31.BÖLÜM

26K 1.2K 292
                                    

- Lana Del Rey - Diet Mountain Dew


Rüyamda gördüğüm kâinat, hemen yanı başımda duruyor, gözleri bana her baktığında ruhuma gün ışığı gibi nüfuz ediyordu.

İçimde anlamsız bir sevinç yüzümde ise silemediğim bir gülümseme vardı. Yaman kırmızı ışıkta durunca sıkıntıyla ceketini çıkarıp arka koltuğa bıraktı ve gömleğinin üstten iki düğmesini açtı. Eli, bacağımın üzerinde duran elimi buldu. ''Bu gece bir annenin evladıyla gurur duyması gibi gurur duydum seninle.'' Nefes kesen gülümsemesi büyüdükçe büyüdü. ''Annemin de gurur duyduğundan eminim,'' dedi. ''Canım annen...''

''Sonra güzelim sonra.'' Ertelemeye çalıştığı şeyler geçmişinden kaçmak için olduğu apaçık ortadaydı.

Tarihin örümcek ağıyla kaplanmış sayfalarını temizlemeyi düşünmüyordu.

Dışarıda esen rüzgâr ağaçları sağa sola savururken yüzümü buruşturdum. ''Keşke yanıma yedek bir şey alsaydım baksana rüzgâr nasıl esiyor,'' dedim. ''Hallettim o konuyu ben merak etme.'' Boş yolda son sürat gitmekten zevk alıyor gibiydi. Elini uzatıp el freninin oradaki sigarasını alamayınca kutudan bir dal sigara çıkartıp ona uzattım. ''Nasıl hallettiğini sormayıp merakla görmeyi bekleyeceğim.'' Çakmağını da verdikten sahilde sonra yan yana dizilmiş yatları izlemeye başladım.

''Sizinkilerin hangi yatta olacağını sormadık,'' dedim telefonumu çıkartıp Kuzey'i arayacağım sırada. ''Biz baş başa olacağız.'' Şaşkınlık nidası döküldü dudaklarımdan. ''Onlar bizim otelin yatıyla açılacaklar.''

Planladığım şey için yalnız olacak olmamız gerçekten büyük bir şanstı. Sola verdiği sinyalin sesi tüm arabayı doldururken Yaman telefonundan bir şeyler yapıp kulağına yasladı. ''Abi, yatta mısın? Çocuklar sana paket getirecek birazdan orada oluruz.'' Abi dediği adam her ne dediyse direksiyonu tutan parmaklarının boğumlarının beyazladığını görebilmiştim. '' Abi...'' dedi uyarıcı bir tonda. Sonrada tek kelime etmeden telefonu kapattı.

Diğer yatlardan ayrı olarak sahile demir atan iki katlı oldukça büyük bir yatın önünde durduk. Çok hoş bir fontla yazılan Gülriz B. ismi dikkatimden kaçmadı. Benden önde arabadan çıkan Yaman'ın uzun uzun yata baktığını fark ettim. Beyaz gömleği gerilen bedenine dar geliyor, rüzgârın dağıttığı saçları rengini denizden aldığı gözlerine ürpertici bir hava katıyordu. Arka kapıyı açıp ceketini aldıktan sonra inmem için kapımı açtı. Teşekkür edip gülümserken ceketini giymem için bana uzattı. Rüzgâr yırtmacımı neredeyse kalçalarıma kadar açarken itiraz edemezdim.

Adım atacağım sırada bana sarılmasıyla olduğum yerde kaldım. Öyle sıkı sarılıyordu ki kollarımı açıp ona sarılamıyordum. ''Canım iyi misin?'' Yüzünü görebilmek için başımı arkaya doğru attım. ''Olacağım,'' dedi belli belirsiz. ''Yaman yola çıktığımızdan beri iyi değilsin gel geri dönelim, söylemesen bile davranışlarından belli oluyor. Sorun ne canım? Artık söylemezsen cidden başka şeyler düşüneceğim.''

''Çok soru soruyorsun Ahu çok. Biraz beni bana bırak.'' Öyle mi dermiş gibi yüzüne bakıp kollarından kurtulduğum gibi ters yönde yürümeye başladım. Üzerine gitmemek için yanında suspus bir şekilde oturan ben değilmişim gibi suçlu ilan edilmiştim. Hırsla üzerime büyük gelip omuzlarıma ağırlık yapan ceketini yere fırlattım. Ne kadar pahalı olduğu kumaşının dokusundan bile belli oluyordu ama benim kalbimi kırmasına biçilecek bir değer yoktu. Elbisemin ince askısı yerinde durmuyor sürekli düşüyordu. Benim neyime gerek elbise giyip davete gitmek diye söylenerek yürümeye devam ettim. Denizin dalgaları yatları adeta bir beşik gibi sağa sola sallıyordu. Bu soğukta büyüklü küçüklü teknelerin boş, sahilin ise ıssız olması içimi ürpertmişti.

BEYOĞLUWhere stories live. Discover now