Bölüm 25, Kısım 2

714 92 92
                                    

  Hadrian, Hogwarts kütüphanesindeki küçük bir masada, önünde açtığı ama henüz okumaya başlayamadığı kitaplarla sessizce oturuyordu.

  Farklı kombinasyonları tekrar tekrar deneyen parmakları kutunun yüzeyinde ustalıkla hareket etmeye devam etti.

  Birkaç metre ötesinde alçak sesle kendi aralarında sohbet eden bir öğrenci grubu vardı. İçeri girdiğinden beri onları görmezden gelmiş, dikkatini elindeki küçük objeye yoğunlaştırmıştı.  

  Annesiyle olan tartışması zihninde hala tazeydi. O anki öfkesinden de bir şey eksilmiş sayılmazdı.

  Hogwarts’ta ondan daha uzun süredir bulunmasına ve Riddle’la daha fazla vakit geçirmesine rağmen, uyarılarını bu kadar kolay bir şekilde göz ardı etmesinden nefret etmişti.

  Onu dinlemeye bile yeltenmemiş olmasından tek kelimeyle nefret etmişti.

  “Affedersin.”

  Bir ses, içinde olduğu 'sakin' ambiyansı bozduğunda duraksadı.  

  Hadrian başını kaldırdığında bir kızın yanında beklediğini gördü. Kız ona parlak bir ifadeyle gülümsedi, boynunda sarı ve siyah renkli bir kravat vardı. Üzerinde cübbesi yoktu –  beyaz bir gömlek ve çoğu kızda olan standart okul eteklerinden giyiyordu.

  “Efendim?” Bu konuşmanın nereye gideceğini görebiliyordu. Karşısındaki ne kadar iyi bir kız olursa olsun, şu an uğraşmak isteyeceği en son şeydi.

  “Sen Hadrian’sın değil mi? Hadrian Evans?”

  Kıza, lafı dolandırmadan konuya girmesini söyleme dürtüsüne karşı direnerek başını salladı. Başkalarına kaba davrandığına dair herhangi bir söylentinin müdiresinin kulağına gitmesi, başının ciddi bir şekilde belaya girmesi demekti.

  “Adım Jessica Laurence. Her neyse – bunun kulağa damdan düşer gibi geldiğinin farkındayım, ama Yule Balosu’na benimle beraber gitmek ister misin diye sormak istemiştim.”

  Hadrian ister istemez kendini kötü hissetti. Birilerini reddetmek onun için birkaç gündür bir rutin haline gelmiş olsa bile, onlar için üzülmekten kendini alamıyordu. Öylesine bir flörtü kaldıracak ruh halinde değildi ve Yule Balosu şu an endişelendiği şeylerin başında dahi gelmiyordu.

  Buna rağmen yüzüne nazik bir gülümseme yerleştirdi. “Gurur duydum mademoiselle,” dedi ve konuşmasına devam etti. “Ancak teklifinizi kabul edemem.” Reddedilmesiyle beraber kızın yüzü anında düşmüştü. Ortamı yatıştırmak adına, kızın arkadaşlarının oturduğu masaya doğru başını çevirdi. “Ama şurada bekleyen Ravenclaw’lı beyefendinin teklifinizi kabul etme konusunda fazlasıyla gönüllü olacağına inanıyorum.”

  Diğeri omzunun üzerinden arkadaşlarının bulunduğu masaya bakış atarken şaşırmış görünüyordu. “Kim, John mu?”

  “Eğer şu an bana dik dik bakan kişi John’sa, evet. Çoğu erkek ilgi duyduğu kişiye hislerini ifade etmekte berbattır. Kıskançlıklarını gizlemekte de pek usta sayılmazlar. Bunu birçok kez gördüm.” Oyuncu bir şekilde göz kırpması kızı gülümsetmişti.

  “Ah, peki o zaman.” Jessica kararsız bir ifadeyle beklerken Hadrian sabırla onu izlemeye devam etti. “Arkadaşlarımdan herhangi biriyle gitmekle de ilgilenmezsin diye tahmin ediyorum, ha?”

  Kızın işaret ettiği tarafa bakmadan başını eğdi. “Üzgünüm,” dedi içtenlikle.

  Jessica omuzlarını silkti. “Hey, böyle şeyler olabiliyor. En azından bir hödük gibi tepki vermedin.” Masasına dönerken hafifçe el salladı. Kız, arkadaşlarının yanına ulaşır ulaşmaz kendini fısıltıların arasında bulmuştu.

Gölgeleri Tüketmek (Harry Potter/Tom Riddle)Waar verhalen tot leven komen. Ontdek het nu