Episode 42: Team Work

33 5 1
                                    

Afghanistan, 2019

Brock ve Jasmine için gerçekten anlaşılır olan üç şey vardı.

Birincisi: Brock, Dominic O'Neill'in neredeyse kopyası bir karakterdeydi. O güzel baba şefkatine, anlayışına ve zekasına sahipti. Ve en başından beri Jasmine'e Bloom olarak seslenişi...

İkincisi: Jasmine buradan kurtulmak istediğinde, en başından beri onun kurtulması için çabaladığını herkes görebilirdi. Yıllardır burada kapana kısılmış bir dahi vardı. Kendisinden çok daha zeki ve en önemlisi bir anneyi burada bırakmayacaktı.

Üçüncüsü: İkisinin de geri dönmek için çok nedeni vardı. Jasmine, hayatta kalan tek çocuğunu tüm dünyadan korumak zorundaydı. Geçen üç ayın içinde onun yaşıyor olduğunu ve Jadira'nın ona da bir zarar verip vermediğini merak ediyordu. Ve eğer yaptıysa... Tüm varoluşa yalvarmaya başlamalıydı.

"Tuhaf," diye mırıldandı adam.

Jasmine, dövdüğü demirden başını nefes nefese kaldırdı. Hâlâ göğsündeki şeyi düzeltmemişti. İlk işi de onu bir ark reaktörüne çevirmek olacaktı o yüzden. Brock'un paladyumu bombalardan ayırırken neyi tuhaf bulduğunu gerçekten merak etti.

"Daha önce de O'Neill roketleri ya da bombalarından gördün. Tuhaf olan ne?"

Hatta kendine ait taslakları bile olduğunu düşünüyordu. Ama kötüye kullanılan kendi makinelerini görünce, ona asla bu konuyu açamadı. Kendisi kendisinden nefret etmeye başlamıştı bile ve Brock'un da aynısını yapmasını istemedi. En azından bir kişinin burada normal davranması gerekiyordu.

"Jadira seni ziyarete gelmedi." Dedi sakince. İkisi bir an için göz göze geldiler. "Beni her lanet gün ziyaret ettiği bile olurdu. İyi bir işkenceci."

"Biliyorum." Dedi bakışlarını kaçırarak. Bakır telleri, reaktörün taslak iskeleti üzerinde büktü, kabloları bağlamaya başladı. Zihnini meşgul etmeye çalışıyor dahi olsa perde arkasında onun yaptıkları çoktan oynuyordu. "Babam sahte bir ölümle ondan ayrılmış olsa da asıl ölümünden sonra o kadın başıma musallat olmuştu. Çocukluğumdan daha beterdi."

"Ne, ne ve ne?" Dedi adam dehşetle. "Kardeşim kendisine sahte bir ölüm mü düzenledi? Bunu yapacak kişinin hep ben olduğumu sanırdım."

Jasmine, tek kaşını kaldırarak alayla ona baktı. Brock, onun alayına gözlerini devirip roketi hızlıca ikiye yardı ve kablolara gömüldü. "Evet, yaptım. Biliyorum. Her neyse, devam et."

"Ülkeden kaçtığımda-"

"Ne yaptığında!"

"Ülkeden kaçtığımda peşimden gelmek ve Jadira'nın düşmanlarından kurtulmanın en iyi yolu buydu." Dedi hafif bağırır bir tonda. Adam, sesini usulca kesti. "Ama işler farklı gelişti ve Lex ile evliliğimizden çocuğum oldu."

Brock, kalbinin atışını kulaklarında duydu. Sersem bir gülümseme yüzünde belirdi ve ona döndü merakla. Ama Jasmine gülümsemiyordu, bu yüzden sesini çıkarmadan onu izlemeye başladı. Mutluluğunu dile getirmemesi daha iyi gibi görünüyordu.

"Güzeldi, gerçekten çok güzeldi. Tüm Avrupa ve Asya'yı temizleyip Amerika'ya döndük. Ama sonra, öldüler." Dedi daha hissiz bir tonda. "Bahçeye çilek toplamaya çıktım. Babam ve oğlum evdeydi ve ev havaya uçtu. Kendime geldiğimde, yoklardı. Bedenlerine dair hiçbir şey kalmamıştı. Ev tamemen yok olmuştu."

"Gittiler, öylece." Diye kendi kendine fısıldadı. Bu sefer boğazında olan şey kalbi değil, o koca yumruydu. Erkek kardeşinin bu şekilde ölmesini istemezdi. Her zaman hak ettiği şeyin oldukça huzurlu bir ölüm olmasını istedi. Belki, uykusunda? Ama yine de acısız. Ve torunu sayılabilecek o çocuk...

You've reached the end of published parts.

⏰ Last updated: Jan 23 ⏰

Add this story to your Library to get notified about new parts!

Demir Yarasa GerçekliğiWhere stories live. Discover now