Bölüm-20

69.5K 4K 408
                                    

Yorgundum, hemde çok yorgundum. Bunu bir türlü aralanmak istemeyen gözlerimden anlıyordum.

Bu şey gibiydi, regl döneminizin yaklaştığında olan kırgınlık ve uyuma ihtiyacı gibiydi. Uykunuzu almış olurdunuz ama yine de uyumak isterdiniz.

Benimkisi de tam olarak böyleydi, her kriz geçirdiğimden sonra böyle güçsüz düşüyordum.

Yavaşça gözlerimi araladım ve hastahane odasını süzdüm. Süzmeye devam edecektim ama ağzımın içinde kendini belli eden acı ve elimin hafif sızlamasıyla yüzümü buruşturdum.

Elimle destek alıp düzelemeyeceğim için dirseklerimle doğrulmaya çalıştım ben böyle uğraşırken kapı açıldı. Annem hızla içeri girip benim doğrulmama yardımcı oldu,bir yandan da şükür dualarını eksik etmiyordu.

Annemin yüzünü taradım. Gözleri ağlamaktan, beyazları kırmızıya bürünmüş, şişmişti. Onun her zamanki asaleti, şimdi yorgunluğa, yıkılmışlığa bırakmıştı.

İçim acıdı hepsi benim yüzümden olmuştu. Sakinleşememiştim

"Çocuklar uyanmış gelin" diyen annemle, şaşkınca ona baktım. Lar?

İçeriye ilk önce Ali girdi ve hızla bana sarıldı. "Çok korkuttun güzelim" diyerek alnımı derin bi öpücük kondurdu. Öpücüğün etkisiyle gözlerimi yumdum. Alnımdan dudaklarını çekince, yüzümü avuçladı. "İyi misin?" dedi. Gülümsedim ve başımı evet anlamında salladım.

Önümden bedenini çekip hafif kenarıya kaydı. Görüş açıma ilk olarak, İpek'in bedeni girdiğinde, ağzım hafif aralanmış, gözlerim büyümüştü.

Tamam İpek sokaktaki köpeğe bile, birisi sinirle hoşt dese, köpeğin kalbini kırdı diye, oturup ağlayacak bir tip ama yine de bu kadar kısa zamanda benim için bu kadar kendini yıpratması yine de şaşırmama neden olmuştu. Esmer olmasına rağmen burnu aynı gözleri gibi kızarmış, gözleri hafif şişmişti aynı annemin hali gibiydi.

Onun yanındaki bedene baktım. Mete her ne kadar İpek gibi olmasada, o da bana üzgün üzgün bakıyordu ve ardından gözlerim Oğuzhan'a kaydı. Saçları darma dağınık olmuş, yüzü bitkin bir tondaydı. Endişeliydi, üzgündü. Ellerimdeki sargılara baktı uzun uzun, ardından benim yerime o acı çekiyomuşcasına yüzünü buruşturdu.

Hepsine tebessüm ettim. Aslında dilim biraz acısa da konuşabilirdim ama yine de konuşmak istemiyordum. Yani konuşurdum ama şimdi o kadar da gerekli değil. Off herneyse. Kendi içimle konuşmayı kesmiştim ki, birisi hızla boynuma atladı.

İpek küçük bir çocuk gibi beni sıkı sıkı sarmış ve hıçkırıyodu, ellerimi çok bastırmadan hafif hafif sıvazladım sırtını.

İpek benden yavaşça ayrıldığında, yüzündeki yaşları bi abla edasıyla sildim ve yanağına buse kondurdum. Oda içten bir şekilde gülümseyip geri çekildi.

"Geçmiş olsun" diyen Mete'ye döndüm. Ona da içten bir şekilde gülümseyip kafamı salladım. Konuşmamam oradakilerin dikkatini çekmiş olacakki kaşları çatıldı herkesin.

"Sen neden konuşmuyorsun, dilin mi acıyo? Diline bir şey mi oldu? Doktoru çağıralım mı? " diye endişeyle soran kişiyle gözlerim şaşkınlıkla aralandı. Ali'den beklediğim tepkiyi Oğuzhan vermişti. Panikle dışarı çıkacak olan Oğuzhan'la, hızla ayağa kalktım. Koluna bu elle yapışamayacağım için,o çıkmadan önce parmaklarımla elini elime doladım. Hızla bana dönen mavilere, en güzel gülümsememi bahşettim. Birbine dolanmış ellerimize anlamadığım bir şekilde bakıp, tekrardan mavilerini elalarımla buluşturdu ve gülümseme baktı, o biraz yatışınca, elimi çektim elinden.

Boğazımı temizledim ve kısık bir sesle konuştum "İyiyim hafif acıyor sadece o kadar" benim konuşmamla herkes rahat bir nefes alırken, ben yatağa tekrar gittim ve oturdum, bu hareketlet bile beni fazlasıyla yormuştu.

Yorulduğumu gören Oğuzhan bana pişmanlıkla bakarken, ben bugün kaçıncı kez bilmem ama tekrar onu rahatlatmak için gülümsedim.

Biraz geçen bir süreden sonra, işte beklediğim soru Ali'den geldi. "Sen nasıl kriz geçirdin Melis, biri bişe mi dedi? Uzun zamandan sonra ne oldu?"

Gözlerim dolarken hemen bakışlarımı kaçırdım, ama bakışlarımı buz mavisi gözlere kaçırmıştım. Gözlerimin dolduğunu görünce elleri yumruk şeklini aldı. Çenesi seğirmeye başladı. Ona daha fazla bakmadan kafamı eğdim.

Bunu içimde tutmak istemiyordum, birine anlatmam lazımdı, ama anneme anlatamazdım, bu zamana kadar zaten onu çok fazla üzmüştüm, şimdi bir de anlattıklarımdan sonra, daha fazla üzülürdü.

Ali olmazdı, olamazdı, bana bunu yazanı bulur,kırılmadık kemiğini bırakmazdı, bu konuda fazlasıyla korumacı ve sahipleniciydi.

İpek. İpek'e anlata bilirdim. Derin bir nefes aldım ve gözlerimdeki yaşları geri gönderdim. Bir kaç derin nefes aldıktan sonra Ali'nin kükremesi duyuldu odada.

"Melis konuşsana, yoksa o arayıp bir şey mi dedi? SUSMASANA!" dediğinde yerimden sıçradım. Beni korkutmuştu. Az önce geri yolladığım yaşlar tekrar gelmişti. Oğuzhan'ın dişlerinin arasından konuşmasıyla minnetle ona baktım. "Bir daha bağırma Ali, onu korkutuyorsun, zaten yeni uyandı, bu kadar sık boğaz etmesen mi?!" bunu uyarır bir tonda söylemesiyle, öfkeli kardeşim az önce beni korkuttuğunun farkına vararak,'özür dilerim' diye mırıldandı.

Boğazımı temizledim ve kendimi toparlamaya çalıştım "İpek seninle biraz konuşabilir miyiz?" diye sorduğumda, kızarmış burnunu çekti. Gülümseyip kafasını olumlu anlamda salladı.

Diğerleri olayı anlayarak çıkarken annemden çıkmadan önce telefonumu istedim. O telefonu verip gittiğinde, çekinerek ayakta duran İpek'e gülümseyerek, yana kaydım ve sağ tarafımı pat patlayarak, oturmasını işaret ettim.

Yanıma oturdu, derin bi nefes aldım. Dün geceki mesajlar aklıma gelince yanağımdan bir damla yaş düştü. Bilinmeyene çok fazla alışmıştım. Başka bir şekilde artık yazmayacağını söylese, belki bu kadar üzülmezdim ama, yazdıkları, gurur kırıcıydı.

Elime değen sıcak elle, yanımda birinin olduğunu hatırlayabilmiştim. İçten bi tebessümle 'bana anlatabilirsin' dercesine bakıyordu.

"İpek benim konuştuğum bir anonim çocuk vardı" dedim. Şaşırdı. Bu anonimim olduğuna değilde, bunu ona söylediğime şaşırmış gibiydi.

Sonra baştan sona anlattım. En sonunda dünki mesajları açıp eline verdiğimde, her okuduğu kelimede, gözü seğiriyodu. Okumayı bitirdiğinde sinirli bir kaç derin nefes aldı.

Ben ise gözlerimdeki yaşları durduramıyodum. Ağzımdan bir hıçkırık kaçtığında. "İpek en azından daha az kırıcı bi şekilde söyleyemez miydi? Ne oldu, ne yaptım ben?" dedim çaresizce. Bir hıçkırık daha kaçtığında, hemen kollarını sardı bana, sırtımı sıvazladı. Biraz yatıştığımda, o öfeksinden hiç bişe kaybetmemişti.

Hırsla ayağa kalktı ve kapıyı çarparak bir hışımla odayı terk etti.



Düzenlendi ✔

1.55  | Yarı Texting Where stories live. Discover now