Bölüm 23, Kısım 1

757 111 94
                                    

  Lily, Sirius’un ona uzattığı fincanı aldı. Sıcak porseleni dikkatlice kavradı ve üzerinden buharlar yükselen çayı dudaklarına götürdü.

  Sirius onun tam karşısında – deri koltukta değildi, deri bağların bileklerini saran hayalet dokunuşunu hala teninde hissedebiliyordu – ellerini dizlerinin üzerine yerleştirmiş bir şekilde oturuyordu. Yüz hatlarını yeniden ezberlemek istercesine kadını sessizce süzdü.

  Ne söyleyeceği hakkında en ufak bir fikri yoktu.

  Sormak istediği ve tartışılması gereken tonla şey vardı. Ancak şimdi, cevaplarını alacağını an çıkageldiğinden açıklanamaz bir şekilde eli kolu bağlanmış gibiydi. Kendini aklındaki soruların bir tanesini bile dile getirmekten aciz hissediyordu.

  Aralarındaki sessizliğin fiziksel bir ağırlığı var gibiydi. Sirius daha öncesinde arkadaşlarından birine böylesine yabancılaşmış hissedip hissetmediğini merak etti.

  Dayanılmaz derecede rahatsız hissederken dizlerini ovuşturdu.

  Lily çayından ufak bir yudum alırken gözlerini yumdu. İç geçirdikten sonra, Sirius’un yenilgi olarak tanımlayabileceği bir ifadeyle başını öne doğru eğdi. “Sadece sor Sirius. Elimden geldiğince cevap vereceğime söz veriyorum.”

  O da bundan cesaret alarak ağzını araladı.

  “Nasılsın? Harry nasıl – Siz… İ – iyi misiniz?”

  Lily fincanını tabağa yerleştirdi. Ellerini kucağında kavuşturduktan sonra arkasına yaslanırken ona bakmadı. "Olabildiğimiz kadar iyiyiz, sanırım."

  Beklediği rahatlatıcı cevap kesinlikle bu değildi. Kaşlarını çattıktan sonra konuşmaya devam etti. "Hayır, Lily. Cidden – nasılsınız? Uzun bir zamandır ortalarda yoktunuz."

  Kadının yüzü sinir bozucu derecede sakindi. "Evet yoktuk, ama iyiyiz Sirius. Hayattayız ve önemli olan da bu."

  Bu cevaba karşılık vermemek için kendini zor tutmuştu. Çünkü 'hayatta olmak' ve 'iyi olmak' tamamen farklı şeylerdi. Lily'nin gözlerinde, onu bu konuda daha fazla sorgulamaması gerektiği hakkında uyaran bir ifade vardı. Hızlı bir şekilde sohbetin yönünü değiştirdi.

  "Neden kaçtın?" Belki de sorması gereken ilk soru bu olmalıydı. Ancak Sirius, Harry ve Lily’nin ona dokunma mesafesi kadar yakında olduğu gerçeğine bile adapte olamamıştı – ‘neden’ler ve ‘niçin’lerle uğraşmak şurada dursun. Yine de Dumbledore'un bu sorunun cevabını bilmek isteyeceğini düşünüyordu.

  "Sana zaten söyledim," Lily başını diğer tarafa çevirirken çenesi gergindi. "Kime güvenebileceğimi bilmiyordum. Bildiğim tek şey Peter’in bizi sattığı ve James'in öldüğü - ya da ölmekte olduğuydu. Kime güvenebileceğimi anlamanın hiçbir yolu yoktu.”

  "Ama neden Dumbledore'un yanına gitmedin ki? Güvenebileceğin biri olsaydı bu o -"

  “Dumbledore karmaşık bir adam Sirius. Etrafına yalanlar, tuzaklar ve yanlış bilgilerle dolu bir ağ kurmuştu. Sana, Remus’a ya da yoldaşlıktaki herhangi birine bile güvenemediğim bir konuda - onun yanına hiç gidemezdim. Dumbledore’un evimize Fidelius Büyüsü’nü yerleştirme fikri kocamın hayatına mal oldu. Planlanmamış bir şey olmadığını o kaos anında nasıl öğrenebilirdim? Sırrın yayılması halinde sırf bizi bulmayı kolaylaştırabilmek için aynı yerde olmamızı istemediğini nereden bilebilirdim?”

  “Dumbledore asla öyle bir şey yapmazdı.” Eski okul müdürünün böyle bir şey yapabileceği düşüncesi bile mide bulandırıcıydı.

Gölgeleri Tüketmek - Harry Potter/Tom RiddleWhere stories live. Discover now