Ara sıra kullandığı ses bombasını telefonu ile uyumlu hale getirerek odasının kapısını açtı.

"Mustafa Bey, size bu şarkıyı armağan etmeden gider miyim hiç?" diye mırıldandı yüzüne yayılan şeytani gülümsemeyle.

Ardından da Hande Yener'in Kırmızı şarkısını açtı.

Alt katta kapısı kapalı olan Efe'ye sesin gitmeyeceğini ümit ederek bangır bangır çalan şarkıya eşlik edip, bir yandan coşkuyla dans etmeye bir yandan da valizini hazırlamaya koyuldu. Günler sonra yaşadığını, üstelik boğazı yanmadan sahiden nefes aldığını hissediyordu. Ancak dedesine olan hırsı son nefesini verene dek dinmeyecekti.

Eve yayılan şarkının nakarat kısmı gelince dedesine olan hıncına rağmen içindeki güçlü enerjiyle, ettiği dansa da ara vermeden bağıra bağıra eşlik etti o kısma.

Belki birazcık bozuldun,
Ruhun belki can çekişiyor
Belki biraz da kızardın ama
Sana kırmızı çok yakışıyor...

Salonda hayıfla oturmuş kara kara düşünerek karşısındaki bacak bacak üstüne atmış Yavuz'u süzen dedesi, şarkının kendisine geldiğini elbette biliyordu. Eliyle hafiften sakallı çenesini sıvazlayıp dişlerini sıktı ve öfkesi onu biraz daha kızarttı. Yavuz ise o anlarda şarkıya eşlik eden İnci'nin detone sesine gülmemek için kendisini güçlükle zapt ediyor, Seval'in ona getirdiği kahveyi yudumlamaya çabalıyordu.

Sonunda valizini hazırlayan İnci, Yavuz'un yanına gitmeden önce Efe'nin odasına geçti kardeşinin uyuyor olmasını ümit ederek. Çünkü ancak genç adam uyuduğunda onu öpüp, saçlarını okşayabiliyordu. Dilediği gibi de oldu, Efe henüz uyanmamıştı ve İnci onu öpebilirdi. Sessiz adımlarla yatağına yaklaşıp, dikkatlice ikizinin yanağından öptü ve parmak uçlarıyla uzamış dalgalı saçlarını okşadı. Her gidişinde yüreğinin yarısını bu odanın içinde bırakıyordu. Fakat bu kez durum farklıydı. Sonraki seferde onu da götürecek olmanın huzuruyla doluydu kızın içi.

"Söz veriyorum İstiridye'm, bu son. Bundan sonra hiç ayrılmayacağız." diye fısıldarken mutluluktan dolan gözleriyle eğilip bir kez daha öptü kardeşini. "Seni çok seviyorum, sen benim her şeyimsin."

Efe'nin saçlarını son kez okşayıp aynı sessiz ve dikkatli adımlarla terk etti genç adamın odasını. Merdivenleri tırmanıp salona geçti. Onu görerek ayaklanan Yavuz'un yanına adımlayıp anneannesine göz kırptı.

"Evet, yolcudur abbas bağlasan durmaz." dedi eski neşesiyle.

Ancak anneannesinin yüzündeki tedirgin ifadeyi görünce yaşlı kadına doğru yürüyüp, sımsıkı sarıldı ona. Neler döndüğünü, torununun bir anda hiç tanımadığı bir adamla imam nikahıyla da olsa nasıl evlendiğini anlayamayan Süheyla'nın canı sıkkındı. Nikah için hazırlanırken İnci ile konuşmaya çalışmış ancak kızın geçiştirici cevaplarıyla karşılaşmıştı.

"İnci." diye fısıldadı endişeyle ona sarılan torunun kulağına. "Yavrum neler oluyor?"

Anneannesinin son günlerde ne kadar üzüldüğünü bilen İnci, kadının kaygılarını almak istercesine daha sıkı sarıldı ona.

"Her şey yolunda." dedi sonra da yaşlı kadının gül kokusunu içine çekip gülümserken. "Güven bana."

"Yol yordam bilmezliğinize rağmen bir el öpersiniz herhalde gitmeden!"

O sırada Mustafa, bozuk atan kızgın sesiyle ayaklanıp Yavuz'a doğru adımladı ve tam karşısında durduğunda da öpmesi için elini uzattı.

"Uzlaşma yanlısı bir tavırla karşılaşmadığım için yol yordam bilmezlik olarak adlandırdığınız biçimde davrandım." dedi Yavuz, lafını esirgemeyerek.

Güneşi YakalaWhere stories live. Discover now