44- MAHŞER MİDİLLİSİ

10.4K 682 104
                                    

Mahşer Midillisi; Ortalık karıştıran kimse.

2 gün sonra...

Pusat beni sımsıkı sarmalamışken diğer yandanda günlerdir olduğu gibi sırtımı okşayıp sadece düşünüyordu. Onun kucağından bir saniye bile olsun ayrılmıyordum. Buradaki soğuktan korkuyordu beni sıcak kolları.

"Pusat ben çok acıktım. Bugün hiç yemek getirmeyecekler sanırım." dedim omzuna yaslanmış bir şekilde mırıldanırken. Hiçbir şey demedi.

Kaşlarım çatılırken kafamı omzundan çekip yüzüne baktım. Gözleri dalmıştı ve düşüncelerin icinde boğuluyormuş gibiydi. Onu böyle görmek bana acı veriyordu.

"Pusat." dedim hafifçe dürterek. Gözlerini kırpıştırıp yüzüme baktı. Hayal aleminden gerçeğe dönüş yapmış gibi birkaç saniye durdu.

"Efendim bebeğim." dedi, sesi hâlâ güçlüydü. Güçsüzlüğünü gizli tutuyor gibiydi.

"Ben çok acıktım." dediğimde bir elini yanağıma koyup, boşta kalan tarafı öptü ve geri çekildi.

Yandaki kapıya vurdu. Yüzüğü kapıda tok bir ses bırakmıştı. İki kere yavaş yavaş vurdu.

"Garsooon." dedi uzatarak. Sesi gırtlaktan çıkıyordu. "Nerede kaldı yemekler?"

Konuşurken yine duvara bakıyordu. Derin bir nefes alıp birkaç kere daha vurdu kapıya.

"Kime diyorum? Hooop!" diye seslendi yeniden. Beni belimden tutup kendine çekti biraz daha.

Birkaç dakika sonra büyük bir gürültü ile kapının kilitleri açıldı. O kadar fazla kilitlemişlerdi ki aç aç bitmiyordu.

"Ulan para yüklü kasalarda bile bu kadar kilit yoktur. Çok değerli olduğumu biliyorum her zaman..." dedi ve sonra bakışları bana döndü. "Yani değerli olduğumuzu." deyip burnuma bir öpücük kondurdu.

O sırada son kilidin açıldığını duydum. Artık ezberlemiştim. Kilit açıldığı anda Pusat yerden destek alarak ayağa kalktı. Ben kucağından indiğimde beni direkt arkasına aldı.

Bir ses daha gelip ardından kapı büyük bir gürültü ile açılınca Pusat beni daha sıkı tuttu. Kızıl Bey gülümseyerek içeri girdi.

"Geldi yemekleriniz." dediğinde kenara çekilip bir adamın geçmesine izin verdi. Adam elindeki iki poşetle bir iki adım atıp kenara bıraktı elindekileri. Ardından eli önünde durup bekledi.

Pusat'ın kazağından sıkıca tutup Kızıl Bey'e baktım. Onu çok fazla görmüyordum. Zaten yakın çalışanları hariç onu kimse göremezdi.

"Bakıyorum da hâlâ keyiflisin Pusat?" dediğinde Pusat'ın güldüğünü hissettim.

"Aslında pek bir keyfim yok. Tam iki gündür kimseye elimi sürmedim... Şimdi karşımda duruyorsun ya, bir anda üzerine çullanıp cebimdeki bıçağı gözlerine saplamayı çok isterdim." dediğinde Kızıl Bey kaşlarını çattı ve bir adım geriye doğru attı.

Yemeği bırakan adam gözlerini sonuna kadar açıp bizim yanımıza geldi. Pusat'ı tutup çekerken, o buna izin vermedi ve kolundan tutup duvara fırlattı. Belindeki silahı alıp ayağına bir kurşun sıktığında ani gelişen olaylar ile geriye doğru sendeledim.

Pusat saniyesinde silahı Kızıl Bey'e doğrulttu ama onun adamları anında kapıya birikmişti. Hepsinin silahının namlusu beni gösteriyordu.

Pusat'ın eli tetiğe gidip geldi, ben onun arkasında geçsem de yine de ateş edemedi. Durdu. Eli sinirden olsa gerek titriyor gibiydi. Vurulan adamın iniltisi kulaklarıma dolduğunda ben biraz daha yanaştım Pusat'a.

Kızıl Bey az önceki korkusunun aksine onun durması ile dudaklarına büyük bir sırıtış yerleştirdi.

"Şeytanı bile durdurabilecek bir şeylerin olduğunu görmek bana büyük mutluluk veriyor." dedi ve ardından adamlarından ikisine çenesinin ucuyla bizi gösterdi.

İki adam silahları ile yavaşça gelerek ilk başta Pusat'ın silahını almaya çalıştı. Pusat biraz zorlasa da vermek zorunda kaldı. Ben ondan biraz ayrılırken bir adam silahı ona doğrultmuşken diğeri üstünü aradı.

"Korku,en büyük silahtır." dedi Pusat alayla. Adam paçalarına kadar arasa da bir şey bulamayınca Kızıl Bey'e dönüp kafasını olumsuz anlamda salladı.

"Dünyaca ünlü biri olmuşsun ama hâlâ salaksın. Bana inanıyorsun. Siz insanlar, çok salaksınız." dedi Pusat alaycı bir tavırla.

Kızıl Bey sinirlense de tatlı tatlı gülümsedi. Ardından yine eliyle bir işaret verdi. Silahlı adamlardan biri yerde vurulmuş takım elbiseli adamın kolundan tutup kaldırdı ve dışarı götürdü.

"Ah Pusat senin hâlâ kendini böyle üstün görmen beni mutlu ediyor." dedi ve ardından bir elini cebine koydu. "Bir 'insanın' elinde ölmek, sana muhtemelen büyük bir ceza olacaktır."

Pusat'ın sinirlendiğini hissediyordum. Ben bir adım atmıştım ki eliyle beni tutup yeniden arkasına aldı.

"Hani Hz. İsa çarmıha gerilmiş ya... Senin de ölümün öyle olacak. Fazla ibretlik. Ve eminim ki iki gündür açığa çıkmış olan cesetlerin şeytani katilinin katledilmesi büyük yankı olacaktır ülkede ve hatta dünyada."

O konuştukça Pusat'ın daha fazla sinirlendiğini hissediyordum.

"Ha tabi bir de şeytanın çırağı var..." dedi gözlerini bana çevirip. Pusat biraz daha yanaştırdı beni kendine. Kızıl Bey gülümsedi. "Çok fena olacak, çok."

"Tabi birkaç güne daha ihtiyacımız var... Cesetleri toplayamıyoruz. Gerçi nereyi eşsek bir ceset çıkıyor."

"Ah ah, yerini bir bulsaydım o cesetlerin arasında sen de olacaktın. Çok romantik olacaktı." dediğinde orta yaşların üstündeki adam daha fazla sırıttı.

"Aynen aynen öyle." dedi ve gözleri ikimizin arasında turladı. "Romantik." dedi imayla. Yaşadığımız ilişkiye vurgu yapmış olmalıydı.

Pusat bir küfür mırıldanırken, Kızıl Bey kahkaha attı ve kafası ile selam vererek kapıdan dışarı çıktı. Adamlar silahlarını bize doğrultarak geri geri kapıdan çıkıp, kapıyı bir hızla kapattılar.

"Amına koduklarım." dedi Pusat yeniden. Kapılar baya bir kilitlendi.

Pusat bana döndüğünde yeniden kucağına aldı beni. Boynumdan öpüp poşetlerin olduğu köşeye gitti ve eğilerek aldı. Diğer kenara geldiğimizde oturdu. Yer soğuk, üşütürüm diye beni hep kucağına oturtuyordu.

"İki gündür elimi kana bulamıyordum, doydum ben." dedi, dönüp baktığımda alay etmiyordu ciddiydi.

Benim baktığını görünce sırıtarak yanağımdan öptü ve adamın getirdiği yemekleri açtı.

"Neyse ki güzel yemekler getiyorlar." benim için yemekleri kenara çıkardı. Her şeyi hazırladıktan sonra kucağında yan bir şekilde oturdum. Çok acıktığım için direkt yemeklere daldım.

"Sen de ye." dedim ağzım doluyken. Ama yine ses çıkmamıştı. Dönüp baktığımda az önceki alay dolu ifadesi gitmişti. Yine gözü bir yerlere, düşünceleri derinlere dalmış bir şekilde bakıyordu.

Derin bir nefes aldım. Onu böyle görmeye dayanamıyordum.

ŞEYTAN RUHLU ADAM Wo Geschichten leben. Entdecke jetzt