MELÂL

By snmnurgyk

3M 130K 110K

Kanla kazıdığın kelebek dövmesinin üzerini çizdir. Noktalı virgülle değiştir. Bu, devam edecek gibi değil ama... More

《TANITIM》
《1》'KARA GÖZ'
《2》'ŞİZOFREN'
《3》'BELİRSİZ SURET'
《4》'KARANLIK KUTU'
《5》'ZARFDAKİ GİZEM'
《6》'CÜRETKAR HADSİZ'
《7》'RUHSUZ BEDEN'
《8》'UÇURUMDA HAYALLER'
《9》'KATİL'
《10》'ACININ GEÇMİŞİ'
《11》'BEDENSİZ RUH'
《12》'PAÇAVRA'
《13》'DARAĞACI'
《15》'FERYAD-I İNTİHAR'
《16》'SON ÖLÜM'
《17》'EHVENİŞER'
《18》'VİCDAN MEZARLIĞI'
《19》'ELFİDA'
《20》'GERÇEK SANRI'
《21》'RUHSAL ŞEYTANLAR'
《22》'ARAF ÇIKMAZI'
《23》'ÖLÜM MAKAMI'
《24》'KÜL BEBEK'
《25》'RUH İZİ'
《26》'GERÇEK ÖLÜLER'
《27》'ÖLÜLER PUSULASI'
《28》'ÖLÜM ÇANLARI'
《29》'KALBE NEFRET RUHA YAS'
《30》'BUGÜN ÖLÜ, YARIN GÖMÜLÜ
《31》'ORTADA OLAN CANINSA'
《32》'MİNERVA'
《33》'KOR GERÇEK'
《34》'DÜŞÜNMEDEN'
《35》'KANDAN CANA'
《36》'ÖLÜMLE OYUN'
《37》'İRTİHAL
《38》'KAR KÜRESİ'
《39》'KAMELYA'
《40》'YİNE BANA GEL'
《41》'YARIMSIN'
《42》'DUY İSTEDİM'
《43》'ENSENDEYİM'
《44》'HARABE'

《14》'RUH SANCISI'

61.5K 2.7K 2.4K
By snmnurgyk

OY VE YORUMLARINIZI BEKLİYORUM.

SİZLERİ SEVİYORUM♡

KEYİFLİ OKUMALAR
SNMNURGYK

Tenimin altında raksediyor güz. Yüreğimde can buluyor hüzün yaş ile. İçimi ıslatan yağmur ruh sancısı. Şimşeklerin şiddeti sirenler. Sancı çeken bir beden, çektiren ise bir ruh. Derime ince ince işleniyor geçmişin kehaneti. Tenime nakşedilen yazgı mazinin emaneti. Kirletilen bir hayat. Kiri kan. Sıçradığı yerden yakmak için hazırlanıyor. Bir sonu kendine başlangıç belliyor zaman. Örülen saçlarını doluyor boynuma. Zamanın içindeyim. Bir saattin çarklılarına sıkışıyor hayatım. Zamana tutsak, zamandan bağımsız. Öylece bir meçhuldeyim sonu sonsuz, yolu zamansız.

Hayat, bir tek acımasız sıfatını geçirdi üzerine önüme çıkarken. Güzel olanın sırrı ulaşılmaz. Gizemi derin. Berbat olanın izi katran karası, söküp atamadığım gönül yarası.
Ulaşamadığım isteklerim hayaldi eskiden. Hayallerim. Yüksekliğinden bulunduğum konumda seçemediğim düşlerim. Hepsi düşman koynunda.
Zamandan armağandı rüyalar. Zamanın varlığını yok saydığım vakit doğardı zihnimde. Hislerim geriliyor çarmağın altında. Dehşete sebep olan cellat, korkular. İntihar eden rüyalarımın kalıntısı kabuslar.

Beynimdeki keskin ağrıya bir dur diyemiyordum. Gözlerimi açtığım andan itibaren beyaz ışığın eziyeti sona ermek bilmemişti. Yana yatırdığım kafamla gözlerim nefes alan hiçbir canlıyı görmüyordu. Morluğu kolumdan henüz silinmemiş olan serum yerinden içeri yeni bir serum akıyordu. Genzimde hapsolan is içimin yangınından mıdır bilinmez.
Göz kapaklarım beynimdeki sancının şiddetiyle ağır gelirken bayık bakışlarla öylece damla damla akan serumu izliyordum. Yaptıklarımın bilincindeydim. Kül olmak istediğim odadan diri olarak çıktım bir kez daha. Canımı yakan yangın hiçbir yeri kül etmezken genzimde hapis kalıyor duman. Salık olan kumral saçlarım yastığa dağılmış bir vaziyette. Üzerinde yattığım hastane yatağının pamuklu çarşafını çıplak bacaklarımda hissediyorum. Kulaklarımdan içeri yanı başımda bulunan aletten yayılan kalp atış sesi doluyor iken burnumdaki oksijen maskesini indirdim. Yana eğik olan başım sebebiyle birçoğu boşa gidiyordu zaten. Kendimi o sese mıhlayıp beynimdeki sancıyı yok etmeye çalıştığım sıralarda elimin üstünde sıcak bir el hissettim.

Yanımdaki insanın varlığını yok sayacak kadar soyutlanmamıştım henüz fakat gözlerimle de kimseyi buluşturmamıştım. Yattığım yerde biraz doğrularak arkamda bulunan yastıklara sırtımı verdim. Yatağa bastırarak doğrulmama yardımcı olan ellerimle bedenime iki ayrı sızı aynı anda yayıldı. Yanmasına rağmen elimden atmadığım tişört elimi de yakmıştı. Bastırmam sonucu orası acırken aynı zamanda serumlu kolumda iğnenin sert temasıyla zonklamıştı. Kısa süreli yumduğum gözlerimi karşımdakini odaklamak adına açtım. Acının yuva bellediği gözlerimde hüzün can buldu tek seferde. Burnumun ucundaki sızının sebebi göz bebeklerinde gördüğüm sevgi kırıntısı olmamalıydı. BABAM.
Avucunu elimin üzerine bastırmış bana sevgi kırıntıları ile bakan kişi. Avuçlarından yayılan sıcaklığa yabancı olduğum adam.
Gözlerimin gördüklerini algılayan beynime rağmen kalbim hüzünle düşürdü kaşlarımı. Ne olduğunu anlamaya çalışır vaziyette karşımdaki adama bakarken dudakları haraketlendi.

"Kı-"

"SAKIN!"

Tek bir kelimeyle haykırdı dermanın yok olduğunu düşündüğüm dilim içindeki yaralı küçük kız çocuğundan güç alarak. Karşımda gördüğüm gözlerin içinde sarsıntıya uğrayan duygu şaşkınlık.
Oturduğum yerde dikleşerek daha da vurgulu tekrar ettim kelimeleri.

"Sakın bana o kelimeyi söyleme."

Gözlerinin içinde görmek istediğim sevgi varken dudaklarından her zaman dökülmesini istediğim kelime şu an dökülemez. Ruhumdaki sancılar can çekişirken gözlerimin içene baka baka bana kızım diyemez. İlk defa. İstediğim ifadeyle ve istediğim hisle.
Bana tüm bunları yaşattıktan sonra olmaz. Olamaz. Canımın sökülmesi beni onun kızı yapmaz. Kızı olabilmek için bu denli parçalanmam mı gerekiyor? Hüzün avuç içlerime işlediği için onun kızı olmamalıyım.
Ellerinin sıcağıyla kışı yaşayan ruhumun baharı çağırması beklenemez.

"Her şeyi biliyorsun değil mi?"

Enkaz halinde önüne atıldığım halde aldığım soruya bak. 'Sana zarar verdi mi kızım?' yerine kulaklarıma çalınan soru her şeyi bilip bilmemem.

"Neyi değiştirir? Günahının ete kemiğe bürünmüş halini söküp atabilir misin ruhumdan?"

Sözlerim üzerine yere eğilen kafasıyla ilk defa duvarlarım olmadan içimi dolduran hislerimle karşısındayım dünyaya gelmeme sebep olan adamın. Gözlerime bakamayacak kadar mahçupken katil olacak kadar cüretkar. Aldığım soru sinirlerimi bozmaktan ileri gitmemişti. Ellerimden biri hırsla geçiştirmişti saçlarımı fakat kolumdaki serum buna engel olmuştu.

"Bak. Gözlerime bak. Daha önce görmüş müydün gözlerimi? Rengini biliyor musun? Hayatıma çaldığın karanın gözlerimde can bulmuş haline bak."

Yerden kaldırmadığı başı sinirlerimdeki iletileri arttırırken yanan elimi yatağa vura vura gözlerimin içine bakmasını bekledim. Sargılı elimin ne durumda olduğunu bilmiyordum fakat vurmam sonucu sargı bezinin üzerine sarı bir sıvı yayılmaya başlamıştı. Gözleri elimle buluştuğu vakit durdurmak adına ellerini uzatmış, hızlıca çekmem sonucu başarısız olmuştu. Yüreğinde bir yangın var mıdır bilmem fakat tahammül edemeyen bir yüz ifadesiyle kalktı yatağın uc kısmına oturduğu yerden. Yüzünü benim olmadığım tarafa dönerken mırıldandı.

"Bilmiyordum. Bir çocuğu olduğunu, sana zarar verebileceğini, bize musallat olabileceğini bil-"

"Neyi değiştirir? Bir canı alman için tek engelin ayağına dolanacak olan yakınları mı?"

Affı olmayan, dönüşü olmayan hatasına kılıf uyduruşuna mı şaşırsam yoksa böyle bir adamın dünyaya gelişime sebep oluşuna mı yansam bilememiştim. Bilmiyordum diyordu. Bilmiyordum. Algılarımın daha fazla zorlanışına tahammül edemiyordum artık. İçimde ufakta olsa bir umut vardı. Pişmanlık dört bir yanını sarmıştır, yaptığı hatanın ateşi dört bir yanını yakmıştır zannediyordum hâlâ daha.

"Bir katilin ruhuma bu denli aç olduğunu bilsem hiç düşünmez bir köşede sıkardım kafama."

Söylediğim kelimeler boğazıma yumru olurken yutkunamıyordum. Suskunluğum bir sinir harbiyle son veriyordu hakimiyetine.

"Kanı kir ilan eden cellatın kirinde boğulacağıma asardım ipsiz sapsız bir mecrada kendimi."

"Neden söylemedin, neden? Bir sonun göz göre göre peşime düştüğünü bildiğin halde neden sustun?"

Mahçubiyeti bir çocuk saflığında olmamalıydı. Doğarken üzerine bulaşan kanı eline bulaştıran adam mahçup olmamalıydı.

"Korktun mu? Başına bir şey gelmesinden, canının yanabilme ihtimalinden korktun mu?"

Algılarıma büyük bir yük bindiren tavrına ne yapacağımı şaşırmış bir vaziyette ellerimi sağa sola sallayarak bir anlam vermeye, sarf ettiği cümlelere bir mantık bulmaya çalışıyordum.
Bulunduğu konumdan bana dönerken gözlerinde gördüğüm ifadeyi görmek istememem daha da hırçınlaştırdı. Şiddetli feryatlarım boğazımı ağrıtırken usuldan titremeye başladı çenem.

"Ben de korktum. Bana bir şey yapacak diye, zarar verecek diye, canımı yakacak diye çok korktum. Bana korktuğum her şey oldu. Peki ya sen?"

Sorularım üzerine adımlamaya başladığında artık tahammülüm son raddedeydi. Baş ucumda duran komidinin üzerindekileri yerle bir ederken hırsla kolumdan söküp attım serumu. Çıkan sesle hızla bana dönerken araladı dudaklarını. "Yapma kı-" devamını getirmesini istemediğim kelimeyle böldüm cümlesini.

"KİM İÇİN? KİM İÇİN YAŞADIM TÜM BUNLARI?"

"Saçımı bir kez okşamayan, gözlerimin içine bakarken içi titreyerek kızım demeyen bir adam için. Bak sevgini vermediğin kızın sana bir ömür feda etti."

Yana yatırdığım kafamla gözlerinin içine bakarken son cümlemle bedenime yayılan soğuk ürperti şahlandırdı tüylerimi bulunduğu konumdan. Ayağı kalktığımda yukarı çıkan şortlu takımımın uçları yerlerine gittiğinde karşısına dikildim ve titreyen elimle kendimi gösterdim. Morluğun altlarında ev sahipliği yaptığı gözlerimden sıcak iki damla kendilerine yol edindiğinde titreyen bedenimle beni görmesini istedim.

"Sen korkma. Ben hepinizin yerine korktum, baba."

Vurgulayarak söyleğim son kelime üzerine bana doğru adımlamaya başladığında dudaklarında bir kıpırtı daha can buldu. Acı çeken bir ifadeyi bana sundu ve sessizce mırıldannaya hazırlandı.

"Çok üzgünüm kız-"

"Çık! Görmek istemiyorum yüzünü. Çık."

Sonlara doğru azalan sesimle öylece kalakaldım olduğum yerde. Arkasını dönerek hızlı adımlarla terk etti odayı. İçimde parçalara ayrılan kalbimin yanına bir yoldaş seçerek hırsla duvara fırlattım komidinin üzerinde son şey olarak kalan boş cam şişeyi. Etrafa saçılan camlarla öylece durdum. Bekledim. Hayatımdan zamanların eksilmesini izledim. Durduğum konumda dönmeye başlayan başım ayakta olmam sebebiyle birbirine dolandırdı ayaklarımı. Elim arkamdaki komidine uzanırken o sırada hızla açılan kapıyla gelene bakmaya dahi fırsatım olmadan, sarmalanan bedenimle bir kez daha karşılaştım şevkatiyle. Nefes'le. Bedenime doladığı kollarıyla beni sarmalarken bir eliyle saçlarımı okşuyordu. Kulağıma fısıldadığı telkin edici sözlerle ben de sarıldım ona sıkıca. İçimdeki acı izini yüzüme vurmadan usulca gözlerimden süzülüyordu.

"Götür beni buradan Nefes."

Bir damla yaşım omzuna damladığında sarılışının şiddeti artarken saçlarıma bir öpücük kondurdu ve fısıldadı "Geçecek." Bedenini benden ayırmak istemese de yavaşça ayrıldı ve beni yatağın kenarına oturtturdu. Yerde bulunan terlikleri eğilerek ayağıma geçirdikten sonra gülümseyen suratıyla araladı dudaklarını. "Çıkış işlemlerini halletmiştim zaten. Terlikleri de giydiğine göre hadi çıkalım." Beni ayağa kaldırıp koluma girdi. Ona destek olarak adımlamaya başladım. Beynimdeki dönmeler bağırışlarımın etkisiyle daha da hız kazansa da adımlarımı durdurmadan ilerleyişime devam ettim.

Asansöre doğru ilerlemeye başladık. Kısa bir süre sonra vardığımız vakit bindik ve çıkış kapısının olduğu kata inmek için bekledik. Nasıl eve döneceğimize dair hiçbir fikrim yoktu. O eve dönmek istediğimden de emin değildim ama uğruna bir hayat feda ettiğim adamın evinde bir odalık hakka sahip olduğumu düşünerek ilerleyişime devam ettim. Çıkış kapısından çıkarken havanın yeni yeni kararmaya başladığını gördüm. Ne kadar süre o odada kaldım, o odadan nasıl ve ne zaman çıkarıldım dahası ne kadar süredir hastanedeydim hiç bilmiyordum. Bildiğim tek şey kaleme alınan kaderimi ateşe veremediğimdi.

Ocak ayına girmemize çok az bir zaman kalsa da bu kışın bittiği anlamına gelmiyordu. Keskin soğuk hava çıplak bacaklarıma vurduğunda bedenime bir titreme yayıldı. Bunu fark eden Nefes kollarını bedenime daha sıkı dolarken adımlarımızı da hızlandırmıştı. Az ilerde bir arabanın önünde durduğumuzda kafamı aracın sahibine doğru kaldırdım. Emir. Olaylar yaşanmadan önce gördüğüm son yüzlerden biriydi. O gece aklımda zikrettiğinde gözlerimi yumarak bakışlarımı çektim karşımdakinden.
Emir'in açtığı kapıdan Nefes beni nazikçe içeri soktuğunda kendi de yanıma binmek için hazırlandı. Kafamı kaldırdım ve gözlerinin içine baktım. Kafamı önü işaret edecek şekilde hareket ettirdim. Emin misin dercesine bana bakarken kapıyı kapatmak adına kapıya uzandım. Orada olması daha doğru olurdu. Sonuçta çocuk bizim şoförümüz değildi. Yanımda birinin olmamasına da alışmıştım zaten. Kolumu sertçe sıkıyor oluşundan kaynaklanan morluklar sarı renkte yoğunlaşmışlardı. Geçen sefer fırlattığım serumun olduğu kolumdaki morluk daha netken az önce fırlattığım serum nedeniyle damarım şişmişti. Kapıyı kapatmam üzerine Nefes Emir'in yanına doğru adımlamış Emir ise lüks siyah arabasının koltuğuna kurulmuştu.

Nefes'in de binmesi üzerine araç yavaş sayılmayacak bir şekilde harekete geçti. Siyaha renk olan aydınlatma ışıklarına bakmak için kafamı dışarı çevirdim. Bedenimde hissettiğim halsizlik bulunduğum konumda rahatsızlık verince ayağımdaki terlikleri çıkardım ve bacaklarımı kendime çektim. Çenemin hizasında bulunan diz kapaklarıma da kollarımı sarıp başımı yasladım. Böyle hem daha rahattım hem de dışarıyı daha rahat görebiliyordum. Hafifçe sallanan araba mayışmama sebep olsa da dikkatlice renk renk ışıkları izledim.
Hastanenin olduğu aradan çıktığımızda araba son surat otobanda ilerlemeye başladı. Yarım saat sürecek olan yolculuğumuz bu hızda 15 dakika da bitecek gibi görünüyordu. Biraz daha ilerlememiz üzerine ırmağın üzerine vuran ışıkların sudaki yansımasına gözüm takıldı ve daha sonra ise rengarenk ışıklarla bezeli araba köprüsüne. Işıkların yansıması göz bebeklerimde can bulurken gözlerim usulca yan tarafındaki yeşil alanlara kaydı. Ölüm soğukluğunun yanında bir bedenden aldığı kanı gözlerine bulayan adamla sarsıldığım güne gitti aklım. Bir ağaç ve bir adam. Gözler birleşik. Algılar zorlanıyor. Kan damarlarda adrenalin ile çarpıyor. Hat safada olan bilince rağmen şuırsuzca, odağındakine kilitlenmişken odaksız olan gözler. Kalplerde kin. Yüzlerde nefret. Bir hikayenin altına jiletle atılıyor çizik. İlk mısra kesik. Kırmızı her yerde hakim. Kara gözlere vuran alevler dumanın yanında kanı da dolduruyor ruhlara.

*📷=snmnurgyk*

Gözlerim oraya kitlenirken nefeslerim sıklaşmaya başlamıştı. Irmak ve köprü görüş açımdan çıksa dahi gözlerimi çekmemiştim camdan. Baktığım yerleri de görmüyordum. Yalnızca bakıyordum. Kaşlarım benden bağımsız çatılırken omzumda hissettiğim elle yerimden sıçradım.
"Sana diyorum Mira. Duymuyor musun?" Sesini duyduğum Nefes ile kafamı ona çevirdiğimde göz göze gelmemiz üzerine tekrar araladı dudaklarını. "Ne oldu? Niye sapsarı oldun sen, bir şey mi oldu?" Sorularını sıralarken oturduğu ön koltukta iyice dönmüş ve benim olduğum tarafa yaklaşmıştı.

"Yok, bir şey olmadı. Birden başım döndü. Ne demiştin sen? Bir daha söylesen." Sözlerim üzerine tekrar soru soracakken gözlerinin içine ters bir bakış attığımda rahatlamıştı. Boş yere endişe duymasına gerek yoktu.
"Diyorum ki kuzum, eve gitmek istemezsen bize gidebiliriz. Hem odadan da pek iyi durumda olmayabilir. Ne dersin? Bizim ev müsait. Hem ben seni çok özledim. Vakit geçirirdik." İnsanlarla aynı ortamda olma fikri bana çok uzak geliyordu. Bir an önce odamda olmak istiyordum. Ne halde olursa olsun.
"Yok Nefes. İnan, kafam hiç kaldırmaz. Odamda olmak istiyorum. Yalnız kalmaya ihtiyacım var."
Ağzını açıp tekrar konuşacakken elimi koluna uzatıp güven verircesine sıktım. "Lütfen Nefes. Gerek yok."

İçi rahat etmiş olacak ki o eski konumuna geri dönmüş, ben de beynimdeki kargaşayla baş başa kalmıştım. Kulağıma dolan sesler yine Nefes'e aitti. Emir'e evi tarif ediyordu. Nihayet bizim evin olduğu sapağa girmiştik. Bu sapak en son gördüğümden sonra yine karanlıktı, yine kasvet doluydu.
Gözlerimi bacaklarıma indirdim. Ondan gelecek bir ürpertiyi daha kaldırak durumda değildi halsiz bedenim. Bir süre sonra araç durduğunda bacaklarımı indirdim ve terlikleri ayaklarıma geçirdim. Kafamı kaldırdığımda Emir ile dikiz aynasından göz göze gelmiştik.

"Eğer kendini kötü hissedeceksen sizi biraz dolaştırabilirim." diye bir fikir sundu Emir. Bugün ağzından çıkan ilk kelimelerdi bunlar. Fakat ben eğer dolaşırsam kendimi kötü hissedeceğimden bu fikrini reddetmek mecburiyetinde kaldım.
"İyi niyetin için teşekkür ederim Emir ama inan, gerek yok. Biraz kendimle baş başa kalmaya ihtiyacım var. Sana da zahmet verdik zaten. Buraya kadar geldin. Tekrar teşekkür ederim. Ben yalnız kalsam daha iyi."

Sözlerim üzerine yalnızca kafasını eyvallah dercesine eğmekle yetinmişti. Dediklerimden sonra Nefes inmek için hazırlandığında tekrar konuştum."Nefes inme, lütfen. Siz Emir ile biraz vakit geçirin. Ben gerisini hallederim." İtiraz etmeye hazırlanırken ona hayır diyemeyeceği bakışımı attım. Kafasını çevirip Emir'e baktığında gözlerindeki ifade canımı sıkmıştı. O gün kafede yanında olmak için can attığı çocuğa attığı bakış bayağı yaralıydı. Hastaneye birlikte geldiklerine göre aralarının daha da iyiye gitmiş olması gerekmez miydi? Emir'e baktığımda mimiksiz suratına rağmen gözlerindeki ifade şüphelerimi arttırmıştı. Düşüncelerime son veren Nefes'in sesi oldu.

"Tamam o zaman. Kendine iyi bak. Görüşürüz."

Bana bakmadan sarf ettikleri üzerine kendi kendime kafamı sallayarak yavaşça arabadan indim. Arabanın etrafında dolanıp dış kapının önüne vardığımda camdan ikiliye baktım. Gözlerini birbirlerine kilitlemiş öylece bakışıyorlardı. Bu hallerine sebepsizce canım acırken hareketlenen arabayla korna sesi kulaklarımı doldurmuş, gidişlerin ardından arkalarından öylece bakakalmıştım. Onlara olan hüznümün önüne geçen yaralı benliğim acınası halimi döktü beynime. Arkamı dönerek sessizce içeriye adımladım. Kapıdan geçmemle birlikte yanımda biten adamla neye uğradığımı şaşırırken üzerine binen baş dönmesiyle tutunacak bir yer aramıştım. Hemen kollarımdan yakalayan adam beni eski konumuma getirdiğinde hızlıca çektim kolumu ellerinden

"Dokunma!"

Sert tepkim üzerine başını önüne eğen takım elbiseli adam mahçup sesiyle konuşmaya başladı.
"Kusura bakmayın efendim. Yardımcı olmak istemiştim." Söylediği cümlelere kulak asmadan çelik kapıya doğru adımladım. Arkamdan gelerek kapıyı açan adam geçişim sonucu tekrar konuştu. "Efendim iyi olduğunuzdan emin misiniz? Odanızı temizlettik fakat tadilat için eşyalarınız odadan taşınıyordu."
Duyduklarım sebebiyle hızla adama döndüm ve sert bir dille konuştum.
"Hemen, durdur şu taşımayı. Ben odamda kalacağım. Çabuk."
Burada korkuluk gibi dikilerek bana yardımı dokunmamış bu adamlara tahammülüm yokken birde benim hakkımda karar alınmış olması beni iyice çıldırtmıştı. Ağzını açıp itiraz etmeye hazırlanırken keskin bir dille tekrar böldüm cümlesini ve "Çabuk"
diye yineledim. Emrimden sonra elleri kulağındaki siyah kulaklığa giderken koyu kahve saçları arasında dolanan kabloyla bakışıyordum.
"Taşımayı durdurun. Çıkardığınız yatağı da içeriye geri alın. Mira Hanım geldi. Acele edin."

İstediklerimi duyduktan sonra yanan boğazımı rahatlatmak için mutfağa doğru adımladım. Mutfak dolabından aldığım bardağa suyu doldurup ecza dolabındaki ağrı kesiciden içtim. Başımdaki ağrının sancıları devam ederken kalçamı tezgaha yasladım ve bir müddet ayakta bekledim. Kapadığım gözlerimle zamanın geçmesini diledim. Yaklaşık bir on dakika kadar kaldığım bu sessiz ortama kapıdan içeriye girerek konuşan adam ses olmuştu.
"Efendim yatağınız hazır. İsterseniz yardımcı olayım odaya çıkana kadar."

İstemediğim ilgiyi gösteren korumaya cevap vermeden merdivenlere doğru ilerledim. Mutfakta geçirdiğim sessiz sedasız on dakika sebepsizce huzurlu gelmişti. Arşınladığım merdivenler sonrasında odamın kapısının önüne geldiğimde duvarlara sinen is kokusu genzime yayıldı. Duvarları hızlıca silmeye çalışan görevlilerle karşılaştığımda burada olmalarını istemediğime karar verdim ve dudaklarımı araladım.
"Çıkın!"

"Ama efendim daha iş-"
Kendini açıklamaya çalışan genç kadınla daha fazla ayakta kalamayacağımı anladığımda daha sert bir dille konuştum. "Çıkın!"
Aceleyle odayı boşaltırlarken öylece arkalarından baktım. Ellerinde kovalarıyla odayı boşalttıklarında hızlıca kapıyı kapattım ve sırtımı kapıya verdim. Odayı aydınlatan ışık yaptığımı gözler önüne sererken odanın ortasında bulunan yanmış parkelerle bakışıyordum. Dolabımda ve yatağımda olmayan hasar şuurum kapandıktan kısa bir süre sonra çıkarıldığımı gösteriyordu. Kapıyı kapatmam üzerine kendini daha sık hissettiren isin kokusuna uzun süredir alışıktım. Cayır cayır yanan içim bu kokudan mahrum bırakmıyordu beni. Halsizliğim zamanla artarken adımlarımı sıklaştırarak dolabımın arkasında olan temiz halıyı çıkardım.
Ağırlığı mor kollarımda acıya sebep olsada yerinden almayı başarmıştım. Odanın ortasına geldiğimde uclarından tuttuğum halıyı öne doğru attırarak açılmasını sağladım. Yaktığım yer gözden kaybolurken kırmızılığın yerini siyaha bıraktığı kalbim gibi gizlemiştim orayı.

Yangınlarım benden başka kimseyi yakmamaya, hasarlarım ise benden başka kimseye görünmemeye yeminliydi. Üzerime sinen hastane kokusunu def etmek için pijamalarımı çıkardım. Dolabıma doğru ilerlerken boy aynasında gördüğüm bedenim gözlerini benden kaçırdığında bakmamaya özen göstererek dolaba adımladım. Yaptığım her şeyde anılar beynimi istila etmekten vazgeçmiyordu. Açmadığım dolabın kapaklarıyla bakışırken metalinde canlanıyordu anılar. Yangının alevleri oraya vuruyor ve ben ateşin içinde yanıyordum. Gözlerimi kapatarak geçmesini bekledim. Kulbu tuttuğum koluma başımı yaslayarak zamanın anıları katletmesini izledim. Zorla yutkunurken açtım kapakları. İçinden çıkardığım bir başka pijama takımımı üzerime giydim.

Yatağıma yatmadan önce kapattığım ışıkla karanlıkta kaldım bir kez daha. Önünde durduğum yatağın üzerindeki yorganı kaldırdım ve içine girdim. Sırt üstü yattığım yatakta başımdaki sancılarla sohbete daldığım vakit odayı aydınlatan bildirim yanı başımda duran telefondan yükseldi. Çantamdan çıkarmadığım telefonun sesinin şu anda yanı başımdaki komidinden yükselmesi çakralarımın birden açılmasına sebep olduğunda aniden doğruldum ve telefonuma uzandım. Yerleştirdiğim parmağımın okunması üzerine açılan ekranla gelen bildirime bastım. Gözlerimin önüne serilen fotoğrafla öylece kalırken ne yapacağımı bilememiştim. Nasıl bir tepki vereceğimi şaşırmış bir vaziyetteydim. Aklımda dönüp dolanan sorular belirliydi.
Kim? Neden? Nasıl?

Karanlığı bahçede bulunan aydınlatma yararken kişilerin belli olduğu bir fotoğraf. Düşmesine az bir zaman kalmışken kollarından tutulan bir kız ve tutan siyah takım elbiseli bir adam. Kızın üzerindeki şortlu takım olayın gerçekleşiyor olması sebebiyle bir tık daha yukarı çıkarken yüzünde endişe. Az önce. Ben ve takım elbiseli olan adam. Ben düşmek üzereyken beni kurtarışını kaydetmiş bir kadraj. Altında bulunan küçük notla gönderen....

《☆》

Yazardan;

Soğuk havanın kasvetini üzerine zırh yapan genç kız kalbinin tuzla buz olmasından delicesine korkarak aldı yolunu. Kendine ait olan evde olduğunu biliyordu genç adamın, o evde yaşıyordu. Ailesiyle yaşadığı bir evi daha vardı elbette fakat mizacının sertliğinin yanında gizemli havası da çekmemiş miydi genç kızı kendine. Korkuyordu Nefes. Kalbinin ilk defa nefretle değil de ilmek ilmek işlenen bir sıcaklıkla çarptığını hissediyordu. Buz tutmasın kalbi, tek duası buydu. Korkusu büyümesin. İçinden dilediği dilekler bunlardı. Yaralanmış kalbini ısrarla sevgi dolu göstermeye çalışırken bir kez daha parçalanmasın. Bu sefer sevgiye değil de nefrete mıhlardı kalbini yoksa.

Alması gerektiği yol bittiğinde taksi ücretini ödeyerek merkezden uzakta olan evin önünde dikilmeye başladı. Boydan boya süzdü içinde kalbine ileti veren adamın olduğu evi. Esen rüzgar saçlarını savururken birazdan gireceği şiddetli çatışmadan ötürü derin bir nefesle hazırladı kendini.
Dış kapıdan içeri girdiğinde hızlı ve aceleci tavırlarla adımladı. Çok geçmeden zenginliğin bağırarak kendini gösterdiği evin kapısının önüne gelmeyi başardı. Kaldırdığı ellerinden biriyle kapıya vuruyorken diğeri ile zile basıyordu. İki sefer bastığı zile rağmen henüz açılmayan kapıyı yumrukluyordu şimdilerde.

Siniri gözlerini kararttığı vakit iki eliyle sertçe vurmaya hazırlanırken açılan kapıyla boşta kalan elleri öne doğru savrulmasına sebebiyet verdi.
Kapıyı açtığı anda karşında bulduğu öfkeli kızla şaşkına uğrayan genç adam çatık kaşlarla araladı dudaklarını. "Ne oluyor kızım?"
Geç açılan kapının üzerine birde çatık kaşlarla karşılanan Nefes sinirle atıldı. "Bilemiyorum ne oluyor? Sana sormak lazım."
Karşısında kendini çoktan suçlu ilan eden kıza ne diyeceğini kestiremeyen Emir, kaşlarını daha da asileştirdi.

"Sen iyi misin? Ne bağırıyorsun avaz avaz?"

"Tahammülüm yok çünkü. Düşündüğüm şeyin gerçek olma ihtimalini hissettiğim an çıldıracak gibi oluyorum."

Sabrının sınırlarında dolaşan Emir patlamamak için kendini frenlerken ellerini kollarını hışımla bir sağa bir sola sallayan kızı kollarından yakalamış, yüzüne doğru eğilirken direkt gözlerinin içine bakmıştı.
"Sormadığın soruya karşı bir cevap beklemen ne kadar mantıklı?"
Öfkenin ses tınısında da kol gezdiği adam dişlerini birbirine bastırmıştı.
Nefes'in içini titreten adamın bu denli yakınında olması sebebiyle hissettiği koku gözlerini kapatmasını sağlamak üzereydi. Henüz almadığı cevaba rağmen acabası yüzünden bu denli öfkeliyken gerçekliğinde ne yapacağını düşündü. Düşünceler adrenalini bedenine yaydığında hışımla konuştu.

"O adamla bir bağlantın var mı?"

Sorulan soruya bir mana yükleyemeyen Emir, anlamaz gözlerle bakarken artık bu saçmalığa daha fazla dayananayacağına karar verdi. Sabah beşte kapadığı gözleri sebebiyle alamadığı uykusu on iki saati doldurmadan ayındığı için asabiliği üzerindeydi ve bu olanların mantıklı hiçbir açıklaması yoktu
"Hangi adamla?" diye adeta haykırdığında bu tepkiyi beklemeyen Nefes hızla kollarını esaretten kurtardı. "Bilmiyormuş gibi davranma."

"Canımdan bir parça olan dostumun hayatına sebep olan adamla nasıl bir bağlantın var, söyle. Söyle ya. Beni bir piyon olarak mı kullandın, söyle?"

Cümlelerin gerçekliği tekrar zihnine dolduğunda sinirine hakim olamamış ve göğsünü yumruklamaya başlamıştı genç adamın. Kendini kaybeden kızla nasıl bir tepki vermesi gerektiğini ilk defa tartan adam omuzlarından tutarak sarstı genç kızı."Nefes."
Kendini duymayan kız sürekli aynı şeyleri tekrar ediyordu. 'beni kullandın, beni piyon seçtin, o adamla nasıl bir bağlantın var, ne istediniz bizden?' gibi cümleleri saydırırken aynı zamanda çırpınıyordu. Bir kez daha sarstığında yine istediği tepkiyi alamayan adam bu sefer daha kuvvetli bir baskı uygulamış ve kızın kendine gemesini sağlamıştı.

"NEFES. KENDİNE GEL."

Yüksek sesle hareketsiz kalan kız bu sefer ne yapacağını bilmiyordu.
"Hangi adamdan bahsediyorsun?
Kimin başına ne geldi?"
Yinelenen soruyla gözlerinin içine baktı genç adamın. Gözlerindeki ifadeyi kaçırmak istemedi. Gözler yalan söylemezse doğruyu oradan alabilirdi. "O gün ilk buluşmamızda kafeden çıkarken sana selam veren çocukla nasıl bir bağlantın var, söyle? Söyle?" Adam o güne gittiğinde o gün kendisine selam veren adamı hatırladı. Daha önce hiç görmediği o adamı kendilerine dikkatle bakarken yakalamış, bunun üzerine de adam selam verince o da nezaketen karşılık vermişti.

"Tanımıyorum bile o adamı kızım. Sen bana hayat karartmaktan bahsediyorsun lan."

Nefes işittikleri üzerine Emir'in gözlerinde gördüğü ifade omuzlarını düşürmesine sebep olmuştu. Yine de emin olmak için son bir soru daha yönelttiği vakit aldığı cevap gecikmedi. "Neden selam verdin o zaman?"

"Nezaket diye bir şey var. Adam selam verdi. Ne yapsaydım kızım? "

Ne diyeceğini şaşırmıştı Nefes. Sorusunu daha nazik sorabilirdi. İncitmeden, kırmadan bir cevap alabilirdi fakat kaybetme korkusu içine düştüğünde ne yapacağını şaşırtmıştı ona. O da çözümü bağırıp çağırarak bulmuştu. Nefes sessizleştiği vakit hırçınlaşan Emir'di.

"Bu kadar mı değersizim ulan?"

"Böyle bir şeyi benden nasıl beklersin kızım? Neden yapayım böyle bir şeyi Nefes? Cevap ver bana! "

Sorduğu sorulardan sonra cevap alabilmek adına Nefes'i çenesinden tutmuş ve kırgınlığını gizleyemediği gözleriyle gözlerinin içine derince bakmıştı. Nefes bakamadığı gözlerden gözlerini kaçırdığında ne söylemesi gerektiğini bilmiyordu. Yalnızca kırılmaktan, kaybetmekten korktuğunu dile getirmesi gerektiğini biliyordu. "Ben-" Başladığı cümlesini tamamlamasına müsaade etmeden böldü sözünü öfkelenen genç adam.

"Sen ne? Sen ne kızım? Nasıl geçirebildin aklından? Bu kadar mı güvenmiyorsun bana? Niye duruyorsun o zaman yanımda? Niye birlikteyiz biz?"

Dudaklarını aralayıp seni kaybetnekten korktum diyemedi Nefes. O söyleyemediğinde öfkelendi adam. Aralarında başlamaya yüz tutan samimiyet güvensizlik engeliyle parçalara ayrıldı. Sevgisini kaybetmekten korktuğu adamı şu an tamamıyla kaybedecekken söyleyemedi. Diyemedi. Kendisine beklentinin izini bıraktığı, güneşin vurarak parlattığı ela gözlerle bakan adama cevaben dudaklarını aralayacakken çalan telefonuyla çantasına yöneldi. Arayana bakmadan bir nevi kurtarıcısı sayılan telefonu cevapladı.  "Efendim."

Karşı taraf aldığı cevapla konuşmaya başladı. "Alo, Nefes benim Tuğçe. Dün gece geç vakitte Mirayı hastaneye kaldırmışlar. Bugün gelince kayıtlarda gördüm. Seni burada göremeyince haber vereyim, dedim." Duyduklarıyla endişeyle bezenen genç kız dudaklarından ne çıktığını bilmeden atıldı. "Ne hastanesi? Nasıl getirmişler, neden getirmişler? Bir şey söyle Tuğçe!"
Endişesini gizleyemediği ses tonu diğer taraftakine ulaştığında hemen yanıt verdi Tuğçe. "Bir yangından söz ettiler. Dumandan etkilenmiş. Bizim hastanedeyiz. Durumu kötü değil ama uzun süredir burada."
Geri cevap verme gereksinimi duymadan telefonu kapattığında acaba bir şeyi yok demesindeki sebep endişe duymaması için miydi diye düşünmeden edemedi. Canı fazlaca yanan arkadaşının o halde olduğunu hayal etmek başını döndürüp dizlerinin bağını yok saydığında düşecek gibi oldu. Güçlü kollar kendisini sarmaladığında beklenen soruda gecikmemişti. "Ne oldu, iyi misin?" Dudakları hareket etmek istemediğinden yalnızca birkaç kelime sarf etmişti. Dili dönmüyordu. "Mira, hastaneye, yangın..."

Daha fazla devam edemediğinde Emir onu kucağına almış içerdeki koltuğa oturturmuştu. Yukarıya çıkarak üzerine adam akıllı bir şeyler alan Emir arabasının anahtarını avucuna hapsederken evin anahtarlarını cebine sıkıştırmıştı. Üzerinde bulunan bir tek eşofmanla gidemezdi.
"Hadi, gidelim hastaneye. Yürüyebilecek misin?" Konuşma gibi bir eylemi beyni reddettiğinde yavaşça başını sallamış ve arabaya doğru adımlamışlardı. Sonrası ise hızlıca hastaneye gitmek olmuştu. Kapının önünde karşılaştığı Selma'yla  olayı detaylı öğrenmiş, ne kadar süre burada olduklarının bilgisini almışlardı. Sesler üzerine yukarı çıktıktan sonra kilitlenen kapıyı kırıp vakit kaybetmeden hastaneye geldiklerini, yangının sebebinin sadece Mira'da olduğunu söylemiş, odanın ortasında yananınsa bir tişört olduğunu belirtmişti. Dün gece 12.30 civarında geldikleri hastanede saat 15.56 olmasına rağmen bulunmaları endişe duymasına sebep olsa da beklemeye koyulmuştu. Bu bekleyişte Emir de onunla birlikte olmuş ve destek vermişti. Gözlerindeki ifade ve hissettirdiği duygu aralarına giren mesafeyi gözler önüne sererken Emir'den aldığı sert tavırlar ayrı yaralamıştı Nefes'i. Evin önündeki bağrışları kırmıştı. Tüm bunların yanındaki mahcubiyeti fazlaca ağır gelmişti. Yine de yanında olması da bir şeydir. Öyle değil mi?

《☆》

MİRADAN;

Etrafımı çevreleyen karanlık. Sahip olduğum tüm uzuvlarımı kendine ait kılmış. Ondan bir parçayım. Ona ait sahip olduklarım. Gözlerim açık mı kapalı mı şüpheli. Göz kapaklarım perdesini çekmese de siyah bir güneşlik çekili gözlerimde. Açık olduğunu umduğum gözlerimle etrafımda dönmeye başladım. Bir ışık aradım, bir ses, bir yoldaş...

Gözlerim bir şeyleri ararken ayağımın ucunda küçücük beyaz bir ışık belirdi. Ne olduğunu anlamaya çalışırken biraz ileride aynısından bir tane daha olduğunu fark ettim. Kafamı kaldırıp ilerisine baktığımda noktalar bana bir yol tarif etti adeta. Işıkların yandığı bir yolda ilerliyorum. Yolumu bulmamı sağlayan, bana yön olan küçücük damla büyüklüğünde ışıklar. Ne kadar gittim, bilinmez. İlerledim. Almamı istenen yolu, istenilen ölçülerde aldım. Dahası var mı diye aradığım ışıkların bittiği yerde bembeyaz parlaklığı göz kamaştıran bir cisimle karşılaştım. Ne olduğu belirsiz . Bakıştığım parlak beyaz ışığa sıçrıyor kan. Damla damla izini bırakan kan, beyazı kirletirken lekenin olduğu kısım alev almaya başladı aniden. Daha ne olduğunu anlamadan yükselen alevlerin ne sıcaklığı var ne de bir dumanı. Cayır cayır yanan ateşin çatırtıları kulaklarıma ulaştığında ateşler içinde yanan birini gördüm. Daha dikkatli baktığımda bu kişinin kendim olduğumu fark etmiştim. Alevlerin içinde cayır cayır yanıyordum. Karşımdakinin ne olduğuna anlam verememenin yanında bedenimi hakimiyetine alan soğuk terler boncuk boncuk yüzümde de belirmişti.
Konumunu değiştiren koca parlak beyazın üzerime yıkılacağını düşünürken kulaklarımı dolduruyor bir ses.

!! ATEŞ YAKAR, SU BOĞAR!!

Aniden kopan gürültüyle ters dönerek yangını arka tarafta bırakan koca parlak beyazlığı üzerime devrilirken buldum. Üzerime düşmesi üzerine bulunduğum konumdan bir uçuruma sürüklendim. Rüzgarın her bir zerresini tenimde hissediyordum. Uçurumdan aşağı düşerken beni bekleyen son belliydi. Bir kıta dolusu su. Saçlarım iki yanımda yer çekimine meydan okuyor ve yukarı doğru harekete geçiyordu. Vaktin son bulduğunu kulaklarıma çalan o ses. Koca bir ağırlığın suyla çarpıştığında meydana gelen gürültü. Zamanı yok sayıyor varlığım. Kulaklarım seslerin sessizliğiyle boğuşuyor. Nefesim son bulduğunda telaşla solumak adına açtım ağzımı. Burnumdan ve ağzımdan içeri giren sular içime akarken ölümün eşiğindeyim. Sudan umduğum bir nefes tüm nefeslerimi elimden alıyor ve ölmeden önce sürünüyorum.

Nefesimin kesilmesi üzerine soluk soluğa kan ter içinde araladım gözlerimi. Yattığım yerden doğrulmadan öylece dururken bir elim boynuma gitmiş, diğeri ise kalbimin üzerindeki yerini almıştı. Gördüğüm rüyanın inandırıcılığı dört bir yanımı sarmış olmalı ki uyku esnasında nefes almamıştım. Daha fazlası için yanıp tutuşan bedenimle gecenin bir yarısı ne yapacağımı şaşırmıştım. Yataktan doğruldum ve sırtımı başlığa vererek biraz daha sakin olmayı denedim. Böylece durmak bile içime bir darlık verdiği vakit ayağa kalkmanın daha mantıklı olacağını düşünerek ayaklandım. Balkon kapısına doğru ilerleyerek sürgüsünü çektiğim kapıyla birlikte içeri dolan keskin rüzgar yaşadığım gerçeğiyle yüzleştirdi beni. İçime yayılan rahatlamayla kendimi salmayı denedim. Gördüğüm rüyaların etkisi bedenimi her seferinde titretmeyi başarıyordu. Dünkü olay sebebiyle zorda olan genzim bir bardak su hasretiyle yanarken mutfağa inmem gerektiğine karar verdim.

Kapatmadığım balkon kapısıyla odanın havasının değişmesini sağlarken odanın kapısına doğru adımladım. Dışarı adımımı attığım vakit aydınlık olan üst kattaki salon ile karşılaştım. Biraz daha ilerleyip merdivenlerin olduğu geniş yere gelmem gerekiyordu. Birkaç adım attıktan sonra kafamı kaldırdım ve önümü görmeye çalıştım. Biraz ilerimde kalan karşı odaların olduğu küçük hol karanlıkta kalırken gördüğüm gölge gözlerimin irice açılmasına sebep oldu. Adımlarımı o tarafa doğru sıklaştırdığımda bulunduğu yerden çıkarak önüme çıkan kişi Baran SOYKAN'dı. Gözlerimi bir iki kere kırpıştırdığımda karşımda gerçekten olup olmadığını kontrol ettim. Gölgeden bir farkı olmayan simsiyah üstüyle karşımda duruyordu. Kafasını kaldırıp gözlerimin içine baktığında gözlerinde gördüğüm kırmızı yansıma tüm algılarımı yıkarken avazım çıktığı kadar bağırdım.

Tiz çığlığım salonun duvarlarında yankılandı.

Bir çift kara göz olarak tanımladığım celladın gözleri bir çift kırmızı gözden ibaretti karşımda. Şiddetli çığlığımdan sonra hızla arkasına dönmüş olabildiğince hızla koşmaya başlamıştı. Hızlı adımları merdivenleri arşınlayarak kaçarken ne yapacağımı şaşırmış bir o tarafa dönüyordum bir bu tarafa. Ellerim benden bağımsız sağımda solumda haraket ederken keskin bir çığlık daha yolladım geceye.

"Burada! Burada. Kimse yok mu? O burada. Nerdesiniz?"

Çığlıklarım üzerine siyah geceliğinin askılarını düzelterek odadan çıkan annem saçı başı dağınık bir vaziyette telaşla yanıma gelmişti. Hızla bana sarılırken kilitlenmiş bir şekilde baktığım yere bakmış ve konuşmuştu.
"Ne oldu kızım? Ne oldu yavrum? Neyden korktun bu kadar? Sakinleş bir tanem. Sakinleş yavrum." Telaşının yanında titreyen sesiyle bana telkin verirken elimle önümde koşarak merdivenleri inen Soykan'ı gösterdim. "Bak burada. Buraya gelmiş. Buraya gelmiş. Burada." Sonlara doğru yükselen sesimle onu göstermeye çalışmış aynı zamanda annemin gözlerine kilitlenmiştim. O gözlerin aklımdan silinmesini istiyordum. Gösterdiğim yere kafasını çevirip baktıktan sonra bana hitaben tekrar aralandı dudakları titreyen sesiyle. "Orada kimse yok Mira. Orada hiç kimse yok kızım." Gözlerinden yaşlar süzülüyordu. Kafamı çevirdim ve hızla merdivenlere baktım oradaydı işte. Kapıya ulaşmıştı. "Bak orada, kapıdan çıkmak üzere. Bir şey yapın, buraya kadar gelmiş." Anneme bakıp telaşımı belli ettiğimde gözlerinden akan yaşlarla kafasını iki yana salladı. Soykan'a doğru kafamı tekrar çevirdiğimde hâlâ kapının önünde dikildiğini gördüm. Sakin hareketlerle konumunu değiştirmeden kafasını bana çevirdi. Gözlerimin içine nefretle bakarken dudaklarında beliren hadsiz gülümsemeyle tüylerim şahlandı ve bir çığlığın daha benden sıyrılmasına sebep oldu. Çığlığımdan sonra bir kez daha feryat ettim. Elimle kapıyı gösterirken kafayı yememek için kendime zor hakim oluyordum.

"Bak orada. Orada, bana bakıyor. Bak. Bana bakıp gülümsedi. Şimdi. Şimdi gülümsedi. Bak!"

Şiddetli haykırışım sebebiyle annem kapıya doğru bakmış, yine kimseyi görmediğini belli eden ifadeyle bana dönmüştü. Kafamı son kez çevirdiğim vakit gözlerimin içine baka baka dışarı çıktı. Benim gördüğüm onlara nasıl görünmez? Çıldırmanın raddesinde olan benliğimle iki elimi sertçe kafama geçirdim. Saçlarımı avuçlarımın içinde sıkarken büyük bir çığlığın yanında gözyaşlarım kendini özgür kılmıştı. Daha fazla dayanamadığım bu olayla dizlerimin üzerine yere düştüm. Çığlıklarım ve feryatlarım etrafa hükmederken ellerimle de sertçe kafama vuruyordum.

"Gördüm. Gördüm işte. Oradaydı. Gördüm. Çıktı, gitti. Şimdi gördüm."

Hıçkırıklarım kelimelerime zırh çekerken ellerim şiddetli darbelerine son vermiyordu. Sergilediğim hareketler üzerine yanıma çöken annem ellerimi avuçlarının içine hapsetmiş, beni zapt etmeye çalışıyordu. Kafamdan çektiğim ellerim iki yanımda dururken annem güvenli kollarıyla bedenimi sarmalamış, hıçkırıklarıyla hıçkırıklarıma yoldaş olmuştu.
Sarmalanmış bedenimle yaşadığım olaya bir anlam vermeye çalışıyordum. Beynim şuursuzlukla kuşanırken kendimi berbat hissetmemem olağan değildi.

《☆》

[Bölüm Sonu]

MELÂL♡

1 EKİM 2020 PERŞEMBE
2020/00.05

Oy vermeyi ihmal etmeyiniz ve kendinize çok iyi bakınız.

İnstagram=snmnurgyk
Twitter =snmnurgyk

Sevgilerimle
(SNG)

Continue Reading

You'll Also Like

TUTSAK By Elsa

Mystery / Thriller

76.4K 2.7K 37
"Ben; kışı yaşadığım bir akşam beni yakan rüzgarı da çok iyi tanıyorum, bir cehennem akşamı beni üşüten alevleri de"
10.5K 876 14
Afet, okuduğu kitapların yazarlarına mesaj atmayı seven bir kızdı. Bir gün, onlardan bir cevap alacağını da biliyordu. Ve öyle de olmuştu. Afet hiç b...
137K 571 1
UYARI: Polisiye/Gizem/Gerilim/Romantik/Mafya karışımı bir kitaptır. Cinsellik, şiddet içerir. "Sen bir hevessin. Geçicisin. Aynı zamanda yakacak kad...
4.6K 571 32
Her köşe başı suç mahalli sayılabilecek kadar karanlık sokaklara attı kendini. Gecenin suçu siyah olmak mıydı? Yoksa her suçu koynunda saklaması mı? ...