Bölüm-34

58.9K 3.4K 691
                                    

Hızla kapıyı açarak içeri daldım. Anında sesler kesilmiş, bakışlar kapıyı bulmuştu. Benim tek odağım Semih'di ne kadar hemen gözlerindeki yaşları silmeye çalışsada yenileri geliyordu, aynı benimki gibi..

Şaşkındılar, hemde fazlasıyla duyduğumu da anlamışlardı "Konuşabilir miyiz?" dedim ve ardından Melih'e döndüm "Yalnız" Melih Semih'den onay almak istercesine ona baktı o kafasıyla onaylayınca bize kısa bir bakış atıp odadan çıktı.

Yanına ilerledim yatağının kenarına oturdum. İkimizin de arasında, bir kaç dakikalık ama bana saatler gibi gelen sessizlik oldu.

İkimizde sessiz gözyaşları döküyorduk, soluklanıp, söze girdim.

"Sana beni unut diyemem ki ne kadar saçma bir cümle olduğunu biliyorum" dedim. "Farkındayım, acını anlıyorum tabi yaşamadım, senin kadar hissedemem ama empati kurabiliyorum Semih" dedim ve hıçkırdım, o da bakışları duvara dikmiş gözyaşlarının yüzünü ıslatmasına izin veriyordu. Burnumu sertçe çektikten sonra devam ettim.

"Seni teselli edemem, ben teselli bilmem ama.." dedim ve derin bir nefes aldım. "Güzel sarılırım" dedim. Hızla bana döndü ve çocuksu bir masumiyetle. "Sarılabilir miyim?" diye sordu. O an içim öyle ezildi ki, kendimi klonlamak istedim.

Gözyaşlarıma tezat olarak kocaman gülümsedim ve kollarımı iki yana açtım. Hızla bana sarıldı ve küçük bir çocuk gibi hıçkıra hıçkıra ağladı.

Sustum, sustuk... Veda gibiydi bu, Semih'in bana olan aşkına veda edişi.

...

Şu an kesinlikle uyuşturucu bağımlısı gibi gözüküyordum. Dün Semih'le saattlerce ağladıktan sonra o 'seni unutacağım' diyerek uyuya kalmıştı bende onu yatağına uzandırdıktan sonra teyzeme yakalanmadan çıkmıştım. Çünkü eğer halimi görseydi başım fena derde girerdi.

Bütün gecede hiç uyuyamamış Allah'a beni unutması için dua etmiştim. Sonuç olarak gözlerimin altında mor mor halkalar oluşmuş, kızarmış ve şişmişti.

Evet muhteşemdim. Makyaj malzemem olmadığı için de elimden hiç birşey gelmiyordu.

Şu an hiç kimseyle konuşacak modda olmadığım için sınıfa gidip direkt sıraya kafamı gömdüm, zaten erken geldiğim için pek kimse yoktu arka sıralarda olduğum içinde dikkat çekmiyordum.

...

Birinin beni dürtmesiyle yavaş yavaş yerine gelen zihnimle hafif kafamı kaldırarak beni dürtükleyen kıza baktım. Eliyle ilerisini işaret ettiğinde sıramda dikleştim, önce gözlerimi ovuşturdum ardından ise sinirli kimya hocamıza döndüm.

Yüzümü gördükten sonra yumuşamıştı, artık ne haldeysem siz düşünün.

Bakışlarım saate kaydı iki ders geçmişti, yuh! Aslında benim için sorun yoktu, her ne kadar hayatım karman çorman olsada derslerimi aksatmıyordum. Hocaların anlattığı konuları ben çoktan bitirniş ve hazır bir şekilde geliyordum derse, burada da tekrar yapmış oluyordum işte.

"Melis kızım şu kağıtları Sevda hocana imzalatıp getir hem uykun açılmış olur" dedi Mahmut Hoca Allah'tan sert birisi değildi. Öğrencilerin halinden anlardı. Uykudan uyandığımda en sevmediğim şey konuşmak olduğu için hocamızı kafamla onaylayıp sıradan kalktım ve kapıya doğru yürüdüm.

Tam çıkmıştım ki aklıma gelenle içeriye kafamı uzatıp "Hocam Sevda Hoca hangi sınıfta" diye sordum uyku mahmuru bir sesle. Bu halime sınıftaki çoğu kişi gülmüştü. Mahmut Hoca'da yüzündeki hafif tebessümüyle "12/F" dediğinde kapıyı kapattım.

Sevda Hoca fizikçiydi, okuldaki çoğu öğretmenle iyi anlaşırdım. Sınıfın kapısının önüne geldiğimde aklıma gelenlerle gözlerim büyüdü. 12/F Oğuzhan'ın sınıfıydı, uyuduğum için saçım darma dağınıktı. Hele bugünki tipimden bahsetmek bile istemiyordum...

Sıkıntılı bir nefes alıp verdim. Hiç saçımı başımı düzeltemezdim. Çünkü üşengeçtim. Beni seven böyle sevsindi.

Kapıyı tıklattım ve gel sesiyle içeriye girdim. Hoca şaşkınlıkla bana baktı ve ardından kendini toparlamaya çalıştı. Sınıfta da bir kaç fısıldaşma başlamıştı, anladık berbat durumdayım.

"Dersinizi böldüğüm için özür dilerim hocam, bunları Mahmut Hoca imzalamanız için gönderdi." Dedim elimdeki kağıtları hocaya verirken. O kağıtlara bakınırken ben ruhsuzca sınıfı süzmeye başladım.

Elalarım buz mavilerini bulduğunda, yorgunca ama içten bir şekilde gülümsedim. Her ne kadar çatık kaşları durumumdan memnun olmadığını belirtsede, içimi sıcacık edecek şekilde gülümsedi.

"Canım ben şunları bir müdüre sorup geleyim sende tahtadaki soruyu çözer misin? İşlemiştim sizde zaten" diyen Sevda hocayla ona döndüm ve kafamla onayladım. Masanın üstündeki tahta kalemi aldım ve tahtadaki sorulara döndüm. Tam çözecektim ki "Sorulara boyun yetecek mi kısa şey?" diyen gereksizle omzumun üstünden ona baktım.

Bu dün bana çıkma teklifi eden çocuğun arkadaşıydı. Gözlerimi devirip önüme döndüm, sorular zaten ortaya yazılmıştı, boş boş konuşuyordu.

Bir yandan soruları çözerken bir yandan konuşmaya başladım. "Sanırım birilerine iddiayı kaybetmek fena koymuş" dedim sus pus olan sınıfın duyabileceği bi sesle. "Ne dedin sen?" arkamda bi atak yaptığını biliyordum ama dönmedim.

Soruları bitirdikten sonra ona doğru döndüm ve soğuk bakışlarım ondayken ruhsuzca sırıttım.

Çocuk bana ters ters bakarken Oğuzhan'a kısa bir bakış attım. Az sonra hırlayarak çocuğun üstüne atılacak gibi duruyodu, yani şimdi 'tut bıs kıs kıs' desem sonumuz kötüydü.

Tekrardan çocuğa bakışlarımı döndürdüm ve gözlerine baktım. "Diyorum ki kurban olduğum Allah bir yerden alıyor bir yerden veriyor işte" anlamazca kaşlarını çatıp "Ne" dedi. Sırıtmam genişlerken konuşmaya devam ettim.

"Boyu uzun ama aklı kısa olan varlık. Allah bir yerden alıyor bir yerden veriyor" dedim sanki karşımda ilk okul çocuğu varmış gibi tane tane söyleyerek.

Çocuğun çenesi seğirirken "Sen" diye tekrardan sırasından atılmaya çalıştı ama sınıfta ki çoğu erkek - Oğuzhan da dahil- 'Hişt hayırdır' gibisinden sesler çıkartınca sıktığı dişleri arasından bana ters ters baktı.

Basketbol takımının çoğu bu sınıftaydı, Mete de bu sınıfta olduğu için böyle yapmışlardı.

Sonuçta yengelerini koruyacaklardı değil mi? Aslında benim yerimde başkası olsada bunu yaparlardı, bir erkeğin bir kıza sataşmasına izin vermezlerdi.

Bütün sınıf nefesini tutmuş ne olacağına bakarken tekrardan konuştum.

"Bak varlık dedim çünkü ben ortada adam göremiyorum" diyerek sırıttım, hızla sırasından kalkmış ve bana doğru adım atmıştı, Oğuzhan da anında sırasından kalktığında çocuktan gözümü çekmeden elimi kaldırarak onu durdurdum ve bende onun üstüne doğru yürüdüm. Aramızda 3-4 adım kaldığında o konuşmaya başladı. "Şu arkadaki itlere mi güveniyorsun kızım" dediğinde yüzümdeki soğuk sırıtış silindi.

"1. Dönem Çağrı'yla olan mevzuyu biliyosundur, sence arkamdaki kişilere bel bağlamış birisi olarak mı gözüküyorum?" dedim. Boşuna o kadar savunma dersleri almamıştım. Devir kötüydü, bu gerekliydi. Şekil 1' de de görüldüğü gibi

"Ha ama az önce onlara it dediğin için seni silkerlerse orası başka konu" dedim gözlerimle bir kaç öfkeli erkekleri gösterdiğimde.

Ne dediğini yeni fark ediyormuş gibi gözlerinden bariz bir korku geçti, tekrardan daha genişçe sırıttım.

Ardından cool bir şekilde arkamı döndüm ve ellerimi ceplerime sokarak serseri tavırlarla kapıya yürüdüm.

Tam kapıya geldiğimde sınıfın hepsinin bana baktığını umursamadan Oğuzhan'a döndüm. Öfkeli buz mavilerinin hedefi ben olmasamda onun kızgın halini sevmemiştim.

Az öncekinin aksine içten bir şekilde gülümsedim ve göz kırpıp, öpücük atarak dışarı çıktım. Düşünmeden yapmıştım... eğer düşünseydim yapamazdım.




Düzenlendi ✔

1.55  | Yarı Texting Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin