35- NYCTOPHİLİA

13.2K 874 137
                                    

Nyctophilia; karanlıkta daha huzurlu ve mutlu hissetmek.

Gözümü bile kırpmadan ona bakıyordum. Uzun zaman olmuştu yüzünü görmeyeli. Geçen haftaya kadar bende bir fotoğrafı bile yoktu. Ama ne gariptir ki annemin bile gülüşü ve bazı mimikleri hafızamdan silinirken onun her ifadesi zihnimdeydi.

Ona yaptığım iğnenin etkisi şu saatlerde son bulması lazımdı. O kadar derin uyuyordu ki acaba başka bir şey mi oldu diye düşünmekten de kendimi alamıyordum.

Derin bir nefes alıp koltuğa yaslandım. Bu evden son çıkışımı hatırlıyordum, berbat bir durumdaydım. Şimdi yeniden buraya döndüğümde ilk baktığım şey çöpün içindeki tabaklardı. Üzerinde kalan yemek artıkları artık yemyeşil olmuştu. Çöpü acıktın an ise burnuna keskin bir koku geliyordu.

Ne kadar istemesemde aylarca orada duran çöpü alıp atmıştım. Ve biraz da içeriyi havalandırmıştım. Bu eve karşı tüm anılarım bir acıya dönüştüğü için içimde hiçbir özlem belirtisi yoktu. Sadece... acıyordu.

"Sikeyim..." düşüncelerimden sıyrılıp acıyla mırıldanan Pusat'a baktım. Uyanmaya başlıyordu.

Yaslandığım yerden ayrılıp yeniden kendimi öne doğrulttum. Onu dikkatlice izledim.

Yüzünü buruşturup gözlerini kısarak açtı. Bir gözü kapalıydı. Elini refleks ile kendine çekmeye çalıştığında kelepçeyi zorlamıştı. Anında gözlerini açıp kaşları çatık bir şekilde kafasını yukarı kaldırıp kelepçeye baktı. İki bileğinden yatağın başlığına bağlıydı.

"Bu ne lan?" sinirlenmişti. Hâlâ beni fark etmiyordu.

Burnundan soluk alıp verirken gözlerini kelepçeden çekti ve etrafına bakındı. Saniyeler içinde gözlerimiz buluştu. Siniri anında yok olurken, gözlerinin içi parlamıştı.

"Küçük aslan..." sesi özlem dolu mu çıkıyordu yoksa bana mı öyle geliyordu.

Gülmeye başladı, mutlu olmuştu. Hem de çok mutlu. Ama ardından aklına ne geldiyse durdu ve dişlerini sıkarak yüzüme baktı.

"Sen neredeydin ha?" afallamıştım. Bu adam beni şaşırtmayı her zaman başarıyordu. Daha sonra kaşlarımı çattım.

"Ben mi neredeydim, ben bu evdeydim. Sen gittin?" sinirle hatırlattım. O yine kelepçeli olduğunu unutup yataktan çıkmak için bir hamle yaptı, yine bileğine saplandı. Sinirli bir şekilde inadına bir daha yaptı sanki.

"Biliyorum bu evde olduğunu. Seni izliyordum. Ama günler sonra bir anda kayboldun. Bir daha seni bulamadım."

"Madem biliyordun, izliyordun neden gelmedin yanıma!" ayağa kalkıp sinirle yatağa doğru yürüdüm. İşte bu söyledikleri ağır gelmişti. Benim perişan halimi görmüştü ama yine de gelmemişti.

"Senin iyiliğin için." benim bağırışımın aksine, daha normal bir şekilde konuşmuştu. Gülümsedim.

"Benim iyiliğimi sen ne zaman düşündün ki? Bencil bir insan değil misin sen. Bencil ve yalancı." çenemin titremesine engel olamıyordum. Derin bir nefes alıp birkaç saniye gözlerimin içine baktı.

"İlk defa bencillik yapmadım işte. Ben burada dursaydım sen beni öldürmek zorunda kalacaktın. Çünkü ben sana bunu yaptırmak zorundaydım. Ben ölürsem ne olacağını düşündün mü? Hem de senin ellerinde ölürsem?" muhtemelen ben de çok kısa bir müddet sonra yanına giderdim.

"Neden seni öldüreyim? Neden istiyorsun bunu?" gözlerini kaçırdı ve sıkıntılı bir nefes aldı.

"Beni ancak ölüm durdurabilir." haklıydı. Ölmediği sürece devam edecekti. Bunu çok sonradan fark etmiştim.

"Peki ben neden öldürüyorum? Bana bunu yapmaya ne hakkın var?" dediğimde bu sefer gülümseyerek bana döndü. Gözlerinde şeytani bir parıltı vardı.

"Ben sana ne dedim küçük aslan? Beni sıradan insanların öldürmesine asla izin vermem. Kendi infazımı kendim düzenlerim..." deyip uzun bir süre gözlerimin içine baktı. Gözlerim dolu dolu olmuştu. Kafasını çevirip gözlerini kapattı ve derin bir nefes aldı.

"Ben kendimi öldürtmesem onlar öldürecekti. Kimse beni öldüremez..." dedi ve durdu. Daha sonra bakışlarını bana çevirdi. "Tabi ki kendi yetiştirdiğim bir şeytan hariç. Ben bir tek senin ellerinde ölürüm."

Evet, şuan zaten sadece ben onu öldürebilirdim. Ya da biraz daha zaman geçerse Kızıl Bey ona adamlarını gönderebilirdi.

"Sen nasıl buldun beni?" öyle sakin konuşuyordu ki sinirlerimi bozuyordu.

"Seni öldürmek için görevlendirdim." dudaklarına çarpık bir gülüş yerleştirdi.

"Sen büyüdün de seri katil mi oldun bebeğim benim." hâlâ alay ediyordu. Dişlerimi sıktım ve yutkundum. Çenemi dikleştirdim.

"Evet, ve bu serinin devam etmesi için senin ölmen gerekiyor." ruhsuz bir şekilde.

"Kızıl mı gönderdi seni?" dediğinde kaşlarım çatıldı. Onu nereden tanıyordu.

Kendini öldürmek isteyen insanı elbette tanırdı.

"Evet." dediğimde sinirli bir şekilde kafasını eğip saniyelerce güldü.

Gülüşü solduğunda gülümserken dudaklarını yaladı ve kafasını hafifçe kaldırıp yan bir şekilde gözlerimin içine baktı.

"Beni vuracağı yeri biliyormuş." dedi ve kafasını dikleştirdi. "Ama önemli değil, yine benim istediğim gibi olacak."

"Öldür hadi küçük aslan. En sonunda yine senin elinden öleceğim demek ki." gözlerimin içine korkusuzca bakıyordu.

Derin bir nefes alıp silahımı belimden çıkardım ve ona doğrulttum. İrkilmemişti bile. İçindeki şeytanın şuan beni engelleyip derimi deşmesini istediğini biliyordum. Ama kalbinin içindeki bana ait olan Pusat elleri kolları bağlı bir şekilde duruyordu. Hiçbir şey yapmıyordu.

Silahın emniyetini açtım, hareketlerimi yaparken seri olmaya çalışıyordum çünkü düşünme payı bırakırsam yapamayacağımı biliyordum.

Derin bir nefes aldım ve elimi tetiğe götürdüm.

İlk yanlışım gözlerinin içine bakmak oldu.

Diğer yanlışım ise onun yanında oluşan güven duygusunu yeniden iliklerime kadar hissetmemdi.

Bir diğer yanlışım ise onun kalbi atmayan bedenini düşünmek oldu. Öldükten sonra benim yapacağım şeyler ise bir siyah boşluk gibiydi. Hiçbir şey ifade etmiyordu. Sanki gezenlerin ve dünyanın yaratılmadan hemen önceki hali gibiydi.

Bu duyguların hepsi kaç saniye sürdü bilmiyordum ama kaşlarım çatık bir şekilde silahı yukarı kaldırıp şarjörümdeki üç kurşunu tavana sıkmam on bir saniye sürmüştü.

"Senden nefret ediyorum!" diye feryat ettim. Ama silahı bırakıp yatağa doğru gitmem bunun tam tersi olduğunu gösteriyordu.

Yatağa çıkıp kafamı göğsüne yasladığımda nefesini hissediyordum.

"Benim küçük bebeğim." öyle duygulu bir şekilde söylemişti ki daha fazla ağladım.

Yine ona sığınmıştım.

ŞEYTAN RUHLU ADAM Where stories live. Discover now