49.bölüm❥

15.1K 1.3K 395
                                    

Desem ki...
İnan bana sevgilim inan
Evimde şenliksin, bahçemde bahar... -Cahit Sıtkı Tarancı

"Of Atakan, bunlar tombiş tombiş oluyor, az daha sıkı sarsana." Kafasını kaldırıp dikkatlice benim sardıklarıma baktı. Sonra dönüp kendi sardıklarına baktı. Bezgince nefesini verip arkaya doğru yaslandı. "Güzelim ama bunlar olmuyor ki." Yüz tipine güldüm. "Tamam, hadi sen kalk ben yaparım bunları."

Düğünümüzden sonraki ilk gündü, düğün dediğim de samimi olduğumuz yirmi, otuz kişi arasında, güzel bir mekanda oturmuş, nikah kıymış, sohbet etmiş, bir şeyler yiyip ayrılmıştık. Pahalı, gösterişli, kalabalık ortamları hiç sevmezdim. Zaten kendi düğünümde kendimi bırakıp milletle ilgilenmeye de hiç niyetim yoktu.

Şimdi ise sabah kalhvalrı yapmıştık, sonra Atakan 'hadi yaprak saralım.' diyince oturmuş sarmaya başlamıştık. Doğrusu ben sarıyordum, Atakan sarmaya çalışmaya çalışıyordu.

"Olmaz ben de bir şeyler yapacağım." Elini çenesine yaslayıp bir süre düşündü. "Hadi ıspanaklı börek yapalım yanına." Hevesli sesini duyunca reddetmeyip başımla onayladım. Ayağa kalkıp tezgahın arkasına geçti. "Şimdi dolaptan ıspanağı çıkar. Şu mavi geniş kaba koyabilirsin. Sonra iyice yıka." Dediklerimi harfiyen yerine getirip hepsini kesme tahtasının üstüne koydu. "Büyük büyük doğra onları, hemen geliyorum." Hızlıca yaprakları sarıp tencereye doldurdum. Ocağa koyup altını yaktım.

Atakan'ın önüne geçip ıspanakları tencereye doldurdum ve haşlamaya başladım. Elini belime koyup beni izlemeye başladı. Temas etmeden duramıyordu beyefendi. Yufkayı açıp haşlanan ıspanağı içine koydum. Onu da fırına sürünce hemen benimsediğim evime baktım. "Ay Atakan çok güzel olmadı mı böyle?" Benim gibi eve göz gezdirip bana döndü. "Olmadı, hâlâ birileri eksik. Mesela şu salonu birbirine katıp oynayan 11 çocuk." Ağzım açık dediklerini dinleyip sinirle itmeye çalıştım. Sonuç, kıpırdamadı bile.

Mesude'nin Kemal sevgisi bir, Atakan'ın on bir çocuk sevgisi iki!

"Adam oturur da bir şükreder. Dün bir bugün iki be. Hem 11 çocuğumuz olmayacak. 1 yıl sonra, 2 çocuk." Şikayet etmek için ağzını açtığı an telefonu çalmaya başladı. Tezgahtan telefonunu alıp ekrana baktı. "Annem gil arıyor, görüntülü." Başıma kanepede duran başörtüyü geçirdim.

Yan yana oturduk, telefonu açmasıyla Nora teyze ve Kemal amca gözüktü. Acil anne, baba demeye alışmam gerekiyordu. Uzun denilebilecek bir konuşmadan sonra telefonu kapatır kapatmaz Ali aramaya başladı. Hiç rahatını bozmadan telefonu açarken kalkıp mutfağa gittim. Fırını ve ocağı kontrol edip ortalığı topladım. Tekrar salona girerken Atakan'ın gözleri bana çevrildi. Yüzünde durgun bir ifade vardı. "Ali ve Emre, İzmir'e taşınıyorlarmış. Ali orda çalışacakmış." Nereden çıkmıştı ki bu?

Gidip yanına oturdum ve elimi çekinerek yanağına koydum. "Özler misin onları?" Yüzüme bakıp imayla gülümserken tek kolunu sırtıma sarıp kendine çekti. Yanağıma kocaman bir öpücük kondurdu. "Eh seninle gideririm özlemimi yapacak bir şey yok." Sakallarından huylanıp kahkaha attım. Burnuma dolan kokuyla gözlerim büyürken var gücümle Atakan'ı itip mutfağa koştum. Hemen ocağın altına kapatırken homurdanarak mutfağa girdi. "Bi' romantik olalım diyoruz. Ya telefon, ya yemek araya giriyor. Yanmış mı bari?"

"Dibi yanmış biraz ama bir şey olmaz." Sarmanın bir tanesini alıp üfledim. Ona doğru uzattım, dudaklarını aralayıp yerken dikkatle yüzüne baktım. "Çok güzel olmuş, ellerine sağlık." Elimi avcuna alıp öptü. Elimi bırakıp yanaklarımı kavradı. "Helen-" zilin çalmasıyla gözlerini kapatıp sinirle dişlerini gıcırdattı. "Kimsen, o kapıyı senin-" elimin tersiyle dudaklarına vurdum. "Sus, ayıp." Kapı bir kez daha çalınca hemen mutfaktan çıkıp kapıyı açtım. Eve taşınırken tanıştığım, yan komşunun kızı gelmişti. Doğrusu sadece annesinin yanında durmuş, annesiyle tanışmıştık. "Buyurun." İçeriye bakıp bana döndü. Yüzünde gıcık bir gülümseme vardı. "Annem pasta yapmış da, onu getireyim dedim." Ön yargılı olma Helen. Sakin ol kızım...

"Teşekkür ederim canım. Annene de selam söyle." Gözü hâlâ içerdeyken Atakan'ın mutfaktan çıkmasıyla gülümsedi. Peki ben naptım? Yüzüne kapıyı 'şak' diye örttüm. Yelloz. "O kimmiş güzelim?" Elimdeki tabağı fırlatır gibi masaya bırakırken, "Sana ne?" Diye bağırdım. Şaşkınca yüzüme baktı.

İşaret parmağımı doğrultup sinirle yüzüne baktım. "Bana bak, yan komşunun kızıyla tek kelime etmeyi bırakıp her hangi bir sebepten yan yana bile gelirsen seni öldürürüm." Yüzündeki bozulmuş ifade yerini keyifli bir ifadeye bırakırken doğrulttuğum parmağımdan tutup kendine çekti. İçine sokmak ister gibi sarılırken burnumdan bir nefes çekip kokusunun ciğerlerime dolmasına izin verdim.

"Hadi aldığın çiçekleri bahçeye dikelim." Hiç beni duymamış gibi sarılmaya devam etti. Zorlukla kollarının arasından sıyrıldım. Saçımı başımı düzeltip bahçeye çıktım. O da huysuzca arkamdan geliyordu. Kahve, hemen üzerime atlayınca eğilip başını sevdim. Yere dizlerimi yasladım. Atakan, saksıların olduğu kasayı yanıma bırakırken, kasanın diğer tarafına da kendisi oturdu.

Gülümseyerek papatya saksısını elime aldım. Dikkatlice saksıdan çıkarıp kazdığım boşluğa bıraktım. "Papatya, sevginin en masum hâlini temsil eder." Üzerini toprakla kapatıp tekrar kasaya döndüm.

Bu sefer sümbülü aldım. "Bu ise, iki insanın birbirine duyduğu sevginin sonsuzluğunu temsil eder." Onu da güzelce yerleştirip bıraktım.

Sarı glayör çiçeğini aldım. "Bu galiba seni en çok özetleyen çiçek. Kıskançlığı temsil ediyor." Huzursuzca kıpırdandı. "Beni mi seni mi?"

Onu umrasamadan turuncu laleyi aldım. "Bunu söylemeyeceğim, benden daha iyi bildiğine eminim."

Ve son kalan çiçeğe baktım. Yüzümde kendiliğinden bir gülümseme belirdi. "Bu, çiçeklerin en güzeli, gül. Peygamber Efendimiz'i (sav) temsil ediyor." Onu da diktim. Yandaki sulama kabından hepsine su döktüm.

Ellerimi çırpıp kafamı Atakan'a çevirdim. Gözlerinde sadece bana baktığında oluşan parlama, yüzünde tatlı bir tebessüm vardı. Dayanamayıp ellerimi yanaklarına yasladım. Parmaklarımı içeri bükerek avuçlarımda kalan yanaklarını sağa sola sallayarak sevmeye başladım.

Yüzündeki şaşkın ifadeyle ellerini bileklerime sarıp geri çekti. "Oha, kızım niye tırnaklarını geçire geçire seviyorsun." Yanaklarına baktım. Gerçekten on tane tırnak izi çıkmıştı. Kesinlikle kontrollü sevmeyi öğrenmeliydim. Omuz silktim. "Bizim kedinin tırnaklarını da gördük." O gülerken ben sinirlenip omzuna bir tane geçirdim. "Bugün salonda yatmak istiyorsun galiba."

Hemen ciddileşirken mahalle camisinden ezan sesi duyuldu. İkimiz de ezan bitene kadar sessizce bekledik. Sonra Atakan ayağa kalkıp elini bana uzattı. "Hadi hatun, namaz kılalım birlikte."

Elimi avcuna bırakıp ayağa kalktım. Gözlerim gökyüzüne çevirilirken elimle geçen kuş sürüsünü gösterdim. "Yaa, çok güzeller." Arkamdan sarılıp enseme yumuşak bir öpücük kondurdu. Ellerimi kaldırıp karnında birleşen ellerine koydum ve kafamı arkaya atıp omzuna yasladım. "Kuşları seviyorsun galiba."

Tekrar gülümsedim, bu aralar ne çok gülüyordum öyle, hepsi arkamdaki adamın sayesindeydi.

"Evet bayım, kuşları severim ve siz benim gökyüzümsünüz."

Abiii bir özlemişim bir özlemişim anlatamam zödkmxöddmd

Nasılsınız çiçeklerim? Umarım iyisinizdir.

Çünkü artık Sana Nerden Rastladım dönemi başlıyor. Çok fazla bölüm biriktiremedim. Ve yazmakta ciddi anlamda zorlandım. Atmaya cesaret edemiyorum, haftada bir bölüm atacağım ama yetiştirebilir miyim? Bilmiyorum.

Bugün saat tam 00.00'da Sana Nerden Rastladım ile buluşalım mı? <3

Sizi seviyorum, Allah'a emanet olun <3

Kahve | TextingWhere stories live. Discover now