*33* Little Hangleton

3.6K 211 196
                                    

                  

Dar bir ara sokağa Cisimlendik. Daha doğrusu Sirius Cisimlendi, ben ise ona tutunmuştum. Şu lanet doğum günüm bir türlü gelmiyordu ki reşit olabileyim...

Sirius'un elini tuttum ve sessizce yürümeye başladık. On dakika sonra büyük bir tepeyi aşmıştık ve Riddle evi, bütün ihtişamıyla karşımızda duruyordu. Bahçesine girip hızlı adımlarla eve yürüdüm. Birkaç saniye sonra kapıya varmıştım ama açmadan önce duraksadım ve yavaşça Sirius'a döndüm.

"Bunu yapmak istediğine emin misin?" diye sordu.

Onayladım "Evet, eminim." dedim "Sen de gelecek misin?"

Başını salladı "Hayır, ben burada beklerim."

Ona hafifçe gülümsedim ve içeri girdim. Tıpkı annemin anılarındaki gibiydi içerisi. Tek fark, tozluydu. Ben adım attıkça toz kütleleri havalanıyor, yüzüme kadar ulaşabilenler öksürmeme neden oluyordu. Alt katta hiç oyalanmadan üst kata, yatak odasına çıktım.

Yatak, sanki daha bu sabah düzenlenmiş gibi duruyordu. Örtü siyahtı, üzerinde beyaz desenler vardı. Makyaj masasına baktım, bomboştu. Tıpkı başucu masaları gibi. Ağır adımlarla gardolaba ilerledim ve yavaşça kapağı açtım. Onun da içi bomboştu. Tam kapatıyordum ki ilgimi çeken bir şey yüzünden duraksadım. Tahta parçalarının tekinde hiç toz yoktu.

Yavaşça elimi o parça üzerinde gezdirdim. Hareket ediyordu. Biraz uğraşaraktan parçayı yerinden çıkarttım. Siyah, minik bir kutu duruyordu tahtanın altında. Kaşlarımı çattım ve kutu aldım, tahtayı da yerine geri yerleştirdim. Ve kutuyu açtım.

İçinde bir yüzük vardı. Halkası gümüştü ve biraz kalındı, üzerinde ise birbirine dolanmış üç yılan vardı; kuyrukları üzerine duruyorlardı. Gözlerinde zümrüt vardı. Yüzüğün halkasının üzerindeyse Güç, en değerli hazinedir yazıyordu. Hafifçe sırıttım, bunu babamın parmağında hayal etmek hiç de zor değildi. Ama elbette yüzüğü yerine koymayı düşünmüyordum. O yüzden sağ elimin orta parmağına taktım, elbette biraz daraltmıştım, kutuyu cebime attım ve odadan çıktım.

Üst katta iki oda daha vardı. Teki bomboştu, sanırsam içerisindeki eşyaları birileri almıştı. Diğeri ise sıradan, tek kişilik bir yatak odasıydı. Buruk bir şekilde gülümsedim, herhalde normal bir aile olsaydık benim odam olacaktı. Derin bir nefes aldım ve yavaşça aşağı indim, ardından evden çıktım. Sirius beni bekliyordu. Yüzüğü görünce kaşlarını çattı.

"Lütfen soru sorma," diye fısıldadım "Sorarlarsa sen aldın."

Bana soru işareti dolu gözlerle baktı ama sonunda onayladı ve elimi tuttu "Başka bir yere gidecek miyiz?" diye sordu.

Onayladım "Büyükannemi ziyaret edeceğim." dedim ve Cisimlendik. Gözlerimi açtığımda Little Hangleton mezarlığındaydık. Sirius'u peşimden sürükleyerek mezar taşlarının yanlarından geçtim. Birkaç dakika sonra bir tanesinin önünde durdum.

Merope Gaunt

1907 – 1926

"Bu yoksa," diye söze başladı Sirius "Onun annesi mi?"

Onayladım "Her şeye sebep olan, aslında tek suçu bir Muggle'a âşık olmak olan kadın." dedim "Biliyorsun, hala reşit değilim. O yüzden biraz çiçek yaratabilir misin?"

"Elbette," dedi ve asasını çıkarttı "Orchideous."

Ortaya çıkan çiçekleri görünce tebessüm ettim. Aslında, bir saat önce babamın da burada olduğundan; anılardan kurtulmak için o yüzüğü oraya bıraktığından hiçbir zaman haberim olmayacaktı.

Insensitive ➳ Sirius BlackHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin