22.Bölüm❥

18.8K 1.6K 501
                                    

İnandığı şeyi yapan insanların enerjileri asla tükenmez. -Goethe

"Mete, sen Özge'nin döven, içki içen kocasısın, ona göre davransana evladım."

Mete'nin suratına bakıp gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırdım. Sadece ben değil herkes öyleydi. "Ya hocam biz niye her kitapta olduğu gibi Romeo ve Juliet oynamıyoruz. Ben niye şerefsizin teki oluyorum Allah aşkına."

Evet, biraz yılışık bir tipti. "Mete seni oyundan almamı istemiyorsan doğru dur." Özlem hocanın ciddi sesiyle ağzına hayali fermuar çekip ezberlediği diyalogu tekrar etti.

Biten tiyatro gösterisiyle tüm görevli öğrenciler alkışlamaya başladı.

"Evet, tebrik ederim çocuklar. Metinde emeği geçen Aslı, Helen, Ali ve Atakan'a da teşekkür ederim. Helen sunucumuz sendin. Seni alalım. Zaten yanına bir erkek öğrenci gelecek." Kafamı sallayıp şalımın önünü düzelttim.

"Hocam, ben olabilirim erkek sunucu." Kalın sesle kafamı oraya çevirdim. Kaşlarım havalandı. Edebiyat bölümünden değildi.Genelde diğer bölümler böyle görevleri istemezlerdi.

"Emin misin Oğuz, aralarda uzun yazılar ve şiirler var." Oğuz emin bir şekilde kafasını salladı. "İyi o zaman Helen, sen şurada dur. Oğuz sen de buraya gel." Aramızda uzun bi' mesafe vardı.

Şükür!

Özlem Hoca, yerlerimizi gösterdikten sonra diğer öğrencilere döndü. "Herşeyi bitirdik zaten, bundan sonra işim sunucularla iki gün sonra görüşürüz." Herkes çıkmış, biz kaldığımız yerden devam etmiştik.

Ağrıyan bacaklarımı iki adım daha ilerletip kendimi konferans koltuklarına bıraktım. "Tamam bu kadar yeter zaten yetişkin insanlarsınız halledemeyeceğiniz birşey olacağını sanmıyorum. Sizi de tuttum boşuna. Gidebilirsiniz."

Oh be!

Şükür bitmişti.

Çantamı toparlayıp çıkışa yöneldim. "Helen." Oğuz'un sesiyle başımı arkaya çevirip soru dolu gözlerle baktım.

"Geç oldu istersen bırakabilirim." Bu ne arkadaş, niye hepsinin arabası vardı ki?

Hayır, parayı nerden buluyorsunuz söyleyin biz de bilelim değil mi?

Sabah Atakan bırakmıştı ama yanında kardeşi vardı. Kötü hissetmemiştim. "Ben tek başıma giderim teşekkürler, iyi akşamlar."

Birşey demesine izin vermeden konferans salonundan çıktım. Güvenlikçi kadına gülümseyip turnikeleri geçtikten sonra gözlerimi etrafta gezdirirken bir arabaya takıldım.

Siyah bir arabaya!

Atakan'ın arabasına!

Yani sanırım onun arabasına.

İyi de burada ne işi vardı. Onların işi çok önce bitmemiş miydi?

Camlar filmli olduğu için içini göremiyordum. Yolun kenarındaydı ve illaki arabanın yanından geçmek zorundaydım. Ben yanında geçerken camlar açıldı.

Sakin olsana kızım, altı üstü camlar açıldı, kalbinin kapıları değil!

"Helen"

Duymayı beklediğim kalın ses değil de çok daha ince ve tanıdık sesi duydum. "Alya!"

Gülümseyip kapıyı işaret etti. Ön kapıyı açıp koltuğa yerleştim.

"Evin nerede?" Kısaca yerini tarif ettiğimde besmele çekip arabayı çalıştırdı. "Abime seni sordum, o da daha orda olduğunu söyleyince gelmek istedim."

Ağzımı açıp konuşacağım sıra da tekrar lafa atladı. "Bir planın yoktur inşallah."

"Yok hayır, sadece keşke buraya kadar benim için gelmeseydin."

"Ay nolacak, zaten abim arabasını ayda yılda bir sürmeme izin veriyor. Bu fırsatı kaçıramazdım."

Ufak tefek sohbetlerle geçen yolculuğumuz evin önüne gelmemizle yarım kesildi. "Eğer vaktin varsa birer kahve içelim mi?"

Hevesle başını salladı. Birlikte arabadan inip eve geçtik. Zili çalıp bekledim. Açılan kapıyla Aslı'nın gözleri önce beni sonra Alya'yı buldu.

"Hoşgeldiniz." neşeli sesiyle güldüm.

Alya ayakkabılarını çıkarıp içeri girerken ben sadece ayakkabılarıma bakmakla yetindim.

Bağcıkları çözmek istemiyordum. Öyle de yaptım. Biraz zor oldu ama çözmeden çıkarıp içeri girdim.

"Aslı, Alya bir arkadaşım, bugün sabah tanıştık." Kısa bir tanışmadan sonra kahveyi boşverip yemek yedik.

Atakan'ın kardeşi olduğunu demek istememiştim.

Aslı, aynı Aslı sonuçta!

Ama lafın arasında öğrenmişti tabii ki.

"...Tabi oralar yılın çoğunluğu karlı olduğu için sürekli soğuktu. Sıcak havaları burada tanıdım." Yüzüme Sherlock Holmes'in o kendini bilmiş gülümsemesini ekleyip Alya'ya baktım.

"Önceden neredeydiniz ki?"

Aslı gürültüyle boğazını temizledi. Alya pişmanlıkla dudaklarını ısırırken sadece birbirlerine bakmakla yetindiler.

Pot kırmış gibi bir hâli vardı.

Hayır hayır, pot kırmıştı zaten!

"Şey..." Elimle durdurdum. "Bahane üretmene gerek yok. Anlamayacak kadar salak değilim."

Hani bir korku filminin içinde karanlık bir odada iki kişisiniz ve gelen korkunç tıkırtıları duyup sadece korkuyla göz göze bakarsınız ya. Aslı ve Alya, aynı bu şekilde birbirlerine bakıyorlardı.

"Neyi anlamayacak değilsin?"

Hâlâ salağa yatıyorlardı.

Göz devirdim.

Tekrar Alya'ya döndüm. Bitmiş, tükenmiş yüz tipiyle ağzımdan çıkacak kelimeleri bekliyordu.

"Atakan'ın nam-ı değer Yiğit abinin bilinmeyen olduğunu."

Zeki kızım benim.

Mutluyum kazandık ağağağağğa

Yalnız cümlenin güzelleğine bakar mısınız? Kazandık. Ka-zan-dık AĞAĞĞAĞAĞAĞĞAĞAĞAĞAĞĞAĞ

Ay neyse aşırı mutlu bir yazar bırakıyorum şuraya. Ve bölüm yazmaya gidiyorum.

Ve ve ve seviyorum sizi. Galp ❤️

Kahve | TextingWhere stories live. Discover now