25.BÖLÜM

31.9K 1.5K 214
                                    

-Keremcem - Son Bir Kez


Morgda günlerce beklemiş cesedin soğukluğu gibiydi namlunun ucu. Panikle havaya kaldırdığım kollarım henüz tüyleri çıkmamış bir kuşun kanadı kadar çaresizdi. Ellerimden düşen bardak zeminle buluşunca parçalara ayrılırken, sessiz olmak için çabaladığım mutfakta tam bir kaos yaratmıştım. Boşta kalan eli arkamdan bedenime sarılırken, daha sıkı bastırdığı namlunun ucuyla eğer kıpırdarsan beynini dağıtırım mesajını veriyordu. Titremeye başlayınca önce namlunun soğukluğu sonra bedenimi saran sıcaklık uzaklaştı bedenimden.

Arkamdaki adım sesi uzaklaşınca tuttuğum nefsimi güç bela verebildim. Mutfağın aydınlandığını kapalı gözkapaklarıma rağmen hissedebilmiştim. ''Ahu?'' Yaman'ın sesini duyunca omzumun üstünden ona baktım. Mutfağın girişinde durmuş silahını beline yerleştiriyordu. En az o da benim kadar şaşkındı. Hızla bana doğru adımlayıp kaskatı kesilen ellerimi tuttu. ''Bu kör karanlıkta ne yapıyorsun?'' diye sordu kaşlarını çatıp gerçekten ne yaptığımı anlamak istercesine.

Elinden kurtardığım elimle yüzüne okkalı bir tokat attım.

Yüzü sola dönerken öfkeyle gözlerini yumdu. Baş ve işaret parmağını kapanan gözlerinin üzerine getirdi, sakinleşmek istiyor gibiydi. Boşluğundan faydalanıp beline yerleştirdiği silahı alıp ona doğrulttum. ''Sizin benimle ne alıp veremediğiniz var? Anneme gitmek istedim kendimi binanın tepesinde buldum. Karnımı doyurmak istedim yiyeceğim şey yemek değil kurşun olacaktı. Ne istiyorsunuz benden Allah'ın cezaları ne?''

''Daha önce eline silah bile almadığını ikimizde biliyoruz. O yüzden elinden bir kaza çıkmadan onu bana ver,'' dedi bana doğru adımlarken. Birkaç adım geri gidip sırtımı ada tezgâha yasladım. Bir yerden güç almam gerekiyordu, yoksa düşüp bayılmam an meselesiydi ama bunu onun bilmesine gerek yoktu. ''Benim neyi bilip neyi bilmediğimden haberin bile yok,'' dedim silahın emniyet kilidini açarken. Arkaya doğru kaçacak yerimin olmayışını fırsat bilip hızlıca bileğimi tutup silahı benden aldı. Geri almak için dirensem de fayda etmedi. Silahı tezgâhın üzerine koyup bedenimi bedenine sıkıca bastırdı. ''Özür dilerim, seni başkası sandım.''

''Bırak beni.'' Çırpınışlarım beyhude bir çabaydı. Yüzümü boynunun girintisine sakladı. Bir eli sırtımı sıvazlarken diğer eli saçlarımı okşuyordu. ''Özür dilerim, ağlama.'' Sakalları alnımı kaşındırıyor adeta içimi gıdıklıyordu. Burnumu şah damarına yasladım. Yıpranmıştım, ruhen çok yıpranmıştım. Saklanacağım bir liman, beni fırtınadan koruyacak bir sığınak arıyordu bedenim. Kendimi geri çekip yüzüne diktim gözlerimi. ''O kadar koruma varken bu eve kim girebilirdi söylesene?'' Burnumu çekip çarptığım omzunu umursamayarak salona ilerleyip pelte olan bedenimi koltuğa bıraktım.

Ateşimin kolay düşmesi için Şaheser abla üzerime penye siyah bir şort üzerine de yine aynı renkte bir askılı bluz giydirmişti. Nasıl göründüğümü düşünmeden dizlerimi kendime çekip kollarımı etrafına sardım. Nefesimin düzene girmesi gerekiyordu. Yaman ısıttığı yemeği ve su koyduğu tepsiyi önüme yavaşça bıraktı. Ürkeceğimi düşünüyor olsa gerek oldukça sessiz hareket ediyordu. ''Neden yemeği odana istemedin? Nasıl uyandığımı şaşırdım,'' dedi karşı koltuğa uzanırken. Sehpanın üzeri kâğıt ve dosyalarla doluydu. Demek ki salonda olduğu için bu kadar çabuk gelmişti.

Kolunun birini yüzüne kapatıp kendine rahat bir pozisyon aradı. Kısa siyah şortunu soğuk havaya inat giymiş gibiydi. ''Ayaklarındaki terliğe kadar satmıştı babaları. Utanmadı, gocunmadı o halinden. Ayaklarına batan taşları hiçe sayarak yürüdü kepçenin önüne.'' Duyduklarım zihnime tekrar süzülürken fark ettim ki Yaman'ın ayağında yine çorap veya terlik hiçbir şey yoktu. Gözlerinin kapalı olmasından fırsat bilip gözlerimi gezdirdim tüm bedeninde. On üç yaşında yaşadıklarına baş kaldıran bir çocuk gördüm karşımda.

BEYOĞLUWhere stories live. Discover now