34.Bölüm❥

15.3K 1.3K 346
                                    

"Saldırıyor kâfir kahpenin dölü, Müslümanlar sanki mezarda ölü...
İslam toprakları oldu kan gölü. Akan bütün kanlar Hak için aksa, esir olur muydu Mescid-i Aksa?
Bulunmaz mı çare, nedir bu illet? Böyle hayat sürmek ne büyük zillet, Müslümanım diyen bu kadar millet! İslam gözüyle kendine baksa, esir olur muydu Mescid-i Aksa...? -Adnan  Demirtürk

2 hafta sonra

Elimdeki telefonu sıkıntıyla yatağımın yanına bırakıp yatağıma kendimi bıraktım.

2 hafta geçmişti!

14 gün!

336 saat!

Hiç yazmamıştı. Elim bir çok kez klavyeye gitmişti ama yazamadan geri çekmiştim. Ani gelen kararla elime telefonu alıp parmaklarımı klavyede gezdirdim.

Komik bir şeyler bul!

Helen: Hiç mi aklına gelmiyom nalet herif?

Daha çift tik olmadan görüldü olan mesajla gözlerim büyüdü. WhatsApp'da mı yatıyorsun kardeş?

Atakan Yiğit: Geliyon lanet karı.

Güldüm.

Atakan Yiğit: Nasılsın?

Helen: İyiyim, sen nasılsın?

Atakan Yiğit: İyi değilim,

Atakan Yiğit: Özledim.

Helen: Beni mi?

Atakan Yiğit: Yok ya sen ne alaka, mahalle bakkalını diyordum ben.

Atakan Yiğit: Zeki bir şeysin aslında ama arada rotör yapıyor galiba.

Helen: Sussana be.

Atakan Yiğit: Babanla konuştun mu?

Konu değişiklik hızı ile gözlerimi kırpıştırdı. Işık hızından, hızlıydı mübarek!

Helen: Hayır. Bugün konuşacağım.

Atakan Yiğit: Pekâlâ, haberdar et.

Görüldü atıp içeri adımladım. Yapmak zorundaydım.

Yapabilirsin!

Sen aslansın!

Seni kesseler acımaz!

Bir sakin ol, savaşa gitmiyorsun.

Salona girerken buranın boş olduğunu farketmemle çıkmam bir oldu. Balkonda sırtı dönük çay içtiğini görünce terleyen avuçlarımı üstüme silip kapı kolunu indirdim.

Sakin adımlarla karşısındaki sandelyeye otururken huyuna gitmek için en tatlı sesimi günyüzüne çıkardım.

"Babacığım, nasılsın?" Çayından bir yudum daha alıp bana döndü.

"İyiyim, prensesim." Dolaştırmaya gerek yoktu bence.

"Baba, benim seninle birşey konuşmam lazım."  Ciddi olduğumu anlayınca yerinde dikleşip kafasını salladı. Konuş der gibi...

"Ben...ben birini sevdim. Yani eğer sen de izin verirsen... Yani o da dedi, eğer baban izin verirse gelelim diye... Yani-" kafasını eğip eğil iş başıma baktı. "Helen, sakin mi olsan bir kızım?" Derin bir nefes verdim.

"Tamam ben sorayım."

"İsmi ne?"

"Atakan."

"Nereli?"

"Baba Ankara, anne Norveç, ama Eskişehir'de oturuyorlar." Yüzü keyifsiz bir hâl aldı.

"Ne okuyor?"

"Veterinerlik."

"Kaç yaşında?"

"25."

"Yaşı üniversiteliye göre büyük?"

"Askerlik yapmış önce."

"Sevgili misiniz?" Ellerimi kaldırıp yana salladım.

"Hayır hayır, sadece bana niyetini belli etti. Ben de şey yapınca, şey oldu." Upuzun bir süre sadece düşündü. En son sandalyesini gürültüyle itip ayağa kalktı. Tam bir şey diyeceğim zaman soluğumu kesecek o sözler döküldü dudaklarından.

"Kimseye açacak kapım, ayıracak vaktim yok. Gelmesin."

Başımdan aşağı kaynar sular dökülmüştü. Gözlerimi kapatıp başımı dizlerimin üzerindeki ellerime indirdim.

Kısa bir süre sessizlik olurken derin bir nefes bırakıp balkondan ayrıldı.

Gelmesin.

Demesi kolaydı, belki kabullenmesi de kolaydı ama bunu nasıl söyleyecektim. Başımı ellerimin arasına aldım.

Niye 'hayır' demişti?

Başka birisi isteyince sesini çıkarmıyorken benim istediğim kişiyi neden kestirip atmıştı?

Başım ellerimin arasında, gözlerim kapalı ne kadar öyle kaldım, bilmiyordum.

Annemin uyarısıyla içeri geçerken kendimi tekrar yatağıma bıraktım. Kısa sürede olsa herşeyden uzak kalmak için gözlerimi kapadım. Çok geçmeden uyku bedenimi sararken, kendimi o huzursuz hisse bıraktım.

Yaren: Helen,

Yaren: Caner, buraya geliyormuş. Cevabını bekleyememişler.

Yaren: Seninle görüşmek için geliyor.

Kaos bölümleri bekliyor bizi. Ağağğağa. Daha yeni başladık ama.

Neyse fazla konuşmayım bugün.

Kudüs'ün Rabbine emanetsiniz. ❤️🕌

Kahve | TextingWhere stories live. Discover now