Episode 14: If I Lose A Day

83 16 7
                                    

Star City, 2014

Bir anne için önemli olan en önemli şey, çocuklarının varlığını güzelleştirmek olmalıdır.

Jasmine hayatı boyunca bu kuralın bir yalan oluşunu kanıtlar şekilde davranmıştı. Jadira O'Neill, anne olmayı becerememiş bir kadındı. Bunu en yakından bilen, arkadaşları dışında, altı kişiden ikisi artık hayatta değildi. Kalan üçü, uzaklaşmak zorunda kaldığı, gençlik dönemi boyunca ailem diyebileceği kişilerdi. Ancak zaman insana çok yarar verirdi. Biri hariç hiçbiriyle görüşmüyordu.

Annesinin hatalarını tekrarlamamak ve ona benzememek için çok mücadele vermişti. Belki başarmıştı belki başaramamıştı. Ancak şu an kendisine sarılan ve dolu gözlerini sarıldığı bedene bakmayarak saklayan kız hiç öyle düşündürmüyordu. Jasmine annesiyle hiç sarılamamıştı.

Artemis'in daha rahat olması için onun odasında ve yatağında uzanıyorlardı. Gün, onun için oldukça zor bitmişti. Texas görevi sandığından çok yara vermişti. Dolu gözlerini kırpıştırdı, sarıldığı kadının varlığını hissetmek ister gibi kollarını sıkılaştırdı.

"Anlatmak ister misin?" Diye fısıldadı yavaşça. Zihninin bulanık olduğunu ve zamanı hissedemediğini biliyordu.

"Jade," diye fısıldadı acıyla. Onun ismini anınca ekşi bir şey tatmış gibi yüzünü buruşturdu. "Cheshire oradaydı."

İç çekti. Kim olduğunu elbette biliyordu. Ancak Artemis ve Jade'in bir gün karşılaşacağına inanmıyordu. Oysaki inanmadığı çoğu şey gerçek olmuştu. Ama yine de... Artemis'in toparlanamama ihtimali aklında dolanırken mucizeler pek umurunda sayılmazdı.

"Ne oldu?"

"Benimle savaştı." Dedi hüzünlü bir sinirle. Elleri kendiliğinden yumruk olduğunda, tırnakları da çoktan etini delmişti. "Bana, annemize benzediğimi söyledi. Ben ona benzemiyorum!"

"Hayır, sen Paula değilsin."

"Ben kimseyi öldürmedim." Dedi acıyla. Gözyaşları akmaya başladığında kendisini durdurmak için çabaladı. Dudaklarını birbirine bastırdı, yanaklarının içini ısırdı ancak kendisini durduramadı. Ağlamanın kötülüğü zihnine şartlandırılmışken, bunu başarmamak kendisini daha kötü hissettirdi. "Niye durmuyorlar?"

"Belki de ihtiyacın vardır, canım. Olamaz mı?" Elleri yavaşça saçlarında dolaşmaya başladığında, bunun ona iyi geleceğini umdu. Babası, annesiyle olan kavgalarından sonra odasına gelir, bütün gece onunla kalır, saçlarını okşardı. Evet, yaşanılanlar unutulmazdı ama tek başına bunu yüklenmek zorunda kalmazdı. "Ağlamak, terapi gibidir. Daima bedava ve en ihtiyacımız olduğu anda ortaya çıkar."

"Sadece başarısızlıkmışım gibi hissettiriyor." Hıçkırdı.

"Onlar öyle dediği için öyle olmak zorunda değil. Kim olacağını seçemezler. Hayatını seçebilecek tek kişi sensin."

Fısıldayarak konuşuyor olsalar da, odada en çok çıkan ses; Artemis'in ağlayışı, hıçkırıkları ve iç çekişleriydi. Onun içli içli ağlıyor oluşu Jasmine'i bitirse de ona ağlamamasını söylemedi. Hayatı boyunca kaç kez ağlayamadığını düşününce, bunu söylemeyi hak olarak görmedi. Artemis her insan gibi duygularını yaşamayı hak ediyordu. Acısından mutluluğuna kadar...

"Sorun yok," dedi yatıştırıcı bir tonda. "Ayrılmayacağız."

"Söz mü?" Dedi sessizce. "Beni bırakmayacaksın, değil mi?"

"Seni asla bırakmayacağım." Kararlı sesi bıçak gibiydi ya da bir yemin. "Ölsem de senin yanında olacağım, canım."

🌃

Demir Yarasa GerçekliğiWhere stories live. Discover now