FINAL

136 4 9
                                    

Kavga çok kirli.

Ama aşkın çok tatlı.

Lacivertin hakim olduğu geniş spor salonundaydık. Buraya son gelişimde yanımda yine Calum vardı. Ona bir şeyler öğretmeye çalışıyordum. Kendimizi keşfediyorduk. İçten içe birbirimize beslediğimiz duygular ile yan yanaydık. Birbirimize vuruyorduk, düşüyorduk, kalkıyorduk. Bunu yapmanın en iyi yanı tek düşündüğümüz şeyin birbirimiz oluşuydu. 

Şimdi yine buradaydık. Her şey aynıydı. Birbirimizi hala seviyorduk ve oynuyorduk. Bundan asla vazgeçmeyecektik. Anlaşma şeklimiz buydu. Bizi biz yapan şey buydu. Uyumlu bir çifttik. İkimiz de canımız acıyana kadar vuruyorduk. Ağlarken öpebiliyorduk. Kavgalıyken sevişebiliyorduk. Aramızdaki kimya bunu yapmamızı istiyordu.

Elindeki kırmızı boks eldivenlerini birbirine vurarak yanıma geldi. "Ne zaman bir oyuna başlasak birbirimizi keşfediyoruz."

Güldüm. "Biz oyun oynayarak anlaşabiliyoruz."

Kafasını salladı. "Uyumlu bir çiftiz. Bir bakışınla bana yapmam gerekeni söylersen yaparım."

Oturduğum yerden kalkıp yanına gittim. Gözlerinin içine bakıp sordum. "Şu an ne söylüyorum?"

Hiç düşünmeden cevap verdi. Beni gerçekten anlıyordu. "Kazanmadan beni bırakmayacaksın."

Dudakları beni tahrik edecek kadar güzel bir hal aldığında söyleyeceklerimi unuttum. Tüm odağım o olmuştu. Şaşırmamak gerek. Çok güzel bakıyordu.

Bana doğru bir adım attı. "Bu son oyunumuz olmamalı."

Aksini istemiyordum. Ondan ayrı kalmak geri kalan hayatımı kötü bir şekilde etkilerdi. "Olmayacak."

Çarpık bir gülümsemeyle yanıma geldi. "Kazanan ne isterse olur."

Gülümsedim. "Bunu sevdim."

Eldivenin birini bana uzattı. "Başlayalım o zaman."

Eldivenine vurup konuştum. "Başlayalım."

Önce canımızı acıtmayacak kadar yavaş vurduk birbirimize. Her şey sakin ilerliyordu. Acı yoktu. Ama gittikçe vuruşlar sertleşti. Bu en zor olanıydı.

Calum'a attığım yumruk onu sarsmıştı. Geriye doğru sendelediğinde hızlıca toparlandı. Bana doğru yaklaştı ve aynı şekilde bana vurdu. Dudağımı ısırdığımda bana baktı. "Acırsa bırakırım."

Güldüm. "Canımı yakamazsın, Hood."

Kahkaha attı. "Sana bayılıyorum."

O gülümserken yüzüne bir tane yumruk attım. İlk oynadığımızdaki gibi gelişiyordu her şey. Ama bazı şeyler farklıydı.

Düştüğü yerden kalkıp bana doğru yürüdü ve vücutlarımızı birbirine yaklaştırdı. "Bir tek seninle oynamayı seviyorum, Hill."

Dudağına öpücük bıraktım. "Çünkü bir tek benimle oynayabilirsin, bebeğim." dedikten sonra biraz geri gittim ve suratına bir yumruk daha attım. Neye uğradığına şaşırdığını biliyordum. En çok da bu hoşuma gidiyordu.

Düştüğü yerden bana baktı. Saçları dağılmıştı. Çıplak vücudundan terler akıyordu. Dövmeleri daha çekiciydi. "Kalkmayacak mısın? Daha oyunun yarısında bile değiliz."

Çarpık gülüşüyle beni süzdü. "Seni izlemek hoşuma gidiyor."

Yanına oturdum. "Suratına yumruk yediğinde de böyle konuşacak mısın merak ediyorum."

Gözlerime baktı. Kalp atışlarını dindirmek için derin nefesler aldı. Bana bakarken aklından neler geçiyordu bilmiyordum ama ben ona bakarken beni nasıl etkilediğini düşünüyordum. Beni nasıl etkisi altına almayı başarmıştı? Bu kadar kolay mıydı onun için?

Next DoorWhere stories live. Discover now