adamım

1.6K 100 45
                                    

    Hakan ulaşamadığını başkalarına da sordu. Selim'i aradı, 'evinde' diyordu, 'çok iyi merak etme, neden ulaşamadığını bilmem kendin sorarsın geldiğinde'. Öyle yapacaktı, soracaktı.

   Cem de sormuştu 'neden böyle yapıyorsun bitanem? Susma lütfen' demişti önce. Sonra 'nolur' demişti. "Nolur adamım❤️ cevap alamamak çok kırıyor beni. Her şeyim sensin biliyorsun. Sebepsiz yapmadım. Sadece bu konuları döndüğünde konuşalım istiyorum. Seni seviyorum. " Yazmıştı.

Günlerce yazmış cevap alamamıştı. " Her şeyi senden öğrendim Aşkım. Demek ayrılık böyle acıtıyormuş. Sensizliğe razı değilim ama sen bu kadar tepkisiz kalabiliyorsan ben neden böyleyim anlamıyorum. Belki de hep güzellikleri öğreneceğim sandım senden. Belki de bu da aşka dahil. Bilmiyorum aşkım, bilmiyorum sensiz nasıl yaşarım" diyordu son gönderdiği ses kaydında.

Hakan tekrar tekrar okuyordu mesajları, dinliyordu sevdiğinin sesini doya doya. Belki bir ego tatminiydi onunki. Toyluğunun sebep olduğu hataydı. Cem'i öyle bi bağlamıştı ki kendine. Bakalım ne kadar dayanacaktı. Ne zaman "tamam bitti" diyecekti Cem de. O zaman Hakan hemen arayıp anlatacaktı sadece 'Cem'i denediğini' kendince ne kadar sevildiğini ölçüyordu Hakan.

   Hakan'ın hayalinden çok başka geçti kışladan eve yolculuk hikayesi. Ne almaya gelen oldu kışla kapısına ne de gizli gizli kenetlenmiş parmaklar vardı parmaklarının arasında. Uzadıkça uzadı yol, belki hiç iletilemeyecek mesajlarca özür diledi, bağışlanmak istedi. Ne zordu eli kolu bağlı hissetmek. Ne kadar aptal hissetse azdı. Aptaldı. Aptal. Aptal.

Önce Cem'in evine gitti. Elinde yol boyu sımsıkı tuttuğu bi anahtar vardı ama bu anahtar hala açıyor muydu bu kapıyı? Daha da önemlisi hala hakkı var mıydı bu eve anahtarla girmeye? 

Zile gitti eli, çaldı, açılmadı. Tekrar tekrar çaldı, ses bile gelmiyordu içerden. Korka korka anahtarı deliğe ittirdi. Yüreği hızlandı. Ama oturdu anahtar deliğe, çevrildi, açıldı kapı. Garip bir heyecanla girdi içeri. Cem yoktu.

   Anahtar değişmediğine göre hala umut vardı. Evde olmaması büyük şanstı. Çok güzel bir sürpriz hazırlayıp bekleyebilirdi Cem'in gelişini. Affettirirdi kendini.

Sonra garip şeyler fark etti. Ev dağınıktı,tozluydu. Cem böyle yapmazdı hiç. Sehpada Cem'in kupası değil Hakan'ın kupası duruyordu, kirliydi. Daha çok çerçeve vardı artık evde birinde gülümseyen Hakan, birinde Cem'e sarılmış Hakan, birinde uyuyan Hakan, birinde elindeki çiçeği birine uzatan Hakan. Koltukta Hakan'ın hırkası vardı. Yatağın Hakan'ın yattığı tarafı dağınıktı. Yatağın ucunda Hakan'ın pijaması seriliydi. Hakan'ın parfümü bitmek üzereydi. Sanki evde Cem değil Hakan yaşamıştı günlerce gecelerce. Cem böyle dindirmeye çalışmıştı demek kanayan yarasını.

    Hani en çok seven benim sanıyordu ya Hakan. Cem'in sevdası yanında esamesi okunmazdı Hakan'ınkinin.
Hakan'ın kalbinde annesi,babası, kardeşi, akrabaları, arkadaşları da vardı. Öyle bir sevgi kalabalığının içine sığdırmıştı Cem sevdasını.

Cem öyle miydi? Yüreğinde bir anne sevgisi vardı o da hasrete dönüşmüştü artık. Anne yerine, baba yerine, akraba yerine, arkadaş yerine de sevmişti Hakan'ı. Hakan Cem'in yüreğine sığdırılmamıştı. Her köşesi bizzat kendinindi.

Hiç sevilmemiş birini severken, hiç sevmemiş birine kendini sevdirirken belki milyon kere düşünmeliydi insan. Öyle insanların yüreği başkaydı çünkü. Seni öyle bir yere koyarlardı ki sen gidince onlarda yok olurdu. Aklı ermezdi öylelerinin başka türlü sevmeye.

Gecelerce hırkasına sarılıp, fotoğraflarına bakıp, yastığına sarılıp ağlayan Cem'in görüntüsü geldi gözlerinin önüne.   O mesajları hangi ruh hallerinde yazmıştı öyle Cem. Öylesine yazılmamıştı o mesajlar, öylesine söylenmemişti hiç bir söz. Cem Hakan'sız yaşayamamıştı işte.

Burak'a gitti Hakan. O bilirdi. Ne demekti bütün bunlar. Hakan'ı bi masaya oturtup anlattı. Hakan neler düşünürken neler yaşanmıştı  onsuz böyle. Cem neler yaşamış da belli etmemişti adamına.

Aklının ucundan geçmezdi Cem'i hastanede bulacağı. Hastaneye koştu, odanın kapısına. Hani korkmuştu ya elindeki anahtar kapıyı açacak mı diye. Onun evren kadar üstündeydi şimdi çırpınan yüreğinin hissettiği. Kapıyı açıp korka korka adımladı içeriye.

Solunum cihazına bağlı, resmen erimiş bu beden de kimdi. Hakan gelince nasıl açılmazdı daha önce üstünden çekilmeyen gözler.  Ne yabancı bir görüntüydü elinde kitapla hastanın baş ucunda oturan Turan.

Belki de Ursula K. Le Guin'nin dediği gibidir.

"Bütün hayatımızı, aslında yapmaktan başka şansımız olmayan şeyleri rızamızla seçmeyi öğrenmekle geçiriyoruz." 'dur. Hakan da razıydı şimdi. Yeter ki Cem yaşasın, yeter ki açsın gözlerini, ayrılıksa ayrılığa, ölmekse ölüme  razıydı. Yeter ki Cem kalksın bu yataktan. Cem ne ceza keserse razıydı.

Ağlama sırası Hakan'daydı şimdi. Cem'in yanan canına ağladı, akan kanına ağladı, cezasız kalan bulunamamış düşmana ağladı. Sevdiğini koruyamadığı gibi her cevapsız bıraktığında bir darbe de kendi vurduğunu fark etti de ağladı. "Seni asla o duruma düşürmem" diye söz vermişti. Cem'i düşürdüğü durumlara ağladı. Kendi yerine elini tutan, baş ucunda bekleyen adama ağladı.

Turan "bazen gülümsüyor bazen gözünden yaşlar süzülüyor" dedikçe ağladı.

Var mıydı ağlamanın faydası? Cem de çok ağlamıştı. Çok anlatmıştı kendini de duymazdan gelmişti Hakan.

Cem'in bitmediğini bilmeye ihtiyacı vardı. Hakan Cem kadar sevemezdi zaten ama aşk kırıntısına razı olduğunu bile bile esirgemişti ondan.

Ya ölürse bilmeden ne çok sevildiğini. Hakan ağladı. Bir şans daha diledi. Yalvaran Hakan'dı şimdi. "Nolur bırakma beni, yalvarırım bitanem, sen ne dersen sen nasıl istersen öyle olacak bundan sonra. Yeter ki aç gözlerini! nolur aşkım nolur bitanem. Bırakma beni!"

Ne zaman geri çevirmişti ki Hakan'ı. O kıysa da kıyamadı Cem ilk kez uyanma belirtisi gösterdi. Günlerdir tutulan sağ eli değil sol eli kımıldıyordu. Turan'ın günlerdir yapamadığını Hakan yapıyordu.

Aşk böyleydi işte gezmezdi diyar diyar. Gerçek aşk yer yerinden oynasa da yâri yürekteki yerinden oynatmamaktı.

O DEĞİL   [ bxb ]Nơi câu chuyện tồn tại. Hãy khám phá bây giờ