4

27.4K 1.4K 250
                                    

4. Bölüm: Hayatımda gördüğüm en büyük ev.

Uyandığımda Barlas'ın odasındaydım. Gece boyunca uyanıp durduğu için sonunda ben onu değil, o beni uyutmuştu.

Uyuyan masum bedeni izlerken odanın kapısı açıldı ve içeri beş tane dev gibi adam girdi. Tedirgin olsam da beşiğe iyice yanaşmaktan başka bir şey yapmamıştım.

"Berke Bey'in emri, bizimle gelmeniz gerekiyor." Adamlardan biri Barlas'ı beceriksizce tuttu. Hemen öne atılıp bebeği ondan aldım, ağlamaya başlamıştı işte! Ben onu uyutmak için ne kadar uğraşmıştım haberleri var mıydı? Olduğum yerde kalıp onlarla bu şekilde gitmeyi reddettiğimde adamlardan biri Barlas'ı tekrar benden aldı ve diğeri de belimden tutup beni kaldırdı. Yerden havalandığım için gözlerim büyürken bu şekilde gitmeye başlamıştık.

Beni umursuyor gibi bir halleri yoktu, odadan çıktığımız gibi çıkışa ilerlemeye başladık. Eşyalarımı almayacak mıydım? Ya Barlas'ın eşyaları? Anlaşılan birkaç bin liranın Berke Bey için pek bir önemi yoktu.

En azından Hatice Teyzeyle vedalaşmak ve teşekkür etmek isterdim.

Etrafımızda beş tane dev adamla hastanenin önüne dizilmiş birden fazla arabalardan ortadakine binmiştik. Büyük ve lüks bir arabaydı, filmlerdeki gibi simsiyahtı. Barlas'ı adamlardan almıştım. Kucağımda ağlayan bebeği susturmak için bir ninni mırıldandım. Ön koltuğa oturmuş iki dev hiçbir şekilde konuşmadığı için bunu çok sessiz yapıyordum. Arabada benim kısık sesim dışında bir ses yoktu.

Barlas gece boyu uyumadığı için midir yoksa ninnim gerçekten işe yaradığı için mi bilmiyorum, kısa sürede uykuya dalmıştı. Bense ya onu izliyor ya da etrafı inceliyordum. Camlarda perde olduğu için nereye gittiğimizi göremiyordum.

Düşününce bunun bir güvenlik önlemi olduğunu anladım. Çağatay'ın evine giderken de aynı şey geçerliydi, yolu asla göremez veya onun arabası dışında bir taşıtla evine gelemezdim. Tekrar içim burkulmuştu.

Ben Barlas'a daha çok sarılırken araba durdu, çok kısa bir yol gitmiştik ve gelmiş olamazdık.
Devlerden biri arabadan indi, kapı açıldı ve arabanın sarı ışığı beyaza döndü. Berke Bey tam önüme oturdu, adam kapıyı kapatıp tekrar yerine bindi. Başımı eğmiş sadece Barlas'a bakmıştım.

Berke Bey bebeği benden alıp kendi kucağına yerleştirdi. Bir süre hiçbir şey demeden onu izledi, kaçamak bakışlarımla gördüğüme göre gözlerinde bir miktar da olsa ışıltı vardı. Yine de çökmüş görünüyordu. Eşinin vefatı onu sandığımdan daha çok etkilemiş olmalıydı. Oysa ki Hatice Teyze aşık olarak evlenmediklerini söylemişti.

Berke Bey elini çantasına attı ve ne olduğunu anlamadığım ikişer hap çıkardı. Hapları suyla yutarken bakışlarım yüzüne çıktı. Kişiliği gibi yüzünün de sert hatları vardı. Birden gözlerime baktığında yutkundum ve hemen önüme döndüm. Derin bir nefes verdim, haberlerde söyledikleri doğru muydu acaba?

Sadece içeride olmayan ya da hak ettiği cezayı almayan suçluları, sapıkları öldürdüğünü duymuştum. Çağatay bana onu çok farklı anlatsa da gerçeği ondan uzak kaldığım aylarda öğrenmiştim. Açıkçası onca acı içindeyken bu adam hakkında çok düşünmemiştim.

Ben düşüncelerle boğuşurken araba durdu ve bu sefer gerçekten vardığımızı fark ettim. Berke Bey bebekle beraber arabadan indi. Hemen peşinden indiğimde bana dönerek Barlas'ı kucağıma bıraktı. O eve ilerlerken ben arkama bakıp diğer arabalara baktım. Beşe kadar saydığım sırada dev adamlar beni sürüklemeye başladı. Sanki mal taşıyorlardı!

Barlas mızlanmaya başlayınca dikkatimi ona verdim ve telaşa kapıldım. Lütfen uyanma, lütfen uyanma, lütfen uyanma.

Neyse ki tehlike geçmiş ve uykusuna devam etmişti. Çok yorgun hissediyordum ve uyumaya ihtiyacım vardı. Ayrıca ayık olduğum sürece Güneş aklımdan çıkmıyordu. Ölü bedenini bile görememiştim.

Sonunda eve girmiştik. Evin ısısı hoşuma giderken tebessüm ettim. Etrafa baktığımda bir ev yerine sarayda olduğumu fark ettim. Çağatay'ın evinden bile büyüktü.

Kapının önüne dizilmiş hizmetli kadınlar ve erkekler bir bir Berke Bey'e gülümsedi ve onunla konuşmaya çalıştı. Berke Bey karşılık olarak kısa cevaplar verip geçiştirmeyi seçmişti. Onun arkasından ilerlediğimde hizmetlilerin garip bakışlarına maruz kalmıştım. Anlam veremeden ilerlemeye devam ettim. Zamanla alışırlardı sanırım.

Berke Bey üst kata çıkmaya başlayınca önümdeki dev adam bize döndü ve kolumdan yönlendirerek başka bir yöne gitmeye başladı. Gerçekten mal gibi hissetmeye başlamıştım.

Geldiğimiz yerin beyaz renklerle döşenmiş güzel bir bebek odası olduğunu görünce gülümsedim. Babası ve geleceği konusunda şanslı olmasa da para konusunda Barlas şanslı bir bebekti.

"Kızlar sana odanı gösterir." Dev adam sadece bunları söyleyip odada bizi yanlız bıraktı. Arkasından kötü kötü baktım neyse ki görmemişti.

"Barlas bak, odan çok güzel." Sessizce söylemiştim. Hala uyuyordu ve bir süre daha uyumasını umuyordum. Onu yavaşça beşiğine bıraktım.

Barlas'ı uyandırmamak ve odama gitmek için odadan çıktığımızda güler yüzlü bir kız konuşmaya başladı. "O meşhur Kayra sensin demek! Söylesene sütün nasıl oluyor da kadınlardan daha iyi çıkıyor?"

Hafifçe omuz silktim, adımı bilmesi ve samimiyeti garip gelmişti. Süt anne olduğumu da biliyordu, yüksek bir ihtimal yanındakiler de beni tanıyordu. Herkes benim hakkımda bir şey biliyordu ancak ben kimse hakkında bir şey bilmiyordum. Bu beni germişti.

Artık bana ait olan odanın kapısında durduk, Barlas'ın odasına çok yakındı. Güler yüzlü kız elini uzattı "Ben Melisa, bir şeye ihtiyacın olursa odandaki düğmeye basman yeterli. Kolay gelsin!" Yanındaki somurtkan kızı da kolundan çekiştirerek ilerlemeye başladı. Bir süre kapıyla bakıştıktan sonra nihayet odaya girdim. Burası eski evimin toplamından kat kat büyüktü. Tüm bu oda sadece benim için miydi? Gerçekten bebeğine değer veriyor olmalıydı.

Hiçbir şey getirememiştim yanımda. Kendimi yatağa attım ve bir süre soluklandım. Sonrasında ayağa kalkıp odayı gezmeye başladım. Dolapların boyutunu kontrol etmek için açtığımda nutkum tutuldu.  Hayatımda sahip olmadığım ve yüksek ihtimal olamayacağım kadar kıyafet önümdeydi. Rastgele birini alıp inceledim, çok pahalı bir markaydı ve tam bedenime göreydi. 9 ay önceki hayatımda giymeye alışık olduğum bir markaydı. Çağatay beni kendisi için süslemeye bayılırdı. Oyuncak bir bebek gibi. Kıyafeti yerine bırakırken düşünmeye başladım. Neden bu kadar kıyafet vardı burda? Ve neden hepsi benim bedenimdeydi? Benim için miydi?

Odanın içi tamamen beyaz ve gri renklerle döşenmişti. Üstünde bir sürü teknolojik alet olan bir çalışma masası, boş çerçevelerle dolu bir vitrin, bir boy aynası, duvarı kaplayan dolaplar, tablolar, televizyon... Odanın iki farklı yerinde iki kapı vardı, birine girdiğimde banyo olduğunu fark ettim. Renkleri oda gibiydi. Bir kabin, bir küvet, yine bir duvarı kaplayacak kadar fazla banyo ürünü, havlular, dolaplar... Gerçekten zenginliğinin hakkını veriyordu.

Aynadan kendime baktım resmen çökmüştüm. Aynanın yanındaki dolabı açtığımda yine bir sürü yüz ürünü ve makyaj malzemeleri vardı. Bir saniye, makyaj malzemeleri vardı? Bana karısının odasını verdiğini veya yanlış odaya getirildiğimi düşündüm. Odanın kapısı çalınınca banyodan çıktım.

Kapıyı açtığımda Melisa yüzünden hiç düşürmediği gülümsemesiyle karşımdaydı.

"Bir sorun mu var?"

"Hayır, sadece Berke Bey sizi yanına çağırıyor." Bir anda sizli-bizli konuşmasına şaşırsam da birşey demedim. Tam odadan çıkacakken beni içeri itti.

"Böyle gitmeyeceksin herhalde?" 

Süt Anne [BxB] Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin