Bölüm 19, Kısım 1

760 118 80
                                    

  Voldemort, Hadrian’ın zihinsel bariyerleriyle daha öncesinde sadece bir kez karşılaşmıştı. O da diğeri Hogwarts'a geldiği gün, gencin zihnine bakma girişiminde bulunduğu seferdi. Ancak Hadrian'ın zihni oldukça güçlü ve sağlam bir şekilde korunduğundan, harcadığı çaba anında tuzla buz olmuştu.

  Normalde böylesine korunaklı bir zihin karşısında, içeri girerken daha güçlü bir dirençle karşılaşması gerekirdi. İlk bariyerleri zahmetsizce geçebilmesinin tek nedeni, Hadrian’ın tam olarak kendinde olmamasıydı. Zihinsel bariyerlerinin bu yüzden tam kapasitede çalışamıyor oluşu gayet mantıklı bir ihtimaldi.

  Kan kaybı ve damarlarında dolaşmakta olan zehir kalıntıları da bu duruma tuz biber olmuş, Hadrian'ın vücudunun şoka girmesine yol açmıştı.

  Gencin, zehrin çoğunu uzaklaştırdığına şahit olmuştu – bu güzel bir beceri gösterisi değil de neydi? – ama bu büyü asasız bir şekilde uygulandığında, verimi inanılmaz bir oranda azalıyordu.

  Büyü gücünün azlığı, görevin getirdiği travma ve kafasındaki yarık göz önüne alındığında – Voldemort, gencin savunmasının ilk hattının, saldırısı altında ıslak bir peçete gibi paramparça olmasına şaşırmamıştı.

  Ancak sonrasında karşısına çıkan şey, onu şaşırtmaya yetmiş de artmıştı bile.

  Kendisini hiçbir şeyin olmadığı bir boşluğun içinde bulmuştu.

  Etrafında bitmek bilmeyen sonsuz bir karanlıktan başka hiçbir şey yoktu. Onu çevreliyor, boğuyor ve kelimenin tam anlamıyla tüketiyordu. Onu saran hava, buraya ait olmadığını fısıldarcasına net bir uyarı ifadesiyle uğuldadı.

  Bu tür bir saldırıya karşı hazırlıksız olduğundan - sadece kısa bir anlığına - belli belirsiz bir panik duygusunun vücudundan akıp gittiğini hissetti Voldemort.

  Gencin zihninde görmeyi beklediği şey her neyse, kesinlikle bu tür bir boşluk hissi değildi.

  Şimdiye kadar Hadrian’la olan etkileşimlerinden, şu an içinde bulunduğu alanın düşünceler ve hatıralarla dolup taşmasını beklerdi. Gencin kurnazlığı, pratik zekası ve düşünceli bir ifadeyle parıldayan yeşil gözleri zihninde belirdi.

  Bu sessizlik ve durgunluk... Daha öncesinde hiçbir zihinde böyle bir durumla karşılaşmamıştı. 

  Bir kalp atışı süresince ne yapacağını bilemeden öylece durdu. Etrafındaki karanlığın onu sıkıca sarıp, ileriye ya da geriye gitmesine engel olmaktan ve inanılmaz derecede rahatsız etmekten başka bir şey yapmadığını farketmesiyle, soğukkanlılığını yeniden kazanması bir olmuştu.

  İçinde gezinen gerilimin bir kısmını serbest bıraktı.

  Karşılaştığı manzara, beyin ölümü gerçekleşmiş birisinin zihninde olabilecek türden bir şeydi. Bir tuzağa doğru yürüyor olmanın getirdiği yıkıcı içgüdü olmasa, gencin düşüncelerinin tamamen sessizleşmesi endişelenmesine yol açabilirdi.

  Hadrian’ın büyüsünün kendi büyüsünü baskılamaya çalıştığını – diğeri boşu boşuna bir inatla onu dışarı atmayı deniyordu – hissetmeseydi, gencin öldüğünü bile düşünebilirdi.

  Başlangıçta gencin zihninin sınırlarında dolaşmakla yetindi. Ne de olsa birincil önceliği, Hadrian’ın büyüsünü, yaralanmış vücudunu iyileştirmeye çalışan şifacılardan uzaklaştırarak zihnindeki işgalci varlığına odaklanmasını sağlamaktı.

  Ama şu an karşılaştığı bu görüntü, diğerine olan merakını yeniden su yüzüne çıkarmıştı. Ve bu da küçük sır küpünün gizemlerini çözmek adına eşi benzeri görülmemiş bir fırsattı.   

Gölgeleri Tüketmek - Harry Potter/Tom RiddleWhere stories live. Discover now