Her sabah yaptığım gibi ilk işim olarak kardeşimin odasının yolunu tuttum

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Her sabah yaptığım gibi ilk işim olarak kardeşimin odasının yolunu tuttum.

Alisa, Alaz soyadını taşıyan, aynı kandan olan tek varlığımdı. Küçük kız kardeşimdi. Tabii Alisa bunu dememden her ne kadar nefret etse de, benim gözümde küçük bir bebekten farkı yoktu. Dayım, bizi küçüklüğümüzde Türkiye'den alıp Makedonya'ya yerleştirmiş ve onunla yaşamamızı sağlamıştı. Alisa o zamanlar daha bebekti. Benim az çok aklım eriyordu fakat Alisa ne annemi ne de babamı hiç tanıma şansı bulmamıştı.

Tek şanssızlığı bu da değildi. Kendisi özel bir bireydi. Ne konuşabiliyor ne de işitebiliyordu. Peter Kalovski sanki bizim kahramanımız olmaya ant içmiş gibi, küçük kardeşimin bebekliğinden itibaren tedavisini üstlenmişti. En iyi doktorlara götürmüş, ameliyatlar olmasını sağlamıştı. Başarılı bir sonuç alınmasa da, en azından dayım bunun için çok çabalamıştı.

Alisa'nın odasının kapısını yavaşça araladım. Kapıyı açmamla tavşanı dışarıya doğru kaçtı. Onu iyice uzaklaşmadan tutarken kucağıma aldım. Bu eve ilk geldiğinde sinek kadar olan hayvan, şimdi kucağıma sığmıyordu. Saçlarımla, gözleri aynı renkti. Alisa'nın onu hiç istemeyeceğini sanarken tavşanı en çok o benimsemişti. Onun odasında kalıyordu.

İçeriye girdiğim an, onu koltuğuna oturmuş bir halde buldum. Kucağımdaki tavşanı okşamaya devam ettim. Alisa annemin ikizi gibiydi. Tavır ve huy olarak babama çekse de, tıpatıp anneme benziyordu. Alisa hiçbir zaman çocukluğunu diğer çocuklar gibi yaşayamamıştı. Bunun en büyük nedenlerinden bir tanesi anne ve babasının hiç olmaması, hep bir eksikliğinin olmasıydı. Diğer neden ise, çocukluğunu hep hastane köşelerinde ya da dil terapi eğitimlerinde geçirmesinden kaynaklanıyordu.

Her sabah yapması gerekenlerden biri, dil tembelliğini gidermek adına konuşmaya çalışmasıydı. Onu bir süre izlerken derin düşüncelere dalmıştım. Alisa hızlıca bana döndüğünde geldiğimi dakikalar sonra fark etmişti.

Anında susup geriye doğru çekildi. Normal bir insana göre çok fazla içine kapanık bir kızdı. Tavşan benim kucağımdan zıplayıp ona doğru adımladı. Kucağımın boşalmasıyla, "Neden sustun?" diye sormak için elimi kaldırdım. Onunla işaret diliyle anlaşıyorduk. Çoğu zaman dudak okuyarak da anlaştığımız oluyordu.

Cevap vermedi. Yanına ilerleyip arkadan yüzünü avuçladım ve yanağından öptüm. Bir varlığın ablası olmak, paha biçilemez bir duyguydu. Ona tekrar sorduğumda masa üzerinde olan küçük aynasından yüzüne bakıyordum. Elini kaldırdı ve isteksiz bir şekilde kelimeleri parmaklarından döktü. "Biri yanımda olunca konuşamıyorum."

Kendini herkesten soyutluyordu. İlkokul ve ortaokulu dayımın ve benim zorlamalarımla okula giderek tamamlamış; liseyi ise evden eğitim alarak okumayı tercih etmişti. Henüz lise öğrencisiydi. Aramızda sekiz yaş vardı. Şu an on altı yaşındaydı.

BİR KİBRİTLE 𝘠𝘖𝘒 OLMAKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin