"Fen bilgisi öğretmenim ödevimi yapmadım diye anneme gammazlamış beni. Annem de bu akşam yapmazsam abur cubur zulamı çöpe atacağını söyledi." diyerek elini İnci'ye uzatıp tombul parmaklarını bileğine sardı ve kızı çekiştirir gibi kendine çekti. "Hadi hemen bize gelmen lazım. Yardım etmezsen sabaha kadar ağlarım, hastalanır yataklara düşerim."

İnci'nin muallakta kalmış şaşkın bakışları onu parlak gözlerindeki büyülenmişlikle izleyen Yavuz'a çevrildi usulca. Adamın gözlerinde gördüğü şey saliselik de olsa dudaklarına hoşnut bir tebessüm olarak peyda olurken, Mertcan'ın onu yeniden çekmesiyle hafifçe yutkundu. Kızın muallakta kaldığını anlayan Yavuz ise anlayışla git der gibi başını salladı. Yüreği ve aklı Yavuz'la kalacak olsa da mecburen onu çekiştiren çocukla apar topar apartmana girdi İnci.

İnci Mertcan'la gidince mutluluktan başı dönen Yavuz, parmaklarını İnci'nin dakikalar önce oraya konan dudaklarının temasını korumak ister gibi dudakları üzerine örterek yutkundu. Kalbi hala kızın onu öptüğü dudaklarında atıyordu. Birkaç adım atıp kaldırıma oturdu. Hava da kaldırım da buz gibiydi, fakat kışın çetin geçeceğinin habercisi olan bu soğuk kasım akşamında yüreği sıcacık kesilen adamın ruhu baharı yaşıyordu. Kendisini kupkuru, cansız bir ağaç gibi hissederken birdenbire can bulmuş, yeşermişti.

Hala inanamıyormuş gibi mutlu heyecanıyla "O da beni seviyor." diye fısıldayıp, parmak uçlarıyla İnci'ye temas eden dudakları okşadı. "O da beni seviyor."

Mucizelere inanmayan bir adam için kızın da onu seviyor oluşu koca bir mucizeden başka bir şey değildi. Mutluluktan aklını kaybedecek gibiydi. O boynundaki anda gri atkısını hatırladı. Dudaklarını örten parmakları hızla boynuna inip yumuşacık atkıyı buldu. Mest ola ola atkıyı boynundan çözüp avuçları arasına alarak bağrına yasladı. Burnu ve dudakları da saniyesine İnci'nin kokusunu taşıyan atkıya gömüldü. İnanamayan gözleri ve sevinç dolu gülüşüyle İnci'yi dakikalar önce öpen o değilmiş gibi atkısını ürkek bir hasretle defalarca öptü.

"O da beni seviyor."

Sarılıp öptüğü atkısıyla defalarca yineledi bunu. O da beni seviyor... O da beni seviyor... O da beni seviyor... Ustaca yazılmış bir şiirden alınmış, enfes bir satır gibiydi bu cümle Yavuz için.

Fakat mutluluğu bir müddet sonra gün yüzüne çıkan endişe verici düşüncelerle gölgelendi. İnci seni sevse de sizden olmazdı hani?! Ona da bir şey olursa nasıl toparlayacaksın? Kaybetme ihtimalini hatırla. Sen yıllarca kaybetme ihtimaliyle yaşadın zaten. Ya onun da renklerini soldurursan? Zihninde peş peşe yankılanan ısrarcı cümlelerle kafasını hızla iki yana salladı. Kalbine çöreklenen korkudan sıyrılabilmek için İnci'nin ona ördüğü gri atkıya daha sıkı sarıldı. Kızın onu sevme ihtimaline karşı olmaz diye kestirip atmak kolaydı. Şimdiyse İnci'nin onu sevmesi bir ihtimal değil, aksine Yavuz'un kişisel dünyasının en güzel gerçeğiydi ve bu gerçek adamın o keskinliğini köreltmişti.

Yutkunarak kafasında yükselen sesleri bastırmak istercesine gürültüyle soluklandı.

Efkârla "İnci'yi istiyorum." dedi kafasındaki ısrarcı seslere yalvarır gibi. "Onunla yaşanacak bir hayatı istiyorum."

İstediği şeyden emindi, peki içindeki endişe de neyin nesiydi? Böyle olmazdı içindeki huzursuzlukla İnci'yi de huzursuz etmeyi, onu incitmeyi göze alamazdı. Aklına Amerika'daki terapisti geldi. Hem öğrencilik döneminde hem de Aslı'nın vefatından sonra işinin ehli, yaşlı kadından yardım almıştı. Şimdi de yardım almalıydı. Yeni bir terapiste gidip, her şeyi en başından anlatacak olsa haftalar kaybederdi. Vakit kaybedemeyecek kadar acildi durum. Korkularıyla hemen yüzleşip, onları halletmesi ve İnci'nin elini bir an evvel tutması gerekiyordu. Fakat terapisti online görüşme yapmayı kabul etmiyordu. Yutkunarak cebinden telefonunu çıkardı. Michigan için uçak bileti almadan önce İnci'ye ufak bir mesaj yolladı.

Güneşi YakalaWhere stories live. Discover now