Bölüm 31

516 64 136
                                    

  Hadrian çenesini sıkıca kapattı.

  Bu kelime – kabullenişi, hatalarını itiraf edişi – ağzından çıktığı anda gözlerini yummak istedi. Ancak ne kadar çabalarsa çabalasın bakışlarını annesinden ayıramıyordu.

  Söylediği şeyi sindirirken annesinin yüzünde beliren duygu geçişlerini izlemekte etkileyici bir şeyler vardı. Bu bir cam parçasında ilerleyen çatlakları izlemek gibiydi. Kılcal çatlaklar yaklaşmakta olan kırılmanın habercisiydi.

  Lily bocalayarak ifadesizleşmiş, sonrasında yüzü keskin bir kırmızılığa bürünürken Hadrian’ın yapabildiği tek şey dalgın dalgın bakmak olmuştu.

  Öfkelenmesini bekliyordu. Sesinin bir fırtına gibi yükselmesini ve ona bağırıp çağırmasını...

  Kesinlikle bakışlarındaki dondurucu hayal kırıklığını değil.

  Ve her nasıl olduysa bu da onu herhangi bir kelimenin anlatamayacağı kadar kırmıştı.

  Annesinin çenesi kaskatı kesildi. Kadın başını sanki ona bakmaya katlanamıyormuş gibi sert bir hareketle diğer yöne çevirdiğinde Hadrian görünmez bir el boğazını sıkıyormuş gibi hissetmekten kendini alamamıştı.

  Tanrım, nasıl her seferinde canını yakmanın bir yolunu bulabiliyordu?

  Göğsü ağrıyordu.

  “Maman -”

  Annesinin eli havalandığında söyleyeceği ne varsa boğazında düğümlenmişti. Bunun yerine dudağını dişleyerek bitip tükenmek bilmeyen kendini açıklama ve haklı çıkarma arzusunu bastırmaya çalıştı.

  Lily hala ona bakmıyordu.

  “Ne kadar süredir?” diye sordu yumuşak bir şekilde, ama ses tonu çelik gibiydi. Bakışları omzunun üzerinde bir noktada sabitlenmişti. Kadın ona bakmayı reddediyordu. “Ne zamandır biliyordun?” Bunun yerine onun duyduğu şey ‘bunu ne kadar süredir benden saklıyorsun’ olmuştu.

  Hadrian parmaklarını dizlerine vurduktan sonra iki yanında serbestçe kalmaları için zorladı. Alt dudağını yalarken düşüncelerin zihninde dönmesine izin verdi.

  Ne söyleyebilirdi ki? Annesinin hayatına yönelik aldığı tehdit acı verici şekilde gerçekti. Riddle’ın sesi kulaklarında çınlıyor, bir türlü aklından gitmiyordu. Ne kadarını ona söyleyebilirdi? Her şeyi mi? Yoksa hiçbir şeyi mi?

   “İlk görevden beri,” dedi yavaşça. Yutkunarak annesindeki ufak değişiklikleri gözlemlemeye başladı.

  Gözlerinde yanan güçlü öfke haricinde hareketsiz kalmıştı. “O kadar uzun demek?” Gerçekte ne hissettiğini göstermemek için kullandığı o düz ve cansız ifadeyle sordu.

  Hadrian olduğu yerden bir santimetre bile kıpırdamaya cesaret edemeyerek başını eğdi. Her ne kadar buradan kaçıp gitmek istese de gözleri onda takılı kalmıştı. “Evet.”

  Annesi, dudakları yüzünde bembeyaz bir çizgi gibi görünene kadar birbirine bastırdı. “Ve sen bana söylemedin.” Son derece acımasız ve suçlayıcı bir tavırla ekledi. Sonraki nefesi ağırdı. “Peki o bildiğinin farkında mı?”

  Hadrian yeniden başını sallamaktan başka bir şey yapamamıştı. Midesi suçluluk duygusuyla çalkalanıyordu. Kadının yüzündeki hoşnutsuzluk, durumu düzeltmek istemesine ve bir anda patlamasına yol açtı. “Beni seninle tehdit etti. Ben –“ Ellerini çaresiz bir şekilde havaya kaldırdı. “Riske atamazdım. Sana söylemek her şeyi daha da –“

  “Kanlı bir et kütlesine indirgendiğinde zihnine gireceğim ve zırlamaktan başka bir şey yapamayıncaya dek kocasının ölümünü ona tekrar tekrar yaşatacağım. İtaatsizliğinin sonuçlarının neye yol açtığını birinci elden görebilmen için, onunla işim bittikten sonra sana geri vereceğim.”

Gölgeleri Tüketmek - Harry Potter/Tom RiddleWhere stories live. Discover now