39.Bölüm❥

16.2K 1.4K 505
                                    

Ve dünyanın bütün şehirleri onların olsun, tek sana yakın olayım. -Ahmed Arif

4 gün sonra

Ben salaktım!

Kendime hakaret etmiyordum, gerçekten salaktım.

Ama dört gün önce duyduğum konuşmayla aslında en mantıklı şeyi yapmıştım. Ne mi?

Atakan'ı engellemiştim.

4 gün önce, gece

Gece kuruyan dilim, damağımla zorlukla birbirine yapışmış kirpiklerimi araladım. Pencereye kafamı çevirmemle hâlâ karanlık olduğunu gördüm.

Üstümü sıyırmamla gelen soğukluğa aldırmadan ayaklarımı yere bastım. Ayaklarımı sürüye sürüye odamdan çıkarırken salonda konuşan anne ve babamı farkettim.

"Helen, çok üzgün." Konu benimle ilgiliydi. "Ve senin yüzünden bu." Naptıklarını görebilmek için hafif aralıktan başımı çıkardım. Babam tekli, annem babamın çaprazındaki üçlü koltukta oturuyordu.

"Benim yüzümden değil. O çocuk yüzünden." Annem yüzünü sıvazlarken saçlarını geriye itti. "Ne demek onun yüzünden? Onları onaylamayan sensin. Kaç gündür Helen ne halde bilmiyor musun, görmüyor musun?"

Hafif yükselen sesiyle buraya doğru baktı. Hemen arka tarafa saklanırken görmeden dinlemeye devam ettim. "İlerde sen de, Helen de anlayacak. Caner denen çocuğa siz bir şey yapmamış olsaydınız, zaten vermeyecektim. Bir bildiğim olmasa yapmam, sadece bekle hatun, bekleyin."

Gözlerim dolarken, duyduğum gıcırdama sesleriyle başımı tekrar uzattım. Annem parmağını babama doğrultup sesinin ayarına dikkat ederek konuştu. "Öyle ya da böyle ben artık kızımın üzülmesini istemiyorum. Kim olursa olsun onu kimsenin üzmesine izin vermeyeceğim. Bence sen de birazcık kızını düşün." Annem kapıya yaklaşırken babam kısık sesle mırıldandı. Ama annem de ben de duyduk.

"Zaten kızım üzülmesin diye yapıyorum bunları."

4 gün önce, gece son

Dört gündür düşünüyordum. Ben üzülmeyeyim diye sevdiğim birisini niye redderdi ki?

Saçlarımı çekip ofladım. Penceremden dışarıya bakarken, gece şehrin ışıklarına daldım. Babam, o günün sabahında öğle namazından geldiğinden beri fazlasıyla tuhaftı zaten. Sadece düşünüyordu, gözleri dalıp dalıp gidiyordu, sürekli.

"Kızım yarın deden gelecek." Tuhaf tuhaf odama giren anneme baktım. "Anne dedem zaten üç adımlık mesafede." Aynı tuhaf bakışlarla bakıp elini alnıma koydum. "Ateşi de yok, tövbe estağfurullah. Kızım senin bir tane mi deden var?"

"Ha, pardon. Gelsin gelsin çok özledim zaten." Annemin babası gelecekti. Biz Ürgüp'te o Göreme'de otururdu. Babamın babasına göre daha yaşlı ve biraz unutkandı ama kesinlikle daha anlayışlı ve tatlıydı.

Annem çıkmadan önce son kez bana bakıp, "Kızlar hep salondalar. Bugün biz de kalacaklar. Hadi yanlarına git de kafan dağılsın." diyip kapıyı aralık bırakarak çıktı. Çok geçmeden ayaklarımı sürüye sürüye yanlarına gittim.

Salona yayılmış yüksek sesle televizyon izliyorlardı. Gözüme kestirdiğim kanepeye kendimi bıraktım. Panda gibi bulduğum yere yatıp ordan oraya yuvarlanıyordum, her gün.

"Ooo, Helen hanımcımcım, yüzünüzü gören cennetlik." Deniz'e dil çıkarıp popişimi onlara dönüp yatmaya devam ettim.

"Lan Atakan şu halini görse korkar senden. Geldiğinden beri böylesin." Yutkundum. Yerimde dikleşip arkamı döndüm. "Ee n'apıyorsunuz?"

Kahve | TextingWhere stories live. Discover now