Insensitive ➳ Sirius Black

By PotterCat

244K 13.5K 8.9K

[WattpadFanficsTR "Hogwarts Dünyası" okuma listesinde sizlerle!] ~"Mükemmel cadı" maskesi takan bir kızın mük... More

*1* Küçük Bir Yetim
*2* Yazlık
*3* Eğlence
*4* Eski Bir Dost
*5* Doğum Günü
*6* Saçlar
*7* Çizgiyi Aşıyorsun, Black
*8* Hogwarts
*9* Saklı Gerçekler
*10* Tüy
*11* Teklif
*12* Delirmek
*13* Patronus
*14* Sen Olmasaydın...
*15* Noel Balosu
*16* İmkansız Gerçek Oluyor
*17* Bob Ama Kısaca Bobby
*18* Broken
*19* Amortentia
*20* Köpek Kediyi Kovalar
*21* O Biliyor
*22* Bela Genellikle Beni Buluyor
*23* Sürüngenler
*24* Haber, Saldırı, Oda ve Ayna
*25* Sectumsempra
*26* Yeşil Işık
*27* Altıncı Sınıf Bitiyor
*28* Tesadüfler
*29* O Biraz Daha Baskın Gelmiş
*30* Hata
*31* Melek ve Şeytan
*Özel Bölüm*
*32* Albüm
*33* Little Hangleton
*34* Yedinci Sınıf
*35* Arzu
*36* Teorik Bilgi
*37* Hangover
*38* Genç Anka
*39* Asla Bırakma
*40* Aile Yemeği
*41* Noel
*42* Değişim
*43* Davetsiz Misafir
*44* Maske Düşüyor
*45* Ölüm Bizi Ayırana Dek
*46* Elinde Olan Bir Tek Bu Hayatın
*48* Yıl Dönümü
Özel Bölüm *2*
*49* Vahşi Kedi
*50* Biraz Ateşviskisi, Biraz Quidditch

*47* Bu Kadar Mutlu Olmamıştım

1.1K 94 64
By PotterCat



Yanımızda taşıdığımız tabak, çatal ve bıçakları Büyük Salon'a bıraktıktan sonra Lily ile Biçim Değiştirme dersliğine yol almıştık –benden, konuştuğumuz şeylerin aramızda kalmasını rica etmişti. Elbette bana anlattıklarını gidip başka birisine söylemek gibi bir düşünce aklımın ucundan geçmemişti ama Lily'nin bu isteği üzerine konunun onu ne kadar derinden etkilediğini bir kez daha anlamıştım.

Yine de, Lily'den yayılan pozitif enerjiyi hissetmek, en basitinden bakışlarındaki değişimi bile fark etmek beni gerçekten de mutlu ediyordu.

Sınıfa girdiğimizde McGonagall henüz gelmemişti, büyük ihtimalle Sato'nun yokluğunu Flitwick ile dönüşümlü doldurmaları gerektiği için KSKS ile ilgili bir takım şeylerle uğraşıyordu. Lily ile sohbet ederek içeriye girdiğimizi gören James, tek kaşını kaldırarak yuvarlak gözlüklerinin ardından bize garip bir bakış attı; ben de tepki olarak ona dil çıkarmıştım. Sirius, Remus ve Pettigrew kafa kafaya vermiş hararetli bir şekilde ama kısık sesle bir şey konuşuyorlardı; Rose ise Alice Prewett ile konuşuyordu. Sınıfın diğer tarafındaysa Bella, Cissy, Lucius, Rodolphus ve Severus kendi aralarında bir konuyu tartışmakla meşgullerdi. Sanırım Hufflepuff ve Ravenclawlar henüz gelmemişti; Lily ile birlikte hala bize garip garip bakmakta olan James'e doğru ilerledik.

Sınıfa girdiğimi gören Cissy bana el salladı, Bella ise hafifçe gülümsedi. Ben de kızlara gülümseyip işaret parmağımı bir dakika anlamında havaya kaldırdıktan sonra ellerimi belime yerleştirip James'e döndüm "Birileri dışlanmış galiba," dedim dalga geçen bir ses tonuyla.

Söylediğim şey James'i güldürmüştü "Bu ortamda hiçbir koşul altında dışlanamayacak tek insan benim, farkındasın değil mi Tasha?" dedi kendini bilmiş bir edayla, Lily'nin gözlerini devirmesine neden olarak. Kızıl saçlı kızın tepkisini gördüğü gibi James hafifçe gülüp Lily'yi kollarının arasına çekti "Bana kızınca çok şirin oluyorsun."

"Sana kızmadım ki," diye cevap verdi Lily, ellerini James'in boynuna dolayıp James'in üzerinde oturduğu sıraya yaslanırken "Sadece saçma şeyler söylediğinde göz devirmek refleks haline geldi."

James'in, Lily'nin kızıl saçlarına minik bir öpücük bıraktığını görünce kıkırdadım "Siz ikiniz ne işler çeviriyordunuz bakalım?" diye sordu James tek kaşını kaldırarak "Birlikte geldiğinize göre teneffüste de beraberdiniz diye düşünüyorum."

Dudağımın kenarı hafifçe yukarı kıvrılmıştı "Sevgilini çalmaya karar verdim, sonuçta sen de sürekli benimkini çalıyorsun," dedim, başımla Sirius'u işaret ederken. Dediğim şey üzerine Lily kahkaha attı, ona göz kırptıktan sonra Bella ve Cissy'nin yanına ilerledim "McGonagall'ın ilk defa bu kadar geç kaldığını görüyorum."

Cissy onayladı "Evet, çok acayip değil mi? Neyse, hiç şikayetçi olmayacağım o aptal İksir dersinden sonra hala başım zonkluyor." dedi bir yandan şakaklarını ovuştururken "Merlin, haşlanmış Adamotu kokusunu hayatım boyunca bir daha duymak istemiyorum!"

Kız kardeşinin tepkilerini gören Bella kahkaha atmıştı, o sırada Severus ile konuşması biten Rodolphus yanımıza geldi "Tasha, yarınki maça hazır mısın?" diye sordu dudaklarında minik bir sırıtışla.

Tek kaşımı kaldırıp ona meydan okuyan bir bakış attım "Pardon tatlım, benden şüphe mi ediyorsun sen?" dedim, bunun üzerine herkes gülmüştü. Elbette ben de sırıtmaya başladım "Ah, yarın Hufflepuff'ı yenmek için harika bir gün olacak."

"Aman bu sefer de süpürgeden atlama da," dedi Bella, kendimi tutamayıp bir kahkaha patlatmama neden olarak.

***

Rodolphus'un bana aldığı on yedinci yaş hediyesi olan süpürgeyi sağ elimle tutarken bir yandan da kaşlarım çatılı bir şekilde Lucius'a bakıyordum "Ne demek yorumcu değişmiş?" diye sordum, birkaç saniye sonra sahaya çıkacaktık "Chris Jordan'a ne oldu?"

Lucius bilmiyorum anlamında omuz silkti "Daha gevezesini bulmuşlar diye duydum –bakalım, göreceğiz." dedi ve hemen ardından yeni yorumcunun sesi duyuldu.

"Finalde oynayacak takımların kaderini belirleyecek maç için harika bir cumartesi sabahı, sizce de öyle değil mi? Ben Felix McNully, yeni Quidditch yorumcunuz ve benden ve benden de sonra gelecek olan küçük kardeşimden uzun bir süre kurtulamayacaksınız!" dedi McNully, kendisini ismen tanıyordum sadece. Ravenclaw'du ve dördüncü sınıfa gidiyordu, sarı saçları neredeyse beyaza çalıyordu ki herkes McNully'yi saçlarından ayırt ederdi zaten "Yüzde seksen yedi ihtimalle bugün, her birimizi heyecandan delirtecek bir maç bizleri bekliyor! İşte karşınızda Hufflepuff ve Slytherin!"

Anons edildiğimizi duyduğumuz gibi uçarak soyunma odasından çıkmıştık, Hufflepuff ile hangimiz daha şekil uçuyor yarışmasına girdiğimizden emindim. McNully, Jordan'ın aksine oyuncuları ayrı ayrı anons etmeyi tercih etmemişti. Biz, Madam Hooch'un etrafında yerlerimizi alırken McNully konuşmaya devam ediyordu –elbette maç sırasında onun dediklerine çok da odaklanamazdım ama arka planda duyuyor gibiydim.

"Oyuncular yerlerini aldı ve Madam Hooch maçı başlatıyor!"

Düdükle birlikte havalanmıştık, Quaffle da havaya atıldıktan sonra arkama bile bakmadan direklere doğru uçmaya başladım, ben yerleştiğimde Kovalayıcılar kendi aralarında elim sende oynamaya başlamışlardı bile. Hafifçe sırıttım, Hufflepuff'ın üzerinde çalıştığımız manevraları görünce ne gibi tepkiler vereceğini gerçekten merak ediyordum çünkü bu maç için çok ama çok sıkı hazırlanmıştık.

Sonuçta kupayı kazanmak için önemli olan tüm maçları yenmek değil, en yüksek puana sahip olmaktı ve finalde Gryffindor ile karşılaşacağımızı göz önünde bulundurunca elimizden geldiğince puan toplamamız gerekiyordu.

"Rabastan Lestrange, Quaffle ile birlikte hızlı bir şekilde ilerliyor ama normalden çok daha yüksekten uçuyor! Hufflepuff'ın bütün Kovalayıcılarını da peşine taktığına göre yüzde doksan beş ihtimalle bir Porskoff Manevrası göreceğiz!" dedi McNully, bunu duyduğum gibi gözlerim şaşkınlıkla açılmıştı –çocuk resmen geleceği görüyordu!

Ya da gerçekten de müthiş bir Quidditch bilgisine sahipti.

Porskoff Manevrasında bir Kovalayıcı, gol atacakmışçasına ama yukarıdan uçarak rakip takımın Kovalayıcılarını peşine takar ama mükemmel bir zamanlama ile elindeki Quaffle'ı aşağıdan kendisini takip eden takım arkadaşına bırakır –ve banko sayı!

Rabastan ve Ily Weldom da tam olarak bunu yapacaklardı işte.

Rabastan'ın aşağı bıraktığı Quaffle'ı hiç gecikmeden yakalayan Weldom, Hufflepuff'ın Tutucusunun kafa karışıklığını kullanarak ilk sayıyı attı "Mükemmel bir zamanlama ile gerçekleştirilen Porskoff Manevrası, Slytherin'e on puan kazandırıyor ve Quaffle, Hufflepuff'a geçti."

Hafifçe silkelendikten sonra bana doğru uçmakta olan Kovalayıcıya odaklandım, gözlerimi kısmış bir şekilde hareketlerini takip ediyordum ki o daha bana ulaşamadan Lyra Crimson –Slytherin'in üçüncü Kovalayıcısı –aramıza atlayıp Hufflepuff'ın Kovalayıcısına dil çıkartmaya başladı.

"Eski bir dikkat dağıtma taktiği!" diye yorumladı McNully, o sırada Rabastan çoktan şaşkın Hufflepuff'tan Quaffle'ı çalmıştı.

Dediğim gibi, bu maç için çok ama çok iyi hazırlanmıştık.

***

"Weldom ve Crimson, Quaffle ile birlikte uçan Harper'ı sıkıştırdı –Merlin, gözlerime inanamıyorum! Hogwarts'taki bir Quidditch maçında ilk defa yüzde yetmiş üç ihtimalle Parkin Kıskacı göreceğiz!" dedi McNully fazlasıyla heyecanlı bir şekilde "Ya Slytherin'in iki Kovalayıcısı, Harper'a bir dans için eşlik ediyorlar ya da Lestrange bir Parkin Kıskacı oluşturuyor!"

Parkin Kıskacı, Wingtown Wanderers'ın Kovalayıcılarından Ethan Parkin'in bulduğu bir manevraydı: iki Kovalayıcı, Quaffle'ı taşıyan rakip Kovalayıcıyı aralarına sıkıştırırlar; üçüncü Kovalayıcı, doğrudan sıkıştırılmış oyuncunun üzerine uçarak ona çarpar ve Quaffle'ı düşürmesini sağlar.

Weldom ve Crimson; Hufflepuff'ın Kovalayıcılarından olan Beatrice Harper'ı aralarına sıkıştırmışlardı ve birkaç saniye içerisinde Rabastan, Harper'ın üzerine son sürat uçmaya başladı. Harper, büyük ihtimalle başına ne geleceğini anladığı için kendini kurtarmaya çalıştı ama elbette başarılı olamamıştı: Rabastan, Harper'a çarptığı gibi kız elindeki Quaffle'ı düşürüp kontrolsüz bir şekilde geriye doğru uçmaya başladı. Weldom hiç vakit kaybetmeden Quaffle'ı havada yakaladığı gibi sayı yapmaya gitmişti.

Kahkaha attım, tribündekiler delirmişti: herkes deli gibi çığlık atıyor, tezahürat yapıyor ve olduğu yerde zıplıyordu.

"Lestrange'ın kurduğu Parkin Kıskacı, Harper'ı muazzam bir şekilde sıkıştırdı –tıpkı büyük annemin, yanaklarıma yaptığı gibi! Acı verici ve büyük ihtimalle iz de bırakacak!" McNully'nin yorumları maça gerçekten de ayrı bir tat katıyordu "Bu son sayı ile beraber Slytherin 110 puana ulaştı –Hufflepuff ise henüz 40 puanda!"

Evet, maalesef dört tane sayı yemiştim –aptal Bludgerlar.

Bludger demişken...

"Rodolphus Lestrange; karşı takımdan bir Kovalayıcı ve bir Vurucunun tam ortasına –dahası bir adet Bludger tam olarak üzerine doğru geliyor. Yüzde yetmiş bir virgül dört ihtimalle heyecan verici bir manevra görebiliriz!" diye anlatıyordu McNully ki o anda Rodolphus, mükemmel bir Ters Bludger Vuruşu yaparak kendisine doğru gelmekte olan Bludger'ı, tam olarak arkasında kalan Kovalayıcıya gönderdi "Lestrange, Ters Bludger Vuruşu ile Leatherwood'u neredeyse alaşağı etti! Vurucuların sadece yüzde on iki virgül dokuzu bu manevrayı başarılı bir şekilde uygulayabiliyor!"

McNully yorum yaparken o sırada ortanca halkaya doğru gelen bir adet Quaffle'ı yakalayıp Rabastan'a paslamıştım, tam bir sayı daha yapmak için uçuyordu ki McNully'nin, Arayıcımız olan Rymond Nash tarafından Snitch'in yakalandığını söylediğini işittim. Ve bir anda etraf, Slytherinlerin bağırışlarıyla doldu. Rodolphus ve Lucius ile kahkaha atarak sahaya indiğimizde çoktan kalabalık toplanmıştı bile ve herkes maç boyunca yapılan manevraları konuşuyordu.

"Parkin Kıskacını ilk defa kendi gözlerimle gördüğüme inanamıyorum –keşke Ethan Parkin de bunu görebilseydi!"

"Ben en son Ters Bludger Vuruşu denediğimde kolumu yerinden çıkartmıştım –Rodolphus sen müthişsin!"

"Porskoff Manevrasındaki zamanlamayı nasıl öyle ayarlayabildiniz?"

Diğerleri, insanların sorularını cevaplarken ben de Bella ve Cissy'nin yanına koşmuştum. İkisi de çığlık atarak bana sarıldılar "Tasha bu sefer süpürgeden atlamadın bu harika bir gelişme!" dedi Bella dalga geçer bir ses tonuyla, ben de tepki olarak hafifçe ayağına basmıştım.

Cissy güldü "Sen boş ver onu –Merlin, hepiniz harikaydınız!" dedi ve boynundaki Slytherin atkısını çıkarıp benim boynuma doladı "Terlemişsindir hasta olma şimdi."

"Haftada üç kere antrenman yapmanın karşılığı buysa ben daha fazlasına da varım," dedim, hafifçe sırıtarak. Süpürgemi sağ elime almıştım "Ortak Salon'daki parti ne zaman başlıyor?"

Henüz kızlar cevap vermeye fırsat bulamadan Rodolphus birkaç kişi arkamızdan bağırdı "Biri parti mi dedi?!" Elbette onu duyan kalabalık aniden coşmuştu ve bir anda herkes şatoya akın etmeye başladı.

Bella iç geçirerek sol eliyle alnına vurdu "Ah, başlıyoruz işte..."

Zindanlara inerken hala tezahürat ediyorduk ama ben partiye katılmak yerine hızlıca yatakhane odamıza yönelip kendimi sıcak suyun altında atmıştım, Ortak Salon'a inip diğerlerine katıldığımda parti başlayalı yarım saat olmuştu bile. Üzerimdeki mor kazağın eteklerini, özensiz bir şekilde kot pantolonumun beline sıkıştırdıktan sonra deri koltuklarda oturan Quidditch takımı ve yedinci sınıfların yanına yöneliyordum ki karşımda aniden Rodolphus beliriverdi. Yüzünde devasa bir gülümsemeyle bana bakıyordu –o da benim gibi duş alıp üzerine temiz birkaç parça şey geçirmişti.

Tek kaşımı kaldırdım "Neler oluyor?"

"Puan sıralamasında Gryffindor'u on puanla geçtik," dedi Rodolphus "Finalde kesin oynuyoruz ve Ravenclaw ile Hufflepuff'ın ne bize ne de Gryffindor'a yetişme şansı var."

Dediklerini duymamla beraber çığlık atarak Rodolphus'un üzerine atlamam bir oldu, beni kelimenin tam anlamıyla havada yakaladı ve birbirimize sarılmış bir şekilde kendi etrafımızda döndük. Rodolphus beni yere indirirken Lucius da kahkaha atarak bize doğru ilerliyordu.

"Tasha'ya da güzel haberi verdin demek," dedi Lucius ve sol elindeki bardağı bana uzattı, içindeki Ateş Viskisinin kokusu anında burnuma gelmişti. Rodolphus da sağ taraftaki masaya bıraktığı bardağını alınca Lucius, sarı saçlarını geriye itti ve viski dolu bardağını havaya kaldırdı "Quidditch Kupasına,"

Rodolphus ile aynı anda "Quidditch Kupasına," dedikten sonra bardaklarımızı tokuşturduk ve viskilerimizden büyük birer yudum aldık –her şey o kadar güzel, o kadar huzurluydu ki, sanki rüyadaymışım gibi geliyordu.

Ama aslında yaşananlar son derece gerçekti.

Deri koltuklara geçtiğimizde Lucius, ikili koltukta oturan Cissy'nin yanına geçti; Rodolphus ise üçlü koltuktaki Bella'nın yanına ilerliyordu. Ben ise yere bir yastık koyup Bella'nın bacaklarına yaslanarak oturmadan önce hızlıca etrafıma bakınmıştım. Rabastan ve sevgilisi Antrevorte Shafiq, tekli koltukta oturan Severus'un bacaklarına yaslanarak yere oturmuşlardı ve üçü hararetli hararetli bir şeyler konuşuyordu; Arayıcımız Nash ve birkaç arkadaşı koltukların arkasında kalan masanın üzerine oturmuş gülüşüyorlardı ve diğer insanlar da Ortak Salon'un farklı yerlerine dağılmışlardı. Gerçekten de mutlu bir atmosfer vardı etrafımızda, bu farkındalıkla gülümserken bir yandan da üçlü koltuktan kaptığım yastığı yere atıp üzerine oturdum, ardından da Bella'nın bacaklarına yaslandım.

"Tasha tam bir kedi gibisin," dedi Bella kıkırdarken "Her zaman yerini buluyorsun."

Viskimden bir yudum almadan önce omuz silktim "Yılların alışkanlığı işte,"

Bella, ellerini benim omuzlarıma yerleştirince oturduğum yerde hafifçe dönüp benden yukarıda kalan ikiliye baktım "Finale kesin çıkıyor musunuz?" diye sordu, bunu duyunca Rodolphus ile aynı anda sırıtarak onayladık.

"Hem de birinci sırada çıkıyoruz," dedi Rodolphus, sol kolunu Bella'nın omzuna atarken "Merlin, final deli bir maç olacak."

"Ama bunu zamanı gelince düşünürüz, sence de öyle değil mi Rod?" dedim umursamaz bir tavırla "Daha yeni maç kazandık, kutlamanın tadını çıkaralım işte!"

Rodolphus ağır hareketlerle onayladı "Çok haklısın, o zaman ben gidip eğlenmeyen birilerini yakalayayım." dedi ve gözlerini kısarak etrafına bakınmaya başladı "Hey, Sev, somurtmayı derhal bırakıyorsun beni oraya getirtme!"

Severus'un ne tepki verdiğine bakmak için arkama döndüm "Tam olarak bunu kastetmemiştim gerçi," diye mırıldanıyordum ki Rodolphus aniden ayağa fırladı ve kendisine ne ayaksın sen bakışları atan Severus'un yanına kelimenin tam anlamıyla uçtu. Rabastan ve Shafiq de tıpkı Bella ve ben gibi şaşkın bir şekilde Rodolphus'a bakıyordu.

"Hadi, bu gece eğleniyoruz adamım gel sen şöyle," dedi Rodolphus ve Severus'u oturduğu yerden zorla ayağa kaldırdı, ardından eline kendi viski bardağını tutuşturdu "Bak asıl eğlence bu işte dik kafana."

Severus bir yandan gözlerini devirip bir yandan da Rodolphus'u itekliyordu ama aralarında ciddi bir cüsse farkı vardı "Rodolphus, gerçekten..." diye söylenmeye başlamıştı ki ani bir şekilde viski bardağı, Severus'un dudaklarına yapıştı. Bella ile kahkaha atmaya başlamıştık.

"İtiraz yok." dedi Rodolphus "Ya sen içersin ya da ben içiririm."

Rodolphus ve Severus boğuşmaya devam ederken kahkaha atıp Bella'ya döndüm, o da dudaklarında minik bir gülümsemeyle Rodolphus'a bakıyordu "Pişt," dedim, Bella'nın dikkatini bana yöneltmesine neden olarak "Aranız nasıl?" diye sordum kısık bir sesle.

Bella başıyla Rodolphus'u işaret etti "Onunla mı?" diye sordu, ben heyecanlı bir şekilde onaylayınca da dudaklarını büzdü "Yani, normal gibi."

Bunu duyunca kaşlarım çatılmıştı "Ne demek normal? Ben sizi Noel'den önce bıraktığımda gayet yakındınız, Bella." dedim imalı bir ses tonuyla, gözlerini devirmesine neden olarak.

Tam konuşmak için ağzını açmıştı ki Severus'a bir bardak viskiyi zorla içirmeyi başaran Rodolphus, yüzünde bir zafer gülüşüyle yanımıza ilerlemeye başladı "Sonra anlatırım," diye fısıldadı Bella hızlıca ve hiçbir şey olmamış gibi Rodolphus'a döndü "Severus sarhoş olursa onu sen toparlayacaksın, farkındasın değil mi?"

Rodolphus umursamaz bir şekilde omuz silkti "Sev sağlam adamdır, biraz viski ona bir şey yapamaz."

***

Saat on bire doğru Ortak Salon iyice boşalmıştı, merdivenlere oturan tek tük beşinci ve altıncı sınıflar dışında sadece biz kalmıştık ve herkes Ateş Viskisinden çoktan nasibini aldığı için uzun süredir hasret kaldığım, aşırı eğlenceli ve sıcak bir ortam oluşmuştu. Bir süre sonra muhabbet kesilmeye başlayınca birkaç kişinin isteği üzerine bir oyun oynamaya başladık.

Bir saat kadar önce yerde oturmaktan sıkıldığım için Regulus'un tekli koltuktaki yerini kapmıştım, o da mecburen Bella'nın yanına oturmak zorunda kalmıştı. İlginç bir şekilde hala bizimle takılmayı tercih ediyordu benim de ortama dâhil olmama rağmen ancak herkesin de fark edebileceği derecede bir ciddiyet çökmüştü üzerine. Gerçekten de mesafeli davranıyordu, hem de sadece bana değil neredeyse herkese karşı.

Bunu düşünürken kendimi istemsizce etrafımdaki insanları süzerken buldum ve zihnimde, yine istemsizce, fazlasıyla rahatsızlık verici bir düşünce belirdi: Şu anda benimle burada oturan neredeyse herkes Ölüm Yiyen olmuştu ya da yakın zaman içerisinde olacaktı. Sadece Narcissa ve Shafiq'ten kısmen emin gibiydim; onların, Ölüm Yiyenlere katılacaklarını zannetmiyordum ama yine de bu, onları desteklemeyecekleri anlamına gelmiyordu.

Bakışlarım Severus'un üzerinde durunca hafifçe kaşlarım çatılmıştı, sanırım Severus'un hangi yolu seçeceğinden tam olarak emin değildim. Onu hiçbir şekilde Ölüm Yiyenlerin yanına yakıştıramıyordum ama bunun nedeni, Severus'u küçük görmem değildi. Hayır, kesinlikle. Tam aksine, Severus'un gerçekten de güçlü bir Büyücü olduğunu biliyordum, hatta geçen sene birinci elden tecrübe etmiştim bunu.

Böyle düşünmemin nedeni, Severus'u iyi bir insan olarak görmemdi.

Doğru, kendisiyle hiçbir zaman yakın olmadım çünkü ben, Hogwarts hikâyemin en başından beri Çapulcularla yakındım. James ile kardeş misali olmam, ister istemez Severus ile aramda bir arkadaşlık oluşmasını engellemişti ama Lily ile, bir Bulanık ile, yıllarca yakın bir arkadaşlık kurmayı başarmış bir insandan bahsediyoruz burada. Eğer Severus, çevresindeki diğer insanlar gibi Safkan takıntılı ve babamın ideolojilerini benimseyen birisi olsaydı, Lily ile yıllarca süren bir dostluk kuramazdı. Elbette, arkadaşlıklarının bozulmasındaki en büyük nedenin, Severus'un arkadaş çevresinin tamamıyla yeni-nesil Ölüm Yiyenlerden oluşması olduğunu biliyordum ama yine de bu, Severus'un onlarla aynı gelecek vizyonunu paylaştığını göstermezdi.

Sonuçta ben de aynı insanlarla takılıyordum ama planlarım tamamıyla zıt bir yöne işaret ediyordu.

Evet, sanırım Severus'u da Ölüm Yiyen olmayacaklar listesine ekleyebilirdim.

Kendisine uzun süredir bakıyor olacağım ki bundan rahatsız olup bakışlarını bana çevirdi ve tek kaşını kaldırdı. Bunu fark edince sağlam bir şekilde silkelendim, Severus'a hafif bir şekilde gülümsedim ve dikkatimi, etrafımda olan bitene çevirdim.

Sağ elimin beş parmağı da açık bir şekilde Rabastan'ın konuşmasını bekliyordum, aslında hepimiz bekliyorduk "Hadi ama Rabastan, salla bir şeyler işte." diye homurdandı Rodolphus, bunun üzerine Rabastan gözlerini devirdi.

"Pekâlâ, o zaman hiç aldatmadım veya aldatılmadım," dedi ve kimlerin parmağını indireceğini gözlemlemeye başladı.

Bunu duyduğum gibi resmen buz kesmiştim, gözlerimin önüne gelen görüntü ise midemin altüst olmasına yetmişti. Unuttuğumu, hafızamın tozlu köşelerine hapsettiğimi düşündüğüm o geceden kalma anılar; aylar sonra film şeridi gibi önümden geçerken yapabildiğim tek şey zoraki bir şekilde yutkunup beş parmağımı da havada tutmaya devam etmek oldu.

Kendine gel, Natasha, şu anda David'i düşünmenin sırası değil.

"Çok ilginç, ben her şekilde bir iki boynuzlanma vakası olmuştur diye düşünmüştüm." dedi Rabastan, kısmen şaşırmış bir ses tonuyla. Ardından sağında oturan Antrevorte Shafiq'e döndü –ikisi de Severus'un oturduğu diğer tekli koltuğa yaslanmış bir şekilde yere çökmüşlerdi "Sıra sende, bebeğim."

Shafiq kısa bir süre düşündü, ardından omuz silkti "Hiç seks yapmadım."

Yavaşça sağ başparmağımı aşağı indirdim ama ağzımın şaşkınlıkla açılmasına neden olacak bir şey görmüştüm: Bella ve Rodolphus da aynı anda başparmaklarını kapatmışlardı "NE?!" diye ciyakladım, tepkimi gören Cissy kahkaha basmıştı "Nasıl olur da bana söylemezsiniz?! Bunun adı ihanet işte!"

Yerde duran bir yastığı yakaladığım gibi Bella'nın suratına fırlattım, bunun üzerine herkes kahkaha attı "Hey, biraz sakin olsana," diye homurdandı Bella yastığı kenara koyarken ama o da gülüyordu "Tamam, bunu hak ettim."

Rabastan tek kaşını kaldırdı "Ne zaman oldu bu?"

Rodolphus, sol kolunu Bella'nın beline dolarken cevapladı "Noel'de, üçünüzü de evden postaladığım gece işte."

"Herife bak biz yokken eve gizli gizli kız atıyor," dedi Rabastan, bir kez daha herkes kahkaha atmaya başladı. Bu sefer ben de gülüyordum "Zaten birkaç aya evleniyorsunuz, ne aceleniz vardı ki?"

"Stres atmışlardır." diye cevapladım ben, Bella ve Rodolphus'un yerine. Ardından onlara dönüp göz kırptım.

Sıra Lucius'a geçmişti ama onun pek bir şey öne atmaya niyeti yok gibiydi "Cidden beni pas geçin çünkü gerçekten aklıma bir şey gelmiyor, boşu boşuna beklemeyin işte," dedi "Cissy söylesin onda kesin vardır."

Cissy gözlerini devirdi "Peki," diye homurdandı "Hiç Affedilmez Lanet yapmadım."

Anında altı kişi birer parmağını indirmişti: Regulus, Bella, Rodolphus, Severus, Lucius ve ben. Açıkçası gördüklerime şaşırmıyordum, sonuçta Severus dışındaki dördü de Ölüm Yiyendi ve Severus'a gelince de, onun Karanlık Sanatlara karşı olan ilgisini herkes biliyordu.

Ama galiba benim parmağımı indirmeme şaşırmışlardı.

"Tasha?" diye sordu Rodolphus, tek kaşını kaldırmış bir şekilde "Ne zaman?"

Elbette Andrew'a işkence ettiğimi söyleyemezdim çünkü ilk olarak eski bir arkadaşıydı, ikincisi ise hala o gece yaşananları Sirius dışında kimse bilmiyordu. Bu nedenle herkesin bildiği ikinci olayı söylemeye karar verdim "Geçen sene, Hogsmade'de Sirius ile saldırıya uğradığımızda," diye açıkladım "Ölüm Yiyenlerden tekinin üzerinde Criciatus Lanetini kullanmıştım."

Olayı hatırlayınca herkes kısmen onaylayan sesler çıkarttı "Zaten neden şaşırdıysak," dedi Lucius "Yani Tasha'dan bahsediyoruz, kız geçen sene Ortak Salon'da Anne Judge'ı boğazladı."

Bunu duyunca kendime hâkim olamayıp kahkaha atmıştım.

"Natasha'nın, Karanlık Sanatlara eğilimi hep vardı zaten, yanılıyor muyum?" diye sordu Regulus. Onun konuşmasına gerçekten çok şaşırmıştım, bu nedenle onaylamakta biraz geciktim "Ama nedenini hiçbir zaman öğrenemedik."

Severus omuz silkti "İlgisini çekiyor olamaz mı?" diye fikir öne sürdü "Tıpkı benim gibi?"

Birkaç kişiden evet, mantıklı sesleri yükseldi ancak ben hala Regulus'un ağzındaki baklayı çıkartmasını bekliyordum çünkü söyleyecekleri bitmemiş gibi bir hali vardı "Belki de ailesinden gelen bir şeydir?" dedi Regulus, bana pis bir bakış attıktan sonra geriye yaslandı.

Bunu duyduğum gibi kafamda panik zilleri çalmaya başlamıştı ama asla bozuntuya vermedim ve meydan okuyan bir edayla tek kaşımı havaya kaldırdım "Ailemin kim olduğu hakkında eğer sürpriz bir keşif yaptıysan bunu duymayı çok isterim, Regulus." dedim alaycı bir ses tonuyla. Ardından bacak bacak üstüne attım "Hepinizin bildiği gibi, ne annem ne de babam hakkında herhangi bir şey biliyorum ve bu, maalesef ki, hala değişmedi."

"Elbette, Natasha, kim olduklarından bihaber olduğunu elbette biliyorum. Senin bilmediğin bir şeyi benim biliyor olmam saçma olurdu, sadece bir fikir ortaya attım. Saldırıya geçmeni gerektirecek bir durum yok." diye cevap verdi Regulus, ipek gibi ama aynı zamanda da iğneleyici bir ses tonuyla "Hadi, devam etsenize."

Oyuna dönmeden önce Rodolphus'a endişeli bir bakış attım, o da gözlerinde benzer bir ifadeyle bana bakıyordu.

Merlin aşkına, Regulus neler çeviriyordu?

***

Bir buçuk saat sonra herkes yatakhanelere çekilmişti, doğal olarak alkolün de etkisiyle büyük bir çoğunluğumuzun üzerine müthiş bir uyku hali çökmüştü. Ancak uyumaya giderken herkes çok mutluydu, Regulus bile bir nebze olsun daha gevşemiş gözüküyordu. Uzun süredir hiç bu şekilde birlikte vakit geçirmemiştik sonuçta, herkesin keyfi yerine gelmişti.

Sırtım, Ortak Salon'un kalanına dönük bir şekilde Kara Göl'ü gösteren camlardan tekinin önünde dikiliyordum –henüz yatakhaneye çıkmamıştım çünkü yapmam gereken bir şey vardı. Sessizce Kara Göl'de hüküm süren geceyi izlerken bir yandan da Severus ile Rodolphus'un kısık sesle konuştuklarını duyuyordum.

"Sen daha kalacak mısın?" diye sordu Severus "Bellatrix de gitti aslında."

"Birazdan gelirim ben de, bir-iki tane mumu söndürmeyin yeter." diye cevap verdi Rodolphus, bunu duyunca dudağım hafifçe yukarı kıvrılmıştı, demek ki onunla konuşmak için beklediğimi anlamıştı.

Severus'un omuz silktiğini hayal edebiliyordum "Canın nasıl isterse," diye mırıldandıktan sonra bana seslendi "İyi geceler, Natasha."

Dudaklarımda minik bir gülümsemeyle yavaşça arkama döndüm "Sana da iyi geceler, Severus."

Severus'un gölgesi, yatakhanelere çıkan merdivenlerde kaybolduktan sonra Rodolphus, yüzünde çıkar ağzındaki baklayı diyen bir ifadeyle yanıma geldi "Muffliato yapmamı ister misin?" diye sordu hafifçe cama yaslanırken. Onaylamamın üzerine hızlıca büyüyü yaptı, ardından soran bakışlarını üzerime dikti.

"Regulus... Biliyor mu?" diye sordum, Muffliato yapmış olmasına rağmen içgüdüsel olarak kısık sesle konuşmuştum. Rodolphus, bu konuyu açacağımı tahmin etmiş olacak ki ifadesini hiç değiştirmeden başını salladı.

"Hayır, bilmemesi gerekiyor." diye cevap verdi, kollarını göğsünde birleştirirken "Lord, seninle ilgili durumu hiç kimseyle paylaşmıyor –bunu bilen sadece Abraxas Malfoy ve babam var, önceden de söyledim bunu sana."

"Haklısın, zaten babamın gidip Regulus'la benim dedikodumu yapması kadar saçma bir şey olamaz." dedim ve yanaklarımı şişirdim "O zaman amacı ne bunun Merlin aşkına?!"

Rodolphus, sağ elini kahverengi saçlarının arasından geçirdikten sonra yüzünde gergin bir ifadeyle konuştu "Ya araştırmaya başladıysa?" diye sordu, gözlerimin şaşkınlıkla açılmasına neden olarak "Tıpkı benim yaptığım gibi?"

"Ama iyi de neden?" diye sordum şok olmuş bir ses tonuyla "Benim çocukluğumu eşelemek kimin ne işine yarar ki?"

Bir süre sadece rahatsız edici bir sessizlik olmuştu, Ortak Salon'da tek duyulan şey şöminedeki ateşten gelen çıtırtılardı.

Ben huzursuz bir şekilde mor kazağımla oynarken Rodolphus kısık bir sesle konuştu "Biliyorsun, Noel'de Regulus, Lord ile fazla vakit geçirdi." diye başladı "Ve ben... Belki şans eseri senin isminin geçtiği birtakım konuşmalara kulak misafiri olmuş olabileceğini düşünüyorum."

Bunu duyunca derin bir nefes aldım "Of, böyle bir durumda elbette takıntılı gibi çocukluğumu araştırır. Mükemmel ya!" dedim sinirli bir şekilde, ses tonum yükselmeye başlamıştı "Annabelle Potter'a olan akrabalığımı çözdüğü gibi cevaba ulaşıyor zaten, ciddi bir efor sarf etmesine de gerek yok."

Rodolphus, sağ eli ile alnına vurdu "Ben gerçekten Regulus'un böyle bir şey yapacağını düşünmemiştim," diye mırıldandı ama ben çoktan olduğum yerde sinirli sinirli volta atmaya başlamıştım –Ateş Viskisinin o tatlı etkisi tamamen yok olmuştu, sanki hiç alkol almamış gibi hissediyordum.

"Hayatımda tek eksik, Regulus'un şu son zamanlardaki mentalitesi ile geçmişime burnunu sokmasıydı! Hayır, eline ne geçecek ki babamın Lord Voldemort olduğunu öğrendiğinde, gelip beni tebrik edip madalya falan mı takacak 'Bravo, hayattaki tek başarın Lord'un kızı olmak' diye?" diye söyleniyordum, gerçekten de sinirlenmiştim. İnsanların, gerekli gereksiz geçmişime burunlarını sokması beni çileden çıkarıyordu –kimsenin uğraşacak daha önemli işi yok muydu Merlin aşkına?

"Natasha, sakin olur musun lütfen?" dedi Rodolphus kısmen otoriter bir sesle ve beni sol bileğimden tuttuğu gibi durdurdu. Tek kaşımı kaldırıp ona sorgulayan bir bakış atmıştım "Eğer gerçekten de düşündüklerimiz doğruysa ve Regulus bir şekilde senin hakkındaki gerçekleri öğrendiyse de hiçbir şey yapamaz. Duydun mu beni? Hiçbir. Şey."

Sol kolumu geri çekip iki kolumu da göğsümde birleştirdim, hala tek kaşım havadaydı "Nasıl bu kadar emin olabiliyorsun?" diye sordum "Benden artık ne kadar nefret ettiğini ikimiz de biliyoruz."

Rodolphus hafifçe güldü "Tasha, olay seninle alakalı değil zaten," dedi "Eğer bu konuyu yayarsa Lord onun canına okur."

Bunu duyunca sert duruşum yavaşça yok olmuştu "Çok doğru," diye mırıldandım "Babam öyle bir durumda Regulus'u gebertir, her şeyden önce kan bağımızın duyulmasını isteseydi bunu kendisi yapardı."

"Aynen öyle," dedi Rodolphus onaylayarak "O yüzden şu anda gerilmeni gerektirecek bir durum yok, eğer olur da Regulus bu konu hakkında seni rahatsız etmeye başlarsa... Ne yapman gerektiğini biliyorsun, ben yakın arkadaşım için böyle bir şeyi söyleyemem ama sen anladın."

Hafifçe sırıttım "Çenesini mi kapatayım?" diye sordum. Tıpkı hafızasını silmeden önce o aptal Sato'ya yaptığım gibi.

Rodolphus bana göz kırptı "Ben de biraz ağzını yoklamayı denerim, merak etme sen." dedi, ardından başıyla yatakhanelere çıkan merdivenleri işaret etti "Hadi, artık uyuman lazım senin de. Dinlenmek de sporun bir parçasıdır, maçtan sonra partiye atlayayım sonra da sabahlayayım diye işlemiyor bu sistem."

Hızlıca Muffliato'yu kaldırırken bir yandan da sessizce güldüm "Bu, son zamanlarda duyduğum en mantıklı şeylerden birisi olabilir," dedim, Rodolphus'la beraber merdivenlere yürürken. Yatakhane ayrımına gelince kalçamla, Rodolphus'un kalçasına hafifçe vurmuştum "Crabbe'in horultuları ile iyi eğlenceler,"

Bunun üzerine Rodolphus yüzünü buruşturdu "Of, hatırlatmasana şunu ya."

***

Sonraki sabah kahvaltıya indiğimizde saat ona geliyordu, kısacası sıradan bir pazar günüydü. Büyük Salon'a girdiğim gibi gözlerim, bana gülümseyerek bakan Sirius'u bulmuştu –maç sonrası heyecanıyla onun yanına gitmeyi unutmuştum dün, büyük ihtimalle nasıl oynadığım hakkında birkaç şey söylemeyi bekliyordu hala. Ona göz kırptıktan sonra solumda yürüyen Bella'ya döndüm, Cissy de onun yanındaydı zaten "Benim Sirius'un yanına uğramam lazım, birazdan size katılırım."

İkisi de onaylayan mırıltılar çıkarmıştı, ardından yollarımızı ayırdık ve ben, Gryffindor masasına doğru ilerlemeye başladım. Çapulcular, Lily ve Rose hep beraber oturuyordu: Sirius, Remus ve Rose; masanın sol tarafında oturuyorlardı, karşıda ise James, Lily ve Pettigrew vardı. Ben de her zamanki gibi Sirius'un yanındaki yerimi aldım "Günaydıın," dedim neşeli bir ses tonuyla.

"Birilerinin keyfi yerinde bugün." dedi James, sırıtarak "Aslında bu sabah sizinkileri göremeyeceğimize emindik, hepiniz dün gece sarhoş olmuşsunuzdur diyorduk."

"Hayır, Çatalak," diye araya girdi Sirius "Eğer öyle bir şey olsaydı sabah odamızda Tasha ile uyanırdık."

Bunun üzerine hepsi kahkahalara boğuldu, bense gözlerimi devirip Sirius'a dirsek atmıştım "Hahaha çok komik, parşömen beyinli seni." diye homurdandım, ardından kendini beğenmiş bir edayla saçımı savurdum "Final maçında sizi ezdiğimizde de bu kadar gülebilecek misiniz bakalım?"

Elbette bunu söylediğim gibi masaya, yani bizim oturduğumuz kısma, ani bir sessizlik çökmüştü "Finalde kesin olarak Slytherin'le mi oynuyoruz?" diye sordu Rose, tek kaşını kaldırmış bir şekilde James'e bakıyordu.

"He, evet, neden?" diye sordu James gevşek bir şekilde ve balkabağı suyundan büyük bir yudum aldı. Bunun üzerine Rose, karşı tarafa uzanıp James'in kafasına sağlam bir tane geçirdi "Hey, ne yapıyorsun ya?!"

"Gerzek, takım kaptanı sensin, niye millete haber vermiyorsun?" diye James'i azarladı Rose, ardından Sirius'a döndü "Senin bu durumdan haberin var mıydı, kuçu bey?"

Sirius, ben masumum dercesine ellerini havaya kaldırdı "Hayır, ben de şimdi öğrendim, lütfen beni de dövme."

Kendimi tutamayıp bir kahkaha patlattım; Rose'un, Sirius ve James'i yola getirebilmesine gerçekten de bayılıyordum. Benim güldüğümü fark eden Sirius bana dönüp pis bir bakış attı, ben de cevap olarak ona dil çıkarttım.

"Ya kiminle oynadığımızın ne önemi var?" diye kendini savunmaya geçti James "Her şekilde yeneceğiz işte!"

Rose'un yeniden James'e vurmaya hazırlandığını fark eden Remus olaya el atmaya karar vermişti anlaşılan çünkü nazikçe Rose'un sağ eline uzanmıştı "Hayatım, lütfen, biraz sakin olur musun?" dedi ipek gibi bir sesle.

Rose bir süre sinirli bir şekilde James'e bakmaya devam ettikten sonra derin bir nefes alıp bakışlarını Remus'a döndürdü "Ama Remus, James cidden çok saçmalıyor," diye itiraz etmeye başladı "Yani, dediği şeylere bir bakar mısın? Her şekilde yenecekmişmişiz... Dünkü maçta Slytherin'in neler yaptığını görmedin mi sen yoksa gerçekten de kör müsün?"

Her ne kadar bir Gryffindor olsa da Rose da belli konulardan en az bir Slytherin kadar hırslı olabiliyordu –mesela, Quidditch. 

"Dünkü maç demişken," dedi Sirius ve bana doğru döndü "Cidden o manevralar da nereden çıktı?"

Omuz silktim "En son baktığımda oynadığımız şey Quidditch'ti, değil mi?" dedim ve Sirius onaylayınca tek kaşımı kaldırdım "O zaman neden gerçek manevralar görünce bu kadar şok oldunuz?"

Sirius alt dudağını yaladı "Anlaşıldı, sen bu konuda sadece egonu konuşturacaksın." diye mırıldandı, bunun üzerine dudağımın kenarı yukarı kıvrılmıştı.

"Yani, ne bekliyordun ki? Rekabet ve Slytherin bir araya gelince ne olacağını çoktan tahmin ediyor olman lazımdı." dedim, ardından Sirius'un ifadesini görünce bir kahkaha patlattım çünkü cidden şaşkın bir balık gibi bana bakıyordu. Kollarımı, boynuna dolayıp dudaklarına minik bir öpücük bıraktım "Sirius, ben uzun süredir hiç bu kadar mutlu olmamıştım."

Sol kolunu, belime dolayıp beni iyice kendine çekti "Bunu duyduğuma çok sevindim, güzelim," dedi ve yüzüme düşen birkaç bukleyi kulağımın arkasına itti "Peki, bunun tek nedeni dünkü maç mı? Bana sanki başka bir şeyler de varmış gibi geliyor."

Dudaklarıma minik bir gülümseme yayılmıştı "Beni çok iyi tanıyorsun," diye mırıldandım üzerimdeki siyah, boğazlı kazağı düzeltirken "Bella ile aramız düzeldi."

"Tahmin etmiştim konunun kuzenime bağlanacağını." dedi Sirius ve derin bir nefes aldı "Her ne kadar kuzenlerim konusundaki düşüncem asla değişmese de seni mutlu ettiklerini görünce ben de mutlu oluyorum, Tasha."

Gülümsemem daha da büyümüştü "Arada böyle olgunca şeyler söylediğinde beni cidden şaşırtıyorsun."

"Ben her zaman olgun davranıyorum zaten."

Bunu duyduğum gibi tek kaşımı kaldırdım "Sen? Her zaman olgun davranıyorsun? Bunu diğerlerine sormaya ne dersin peki?" diye sordum dalga geçen bir ses tonuyla, Sirius'un kahkaha atmasına neden olmuştum.

Biraz daha Çapulcularla vakit geçirdikten sonra Slytherin masasına döndüm, gayet normal bir şekilde muhabbet ederek kahvaltı ediyorduk ki simsiyah bir baykuş, Bella'nın önüne bir adet zarf bırakıp gitti. Zarfın üzerinde fazlasıyla düzgün bir el yazısıyla bir şeyler yazılmıştı ancak ben okumaya fırsat bulamadan Bella, mektubu yakaladığı gibi asasını doğrulttu ve birkaç saniye içerisinde mektup, Bella'nın tabağının üzerinde süzülerek yanmaya başladı. Küller, gümüşi tabağın üzerine dökülüyordu ama bu, Bella'nın umurunda değildi –anlaşılan kahvaltısını zaten bitirmişti.

Rodolphus ve Lucius da benim gibi neler olduğuna anlam veremeyen bir şekilde Bella'ya bakıyorlardı. Bir tek Cissy tepkisiz kalmıştı, sanırım gelen baykuş yüzünden mektubun kimden geldiğini çoktan anlamıştı. Yoksa bu kadar tepkisiz kalması imkânsızdı.

"Neden yaktın ki onu şimdi?" diye sordu Rodolphus "Kimden geldiğine bile bakmadan hem de?"

"Kimden geldiğini ben çok iyi biliyorum." dedi Bella, resmen burnundan soluyordu "Eğer bir daha bana akıl vermeye kalkarsan seni çok pis yaparım, Rodolphus."

Merlin, sanki aniden altıncı sınıfın başındaki Bellatrix'e dönmüştü –en son Rodolphus'a karşı bu kadar sert davrandığında daha aralarında herhangi bir şey yoktu bile.

Rodolphus gözlerini devirdi "Tamam, sen yine tersinden kalkmışsın bugün."

Yanan mektup, daha doğrusu artık sadece bir parşömen topağından ibaretti, kendi ekseni etrafında dönerken gözüme, hala okunabilir durumda olan bir kelime çarpmıştı. Kaşlarım çatılmış bir şekilde Bella'ya baktım "Andromeda mı?" diye sordum kısık bir sesle "Bella, kız kardeşinizin yazdığı bir şey bu ama!"

Cissy'nin de olaya dâhil olmasını bekliyordum ama Bella, tabii ki, ona fırsat bile vermemişti "Sakın," dedi tehditkâr bir ses tonuyla "Ondan sakın kız kardeşimizmiş gibi bahsetme. Bunu, gidip o Bulanık ile evlenip üstüne üstlük ondan çocuk peydahlamadan önce düşünmesi gerekiyordu!"

Gerçekten de tepki verememiştim, Bella'yı uzun süredir ilk defa bu kadar sinirli görüyordum. Şok olduğumu fark eden Cissy, hafifçe beni dürttü. Bunun üzerine Bella'ya son bir bakış atıp sağ yanımda oturan sarışına dönmüştüm "Andromeda, Bella için çok hassas bir konu." diye fısıldadı bana, mavi gözleri ise hala yanmakta olan mektubu izleyen kız kardeşinin üzerindeydi "Lütfen bu çıkışlarını kişisel algılama, sadece bu konunun kurcalanmasından nefret ediyor."

"Tamam, bir daha asla bahsetmem, sağ ol." dedim, Cissy'ye minik bir gülümseme gönderdikten sonra tekrar Bella'ya döndüm. Mektup, iyice tanınamaz bir hala gelmişti ve Bella'nın bakışları da kısmen yumuşamıştı. Yavaş hareketlerle sol elimi, Bella'nın sağ omzuna yerleştirdim "Hey, yemeye devam etmeyeceksen Ortak Salon'a geçelim mi?"

Bella, sanki bir transtan çıkmışçasına silkelendi, ardından onayladı "Olur, gel gidelim." dedi ve Cissy'ye döndü "Sen de gelecek misin?"

Cissy başını salladı "Hayır, ben Lucius ve Rodolphus ile birlikte daha sonra gelirim."

Büyük Salon'dan çıktıktan sonra aramızdaki garip atmosferi yok etmek için Bella'ya hafifçe dirsek attım "Ee, dökül bakalım, dün Rod ile alakalı bir şeyler anlatacağını söylemiştin."

Bunu duyunca Bella kahkaha attı "Dedikodu olunca asla unutmuyorsun, değil mi?" dedi, ben de bir bebek gibi başımı sallamıştım "Gel o zaman, biraz dolanalım, o sırada anlatırım."

Mutlu bir şekilde ellerimi çırptım "Yaşasın, dedikodu zamanı!"

Biz ağır adımlarla giriş katında dolaşırken Bella anlatmaya başladı "Yani, hala birlikteyiz, o açıdan değişen hiçbir şey yok elbette ama..." dedi ve sesini alçalttı "Benim bu senenin başlangıcında hissetmeye başladığım o küçük şeyler... Kayboldu."

Bunu duyunca yürümeyi bırakmıştım, yüzümde şaşkın bir ifade ile karşımda duran siyah, kıvırcık saçlı kıza bakıyordum "Nasıl yani?" diye sordum, o sırada sol taraftaki duvara doğru ilerlemiştik "Neden oldu bu peki? Rodolphus'un yaptığı bir şeyden dolayı mı?"

Bella hızlıca başını salladı, ardından duvara yaslanıp ellerini, göğsünde birleştirdi. Üzerinde siyah, yarasa kollu bir kazak ve koyu renk bir pantolon vardı "Hayır, onunla bir ilgisi yok. Aslında Rodolphus bana gerçekten çok iyi davranıyor –yani, gerçekten de çok iyiden bahsediyorum." dedi ve derin bir nefes aldı "Bana ne kadar değer verdiğinin farkındayım, birlikte vakit geçirdiğimizde bana bunu yeteri kadar hissettiriyor da zaten ama..." konuşmaya devam etmeden önce derin bir nefes aldı ve gözlerini kapattı, sanırım göz teması kurmak istemiyordu "Benim etkilendiğim başka birisi var, Natasha."

Kelimenin tam anlamıyla şok olmuştum, ağzım bir karış açık şekilde Bella'ya bakıyordu sadece "Ne?" diyebildim "Başka birisi mi?"

Küçük sınıflar yanımızdan geçip gidiyordu, hatta bazıları Bella ile beni gördüğü gibi yönlerini değiştiriyorlardı. Malum, ikimizin de ünü pek de iyi yönde değildi.

"Evet," diye mırıldandı Bella, gözlerini açıp bakışlarını, zümrüt yeşili gözlerime odaklarken "Ama kim olduğunu sorma bana, lütfen. Çünkü söyleyemem. Kimseye söyleyemem."

Yüzüme düşen birkaç bukleyi geriye attım "Pekâlâ, kim olduğunu pas geçiyoruz o zaman," dedim ve her ne kadar Rodolphus'un düştüğü durum canımı deli gibi yakıyor olsa da Bella'nın hevesini kırmamak için heyecanlı bir gülümseme takındım "Nasıl birisi? Bahsetsene biraz."

Bunu duyunca Bella'nın dudaklarında bir tebessüm belirmişti "O... Özel birisi. Gerçekten çok özel hem de." diye anlatmaya başladı "Karanlık, hem de çok karanlık, bir havası var ve bu beni o kadar etkiliyor ki, sana anlatamam. Onun yanındayken kendimi sarhoş gibi hissediyorum."

Duyduklarıma inanamıyordum –Bellatrix Black âşık mı olmuştu yani?

Tam yorum yapmak için ağzımı açmıştım ki yakınlarda bir yerlerden gelen tiz bir çığlık sesi ile ikimiz de olduğumuz yerde sıçramıştık "Bence gidip buna bakmalıyız," diye mırıldandım, Bella da onaylayınca hızlı adımlarla çığlığın geldiği koridora ilerlemeye başladık. Ancak garip bir şekilde biz koridora yaklaştıkça şatonun içi soğuyordu –hatta koridorun girişine vardığımızda bu öyle bir hal almıştı ki nefes verdiğimde hava, beyaz bir buhar halinde çıkıyordu.

"Tasha, neler oluyor sence?" diye fısıldadı Bella; bir yandan da kollarını, vücudunun etrafına sarmıştı "Bence durup bir Isınma Tılsımı falan yapalım ben donuyorum."

Onayladım "Çok haklısın," dedim ve ikimiz de hızlıca Isınma Tılsımı yaptık, sonunda ısınmaya başlayınca rahat bir nefes almıştım "Gel, sola doğru ilerleyelim, soğuk da çığlık da oradan geliyor gibiydi."

Solumuzda kalan koridora döndüğümüzde ikimiz de kalakalmıştık; gerçekten de gördüğüm bu şey, hayatım boyunca karşılaştığım hiçbir şeye benzemiyordu. Gözlerim şaşkınlıkla kocaman olmuş bir şekilde solumda duran Bella'ya döndüm ama onun da benden aşağı kalır bir hali yok "Merlin aşkına, bu da ne?" diye mırıldandım.

Önümüzde uzanan koridor, boylu boyunca buz ile kaplıydı. Duvarlar, tavan, pencereler ve kapılar tamamıyla buz kesmişti ve hepsi beyaz-mavi bir renge bürünmüştü. Dahası, zeminde kocaman buz kütleleri oluşmuştu. O an gördüğüm şey ile benim de bir çığlık basmam bir oldu.

"Bella, o buzun içerisinde bir öğrenci var!"

Selamm, bir kez daha upuzunn bir bölüm getirdim sizlere, umarım beğenmişsinizdir!

Bölüm içerisindeki Hogwarts Mystery referanslarını anlayan olmuştur diye umuyorum ^-^

İlk defa bu kadar ayrıntılı bir Quidditch kısmı yazdım, özellikle onun hakkında yorumlarınızı gerçekten merak ediyorum (;

Etkileşimler yine çok azaldı, lütfen bu sefer oy ve yorumları arttırabilirseniz çok güzel olur, beni gerçekten de motive ediyorlar

Kendinize çook dikkat edin!

Kisses :*

Continue Reading

You'll Also Like

51K 5.8K 53
New York'un yeraltı dünyasının karanlık sularında Jimin'in kardeşinin, Jeon Jungkook ile evlenmesine karar verilmiştir. Bu adam bir mafya, bir patron...
237K 9K 76
Ailesinden kalma küçük ve güzel pastanesiyle ilgilendiği sırada rastgele bir mafyadan gelen mesaj ile dalga geçip uğraşan bir kızın hikayesi
26K 1.6K 37
Komşunuz Barış Alper Yılmaz olursa ne mi olur?
257K 17K 12
Tek başına bebeğiyle Seule taşınan omega jeon jungkook ve komşusu safkan alfa kim taehyung . Omegaverse! SafkanAlfatae! Omegakook! Text&Düzyazı!