33- FİNİFUGAL

13K 834 94
                                    

Finifugal; Sonlardan kaçmak, herhangi bir şeyin sonlanmasından nefret etmek...

İki yıl öncesinde şu an böyle bir hayat yaşayabileceğimi düşünmezdim. Bu ihtimal benim için kırmızı kar yağması kadar imkansızdı.

Beni tuvalette sıkıştıranlara bile gücüm yetmezken, şimdi gözümü kırpmadan adam öldürebiliyordum. Masum insanları daha önce hiç öldürmedim, onların beni etkileyeceğini biliyordum, o kadar kendimi kaybetmemiştim.

Dövüşmeyi bilmiyordum, şimdi Kızıl Bey'in en iyi elemanıydım.

Kızıl Bey beni en zor anımda, hayata bağlamıştı. Daha doğrusu bana bir yeni hayat sağlamıştı.

O gittikten sonra günlerce o evde yemek bile yemeden beklemiştim. Belki gelir diye. Gelmemişti.

Nereye gideceğimi bile bilmiyordum, ama o evde durdukça her uyuyup uyandığımda sanki onun sesini duyuyordum.

En son gün uyuduğumda ise bir rüya görmüştüm. İkimizde hırçın bir şekilde akan nehirin yanındaydık. Yan yana duruyorduk, o bana gülümseyip nehire ilerledi. Onu durduramadım. Hemen arkasından onunla beraber girdim ben de. Ama o benden daha öndeydi. Biraz ilerleyince tamamen suya gömülmüştü ve su birden kıpkırmızı oldu. Hava karardı, gökyüzünden çığlıklar ve kahkaha sesleri yükseldi. Suyun içinde bir el ayağımı tuttu ve beni kızıl nehirin derinliklerine çekti.

O gün o korkunç rüyayı gördüğümde artık o ev bana cehnnem gibi gelmişti. Gelmeyeceğini artık biliyordum. Sadece bir montumu alıp çıktım. Çıktım gittim ama yine de ondan gidemedim. Diğer eve gittim, orada da yoktu. Hiçbir yerde yoktu.

Gidecek hiçbir yerim de yoktu.

Sonra karşıma Kızıl Bey çıktı. Beni tanıdı, ona sadece kimsemin olmadığını söyledim, sorgulamadı. Ve beni eğitti. Sadece kötü insanların canını alan, seri bir katil olarak yetiştirdi.

Bu kadar kısa sürede en çok verimi benden alabildiğini söylüyordu. Dediğine göre mayamda varmış. O an beynimin içinde onun sözleri yankılandı. Biz Lilith'in çocuklarıyız.

Uzattığım sehpada kendime yaptığım sebzeli yemekten bir çatal daha aldım. Yemek yapmayı da öğrenmiştim artık.

"Yeter be, artık buraya sikseler gelmem!" binanın içinde her zaman olduğu gibi bağırışlar yükselmişti. Cenk Bey olmalıydı.

"Siktir gir!" Ahu'nun bağırış sesi gelince doğru tahmin ettiğimi anlamıştım.

Yemeği daha fazla yiyemeyeceğimi anladığımda ayağımı sehpadan indirdim ve tepsiyi tek elimle tutup ayağa kalktım. O sırada telefonuma birkaç tane mesaj gelmişti.

Tepsiyi diğer bulaşıkların yanına koyup buzdolabını açtım. Bugün değişik bir içecek almıştım ve onu denemek istiyordum. Buzdolaptan çıkarıp büyük bir bardağı aldım ve doldurdum.

Yeşilimsi bir renkteydi, biraz iğrenç duruyordu ama enerji vereceğini düşünüyordum. Tamamen doldurup kutuyu kenara koydum. Bardağı alıp içecekten bir yudum aldım.

"Hmm güzel." bardağa bir kez daha bakıp yeniden bir yudum aldım.

Koltuklara doğru yavaşça ilerledim ve içeceği tezgaha bıraktım. Telefonumu cebimden çıkıp yayvan bir şekilde oturup ekranı açtım. Mesajlar Kızıl Bey'den gelmişti.

Merhaba Ozan, umarım iyisindir. Birkaç gündür buraya gelmiyorsun, çünkü büyük bir avın peşindeydik.

Yeni bir iş var!

Evet, büyük işleri bile bana veriyordu.  Benden daha yetenekli insanlar vardı ama her zaman benim onlardan daha farklı bir şeyim olduğunu söylüyordu. En ustasını bile bana tercih etmeyeceğini açık açık belirtmişti.

Attığı fotoğrafı açtığımda internet yavaş olduğu için kısım kısım açılıyordu. O açılırken ben de sehpaya uzandım ve içeceğimi alıp birkaç yudum daha alıp ruhsuz bakışlarımı ekrana çevirdim.

Fotoğrafın son kısmıda açıldığında ruhsuz bakışlarım yerini büyük bir dehşete bırakmıştı.Ellerim titrerken bardak parmaklarımın ucundan kayıp yere düştü. Ben hâlâ yeni olduğu belli olan o fotoğrafa bakıyordum.

Pusat...

Uzaktan çekilmiş bir fotoğraftı, üzerinde 'ölüm kıyafetleri' vardı ve uzaktan olmasına rağmen dudaklarındaki o çarpık gülüşü görebiliyordum.

"Pusat.." diye mırıldandım.

Kalbimi biri söküyormuş gibi hissediyordum.

Fotoğrafa bakmaya devam ederken nefesimin kesildiğini hissettim. Telefonu kenara atıp yakamı tutarak yalpalayarak balkona ilerledim. Kilitli kapısını titreyen ellerim ile aceleci bir şekilde açıp hızla dışarı çıktım.

Balkonun demirlerine tutunurken büyük ve sesli soluklar almaya başladım. Balkon demirlerine tutunup belimi hafifçe eğdim. Hatırladığım şeyler ile yüzümü buruşturdum.

Balkon demirlerini parmak boğumlarım bembeyaz olana kadar sıktım.

Ardından gelen kahkaha atma isteğine engel olamazken, gülmeye başladım. Kahkaha seslerim içkiciler sokağına yankılanıyordu. Bunun hemen ardından deli gibi ağlayacağımı biliyordum.

Onu bulmuştum.

ŞEYTAN RUHLU ADAM Where stories live. Discover now