17

16.8K 1.2K 87
                                    

17. Bölüm: Tutsak

Nereye geldiğimizi bilmiyordum ağzımdaki bez artık canımı yakıyordu, bileklerim acıyor ve kalbim yanıyordu. Barlas asla susmuyor ve beni kahrediyordu. Yanımda bir yerlerdeydi ama onu göremiyor, sarılamıyordum. Olduğum yerde hareketlendikçe başımda hissettiğim silahla oturmak zorunda kalıyordum. Bu ona zevk veriyordu. Çaresizliğim, acı çekmem hoşuna gidiyordu.

Saatlerdir giden araba durdu. Kapıların açılma sesini ve Barlas'ın uzaklaşan sesini duydum. Çok geçmeden içlerinden biri -Çağatay değildi, onun parfümünü nerde olsam tanırım- beni kucağına alıp ilerlemeye başladı. Sessiz sessiz ağlıyordum. Tenime çarpan havanın ılıklaşmasıyla eve girdiğimizi anladım.

"Nereye götürelim?" Dedi beni taşıyan adam. Çağatay'ın cevap verdiğini duymadım. Adam ilerlemeye başladı. Kapı açılma sesini ve beni yere bırakışını hissettim. Sert bir zemin beklerken yumuşacık bir yere yatırılınca afalladım.

Adam ellerimi çözdü, rahatlamış hissederken elime değen bir başka kelepçeyle çırpınmaya başladım. Hayır, hayır, hayır.

Ellerimi başımın üstüne kelepçelemiş ve gözlerimi açmıştı. Kıpkırmızı olan yaşlı gözlerimle ona baktığımda biraz olsun acıdığını gördüm. Başını iki yana sallamış ve ağzımı da çözmüştü. Dudaklarım acıyordu.

Bir şey dememe fırsat vermeden odadan çıkıp gitti. Başımı geriye atıp ağlamaya devam ettim. Hava aydınlanmıştı ve ben saatlerdir ağlayıp çırpınmaktan çok yorulmuştum başım dönüyordu.

Kapı açıldı ve o içeri girdi. Hareket bile etmedim sadece ona bakıyor ve yaklaşmasını izliyordum. Yatağa oturdu ve yüzüme gelen saçlarımı geriye itti. Sahte bir şefkat vardı yüzünde. Yanağımı okşadı, gülümsedi.

"Seni o kadar özledim ki..."

Yalancı.

"Sadece tenini okşamak bile yaşam enerjimi dolduruyor."

Takıntılıydı, tehlikeli şekilde.

"Cevap ver Kayra, beni özlediğini söyle. Bensiz yapamadığını. Güzel sesini duymama izin ver."

"Hastasın sen." Dedim fısıltıyla, konuşacak hal mi bırakmıştı?

Yüzündeki ifade buruklaştı umrumda da değildi.

"Sana yanıldığını göstereceğim kediciğim. Ve o zaman bu lafların acısını fena çıkaracağım."

"Aklın fikrin sikinde senin." Dedim alayla.

Çenemden tuttu ve beklemediğim bir an sıktı. "Canını yakmak istemiyorum Kayra neden yapıyorsun bana bunu?"

Birer damla göz yaşı daha düştü gözlerimden "Sen bana bunları neden yaptın peki Çağatay? Şu halime bak, bedenime bak. Her yerimde senin açtığın yaralar var. Bedenimi geç, kalbimde. Bebeğimi kaybettiğim gün sana karşı olan tüm hislerim yok oldu. Ne bekliyorsun, boynuna atlamamı mı?"

Çenemi bırakmış ve düşünceli bir ifade almıştı bakışları. "O öldü mü?" Ona cevap vermeden ellerimdeki kelepçelerden kurtulmak için hareketlendim. Zaten daha çok kendisiyle konuşuyormuş gibiydi.

Beyaz, dizime kadar gelen şortumu sıyırdı ve açtığı yaraya baktı. Derin bir şekilde kazıdığı baş harfi. Ne yapsam kapanmayan baş harfi.

"Hala duruyor, hala bana aitsin." Hastalıklı düşüncelerinden kurtulamadığım için sinirleniyordum. Hala beni bir mal gibi görüp sahiplenmeye çalışıyordu.

"Ben kimseye ait değilim çek şu elini!" Sesimi yükselttiğimde elini çekti ve ters ters bana baktı. Korksam da ona belli etmemek için kendimi sakinleştirdim.

"Sen bana aittin, hala öylesin. Uzun zaman geçti tabii hemen alışmanı beklemiyorum. Alıştıracağım seni."

"Barlas nerde? Pislik herif ne yaptın ona?" Artık neyime güveniyorsam bağırıyordum.

"Benimle düzgün konuş Kayra." Dedi tıslarcasına. Aklımı yitirecektim. Bebeğim neredeydi? Ne yapmıştı bu ruh hastası ona? Bilmiyordum.

Ellerimi çözmeye başladığında neye uğradığımı şaşırdım. Gerçekten beni tamamen çözmüştü. Doğrulup bileklerimi ovalarken yukarıdan beni izliyordu. Hizama eğilip fısıldadı:

"Sesine soluğuna dikkat et yoksa o veledi bir daha göremezsin."

Korktuğum başıma gelmişti işte bedenimi yoğun bir titreme alırken sırıttı ve odadan çıktı. Odanın köşesindeki boy aynasının önüne geldim. Resmen bir kaç saat içinde çökmüştüm. Gözlerim tahmin ettiğimden kırmızıydı. Şortumun açık kısmını kapattım.

Yan odamdan Barlas'ın ağlamasını duyunca hemen kulağımı duvara dayadım. Miniğim öyle bir ağlıyordu ki... Kapıya gittim ama kilitliydi, panik içinde odadaki camları, balkon ve banyo pencerelerini turladım. Hepsi kilitliydi ya da bir yere kadar açılmıyordu. Tekrar duvarın önüne geldim. Barlas'ın ağlaması beni deldi geçti. O ağladıkça bende ağlamaya başladım.

Güneş'e sahip çıkamamıştım, Barlas'a da. Yoğun suçluluk duygusu ve bebeğimin çığlıklarıyla boğuşmaya çalışırken kapıya koştum. Kapıya vururken bağırıyordum:

"Çağatay! Aç şu kapıyı! Çağatay aç şunu dedim! Vicdansız herif!" Kendimden geçmiştim. Küçük çaplı bir kriz geçiriyordum hatta. Deli gibi ağlıyor, kapıya vuruyordum.

"O daha bebek Çağatay!" Sonrasında öyle bir ağlama krizine girdim ki hıçkırmaktan başka bir şey yapamaz oldum. Yere çöktüm, dizlerimi kendime çektim. Gece uyumadığım ve o yorgunlukla sızmaktan kaçamadım.

Süt Anne [BxB] Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin