Leo bundan hoşlanmasa da çaresizce başını salladı. "Asya'yla bekleyeceğim ben. Uyumayacağım. Hemen gelin ama. Tamam mı?"

"Anlaştık," dedi Bora. Leo'nun saçlarını karıştırdı ve ayağa kalktı. "Gel," dedi içtenlikle. Kapıya ilerlediğinde, Leo da onu takip etmişti.

Bora, Leo'yu adamlarından biriyle tanıştırırken, Beyza da zorlukla ayağa kalkmış ve peşlerinden çıkmıştı. Leo, adının Mahir olduğunu öğrendiğim adamla tanıştıktan sonra annesine döndü. Annesinin beline var gücüyle sarıldı. Beyza eğildi, Leo annesinin kulağına bir şey söyledi. Beyza gülümsedi ve başını salladı. Herkes, arabaların önünde durmuş Leo ile Beyza'yı izlerken, Leo bir an için kalabalıkta Aydın'ı buldu ama gözlerini onun üzerinde çok tutmadan arkasını döndü ve eve ilerledi. Eve ilerlemeden evvel bana el sallamayı da ihmal etmemişti.

Leo eve girdikten sonra Bora, Beyza'ya döndü ve "Sen bizim önümüzdeki araca geç..." dedi.

Beyza, kardeşine sadece başını sallarken, Bora elimi tuttu. Biz minibüse doğru ilerlediğimizde, Beyza önümüzdeki aracın Aydın'a ait olduğunu ancak fark etmişti. Ben minibüse bindiğimde, o Bora'ya baktı. Begüm de aynı benim gibi camdan Beyza'yı izliyordu ama ablasının gözlerinde aniden çakan ve Aydın'la aynı araca binmek istemediğini belli eden ifadeyi görüyor muydu, bilmiyordum. Tıpkı Bora'nın da bunu görüp görmediğini bilmediğim gibi. Bora da minibüse bindi ve kapı kapandı. Minibüsün hareket etmesi için, Aydın'ın aracının hareket etmesi, dahası Beyza'nın o araca binmesi gerekirdi. Sadece biz değil, muhtemelen tüm OCTO, Gökhan ve Aydın da Beyza'nın ne yapacağını bekliyordu; Bora ise bu konuyu asla umursamıyor olsa gerek, cebinden çıkarttığı telefonuna gömülmüştü. Beyza hareketlendi fakat önümüzdeki değil, arkamızdaki, Tarantula'nın aracına yöneldi.

"Bunun gelecek planı ne abi?" diye sordu Begüm.

Şoför koltuğunda oturan Selim minibüsü çalıştırırken, Bora telefonundan kafasını kaldırdı ve benim karşımda oturan Begüm'e baktı. "Bu?" diye sordu.

"Ablandan bahsediyorum," dedi Begüm.

"Benim ablam da senin kayınçon mu?" diye sordu Bora iç çekerek ve tüm dikkati yeniden telefonuna çevrildi.

"Neyse ne!" dedi Begüm, terslenerek. "Gelecek planı ne? Aydın Abi'yle bi' oğulları var ama belli ki iletişim dahi kuramayacak durumdalar. Ne yapacak? Türkiye'de mi yaşayacak yoksa Amerika'ya mı dönecek?"

"Kendisiyle oturup bunları konuşuyor gibi mi gözüküyorum?" diye sordu Bora, başını telefonundan kaldırmadan. Bakışlarım telefonuna kaydı. Ekonomiyle alakalı olduğunu sandığım bir makale okuyordu. "Çok merak ediyorsan, kendin sor."

"Merak ettiğimden değil," dedi Begüm, omuz silkerek. "Sadece... Yani... Senin en azından bunları onunla konuşuyor olman gerekmez mi? Ablan sonuçta!"

Bora derin bir nefes verdi, telefon ekranını kilitledi ve bakışlarını Begüm'ün gözlerine sabitledi. "Derdin ne?" diye sordu, ifadesiz bir şekilde. "O elbiseyi neden sakladın? O mücevherleri niye yolladın? Ve... En önemlisi... Benden ne istiyorsun?"

Begüm kısa bir an camdan baktı, sonra abisine dönüp yutkundu. "Hiç," dedi. Gözleri gözlerimi bulup yeniden abisine çevrildi. "Bence ilgilen." Alt dudağını ısırdı. "Yani sonuçta..." Birkaç saniye sessiz kaldı. "Ablan işte. İlgilen. Yani zor durumda sanırım. Karışık belli ki kafası. Belki bir desteğe ihtiyacı olduğunu hissediyordur. Benzerini ben de yaşamıştım. Yani abimin bir evi bile yoktu ve ne kadar üzgündüm. Sanki hayatta yalnızmışım, bebeğimle bir başımaymışım gibi. Gerçi sen hep benim yanımdaydın, biliyorum. Ama bazen insan duymak istiyor. Eminim ki o da bunu duymak istiyordur."

Maça Kızı 8Where stories live. Discover now