Bölüm 6, Kısım 1

1K 131 135
                                    

  “Tekrar söyleyebilir misin lütfen?”

  Hermione gülüşünü ellerinden biriyle gizleyerek Hadrian'ın söylediğini yaptı. “Hermione,” dedi yavaş ve net bir şekilde.

  Hadrian başını salladı ve diğerinin adını söylemeye çalıştı. “Her-my-o-ni?” Ses tonu kendi telaffuzundan emin değilmiş gibi çıksa da, söyleyiş şekli gitgide iyileşiyordu. Hadrian’ın aksanı diğerleri kadar ağır olmasa dahi, kızın adını söylemek saçma bir şekilde zordu.

  Hermione sevinçle sırıttı. “İşte bu, şimdi biraz daha hızlı bir şekilde söyle.”

  “Hermione?”

  Diğeri onun bu halini oldukça komik buluyor olacak ki, başını geriye doğru atarak gülmeye başlamıştı. “Özür dilerim, daha öncesinde birinin ismimi söylemesinin bu kadar zor olabileceğini düşünmemiştim.”

  Hermione, Hadrian dudaklarında çarpık bir gülümsemeyle omuzlarını silktiğinde onu izledi.

  “Bu elinden gelen bir şey değildi, sonuçta o ismi kendine sen vermedin. Gelecekte, yanlış söyleyerek ismini katletmeyeceğim için mutluyum.”

  Hadrian’ın onunla tekrar vakit geçirmek isteyeceği ve bir şekilde onu korkutup kaçırmadığı düşüncesi Hermione’nin heyecanla dolmasına sebep olmuştu. Utangaç bir şekilde yüzüne doğru düşen kıvırcık bir tutamı kulağının arkasına sıkıştırdı. Tanışmalarının üzerinden sadece birkaç dakika geçmişti ve Hermione konuşmalarının bitmesini istemiyordu.

  Onu tanımayan veya içinde bulunduğu koşullar nedeniyle onun hakkında ön yargıları olmayan biriyle konuşmak harika bir duyguydu.

  Hadrian’ın da sohbet etme konusunda oldukça yetenekli olduğu açıktı. Gencin konuşma biçiminden bile onun iyi eğitimli olduğunu anlayabiliyordu. Antik Rünlere olan ilgisi ise parlak zekasının başka bir göstergesiydi. Bu, minimum çaba veya beceriyle kolayca üstesinden gelinebilecek bir ders değildi.

  “Sana bir şey sorabilir miyim?” Hermione aniden gelen soru karşısında gözlerini kırpıştırmış, ama yine de onaylayan bir ifadeyle başını sallamıştı. Hadrian'ın yüzünde tuhaf, şaşkın, merak ve pişmanlık karışımı bir ifade vardı. Bu da Hermione’nin duruma biraz daha temkinli bir şekilde yaklaşmak istemesine sebep olmuştu.

  "Soyadının Granger olduğunu söylemiştin, değil mi?" Hermione, bu soru dizisinin nereye gittiğini şimdiden görebiliyordu. Diğeri hakkında olumlu görüşleri hızlı bir şekilde yön değiştirirken, dudaklarını sıkıca birbirine bastırdı.

  Hadrian duraksadı - onu incelerken başını hafifçe yana eğmişti. Hermione gencin parlak gözlerindeki soğukkanlı parıltıyı farketmemiş değildi. Bu hem sinirlerini bozuyor hem de onu biraz rahatsız ediyordu.

  Hermione sessiz kaldığında, diğeri konuşmaya devam etti. "Sen bir muggle-doğumlusun."

  Hadrian lafı dolandırmadan direkt konuya girmişti. Hermione savunmacı bir tavırla çenesini öne doğru çıkardı. Bir konuşmada ne zaman kan saflığı konusu açılsa eski alışkanlıklarına geri dönmekten kendini alamıyordu.

  Hayatı boyunca bu ön yargıyla yüzleşmiş, büyücülük dünyasında saygı görmek istiyorsa kendi değerini sürekli ispat etmesi gerektiğini zor yoldan öğrenmişti. Her zaman safkan öğrencilerden daha yetenekli ve çalışkan olamasa da, en azından onlarla aynı kalibrede olduğunu kanıtlamak için çaba gösteriyordu.

  Yabancı öğrencilerin benzer bir zihniyete sahip olmayacağına, onun statüsünü duydukları anda alay etmeyeceklerine dair ufak da olsa bir umudu vardı. Fransa'nın genelinin sosyolojik açıdan tüm kan durumlarını kabul ettiğini, yalnızca eski ailelerin bu tip görüşlere hala bağlı olduklarını biliyordu.

Gölgeleri Tüketmek (Harry Potter/Tom Riddle)Where stories live. Discover now