1- Beşikten Mezara

Start from the beginning
                                    

"Neyden utanacakmışım, senden mi?" Dedi kıkırdayarak. "Yapma Jimin, seni altımızda bez bağladığımız zamandan beri tanıyorum ve birbirimizin her şeyini çoktan binlerce kez gördük zaten. Senden neden utanayım ki?"

"Evet ama artık kocaman adamlar olduk ve yıllardır da "hangimiz daha uzağa işeyecek" yarışması da yapmıyoruz öyle değil mi?" Dediğimde "o yarışı hep ben kazanıyordum" diyen keyifli sesi beni sinir etmişti.

"Eminim şu an yapsak yine ben kazanırdım."

Konumuz bu muydu yani?

"Sen o önündekiyle anca ya karı-kız becer, ya da birileriyle sidik yarıştır zaten." Dedim alayla ve onun bana cevap vermesini beklemeden "o küvetten çıkmak için yalnızca 10 dakikan var. Yoksa bu defa pansumanını kendin yapmak zorunda kalırsın." Diyerek çıktım lavabodan.

Biz hep böyleydik işte.

Jungkook ve ben, doğduğumuzdan beri arkadaştık ve bazı istisnai durumlar hariç, -düğün, cenaze gibi şehir dışında mecburi katılım gerektiren şeyler gibi mesela- birbirimizden hiç ayrılmamıştık.

Jeonlarla evlerimiz karşılıklıklıydı. Anne babalarımız da tıpkı bizim gibi çok eski arkadaşlar oldukları için, onlar da sürekli bir aradalardı. İşte tam da bu yüzden bebekliğimizden beri ya Jungkook bizde kalırdı, ya da ben onlarda ve bunu kimse sorgulamazdı.

Şimdiyse 18 yaşında, lise sona giden ergenlerdik ve okulda da tahmin edilebileceği üzre oldukça popülerdik elbette. Çünkü bilirsiniz,

İkimiz de hatrı sayılır miktarda yakışıklıydık.

Bu yüzden de Özel Seul Kolejinde etrafımız bizi ayartmaya çalışan tiplerle doluydu. Kız-erkek herkes bizimle yakın olmaya çalışır, sevgili olabilmek için kırk takla atarlardı fakat benim o taraklarda hiiiiiiç ama hiç bezim yoktu.

Bu sene son senemizdi. Ben okul birincisiydim ve tek hayalim iyi bir cerrah olmaktı. Bu yüzden tüm dikkatimi yalnızca derslere vermeye çalışıyordum.

Tabii Jungkook beyimizin müsaade ettiği kadarıyla..

Çünkü kendisi, benim aksime dersleri pek takmadığı gibi, okuldaki popüleritesini de sonuna kadar kullanıp hem badboy hem de playboy olarak çift anadal yapıyordu. Bu vesileyle de olaysız bir günümüz geçmiyordu.

Kendimi ya onu bir kavgadan ayırıp ona pansuman yaparken buluyordum, ya da takıldığı kızlardan sıkıldığında "yalvarırım beni şu yapışkan kızdan kurtar Jiminie!" Diye ayaklarıma kapandığında, onun o yavru köpek bakışlarına dayanamayıp zavallı kızlara komplo teorileri üretirken..

Birbirimiz için yapamayacağımız şey yoktu bizim.

Çoğu zaman ona bu sorumsuz halleri yüzünden gıcık olsam ve birbirimizle sürekli atışsak da, ne o bensiz yapabilirdi, ne de ben onsuz.

Gün içinde ne yaşarsak yaşayalım, gece olduğunda ikimizden biri mutlaka diğerinin yatağına sızardı ve biz her şeyi geride bırakarak birbirimize sarılarak huzurla uyumaya devam ederdik.

Tıpkı birazdan yapacağımız gibi.

Jeon Jungkook, bu dünya üzerinde nefes alan en değerli varlıktı benim için.

O benim sadece en yakın arkadaşım değil, her şeyimdi.

İhtiyacım olan her şey. Hatta belkide tek şey.

BÖLÜM SONU.

Klişe, klişe, klişe...

Ama klişeleri kim sevmez ki?

Konuyu az çok anlamışsınızdır zaten. Bu ikilinin bol bol tatlı atışmalarını okuyacağız. Kıskançlıklar, sahiplenmeler, kafa karışıklıkları, direnme ve koyverme evrelerini göreceğiz.

Ne dersiniz devam edelim mi? Ya da "aman Luna ne gereksiz bi hikaye bu" derseniz kaldırırım elbette. Bu yüzden lütfen fikirlerinizi söylemekten çekinmeyin. Sizin keyif almayacağınız bir şeyi yazmak asla istemem çünkü.

Hikayenin şarkısı Troye Sivan - Youth. İsmi de ordan geliyor zaten. Çok seviyorum bu şarkıyı kalpkalpkalp

Bu arada ufak bir uyarı; Karakterlere yapılan ağır hakaretlerden ve küfürlerden hoşlanmadığımı bu hikayede de hatırlatmak istiyorum. Buna özen gösterirseniz sevinirim. Aşırıya kaçanları zaten sessize alıyorum ve kimseyi tek tek uyarmak da istemiyorum.

Yine çok konuştum dimi? Tamam gidiyorum.

Sadece son bir şey, iyiki benimlesiniz, sizi seviyorum

LUNA🌙

.

My Youth Is Yours | JikookWhere stories live. Discover now