25- My Youth is Yours (Final)

8.2K 496 694
                                    

Selam benim aşklarım, açıklama bekliyorsunuz biliyorum ama yazar notumu sona sakladım. Yorum ve oylarınızı bekliyorum. Bölüm sonu görüşelim, iyi okumalar

25- My Youth is Yours (Final)

"Jiminie! Yakışıklı kavalyen geldi oğlum."

Annemin sesiyle yüzümde kocaman bir gülümseme oluşmuş, kalbim heyecanla kasılmıştı.

Çünkü sevgilim beni almaya gelmişti.

"Geliyorum!" Diye bağırdım ve aynadaki yansımama son kez bakıp iyi göründüğüme kanaat getirince kendime göz kırptım.

Hiç fena değilsin Park Jimin.

Bu gece mezuniyet törenimiz vardı ve artık nihayet liseden ve tüm o gereksiz insanlardan, en önemlisi de hala bizi bulduğu her fırsatta gözleriyle öldürmeye çalışan Mari'den kurtuluyorduk. Bu yüzden çok mutluydum.

Üniversite sınavını da geçen hafta atlatmıştık. Artık geriye sadece sınav sonucunu beklemek kalmıştı. İstediğim üniversiteye girebileceğimi biliyordum çünkü sınavım beklediğim gibi gayet iyi geçmişti. Jungkook'sa tüm hayatını basketbola adamak istediği için Seul'ün en iyi üniversitelerinin seçmelerine girmiş, hatta bir çoğundan bizzat teklif almıştı. Fakat benim tıp yazacağımı bildiği için, şansımızı Seul Ulusal üniversitesinden yana kullanmamız gerektiğini söylüyordu.

Çünkü orda hem tıp hem de spor akademisi bölümleri vardı ve böylece orayı yazarken üniversitede de birbirimizden ayrılmak zorunda kalmayacaktık.

İkimiz de gelecek günler için heyecanlıydık fakat bizi asıl heyecanlandıran yeni okulumuza başlamadan önce Seul'de okuyacak olsak bile ailelerimizle birlikte yaşamama kararı almış olmaktı ve ayrı eve çıkabilmek için onları çoktan ikna etmiştik bile. Bize güvendikleri için hiçbir sorun çıkartmamışlardı.

Yalnızca tek bir şartları vardı, o da haftada bir gün de olsa hepbirlikte toplanıp aile yemeği yiyecek olmamızdı. Seve seve kabul etmiştik bu isteklerini. Çünkü her ne kadar yakın olacak olsak bile biz de onları özleyecektik işte.

Son kez derin bir nefes verip kapımı açtım ve aşağıda beni bekleyen sevgilimin yanına gitmek için merdivenleri hızla inmeye başladım.

Sonra onu gördüm ve nefesim tam anlamıyla kesildi.

Jeon Jungkook, baştan ayağa simsiyahtı bu gece. Sanki bu haliyle beni öldüreceğini bildiği için simsiyah giyinmişti cenazeme gelir gibi.

Jilet gibi takım elbisesi, siyah gömleği, siyah papyonu ve iyiden iyiye uzayan, ortadan ikiye ayrılmış, alnını açıkta bırakan simsiyah saçlarıyla bu hayatta görüp görebileceğim en seksi varlıktı. Ve ben.. ben gerçekten de dünyanın en şanslı adamıydım.

Ben onu kalbimin son hız gümbürtüsüyle izlemeye devam ederken, o beni henüz farketmemişti. Annem onun yakalarını düzeltiyor ve birbirlerine gülümseyerek tatlı tatlı bir şeyler anlatıyorlardı.

Gülmek.. gülmek bir insana bu kadar yakışabilir miydi? Haksızlıktı bu. Tüm insanlığa haksızlıktı.

"Ah.." diyen annemin sesi doldu kulaklarıma sonra fakat ben gözlerimi çekememiştim ondan. "İşte diğer prensim de nihayet geldi."

Jungkook annemin cümlesi biter bitmez bakışlarını heyecanla benim olduğum tarafa çevirdiğinde gözlerimiz kesişti.

Birkaç saniye az önceki gülümsemesiyle gözlerime bakmış, sonra bakışları yavaşça bedenime düştüğünde gülüşü yüzünde donmuştu. Gözleri her bir zerremi süzüyor ve bana öyle bir bakıyordu ki, sanki çırılçıplaktım karşısında. Bu kalbimi daha da hızlandırmış, vücuduma güçlü bir ateş salmıştı.

My Youth Is Yours | JikookWhere stories live. Discover now