36.BÖLÜM

19.9K 986 292
                                    




Maran Marangöz - Aşık Oldum Ben Sana





25 Ocak 2016

Koşuşturma.

Sürekli hızla gözümün önünden geçen çantaların çıkarttığı tekerler sesleri. Dev ekrana yansıyan inen ve kalkan uçakların sürekli değişen bildirimleri. Düşen oyuncaklarını, şapkalarını ve ayakkabılarını annesine anlatmaya çalışan ama annelerinin fark etmeyip son kontrollere götürülen bebekler. Beyaz tenine kar soğuğu yansımış kırmızı yanaklı bir kızın oyuncak ayısı elinden kaydı. Ayıcık yere düştü ve gelen geçen insanların ayaklarının çarpması sonucu oradan oraya savruldu. Kapısı açılan uçak anonslarının biri bitip bir diğeri başlıyor.

Oslo, sanki bugün beni uğurlamak için aklımı karıştırıyor gibi.

Yolcuların botlarının altına yapışan karlar havalimanının içinde çamurlu bir iz bırakıyor. ''Şu oyuncak ayıyı getirir misin?'' André, neyden bahsettiğimi anlamak için yüzüme baktı. Ona Türkçe öğretmiş olmama rağmen hızlı konuştuğumda beni anlamıyordu. Parmağımla bekleme salonunun diğer ucundaki oyuncak ayıyı gösterdim. ''Tamam, olur kanka,'' dedi. Bu adama kanka kelimesini öğretmediğime emindim oysaki. Başındaki beresini düzeltip insanlara çarpmamaya özen göstererek yerdeki ayıcığı alıp tekrar yanıma oturdu. ''Bunu ne yapacaksın?'' Ayıcığı elinden alıp kabin boy valizimin içine yerleştirdim. ''Havalimanından bir hatıra,'' dedim elimi omzuna birkaç kere vururken. Onun İngilizce konuşmasına rağmen, ben Türkçe cümleler kurmayı ihmal etmiyordum.

Dilini bilmediğin bir ülkede tek başına hayata tutunmaya çalıştığımda anlamıştım dilin ne kadar önemli olduğunu. Ama içimdeki öfkenin tanımını yapacak bir dil henüz keşfedilmemişti. Birçok dile hâkim olmama rağmen sözlükteki karşılığını bulamıyordum. ''Kanka kaç senedir buradasın ama bir sevgili bile yapamadan bu ülkeden gidiyorsun. Viola, gidişine çok üzülecek.'' Gözlerim dışarıdaki yoğun kar yağışındaydı.

''Ben ona hiçbir zaman umut vermedim André, üzülmesi umurumda değil. Ben en çok seni özleyeceğim.'' Tam bir İskandinav erkeği olan André gülümsedi. ''Kuzey buraya gelsin, burada birlikte yaşayın,'' dedi bir hayli uzun olan sakalının ucuna taktığı koyu yeşil boncuğu iki parmağının arasında çevirirken.

Kuzey, hayattaki tek varlığım.

Herkesle müthiş bir iletişim kurma yeteneğine sahip, benim aksime oldukça neşeli olan kardeşim. Gülümseyen yüzündeki maskesinin düşmesine asla izin vermeyen, acılarını saklamakta ustalaşan olan oğlum.

Evladım olsa bu kadar sevemezdim... Ağlasa ağlar, gülerse gülerdim. Buraya gelmemi hiç istemediğini bilsem de gururundan ödün vermeyip beni yolcu etmişti tam üç yıl önce. Bugün ki oturduğum koltuğa oturmuş, gelip geçen insanları izlemiştim. O kadar uzun bir süre Kuzey'i görmeden nasıl yapacağımı düşünürken vakit hızla geçmiş, ona dönmek için tekrar bu koltukta heyecanla oturuyordum.

''Kuzey, İstanbul'dan ayrılmaz André, ayrılamaz. Devamlı görmesi gereken bir deniz var.'' Benim yokluğumda bakması gereken bir deniz. Ayağımı yere ritmik bir şekilde vuruyordum.  Panik atak krizinin gelmesi şuan isteyeceğim en son şeydi. Deniz, havuz gibi su dolu her alanı düşünmek bile beni içine çekip boğuyor gibiydi. ''Sakladığın bir şeyler olduğunu biliyorum ama anlatmayacağını bildiğim için sormayacağım artık.'' André, zeki adamdı.

Bir gün buraya değer verdiğim biriyle geleceğimi hissederek bakışlarımı dışarıdaki beyaz örtüden çektim. ''Artık veda vakti André, ağlayacaksan git sarılmayalım.'' Sarışın teniyle bir bütün oluşturan açık mavi renk gözleri kızarmaya başlamıştı. ''Aynı milletten bile değiliz ama senin dostluğunu kimsede bulamadım. Seni hiç unutmayacağım Yaman, seni tanıdığım için çok şanslı bir adamım,'' dedi kendini gösterirken. ''Hey man, şans senden yana olsun.''

BEYOĞLUWhere stories live. Discover now