48. bölüm❥

15.4K 1.3K 671
                                    

Seni saklayacağım inan
Yazdıklarımda, çizdiklerimde
Şarkılarımda, sözlerimde.

Sen kalacaksın kimse bilmeyecek
Ve kimseler görmeyecek seni,
Yaşayacaksın gözlerimde.

Sen göreceksin duyacaksın
Parıldayan bir sevi sıcaklığı,
Uyuyacak, uyanacaksın.

Bakacaksın, benzemiyor
Gelen günler geçenlere,
Dalacaksın.

Bir seviyi anlamak
Bir yaşam harcamaktır,
Harcayacaksın.

Seni yaşayacağım, anlatılmaz,
Yaşayacağım gözlerimde;
Gözlerimde saklayacağım.

Bir gün, tam anlatmaya...
Bakacaksın,
Gözlerimi kapayacağım...
Anlayacaksın.  -Özdemir Asaf

Neredeyse yarım saattir yoldaydık. Güneş çoktan gökyüzünü terk etmiş, yerini zifiri karanlığa bırakmıştı ama hava yumuşaktı.

Yolda tek biz vardık galiba, yavaşça arabayı sağa çekip durdu. Etrafıma baktım, dağlar ve yollar.

"Arkanı dönsene." Soru dolu gözlerle bakarken omuzlarımdan tutup vücudumu arkaya çevirip gözlerime siyah bir örtü bağladı. "Atakan, noluyor? Önce bagaja örtü çektin, şimdi gözlerime. Korkmalı mıyım?"

Kısık sesle güldü. "Şşş, sakin ol. Bir yere gideceğiz birlikte."  Araba tekrar hareket ederken gözlerimdeki örtüyü garipsemiştim ama heyecanlanmıştım da.

Kısa süre içerisinde dururken yan kapı açılıp kapandı. Sürekli elim örtüye gidiyordu. Kendi kapım açılırken koluma bir el sarılıp yavaşça arabadan inmeme yardım etti.

"Bekle burda." Elleri kolumu bırakıp yanımdaki varlığı kayboldu. Gelen sesten arabanın bagajını açtığını anlayabiliyordum. Bir süre sonra bir zincir sesi geldi. Tuhaf sesler kulağıma gelirken gözlerimi açmak istiyordum artık.

"Sus sus." Kaşlarım çatıldı. Kendimden habersiz mi konuşmuştum? "Ben bir şey demedim ki."

Bir eli belime sarılırken yürüttü. "Sana demedim zaten, güzelim." Tövbe estağfurullah. Atakan şizofrendi de benim mi haberim yoktu?

"Gözlerimi ne zaman açacağım?" Cevap vermedi. Biraz daha yürüdükten sonra arkama geçip yavaşça siyah örtüyü indirdi gözlerimden.

Gözlerimi kısıp kırpıştırarak açmaya çalıştım. Açtığım an şaşkınlıkla büyürlerken, bir an gerçekliğine emin olamadım. Kafamı çevirip Atakan'a bakmak istiyordum ama gözlerimi alamıyordum. Bu... Muhteşemdi.

Kuzey ışıkları...

Karşımda duruyordu.

Hani küçükken kağıdı ikiye katlar, bir ipi sulu boyayla rengarenk boyar, en sonunda kağıdın arasına koyup çekince çok güzel desenler çıkardı ya.

Karşımdaki manzara aynı öyleydi.

Sanki gökyüzünü ikiye katlamışlar da sulu boyayla boyamışlar gibi duruyordu.

Ne kadar süre baktım manzaraya, bilmiyorum. Ellerini omuzlarımda hissedince arkama dönmeyi istedim. Ellerini sıkılaştırarak reddetti.

"Şimdi sana anlatacaklarımı dinle ve ben dön demeden dönme. Anlaştık mı?" Başımı salladım. "Anlaştık." Başörtümün üzerinden, başımı öpüp ellerini omuzlarından indirdi ama arkamdaki varlığını hissediyordum.

"Üç yıl önce, okul gezisiyle İstanbul'a geldiniz. Hatırlıyor musun?" Çok iyi hatırlıyordum ama o nerden hatırlıyordu?

"İlk defa orda gördüm seni. Galata kulesine geziye gelmiştiniz. Hatta onlar çıkarken, sen yavru, beyaz, tüylü bir köpeğin ayağı kırıldığı için çıkmayıp yanında beklemiştin." Nefeslendi. "Devamını anlatabilir misin?" Başımı salladım.

Kahve | TextingWhere stories live. Discover now