Episode 40: Red Name

34 7 5
                                    

National City, 2019

Yanağındaki yarayı yakan tentürdiyot olsa da, birkaç metre ileride uzanan iki kardeşi daha çok canını yakıyordu. Kadının nazik davranmaya çalıştığını anlıyordu ama kendilerine neden yardım etmeye çalıştığını yine de anlamadı.

"Tüm dünya, öldüğünüzü sanıyor. Neredeyse. Kurtulduğunuza çoğu emin." Dedi Brendon. Kolundaki kurşun yarası bir an için sızladı. "Ölü olarak kalmaya devam edin. Ben bu işi halledene kadar en azından."

"Sadece bir asistan değilsin, değil mi?" Dedi Barbara çöktüğü koltuktan. Yumuşak battaniyeye daha da sarıldı, sedyede yatanlara doğru yüzünü döndü. "Bizden daha ne kadar çok şey gizleniyor, merak ediyorum."

"Jasmine'ın neyi söylediğini ya da söylemediğini bilmiyorum." Dedi kadın usulca. Dağılmış eşyaları sakince topluyordu. Topuzundan çıkanları kulağının arkasına sıkıştırdı. "Ama siz de bu işe bulaşmışsanız eğer, hayatta kalmak zorundasınız."

"Gotham kötü sanıyordum ama asıl olaylar Star City - National City - Metropolis arasında dönüyormuş." Dedi Dick. İkisine de sert bakışlar atsa da onların bundan etkilenmeyeceğini elbette ki biliyordu. "Ne kadar kötü bir durumdayız?"

Brendon, nefesini seslice verdi. Yansıtıcı kartını eline aldı ve ortalarında kalan alana doğru savuşturdu. Holografik görüntü oluştu. Yüzlerce isim mavi yazı stiliyle akmaya başladı. "Glades, Meta İsyanı, Lex Luthor saldırısı, CADMUS..." Diye mırıldandı.

"Ne demeye çalışıyorsun?"

Brendon, ikinci kez kartı savuşturdu ve bu sefer renkli ve tamamen farklı bir isim akışı başladı. İçinde olan bazı isimler daha iç yakan bir renkteydi. "Gördükleriniz, o projelerin aldığı canlardı. Ama bu liste," yutkunamadı.

Lena, onun devam edemeyeceğini biliyordu. Tüm bu işlere bulaşma sebeplerinden beşi o listede yer alıyordu. "Bu renkli tabloda gördüğünüz her bir kişi, Jadira O'Neill'in bizzat kendisinin öldürdüğü kişiler. Bulabildiğimiz kadarı en azından."

Listede kaç kişi olduğunu anlayamadığı için sayı kısmına baktı Barbara. Ancak o sırada gördüğü tanıdık isimlerle küçük bir korku nidası dudaklarından kaçtı. "O-orada-"

"O Jason mı?" Dedi Dick dağılmış bir ifadeyle. İnanamazca Brendon'a döndü. Onun her şeyi bildiğini biliyordu. "Onu öldüren kişi o değildi."

"Bizzat yapamadı. İstisnalarından biri." Diye kısıkça mırıldandı. Listeyi katagorize etti. Bir sütündan aynı soy isimli beş kişiyi gösterdi. "Tıpkı onlar gibi."

George Faith
Marina Faith
Lisa Faith
Rose Faith
Matt Faith

"Annem, babam, kız ve erkek kardeşim... Ve eşim." Dedi sert bir tonda. "Onlar istisna. Onları da öldürttü."

Çocukların daha fazla duraksamaması için Lena devam edecekti. Brendon'a silah dolabının olduğu duvarı işaret etti başıyla. Ekranın başına geçti. "Kırmızı olan isimler, kişisel olarak algıladığı hedefler. Yeşiller öldürttüğü ve kendisini ifşa edebilecek potansiyelde olanlar. Maviler ise çözemediğimiz isimler. Nedenlerini bilmiyoruz."

"Onlara hedef deme," dedi Barbara kırık bir tonda. Orada gördüğü ve çoğu kişi için değerli olan iki kişi vardı. Onlar basitçe bahsedilerek hedefler değildi. Ki Lena hedef demiyor olsaydı, Artemis için gözyaşı dökmeye başlardı.

"Kişisel olanların nedeni, dostları, Jasmine'e yakın olanlar ve Dominic Amca'ya yakın olanlar. Lillian'ın da bazı arkadaşları var. Mavi kişilerin bir çoğunun da çok zeki insanlar olduğunu fark ettik ayrıca. Potansiyel altınları da bırakmıyor."

"Bu demektir ki, sırada olanlardan birileri de ben ve Tim'iz." Dedi. Sedyedeki çocuğa döndü.

"Kimseye bir şey söyleyemeyeceğim kısmını anlıyorum. Ama ya diğerleri? Jadira'nın peşine sadece ikiniz mi düşeceksiniz? Hem Jasmine neden bizimle iletişime geçmiyor hâlâ?"

Lena, boğazına oturan yumruyla ondan bakışlarını kaçırdı ve ekranı hızlıca kapattı. Bir şey demek istedi. Onları durduracak tek bir kelime ama yapamadı. Gözleri çoktan dolmaya başlamıştı. Bunu daha fazla göstermemek için hızlıca sedyelere ilerleyerek serumlarla ilgilenmeye başladı. Dick, ne olduğunu anlayamıyordu. Ancak Barbara'dan duyduğu hıçkırıkla hızlıca ona baktı. Kızın örtüyü üzerine çekişi, gözlerini yerden kaldırmayışı ve dudaklarını ısırışı kalbini sıkıştırmaya başlamıştı.

"Dick," dedi nefes almaya çalışarak. Gözyaşı yanağından süzülürken ona döndü. Nasıl söyleyecekti? "Jasmine'ın ismi kırmızıydı."

Jasmine O'Neill, kıpkırmızı bir şekilde bir katilin ölülerinin listesindeydi.

Ancak bu, yalnızca dünyanın gördüğü kadarıydı.

🌃

Afghanistan, 2019

Göğsündeki acıyla gözlerini yavaşça açtı. Doğrulmak için kendisinde güç bulamıyordu. Gerçi, ayağa kalkmak istediğinden de emin değildi artık. O saldırıyı, attığı son mesajı ve patlamayı hatırlıyordu.

Ölmek istememişti ama yaşamak da ona iyi gelmiyordu.

Gözlerini sakince etrafta gezdirdi. Karşıdaki masanın ufak lambası ve tam tepesinde olan ışık haricinde hiç aydınlatma yoktu. Dört bir yanı duvardı. Masada oturan ve devrelerle uğraşan adamı görebildi. Ancak onu tanımıyordu. Artık Afganistan'da olduğundan bile emin değildi.

Adam, onun uyandığını fark ettiğinde şaşkınca ayaklanarak ona yaklaşmaya başladı. "Yaşıyorsun. Şaşırtıcı."

Onun yaklaşıyor oluşu ve kendisinin de kıpırdanamıyor oluşu iyi değildi. Doğrulmaya çalıştı ama bileklerindeki kemerler onu sabitledi. Göğsündeki acıyla da başa çıkamıyordu. Jasmine'i anlamış gibi kemerleri hızlıca çözmeye başladı. "Kusura bakma. Anestezi olmadan seni ameliyat ediyordum ve birkaç kere boynumu kırmaya çalıştın."

Hiçbirini hatırlayamıyordu. Bedeninin kendini korumak için bu kadar güzel çalışması onu hayran bıraktı yalnızca. Dişlerini sıktı gelen acıyla. "Ne yaptın bana?"

"Seni kurtardım."

"Daha çok işkence yöntemi geliştirmiş gibisin."

Kızıl adam, bıkkın bir nefes alıp masasına ilerledi, küçük demir parçacıkları ile dolu olan şişeyi hafifçe sallayarak görebileceği noktaya getirdi. "Senden özenle çıkardığım parçalar. Al istersen, Afganistan hatırası."

Eliyle onu biraz ittirdi. "Bana birçok şey dendi ama kesinlikle antikacı bunlardan biri değil." Dedi. "Neredeyiz?"

"Buranın neresi olduğunu bilmek pek mümkün değil. Geçtiğimiz iki ayda çok kez yer değiştirdik." Dedi. Yüzünü buruşturdu. "Her tepe çıkışımızda ölmeye çalışıyordun resmen. Berbat bir deneyim."

"Ne?" Dedi anlayamayarak.

Geçtikleri iki ay? Jasmine, zaman kavramını yitirmiş olabilirdi ama o kadar zaman geçtiğine inanmak istemedi. Çocuklar, çocukları... Onlara ne olmuştu? Zatanna'ya nasıl haber vermişlerdi? Ya Artemis, mezarını artık ziyaret edemediği için ona kırılmışsa?

"Ben buraya geleli ne kadar oldu dedin?" Dedi teyit etmek için.

"Muhtemelen iki ayı geçmiştir." Dedi o da kaşlarını çatarak. Ve sonra aklına geldi ki, onun çocukları vardı. Tıpkı bir zamanlar kendisinin olduğu gibi. "Çocukların,"

"Buradan gitmek zorundayım." Diye mırıldandı. Meraklı ve dalgın bakışları adama döndü. "Az önce termonükleer enerjiyle bile çalışabilecek kablolarla uğraşıyordun. Adın ne?"

"Eh, beni tanımaman normal. O sıralar yedi yaşındaydın." Dedi adam. Histerikçe güldü. "Tüm dünyaya ölü olarak görünen tek kişi olmak daha iyiydi eskiden." Kadının kalkmaya çalıştığını fark ederek ona biraz destek olup çekildi. "Brock O'Neill. Tanıştığıma memnun oldum Bloom."

🌃

Sabahtan beri Wattpad'e giremiyorum. 

Ama bölümün güvenle kalmış olması beni rahatlattı. Henüz yedeğini almamıştım. 

DÜZENLENDİ. (24.08.2023)

Demir Yarasa GerçekliğiWhere stories live. Discover now