Bölüm-39

52K 3.3K 292
                                    

Okuyun lütfen

Öncelikle, merhaba buraya kadar gelip, sıkılmadan yeni bölüm geldiğinde okuyan güzel okuyucular.

Bölüm sonuna yazmıyorum çünkü okunmayabilirdi. Oğuzhan ve Melis'in macerasının bitmesine az kaldı, yakında final yapmak istiyorum, tadında bırakmak en güzeli olacak, bence. Ne kadar bölümden sonra final yaparım tam kestiremesemde 5-6 bölüm olur diye düşünüyorum. Duruma göre daha az ya da daha çok olabilir.

Kendi hikayelerime bakıyorum, okuyorum, bu yazdığımdan önce bi kitabım daha vardı ama gerçekten aşırı cringe'dı, bu yüzden onu yayımdan kaldırmıştım, o kitap benim ilk deneyimim olmuştu, 1.55'i yazarken bi önceki kitabımdan ders almaya çalıştım, tabi ne kadar oldu bilemem, bu kitabımın da cringe tarafları olmuş olabilir, ilk bi kaç bölümü bu aralar tekrardan okudum ve gerçekten aradaki farkı anladım, bölümler arasındaki farklar belki sizinde gözünüze çarpmıştır, şöyle; bölümler ilerledikçe kendimi geliştirdiğimi düşünüyorum ve belki bunun sizler tarafından da fark edildiğini düşünüyorum. İlk bölümleri ne kadar düzenlemeye almak istesemde fazlasıyla üşengeç birisiyim, bi kısmı değiştirmek istesem, domino taşı gibi hepsi yıkılacak yani bütün bi bölümle uğraşmak zorunda olacağım ve bunu istemiyorum.

Eğer okuduysan Allah razı olsun, şimdi bölüme geçebilirsin mümin gardaşım, iyi okumalar ❤

~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~

Ön bahçeye geldiğimizde kolunu omzumdan attım ve hiç bir şey söylemeden yürümeye devam ettim. Evet ilk tribimizi atıyoruz hayırlı olsun.

Biraz yürümüştüm ki kolumdan tutulup ters yönüme doğru her zamanki gibi hızla çekilmiştim...

Al kardeşim kolum senin olsun,aman çekineyim deme yani.

Boş bakışlarımı Oğuzhan'a gönderdiğimde, gözlerimin içine derince baktı ama şu an hiç etkilenecek havamda değildim ki, zaten az önce anlamadım ne konuştuklarını ona ayrı bir sinir oluyordum, sabahki olanlarda tuz biber olmuştu buna.

Gözlerimin içine hayal kırıklığıyla baktı, omuzlarımdan tutup derin bir nefes aldı "Bücür" dedi sesine yansıyan hüznüyle. "Bana öyle bakma" dediğinde bu sefer ben derin bir nefes aldım. "Nasıl bakıyorum?" dedim düz bir sesle. İç çekti "Herkese baktığın gibi" dedi ve devam etti "Haklıydın abarttım özür dilerim" dediğinde sinirli bir soluk aldım ve bir kaç adım gerileyerek ondan uzaklaştım.

"Bu özrün sahibi ben değilim Oğuzhan!" dedim sertçe. "Kardeşimin gözlerindeki kırılmışlığın gittiğini göresiye kadar sana böyle bakarım" dedim net bir sesle, ardından onun pişmanlık akan gözlerini gördüğümde içim bir tuhaf oldu.

Onun üzülmesi, istiyeceğim son şey bile değildi.

Biraz yaklaştım ve ellerini tuttum, o güzel buz mavileri ellerini tutmamla ışıl ışıl parlarken sıkıntılı bir nefes aldım "Bak Oğuzhan" dedim ve yutkundum.

"Babasız olmak kolay değil" dedim bakışları değişirken, hüzünle kafasını onaylar anlamda salladı.

"Annem ve abim çok uğraştı, gece yarılarına kadar köpek gibi çalıştıklarını bilirim"

"O zamanlar Ali içinde kolay değildi, o küçücük boyuyla benim bitik halime abilik, babalık yaptı" dememle Oğuzhan'ın gözleri sulandı.

"Ali'nin böyle çapkın olması, onun elinde olan bir şey değildi. Kafasını böyle dolduruyor, geceleri arkadaşlarıyla kafa dağıtmaya gidiyor, gün içinde olabildiğince meşgul ediyordu kendini" dedim ve kısa saçlarıma elimi daldırdım.

Toplu olduğu için her ne kadar dağıtamasamda çekiştirdim.

"Size dedim onların birbirine olan bakışlarından anlamıştım dedim, şu geçtiğimiz aylarda Ali'yi hiç bir kızla konuşurken gördün mü? Hayır. Ali'nin kalbine İpek düştüğünden bu zamana kadar hep ona sadık kaldı, belki o bile bunun farkında değildir ama ben farkındayım" dedim ve derin nefes aldım.

"Şimdi bunları iyi düşün, ona göre konuş olur mu?" diye mırıldandım ve onun cevap vermesini beklemeden okuldan içeriye girdim.

...

En son ders zilinin çalmasıyla hızla toparlandım. Çantamı koluma astığım gibi dışarıya çıktım, çocuğun birine Oğuzhan'ın nerede olduğunu sorduğumda arka bahçeye gittiğini söyledi, kaşlarımı çattım.

Ne işi vardı arka bahçede?

Bir ders geçtikten sonra Ali ve İpek el ele yüzünde güller açarak yanıma gelmişti. Oğuzhan ikisininde gönlünü almış meğerse, buna fazlasıyla sevinmiştim.

Şimdide Oğuzhan'ı da alıp ders çalışmak için kütüphaneye götürecektim, ikimiz de sayısalcıydık ve onun bir kaç dersten eksiği vardı. Bu yüzden ona ders verecektim, biliyorum biliyorum çok düşünceliyim.

Arka bahçeye varmıştım. Gözlerimi etrafta gezdirirken karşı ağacın altında Oğuzhan'a sarılan herkesin Defne dediği ama benim sarı yelloz olarak adlandırdığım şırfıntıyı gördüm, Oğuzhan bir kaç saniye geçmeden onu kendinden uzaklaştırdı.

Aferin benim koçuma!

Sarı yelloz sanki hissetmiş gibi gözleri benden tarafa döndürdü, gözleri benimle kesiştiğinde, sinsi bir gülüş attı. Gözlerimi kısarak olmayan beyninde neler düşündüğünü anlamaya çalıştım, birden parmak uçlarında yükselip Oğuzhan'ımın yanağını öptüğünde "Laaaann" diye bir tepki verdim. Ağzına tükürdümün şırfıntısının boyu uzundu! Where is the adalet? Oğuzhan hızla bana döndüğünde beni gördüğü gibi hızla yanıma geldi.

Sarı yelloza 'sen bekle, senin sonra ebeni bellicem' bakışı atıp kafamla da bu bakışı tastikledim. Gözleri korkuyla parıldağında memnun bir şekilde Oğuzhan'a doğru döndüm.

Ellerimden tuttuğu gibi konuşmaya başladı "Melis'im yemin ederim ben sarılmadım, onun öpeceğini bile bilmiyordu-" "Eğil" diyerek lafını böldüm. "Ne" dediğinde "Eğil lan" diye bağırdım, hızla eğildiğinde bu haline ne kadar gülmek istesemde şu anda ciddi bir durumdaydık.

Ellerimi ellerinden çektim ve hızla çantamın ön gözünden ıslak mendil çıkardım. Oğuzhan'ın anlamaya çalışır gibi bakmasını umursamadım ve çenesinden tuttuğum gibi yanağını silmeye başladım.

Iyy gıcık şey parlatıcı sürmüş. Pis yelloz! Oğuzhan şaşkınlıkla hâlâ ne yaptığımı anlamaya çalışıyodu.

İşim bittiğinde Oğuzhan'ın boynuna kollarımı doladım, sarı yellozun gözlerinin içine bakarak yanağını sulu sulu öptüm, evet şlap şlap sesi bile çıkartmıştım.

Bilmem kaçıncı ıslak öpücüğümden sonra sarı yelloz olduğu yerde tepindi. Tam arkasını dönüp giderken arkasından "Benim" diye bağırdım.

Kız gittiğinde yüzündeki yamuk gülüşüyle bana bakan Oğuzhan'a döndüm.

Yüzlerimizin arasında az bir mesafe varken dudağına da sulu bir öpücük bıraktım ve tekrardan 'benim' diye mırıldandım. Oğuzhan belimden tuttuğu gibi beni sıkı sıkıya sardı ve ardından kahkahalarla gülmeye başladı.

"Ulan ben böyle kıskanmanın canını seveyim" dedi keyifli çıkan sesiyle ve saçlarıma öpücük kondurdu. "Sen beni hep öperek ve benim diyerek kıskanacaksan, ben seni hep kıskandırırım ama" dedi muzur sesiyle. Belini çimdiklediğimde tekrardan kahkaha attı, saçlarıma ard arda öpücükler kondurduktan sonra beni kendinden ayırdı ve benim boyuma gelerek çocukmuşum gibi konuşmaya başladı.

Bir yandan yanaklarımı sıkıyor bir yandan da "Oy çen beni mi kıçkandın çen, ama ben çeni bu halinle ıştırmak istiyoyum" dediğinde gözlerimi kıstım ve acıyan yanaklarımı zorla onun elinden kurtardım.

Hiç beklemediği bir anda yanağını ısırdığımda, onun acıyla inlemesini umursamadım ve "Düş lan önüme, yürü kütüphaneye gidiyoruz ders çalışmaya. Yeter bu kadar şamata" deyip önüme döndüm, kabul az önceki hali fazlasıyla sevimliydi ister istemez sırıttım.

Güldü ve beni kolunun altına alarak yürümeye başladı.



Düzenlendi ✔

1.55  | Yarı Texting حيث تعيش القصص. اكتشف الآن