var!"

ITO'nun kimliği belli olan üyeleri kırmızı bültenle aranıyordu. Birçok arama kodları vardı ve bu kodlara göre eğer vatandaşlar teröristleri yakalama konusunda devlete yardım ederse ödüllendirme mevcuttu.

Bitkilerin içinde yasaklı madde bulunduran ben için bile belirli bir ödül sistemi mutlaka mevcuttu. Çoğu ülkenin bu örgüte ve üyelerine karşı hiçbir acıması bulunmuyordu.

Sakinleşmeye başladığımda derin bir nefes aldım. Bundan sonra ağzımdan çıkan her kelimeye dikkat etmeliydim. "Örgütle hiçbir bağlantım yok," dedim yalın bir dille. "Olamaz. Yalnızca bitkilerle ilgili küçük bir deney yapıyorum. Bakın bu işte tek başıma değilim—"

Konuşmama izin vermeyip lafımı keserken, "Bla bla bla," dedi. "Sen değil bir başkası koydu öyle değil mi?"

Bana fon sağlayan, projeyi destekleyen, bitkileri denek olarak kullanan Kalovski Enstitüsü'nden başka bir şirket değildi.

"Hayır, bir projenin bitkileri olduğunu kanıtlayabilirim diyecektim. Kalovski Enstitüsü tarafından sağlanan bir fonla projeyi gerçekleştiriyorum ve yaptığım her bir işlem kayıt altına alınıyor. Yani tüm her şeyin bir deneyden ibaret olduğunu söyleyebilirim."

Ya da kendimin bir taşıyıcı olduğunu kabul edip itiraf etmem gerekiyordu. Bir taşıyıcıydım. Kim tarafından, ne zamandan beri bir kukla misali oynatılıyordum ki? Nasıl bu kadar kör olabilmiştim? Nasıl beni bu denli kullanmalarına izin vermiştim?

Bütün soruların cevabı dayım Peter Kalovski'ye çıkıyordu.

"Sekiz yaşından beri Makedonya'da yaşıyorsun, birçok Balkan ülkesine girişin gözüküyor. Baban bir Türk, annen ise doğma büyüme buralı. Kayıtlara göre bir kız kardeşin var. Tıp fakültesi mezunusun, mezun olalı bir hayli zaman geçmiş ama şu anda işsiz gözüküyorsun. Bunca yılı boşuna mı okudun yoksa terörist olma gibi planların mı vardı?"

Terörist.

Bana her şey denmişti. Benekli, çilli, dişlek, Balkan kızı, Türk piçi, kızıl sürtük... Olduğum yere ve insana göre bir lakabım mevcuttu. Hepsi hakaret niteliğindeydi fakat daha önce hiç terörist olarak anılmamıştım. Babam ve annem bana söylenen bu kelimeyi duysa kemikleri sızlardı.

BİR KİBRİTLE 𝘠𝘖𝘒 OLMAKWhere stories live. Discover now