2- Tapılası Kalçalar

11.9K 1.1K 2.1K
                                    



2- Tapılası Kalçalar

Öpücük.

Saçlarımın üstüne bir öpücük, sonra alnıma, sonra yanaklarıma.

Uykumun en tatlı yerinde hissettiğim bu öpücükleri idrak etmeye çalışırken gözlerimi açmamak için direniyordum ama yinede kaşlarımın çatılmasına engel olamadım.

Çünkü ben öpülmekten hoşlanmazdım.

Bu hareketimin hemen ardından duyduğum tanıdık kıkırdama ve sonrasında burnumun ucuna kondurulan son bir sulu öpücükle araladım gözlerimi.

"Günaydın uykucu civciv." Diye burnumun dibindeki yüzüyle bana dişlerini göstererek sırıtan bir zebani vardı. Ve ben ona kafa atmak üzereydim.

"Jungkook.." dedim onu işaret parmağımla alnından geriye iterken. "Sana daha kaç kere öpülmekten hoşlanmadığımı söyleyeceğim? Bir de sulu sulu öpüp tükürüklerini bırakıyorsun. İğrençsin sabah sabah."

"Başka türlü uyanmıyorsun ne yapayım? Ben seni uyandırmaya çalıştıkça sen koala gibi yapışıyorsun bana."

"Yalancı." Diyerek saate bakmak için komodindeki telefonuma uzandım. "Hiç de yapmam öyle bir şey."

Okula gitmemiz gerekiyordu ama daha 1 saatimiz vardı. Hazırlanıp kahvaltı yapmaya yeterdi vaktimiz.

"Ne yalanı be?" Dedi yanımdan kalkıp üzerindeki tişörtü çıkarırken. İyice kaslanmıştı son bir senede. Sinir bozucuydu.

"Tüm gece üzerimde uyudun. Ben kıpırdanmaya çalıştıkça kendi kendine söylenip daha da sokuldun bana. Nefes alamadım senin yüzünden."

"İyi." Dedim, üstümdeki yorganı fırlatıp lavaboya ilerledim. "Madem bu kadar şikayetçisin o zaman seninle yatmam ben de bundan sonra. Ağlama daha fazla."

"Uyuyamazsın ki sen bensiz." Diyerek alayla sırıtıp gömleğini giydi üzerine. Şimdi de sıra pantolonundaydı. Bayılıyordu ulu orta soyunmaya bu çocuk.

"Bal gibi de uyurum bir kere!" Diye bağırdım lavaboya girip kapıyı kapatırken. "Asıl sen bensiz uyuyamazsın."

Çişimi yapmış, elimi yüzümü yıkamış ve dişlerimi fırçalamıştım çabucak. Jungkook'un  annesinin kahvaltıları her zaman enfes olurdu bu yüzden vakit kaybetmek istemiyordum. Daha kendi evime gidip okul formamı giyecektim.

Asla çanta taşımayıp eline göstermelik bir defter alan Jungkook'a dönüp "hadi inelim." Dedim. "Annen hazırlamıştır masayı."

"Tamam." Diyerek kapıyı göstermiş, önce benim yürümemi beklemişti.

"Bugün senin arabayla gidelim. Son 2 ders antrenman var. Koç muhtemelen pestilimizi çıkaracak. Araba kullanmaya halim kalmayabilir." Dedi merdivenleri inerken.

"Maç ne zaman?" Diye sordum hemen. Maç günü yaklaştıkça antrenmanları da oldukça artıyordu. Üstelik Jungkook, o antrenmanlarla yetinmeyip bir de okul çıkışlarında sitenin basket sahasında saatlerce çalışmaya devam ediyordu.

Çok hırslıydı o. Takım kaptanıydı ve okulun en iyisiydi ama yine de çalışmaktan asla vazgeçmiyor, bir kez bile şikayet etmiyordu.

Basketbol onun her şeyiydi.

"Haftaya salı."

"Az kalmış." Dedim ben de. "İstersen bizim sahada birlikte de çalışırız."

"Olur tabi. Sen top toplayıcı olursun." Diye kıkırdadı.

Benimle bu konuda hep dalga geçiyordu çünkü basketbolda kötüydüm. Evet baya baya kötüydüm. Bunu inkar edecek değildim ama yine de elim top tutuyordu işte.

My Youth Is Yours | JikookWhere stories live. Discover now