|17

59.2K 3.7K 511
                                    

*

"Değil mi ki, kavuşmalarımız topal. Ayrılıklarımız koşar adım." - Cahit Zarifoğlu

*

"Defne, iş bulmuşsun kız. Hayırlı olsun."

"Sağ ol Sultan Teyze."

"Ne iş yapacaksın sen şimdi?" dedi Sebile Teyze.

"Psikolog ne iş yapar anne?" dedi Nigar.

"Delilerle mi uğraşacaksın?"

"Deli demeyelim Sebile Teyze." dedim gülerek.

"Ne diyelim?"

"Psikolojik sorunu olan insanlar."

"Kısacası deli işte."

"Tamam öyle diyelim." dedim daha fazla direnmeden.

"Ay ben keki unuttum." Ecrin hızla kalkıp mutfağa gidince Ayça'ya bir bakış attım.

"Kızım her gün ne keki yapıyorsun? Evde un kalmadı." dedi Seher Nine. "Askerler kekten usandı senin yüzünden."

"Sadece kekten mi?" diye mırıldandı Ayça.

"Ben şu kekleri götüreyim." dedi Ecrin, elindeki kek tabağıyla.

"Seher Teyze, Ecrin'le bu Komutan'ın arasında bir şey mi var?" diye sordu Sultan Teyze, Ecrin gidince.

"Yok kızım. Ne olacak aralarında?"

"Valla bilmiyorum. Ecrin pek bir hevesli gidiyor da."

Daha fazla dayanamayıp ayağa kalktım.

"Yürüsek mi biraz?" dedim Nigar ve Ayça'ya bakarak.

"Olur."

Üçümüz evden çıktığımızda Ayça beni dürttü.

"Aşağı tarafa gidelim."

"Niye?"

"Ecrin'in hallerine güleriz biraz."

Aşağıya yürümeye başladığımızda bizim evin önüne gelince durdum.

"Telefonumu evde unutmuştum, gelmişken alayım. Siz gidin, ben size yetişirim." deyip bahçeye girdim.

Eve çıkıp odamdan telefonumu aldım ve evden çıktım.

Virajı dönüp askerlerin evinin olduğu yola girdiğimde Ayça ve Nigar'ı yavaş yavaş yürürken ve dikkatlice askerlerin bahçesine bakarken buldum.

"Neye bakıyorsunuz öyle?" dedim ve ben de bahçeye baktım.

Ecrin Yağız Üsteğmen'e, kendi elleriyle, kek yediriyordu.

"Ne oluyor ya?" diye mırıldandım sessizce. "Hani kendini geri çekiyordu?"

"Ecrin zorla sokuyor ağzına keki, baksana." dedi Nigar.

Biz yavaş yavaş aşağı yürürken Yağız Üsteğmen bizi fark etti ve şaşkınlıkla duraksadı. Ardından üzerindeki şoku atıp bir adım geri gitti ve Ecrin'e bir şeyler söyledi.

"Geri dönelim." dediğimde kızlar dediğimi onayladı ve geldiğimiz yolu geri döndük.

"Gel de yalnız bırak şimdi." diye söylendim. "Ben yokken kesin bir şeyler olur bunların aralarında."

"Yalnız, Ecrin baya hırslı çıktı ha." dedi Nigar.

"Gaz vermesene kız." dedi Ayça, Nigar'ı dürtüp.

"Ne ya? Yalan mı söylüyorum?"

"Doğru söylüyor. Kızdaki azim şaşırılmayacak gibi değil." dedim sıkıntıyla iç çekerek.

•••••

Salıncakta oturup kendimi yavaşça sallarken bir yandan da kara kara düşünüyordum.

Yarın sabah Ankara'ya gidiyordum, köydeki son akşamımdı ve evde duvarlar üzerime üzerime geldiği için dışarı çıkıp hava almak istemiştim. Bir de... bir umut Yağız Üsteğmen'le karşılaşırım diye düşünmüştüm.

Köye geldiğimin ikinci günü Ecrin'i ona kek yedirirken görmüştüm. Dün hiç evden çıkmayıp, Ayça'yla vakit geçirdiğim için de onu görememiştim. Tabii... rutin sabah koşuları hariç.

Bir daha görüşemeyecektik. Aklıma geldikçe boğazım düğümleniyordu, gözlerim doluyordu.

"Hayırlı akşamlar."

Duymak için can attığım ses kulaklarıma gelince kafamı kaldırıp karşıma baktım.

"Sana da." dediğimde yanımdaki salıncağa oturdu.

"Yine buraya kaçtığına göre bir derdin var galiba."

"Buradan ayrılmak canımı sıkıyor biraz." dedim yere bakarak.

"Burası senin köyün. İstediğin zaman geldiğinde kalacak bir evin var."

Ama geldiğimde göreceğim bir sen olmayacak. Onu ne yapacağız?

"Orası öyle tabii." dedim ayaklarımla salıncağı hafifçe sallarken. "Bugünki kek neliydi?" dedim imayla.

Dişlerini göstererek o güzel gülüşünü bana sundu, yere bakarak.

"Uzaktan çok yanlış bir görüntü gibi gözüküyor biliyorum." dedi iç çekerek. "Zaten sen... yani siz gidince Ecrin'e 'bir daha bir şey getirmemesini' söyledim. Yanlış anlaşılabilir, burası küçük bir yer."

"Ne kadar anladığı tartışılır." diye mırıldandım. "Anlaşılmaya başlamış zaten." dedim hoşnutsuz bir sesle.

"Nasıl yani?"

"Sultan Teyze sizin aranızda bir şey olduğunu düşünüyor." dedim ve bakışlarımı yerden alıp Üsteğmen'in yüzüne çevirdim.

Yüzüne bakmak yetmişti gözlerimin dolmasına. Gideceğim düştü tekrar aklıma, onu bir daha göremeyecek oluşum.

4 gün su gibi geçmişti. Anladım ki sayılı gün gerçekten çabuk geçiyordu.

"Biraz geç kalmışsın yani." deyip tekrar önüme döndüm.

Bakamıyordum yüzüne... ama uzun uzun bakmak istiyordum. Utancım engel oluyordu.

"Neyse... buradaki son akşamımda Ecrin'i konuşmak istemiyorum." dedim gülerek. "O ve harika kekleri bir kenarda dursun." dediğimde o da güldü.

"Öyle olsun bakalım."

Çok merak ediyordum... Acaba o da üzülüyor muydu bir daha görüşemeyeceğimize? Onun da içini sıkıntı basıyor muydu?

"Eğer bir daha görüşemezsek..." deyip yere baktı. "Beni unutma olur mu?" dediğinde kafamı diğer tarafa çevirip, gözlerimin dolmasını engellemek için yukarı baktım.

Neden bu kadar zor geliyordu ayrılmak? Bu kadar mı işlemişti içime?

"Ben unutmam." dedim ve Yağız Üsteğmen'e baktım. "Sen de beni unutma."

"Unutmam."

Biraz daha burada kalırsam hüngür hüngür ağlayacağımı bildiğimden dolayı ayağa kalktım.

"Geç oldu." dediğimde o da kalktı.

"Eve bırakayım seni." Bir şey demeden kafamla onayladım.

Sessizce yürüyerek evin önüne geldiğimizde durup Yağız Üsteğmen'e baktım.

"Fındık toplama zamanı buraya gelirim belki ama sen burada olur musun bilmiyorum."

"Ne zaman toplanıyor fındık?"

"Ağustos ortalarında."

"Tam bizim gitme zamanımız yani." dedi iç geçirerek. "Muğla'da olurum büyük ihtimalle."

"Muğla güzel şehir." dedim aramızdaki kasvetli havayı dağıtmak için. Alakasız olmuştu sanki biraz.

"Öyle." diye mırıldandı. "Ama benim için güzel şehir, çirkin şehir diye bir şey yok. Sadece senin bulunduğun şehir, senin bulunmadığın şehir diye bir şey var.*"

*

*Orhan Veli Kanık

VÂYEKde žijí příběhy. Začni objevovat