"Teyzenin böbreklerinde problem vardı. Her hafta hatta bazen haftanın birkaç günü hastaneye geliyorlardı." derken dudaklarının kenarında o günlere ait hasret dolu bir tebessüm filizlenmişti. "Sedef... Çok zarif, çok narin ve çok ürkekti. Her seferinde o güzel sesini duyabilmek, onunla biraz olsun konuşabilmek için kırk takla atardım."

Annesinin sesine duyduğu hasretle yüreği kavrulan İnci, inlercesine ağlayınca onunla olduğunu belli etmek ister gibi kolları arasında yaprak gibi titreyen kıza daha sıkı sarıldı Yavuz. Saçlarına daha kuvvetli öpücükler kondurdu. Tüm bunları yaparken kendi gözlerinin dolmasını da engelleyememişti.

"Kardeşi tedaviye girdiği zamanlarda pencereden dışarıyı izlerdi." diye devam etti sesi boğuklaşan Uğur. "Ne izlediğini merak ederdim, hastanenin önündeki pamuk şeker satan amcayı izlediğini keşfettiğimde, ona rengarenk pamuk şekerler almıştım. İlk konuşma girişimim pamuk şekerler sayesinde olmuştu."

Bunları duymak İnci'nin yüreğindeki amansız yangını arttırmış, başını Yavuz'un omzundan kaldırmadan yaşlarla parıldayan kahverengi gözlerini Uğur'a çevirmesine neden olmuştu.

"Başlarda kabul etmemiş, her seferinde elimdeki pamuk şekerle arkasında bırakmıştı beni. Ama bir müddet sonra içimdeki sevdaya inanınca konuşmaya başladı benimle. Pamuk şekerlerimi de utana sıkıla kabul etmeye..." derken hem gülüp hem ağlayan Uğur'un sesi titriyordu. Yutkundu. "Kaçak göçek hastane bahçesine iner, sohbet ede ede iki küçük çocuk gibi pamuk şeker yerdik. Yüreklerimiz biz beraberken küçük çocuklar kadar şendi çünkü."

Öğrendiği her detay İnci'nin kalbini incitiyordu. Zira annesi güzel yüreğinde, yarım kalan büyük bir aşkı saklamıştı. Peki neden bitmişti? Neden farklı yollara sapmak zorunda kalmışlardı, anlayamıyordu İnci. Ama güçlükle konuştuğu belli olan Uğur'u bölmedi. Gözlerinden durmaksızın akan yaşlarla adamı dinlemeye devam etti.

"Birkaç ay sonra ikimiz de içimizdeki sevgiden emin olduğumuzda durumu ailelere açmaya ve evlenmek için adım atmaya karar verdik." diyen Uğur kafasını yere eğip acıyla kasılan yüzünü elleriyle ovuşturdu. "Sonra Sedef, bir gün aniden hastaneye gelip bunu yapamayacağını, beni istemediğini söyledi. Benimle asla olamayacağını... Beynimden vurulmuşa döndüm."

Katlanan merakıyla "Neden?" diye sordu İnci dayanamayarak.

Nefes alamıyormuş gibi kederle soluklanan Uğur, "Teyzen, Seval." dedi kahrolduğunu gizlemeden. "Meğer bana aşıkmış. Annen bizi ona anlatacağı sırada teyzen onun da bir sevdiği olduğunu söylemiş ve benim ismimi vermiş... Sedef'i zorladığımda öğrendim. Kardeşi için bizden vazgeçti..."

Önce şoke olan hemen ardından da kalbinin acıyla sıkıştığını hisseden İnci, şiddeti artan gözyaşlarıyla sessizliğe gömüldü.

"Çok çabaladım, bunun üstesinden geleceğimizi anlatmaya çalıştım ama annen kardeşine böyle bir acı yaşatamayacağını söyledi. Ben ısrarcı olunca da..." diyerek kendisini suçlar gibi yumruk haline getirdiği elleriyle dizlerini dövdü. "Ben ısrar edince çözümü başkasıyla evlenmekte buldu. Babanla evlendi... Dayanamadım. Çekip gittim Kayseri'den..."

Salonu dolduran kederin ağırlığı hepsinin yüreğini ezmiş, onları derin bir sessizliğe gömmüştü.

"Yıllar sonra..." diye devam etti Uğur. "İkizin için annen benimle iletişime geçti. Kardeşinin otizmi olduğunu anladığını fakat babanın yardım almaya yanaşmadığını, elinin kolunun bağlı olduğunu anlattı."

Annesiyle babasının bu konu üzerine tartıştıklarını bölük pörçük de olsa hatırlıyordu İnci. Dişlerini sıktı. Hem hatırladıkları hem de Uğur'un söylediği şey, babasına duyduğu nefreti kuvvetlendirirken tırnaklarını avuç içlerine saplamak istedi. Fakat bunu sezen Yavuz, ondan önce davranıp kızın tırnaklarına bariyer olarak kendi elini uzattı.

Güneşi YakalaWhere stories live. Discover now