Bölüm-41

50.4K 3K 366
                                    

Boğazıma oturan yumru, yutkunmamı zorlaştırırken, bir yandan da gözlerimin dolmasını engellemek için kendimle savaş veriyordum.

Onu her gördüğümde olduğu gibi gözbebeklerim titreşti.

Sahi bu kadar zamandan sonra neden hâlâ titreşiyordu? Neden şimdi ona gidip sıkıca sarılmak istiyordu yüreğim? 4 yıl! Ruhumun canlılığını yitirdiği 4 yıl! Buna rağmen neden hâlâ yüreğim özlemle dolup taşmıştı?

Karşımdaydı, benim gibi olan ela gözleri, yıllar sonra yine aynı şefkatle bakıyordu bana.  Gözlerinin etrafında mor halkalar oluşmuş, benim her zaman süperkahramanlara benzettiğim adam zayıflamış çökmüştü, kahverengi saçlarına beyazlar düşmüştü.

Ellerim hafiften titrerken bunu durdurmak için ellerimi yumruk yaptım. Ne yapıcaktım? Ya da ne hissedicektim? Derin bir kaç nefes alıp, bakışlarımı donuklaştırdım.

"Güzel kızım benim" diye şefkat barındıran sesiyle bana bir adım attığında anında geriye adımladım. Canım acıyordu,  bu tavırlarına bir son vermeliydi.

Durdu, gözleri buğulandı. Özlem akan gözleri, içimdeki küçük Melis'in yüreğini sızlattı.

"Konuş" dedim, sesim kendimin bile şaşıracağı derecede soğuk çıkmıştı, o kadar soğuk söylemiştim ki, kendim bile buz kestim.

"Neden buradasın?" dedim az öncekinden bile soğuk bi sesle.

"Kızım gel otur-" dediğinde hızla sözünü kestim ve "Sana konuş dedim" diyerek bağırdım. Bağırışımla irkilirken, annemde aynı anda yerinden sıçramıştı.

Sahi o nasıl izin vermişti? Nasıl bu eve alabilirdi onu, bunları geçtim nasıl benimle konuşturmak için çağırırdı beni? Hiç mi düşünmüyordu kızını? Bu zamana kadar yaşadıklarımızı nasıl unutabilirdi? Ya da nasıl görmezden gelirdi. Cidden ben nasıl ayaktaydım hâlâ, onun isminin geçtiği yerde kendimden geçen ben, yıllar sonra onu karşımda görüyor ve ona hesap sorup bağırabilecek kadar kendimde oluyordum.

Ben güçlüydüm, ben ne olursa olsun güçlüydüm.

"Melis'im, güzel kızım benim" bu sözlerinden sonra, küçük Melis hıçkırıklara boğuldu. Ne de çok özlemişti bu kelimeleri bu adamdan duymayı.

"Eğer" dedim tehditvari bir sesle ve ardından devam ettim. "Biraz daha konuşmazsan, ne ben seni dinlerim, ne de sen bir daha sesimi duyabilirsin"

Yutkundu. Bakışlarını kaçırdı, içine çektiği derin nefesler göğüsünü indirip kaldırırken en sonunda bakışlarını tekrardan benimle buluşturdu.

Gözlerimdeki kararlılığı gördüğünde,omuzlarını pes etmişlikle düşürdü ve kafasını onaylar anlamda salladı.

"Kızım sizi çok aradım, annene ulaşmaya çalıştım, aradım ama annen numarasını değiştirmişti, diğerleri de öyle, bir tek sen değiştirmemiştin ama sende hiç bir şekilde aramalarıma ve mesajlarıma cevap vermiyordun" derin bi nefes aldı.

"Kızım sana yemin ederim ki ben anneni aldatmadım, şu geçtiğimiz yıllarda o kadına bir kez olsun göz ucuyla bile bakmadım. O gece içkiliydim, hiç bir şey hatırlamadığım için o kadın başkasından peydahladığı çocuğu benim çocuğum gibi gösterdi" duyduklarımla büyük bir şok yaşarken ne diceğimi bilemiyordum, doğru muydu bunlar?

"O kadın anneni kıskanıyordu, bu kıskançlık yüzünden böyle bir şey yapmış, çok kez test yaptırdım kızım ama o kadın her seferinde bir şekilde test sonuçlarını pozitif  çıkmasını sağlıyordu" tekrardan derin bir nefes aldı.

Ellerim yumruk olduğu halde titremeye başlamıştı, artık gözlerimin dolmasını engellemeye bile çalışmıyordum.

Bir damla yaş gözlerimden süzüldüğünde devam etti. "Geçen sene Poyraz kansere yakalandı" dedikten sonra zorlukla yutkundu. "O zamanlar öğrendim ama onu o durumda bırakamazdım, o daha 4 yaşındaydı kızım" dedi ve benim gibi gözünden bir damla yaş aktı.

"Ama bu savaşı kazanamadı, ondan sonrada hep sizi aradım" dedi. Ellerim artık titremelerini herkesin gözüne sokmak istermişcesine iyiden iyiye arttırdı.

Gözleri elime düştüğünde anında endişe parıltıları geçti gözlerinden.

Annem yanaklarından süzülen yaşla hızla bana doğru geldi ve titreyen ellerimi elleri arasına aldı.

"Melis yavrum sakin ol" duymak istemiyordum, hiç bir şey duymak ya da görmek istemiyordum.

Onun da bana doğru telaşla geldiğini gördüğümde hızla ellerimi annemden kurtardım ve yalpalayarak kapıya koştum.

Titreyen ellerimle kapıyı zorla açtıktan sonra hızla koşmaya başladım.

Arada tökezleyip düşmem, ya da kanayan dizlerim gram umrumda değildi. Deli gibi ağlamak istiyordum.

Aşağı parka doğru koştum, o park pek fazla kişi tarafından tercih edilmiyordu. Bu zamanda da kimsenin olacağını düşünmüyordum, hoş olsada bu akılla pek umrumda olmayacaktı.

En kuytuda kalan ağaca gittim ve sırtımı ağaca yasladım. Dizlerimi kendime çektikten sonra, kafamı dizlerime gömdüm ve hazırda bekleyen yaşlara izin verdim.

Dört yılım gitmişti benim, canımdan can giden 4 yıl!

Annemin yorgunluğu, kırgınlığı, abimin emekleri, kardeşimin çabaları, benim tükenen ruhum. Ne içindi bunca yaşadığımız şey? Aptal bir kadının, kıskançlık adı altında yaptığı rezillikler, kim verecekti küçük Melis'in döktüğü göz yaşlarının hesabını.

Ben böyle düşünürken, ne kadar süredir ağlıyorum ya da ne kadar süredir burdayım hiç bir fikrim yoktu. Ellerim titremelerini hafifletmek şöyle dursun artık daha çok titriyordu, çenemin de hafiften titremeye başladığını hissettiğimde artık bi krizin eşiğinde olduğumun farkındaydım.

Tam bu anda, kriz geçireceğimi düşündüğüm anda küçük ellerim büyük eller tarafından tutuldu.

Titreyen çenem ve yaşlı gözlerimle kafamı kaldırdım. Buz maviler elalarımı bulduğunda derince yutkundum.

O tünelin sonundaki ışık gibiydi. O benim umudumdu, o bana mutluluğumu geri veren insandı. Konuşmadı ve hızla beni kanatları altına aldı, bende güçsüzce kollarımı sardığımda, her zaman olduğu gibi bütün tabularım yıkılmıştı.

Bağıra bağıra ağlamaya başladım.

"Oğuzhan kim verecek bana 4 yılımın hesabını?" dedim çığlık atarcasına. Karşılığı daha sıkı sarılmak ve kafamın üstüne sayısızca öpücük kondurmak olmuştu.

"Oğuzhan söyle bana, bu zamana kadar akıttığım göz yaşlarımın hesabını kim verecek?"

"Kim verecek bana bu zamana kadar sızlayan, baba sevgisine aç olan yüreğimin hesabını" dedim ve hıçkırarak ağlamaya devam ettim.

İçimi dökebildiğim kadar döktüm, artık gözümden yaş akmayasıya kadar ağladım, Oğuzhan ise ne bir an kollarını gevşetmiş, ne de saçlarımı okşamayı kesmişti.

Sakinleştiğimi anladığında yavaşça beni ayağa kaldırdı, belime sarılı kolu olmasa şu anda yere yığılacağımı iyi biliyordum. Hava kararmış, yıldızlar bütün ihtişamıyla geceyi aydınlatmıştı.

Saat kaçtı ki?

Ne zaman taksiye bindim, ya da ne zaman Oğuzhan'ların evine geldim hiç bir fikrim yoktu, şu an kapıyı açan Sultan Teyze'nin beni gördüğünde panikle konuştuğunu görüyordum ama ağzımı açmaya bile mecalim yoktu.

Oğuzhan Sultan Teyze'yi geçiştirdikten sonra beni bir odaya girdirdi.

Yatağın üstüne yatırdıktan sonra üstümü örtüp alnıma buse kondurarak odadan çıktı.

Buram buram Oğuzhan kokan yastıkla iyice mayışırken, bugünün yorgunluğuyla kapanmak isteyen göz kapaklarıma izin verdim ve kendimi uykuya teslim ettim.

Uyursam geçerdi, umarım geçerdi...





Düzenlendi ✔

1.55  | Yarı Texting Where stories live. Discover now