Insensitive ➳ Sirius Black

By PotterCat

244K 13.5K 8.9K

[WattpadFanficsTR "Hogwarts Dünyası" okuma listesinde sizlerle!] ~"Mükemmel cadı" maskesi takan bir kızın mük... More

*1* Küçük Bir Yetim
*2* Yazlık
*3* Eğlence
*4* Eski Bir Dost
*5* Doğum Günü
*6* Saçlar
*7* Çizgiyi Aşıyorsun, Black
*8* Hogwarts
*9* Saklı Gerçekler
*10* Tüy
*11* Teklif
*12* Delirmek
*13* Patronus
*14* Sen Olmasaydın...
*15* Noel Balosu
*16* İmkansız Gerçek Oluyor
*17* Bob Ama Kısaca Bobby
*18* Broken
*19* Amortentia
*20* Köpek Kediyi Kovalar
*21* O Biliyor
*22* Bela Genellikle Beni Buluyor
*23* Sürüngenler
*24* Haber, Saldırı, Oda ve Ayna
*25* Sectumsempra
*26* Yeşil Işık
*27* Altıncı Sınıf Bitiyor
*28* Tesadüfler
*29* O Biraz Daha Baskın Gelmiş
*30* Hata
*31* Melek ve Şeytan
*Özel Bölüm*
*32* Albüm
*33* Little Hangleton
*34* Yedinci Sınıf
*35* Arzu
*36* Teorik Bilgi
*37* Hangover
*38* Genç Anka
*39* Asla Bırakma
*40* Aile Yemeği
*41* Noel
*42* Değişim
*44* Maske Düşüyor
*45* Ölüm Bizi Ayırana Dek
*46* Elinde Olan Bir Tek Bu Hayatın
*47* Bu Kadar Mutlu Olmamıştım
*48* Yıl Dönümü
Özel Bölüm *2*
*49* Vahşi Kedi
*50* Biraz Ateşviskisi, Biraz Quidditch

*43* Davetsiz Misafir

1.8K 125 108
By PotterCat




Soğuk.

Hissettiğim, düşündüğüm, duyduğum tek şey soğuktu. O kadar soğuktu ki bütün uzuvlarım hissizleşmiş, dişlerim takırdamayı kesmiş, kıyafetlerimin ıslaklığını hissetmeyi bile bırakmıştım. Bilincim hala gidip geliyordu, gözlerimi açamıyordum. Nerede olduğumu, hangi yılda olduğumu, kim olduğumu –her şeyi unutmaya başlıyordum. Gerçeklikten uzaklaşıyordum.

Işık.

Bir yerlerden ışık geliyordu. Gözlerimi açmaya, ışığın kaynağını görmeye çalıştım ama vücuduma söz geçiremiyordum; dizginler soğuğun elindeydi artık. Savaşacak gücüm kalmamıştı benim de, kendimi soğuğa teslim etmekten başka seçenek göremiyordum.

Hareket.

Hareket ediyordum sanki ama bahsettiğim şey kolunu oynatmak gibi değildi, sanki yattığım yerden havalanmıştım, başka bir yere taşınıyordum. Vücudumun hissizliğinden dolayı neler olduğunu tam kestiremesem de artık yerde, karların üzerinde yatmadığımı anlayabiliyordum ancak kulaklarımdaki, üzerimdeki ve aklımdaki soğuk hala gitmemişti. Bilincimin yokluğa kaydığını hissetmeye başlıyordum yavaş yavaş ve hiçbir direnç göstermeden kendimi o karanlığa teslim ettim.

***

İlk geri dönen duyu kokuydu –antiseptik kokusu –hemen ardından ise işitme duyumu tekrardan kazanmıştım –etrafımda dönen telaşlı mırıldanmalar artık kulaklarıma ulaşabiliyordu. Gözlerimi açmak için acele etmedim, bir süre sadece etrafımı dinledim, bir yandan da parmaklarımı oynatmayı deniyordum ama hala hareket etmemek için inat ediyorlardı.

"Merlin, ya ona bir şey olduysa? Ya geç kaldıysak?"

"Saçmalamayı keser misin artık Cissy? Madam Pompfrey'yi hepimiz duyduk işte."

"Ama onu bulduğumuzda ne halde olduğunu hatırlamıyor musun? Resmen buz tutmuştu, Rodolphus, kızın saçlarında buzlar vardı!"

"Bella sesini alçalt herkesi uyandıracaksın, saat gecenin dördü Merlin aşkına."

Bellatrix'in sesini duyduğum gibi neden bu durumda olduğumu hatırladım, bu gece duyduğum şeylerin aklıma gelmesiyle Riddle yeniden tırmalamaya başlamıştı. Birkaç saat önce kız kardeşini ikna edemediği için benimle bağlarını koparmadığını söyleyen kız şu anda benim için endişeleniyordu, öyle mi? Merlin, Regulus'u tercih ederdim –en azından yüzüme gülüp arkamdan iş çevirmiyordu.

"Nefesi sıklaştı, sanırım uyanıyor." dedi Cissy, içten içe kendime küfretmeme neden olarak. Öfke içimde kabarınca baygın taklidi yapmak zor oluyordu. Rol yapmaya devam etmenin anlamsız olduğunu düşündüğüm için ağır hareketlerle gözlerimi açtım. Görüşümün netleşmesi için birkaç kez gözlerimi kırpıştırmam gerekmişti.

Dördü de başımda dikiliyordu –Bella, Cissy, Rodolphus ve Lucius –hepsi de pijamalarıyladı. Biraz daha dikkatli bakınca Cissy'nin gözlerinin kırmızı olduğunu fark etmiştim, ağlamış olmalıydı. O kadar kötü bir halde bulmuşlardı beni demek ki.

Rodolphus yorgun bir şekilde gülümsedi "Aramıza tekrardan hoş geldin," dedi bir yandan Cissy'ye mendil uzatırken.

Doğrulmak istiyordum ama vücudum hala tam olarak beni dinlemiyordu "Tam olarak ne oldu bana?" diye sordum sessizce.

"Hipotermi geçiriyordun." dedi Cissy, gözyaşlarını siliyordu "Öldüğünü sandık, Tasha, hayatımda daha önce hiç bu denli korkmamıştım. Karın üzerinde hareketsiz bir şekilde yatıyordun, formaların zaten sırılsıklamdı ve hiçbir şeye tepki vermiyordun. Nabzını bile o kadar zor hissedebildik ki!"

Lucius, kolunu Cissy'nin beline dolayıp kızı kendisine çekti "Sakin ol Narcissa, hepsi geçti." diye fısıldadı, ardından bana döndü "Aslında Cissy'ye büyük bir teşekkür borçlusun, eğer o olmasa büyük ihtimalle sana ulaştığımızda çok geç olmuş olacaktı."

Sürünerek kendimi doğrultmayı başardıktan sonra konuştum "Nasıl yani?"

"Geç saatlere kadar yatakhaneye gelmediğin için endişelenip ortalığı ayağa kaldırdım." diye açıklamaya başladı Cissy "Black ile birliktesindir diye düşündük ilk olarak ama bize haber vermeden geceyi dışarıda geçirmiyorsun."

Bella, siyah buklelerini geriye atarak sözü devraldı "Durum böyle olunca erkekleri uyandırdık, Rodolphus duyduğu gibi panik yaptı açıkçası." dedi ve Rodolphus'a kısa bir bakış attı "Nedenini söylemedi ama senin, kendine zarar verebileceğini düşünüyordu. O böyle söyleyince hepimiz panik olduk tabii ki."

"Ama nereden başlamamız gerektiğini bilmiyorduk, o sırada Cissy hatırladı ilk seneden beri geceleri bahçede dolanmayı sevdiğini." dedi Lucius "Merlin, o merdivenleri daha önce bu kadar hızlı çıktığımı sanmıyorum bile."

Yavaşça yutkundum "Özür dilerim sizi bu kadar korkuttuğum için, sanırım size karşı borçlandım." diye mırıldandım, bir yandan da bakışlarım dördünün de üzerinde dolanıyordu. Bekledikleri gibi bir tepki vermemiştim o yüzden dördünün de ifadesi değişmişti –hayal kırıklığı ile şaşkınlık arası bir şey gibiydi. Tahminimce Cissy'ye sarılmamı, ardından da şakayla karışık teşekkür etmemi ve onlara ne kadar değer verdiğimi söylememi beklemişlerdi ancak karşılaştıkları şey soğuk bir cevaptan başka bir şey değildi.

Elbette Rodolphus, Lucius ve Cissy ile aramda herhangi bir sorun yoktu ama o anda kimseyle konuşmak istemiyordum. Hiç kimseyle. Uzun bir süre kendi kendime kalmak ve parmaklarım kanayana kadar duvarı yumruklamak istiyordum.

Şaşkınlığı atlatıp konuşan ilk kişi Bella oldu "Arkadaşlar böyle zamanlar için değil mi zaten?" dedi, bunu duymamla birlikte hipotermi nedeniyle kaybolmuş olan Riddle tekrardan tırmanmaya başladı. Yorganın altından yumruklarımı sıkıyordum, ikiyüzlülüğü bende kusma isteği uyandırıyordu.

Elbette hissettiklerimi saklayacaktım, her zamanki maskemi takındım ve onayladım "Yine de çok teşekkür ederim ama hala iyi hissetmiyorum, biraz daha dinlensem iyi olacak –hareket etmekte bile zorlanıyorum."

Dördü de iyi geceler dileyip gitti –bir tek Cissy gitmeden önce alnımı öpmüştü. Tavrımı anlamlandıramadıkları fark edebilmek için Zihinbendar olmaya gerek yoktu, hareket ederkenki tereddütleri ele veriyordu. Belki Rodolphus anlamış olabilirdi ama diğerlerine bahseder miydi biliyordum.

Onlar gittikten sonra başımı, yumuşak yastığa koydum ve yavaşça gözlerimi kapadım. Eğer ölümden döndüğüm için fazlasıyla yorgun hissediyor olmasam, kafamdaki düşünce trafiğinden dolayı kesinlikle uyuyamazdım.

***

Ertesi gün ancak akşam yemeğine doğru hastane kanadını terk edebilmiştim;  öncelikle Madam Pompfrey zaten izin vermemişti, ayrıca da kendimi çok kötü hissediyordum –eh ölümden dönünce bu kadarı normal oluyormuş. Özellikle midem felaketti, zaten yokluğumu fark edip revire koşan –Rodolphus sadece revirde olduğumu nedenini açıklamayarak söylemiş –Sirius'a da midemi üşüttüğümü ve bütün gece kustuğumu söylemiştim. Dün gece olanları kimseye anlatmak istemiyordum çünkü her şeyden önce gereksiz gerginlik yaratacaktı ve benim hakkımda endişelenmeye başlayacaklardı, sanki yeteri kadar endişelenmiyorlarmış gibi.

Akşam yemeği için Büyük Salon'a ağır adımlarla girdiğimde hala kendim gibi hissetmiyordum, suratım gerçekten de bembeyazdı ve bakışlarım ölü gibiydi. Başımı sola çevirip Slytherin masasına baktığımda muhabbet eden Regulus ve Bella ikilisini görünce istemsizce yumruğumu sıktım –eğer eski güçlerim kaybolmamış olsaydı büyük ihtimalle bakışlarımla birkaç kadehi patlatmıştım.

Sakin ol Natasha, soğukkanlı olmak zorundasın.

Yavaşça masaya ilerledim, benim geldiğimi görünce Regulus dışında herkes gülümseyerek bana döndü. Ben de sahte bir gülümseme takınıp her zamanki yerime geçtim "Sonunda çıkmana izin verdiler demek." dedi Lucius.

Tabağıma patates püresi koyarken onayladım "Çok bir şey kaçırdım mı?" diye sordum.

Cissy başını salladı "Hayır, yani dersleri kastediyorsan evet ama olay anlamında hayır." diye cevapladı "Bu arada seninkilere dün gece olanları anlatmadık belki bilmelerini istemezsin diye."

Hafifçe gülümsedim "Teşekkür ederim."

Rodolphus bir süre beni izledikten sonra konuştu "Hala ölü gibi gözüküyorsun."

Ona bakıp gözlerimi devirdim "Hatırlattığın için sağol," diye homurdandım ve bakışlarımı tabağıma indirdim, yemeğin geri kalanında da kimse konuşmadı zaten. On dakika kadar sonra tek kelime etmeden kalkıp Gryffindor masasına ilerlemeye başladı. Benim geldiğimi fark eden Sirius gülümseyerek yana kaydı. Ben de ona yorgun bir şekilde gülümsedim ve yanına oturdum. Sol kolunu belime sarıp beni kendine çekip alnıma küçük bir öpücük kondurmuştu.

"Daha iyi misin?" diye sordu kahverengi saçlarımı yüzümden çekerken.

Yavaşça onayladım "Sayılır, sadece pek iştahım yok." dedim, ardından masanın karşı tarafında Remus'un yanında oturan Rose'a döndüm "Yemekten sonra bana ders anlatabilir misin?"

Kızıl saçlarını topuz yaparken kaşlarını çatıp bana bakıyordu "Ders mi?" diye sordu "Ne dersi?"

"Bugün yoktum da ben, Cissy çok şey kaçırdığımı söylüyor ve geri kalmasam iyi olacak. Bilirsin işte FYBS falan yaklaşıyor ya."

Rose kıkırdadı "Ay madem o kadar ısrar ediyorsun, bu müthiş bilgi okyanusunu seninle paylaşabilirim sanırsam."

Gözlerimi devirdim ama ben de gülüyordum "Zahmet etmeseydiniz, hanımefendi." diye söylendikten sonra Lily'ye döndüm "Sen de katılmak ister misin? Fazladan beyinden zarar gelmez bence."

Lily omuz silkti "Olur, hem ben de konuları tekrar etmiş olurum."

James, şaşırtıcı olmayan bir şekilde, anında araya girdi "Pati, sen konuşulanları anlıyor musun? Çünkü benim kulağıma hepsi 'möö' olarak geliyor da."

Lily söylenmeye başlarken Sirius da James'in dediğini onayladı "Etrafımızda çok fazla inek var Çatalak, ondandır belki."

"FYBS'den sonra keşke milletle dalga geçmek yerine oturup azıcık çalışsaydım diye ağlayacaksın, Potter ve ben de senin suratına Seherbazlık için yeterli olan puanlarımı yapıştıracağım." diye James'i azarladı Lily, kollarını göğsünde birleştirerek.

Diğer yandan da ben, kaşlarımı çatmış bir şekilde Sirius'a bakıyordum "Ben mi ineğim? Sen kafayı yemişsin." dedim.

"Genelleme yapıyordum ya kızma hemen." dedi sesini yumuşatarak, bir yandan da yavru köpek gözleriyle bana bakıyordu.

İç geçirdim ama bir yandan da sırıtıyordum "Şirinlik yaparak her şeyden kurtulabileceğini mi sanıyorsun sen?" diye sordum.

Yavru köpeğin yerini bir anda Sirius Ben-Çok-Çapkınım Black almıştı, saçlarını hafifçe savurduktan sonra konuştu "Bugüne kadar hep işe yaradı, o yüzden evet dememde bir sakınca olduğunu düşünmüyorum." dedi "Hatta yılların Slytherinlisi Natasha Cain'i düşürmeme bile yardımcı oldu –dahası var mı sence?"

"Parşömen beyinli," diye söylenmeye başlamıştım ki beni kendisine çekip öptü. Her ne kadar kısa bir öpücük olmuş olsa da ben yavaş yavaş gevşemeye başladığımı hissetmiştim. Dünden beri sinirlerimin yanı sıra vücudum da aşırı gerilmişti, üstüne bir de hipotermi geçirince her yanım tutulmuştu. Sanırım uyumadan önce kas gevşetici bir ilaç istemeye gitsem iyi olacaktı.

On beş dakika sonra kütüphaneye geçmiştik. Rose ve Lily, o gün kaçırdığım bütün konuları –Biçim Değiştirme, KSKS ve İksir derslerine girememiştim –bana anlattıktan sonra birlikte ödevlerimizi de bitirmiştik. Aslında düşündüğümde daha önce hiç böyle verimli ders çalıştığımı hatırlamıyordum, gerçekten de dersi dikkatli dinleyip derste anlatılanları düzgünce not alan birileri yanımda olduğunda fazlasıyla etkili oluyormuş. Elbette bunu kızlara da söylemiştim ve hafta sonları üç kişi beraber ödev yapıp çalışmayı teklif etmişlerdi bana –tabii ki de reddetmemiştim.

İki saat kadar bir süre sonra işimiz bitmişti ve sessizce kütüphaneden çıkmıştık. Tam merdivenlerde ayrılıyorduk ki Rose koluma yapıştı "Lils, sen Ortak Salon'a dön benim Tasha ile konuşmam gereken birkaç şey var."

Lily onayladı "Tamamdır. İkinize de iyi geceler." dedikten sonra yukarı çıkan merdivenlere yöneldi. Ben de soran bakışlarımı Rose'a yönelttim. Nasıl baktığımı görünce sağ elinin işaret parmağını tehditkâr bir şekilde suratıma doğrulttu.

"Sakın aptalı oynamaya kalkma, herkesi kandırabilirsin –hatta Sirius'u bile kandırabilirsin –ama beni kandıramazsın." dedi, ardından derin bir nefes alıp elini omzuma yerleştirdi "İyi değilsin, Natasha, hem de hiç iyi değilsin. Dün gece bir şeyler olduğunu tahmin etmek için dedektif olmaya gerek yok, bugün dersleri kaçırma nedeninin bir tek midenin bozulması olduğuna inanmıyorum. Merlin, aynaya baktın mı hiç? Gri Leydi'den tek farkın transparan olmaman!"

Tartışmanın manasız olduğunun farkındaydım, o yüzden kabullenmiş bir şekilde iç geçirdim "Pekala, sana her şeyi anlatacağım ama öncelikle Çapulcular'dan pelerini alman lazım –ısınma tılsımı yapıp bahçede otururuz."

Rose onayladı "Beni burada bekle, hemen geleceğim."

***

Hiç kimseye söylememeye yemin etmesi karşılığında Rose'a, dünden beri olan biten her şeyi anlatmıştım –hem de bütün ayrıntılarıyla. Okulumuzda şimdiden dört Ölüm Yiyen bulunduğunu öğrendiğinde bayılır gibi olmuştu, sonuçta babasını öldürenler de birer Ölüm Yiyen'di ve konu onlara geldiği zaman hala kendini kaybediyordu. Yine de bu konu hakkında ağzını açmayacağını söylemişti.

"Baban, Regulus'un aklına girdi demek ki." diye mırıldandı Rose, bir yandan pelerini oynatmamaya dikkat ederek yerdeki karlarla oynuyordu.

Yavaşça onayladım "Regulus'u tamamen kuklası haline getirmiş, bundan şüphem yok zaten ama Bella'yı çözemiyorum. Dün gece konuşmalarını duyduğumda beni hayatından atmak istediğini söylüyor ama bunu Cissy yüzünden yapamadığı için sinirli gibi konuşuyordu. Ama hastane kanadında ise eski Bella gibiydi –kız kardeşim olarak gördüğüm Bella gibi." dedim ve gözlerimi, karanlık gökyüzüne dikip derin bir nefes aldım "Rose, ben buna hazır değilim. Onları... kaybetmeye hazır değilim. Hele bu şekilde, benden uzaklaşarak gitmelerini, babamın akıllarını çelip onları benden almasını kaldıramam. Onlar... onlar benim ailemdi."

Yutkundum, birkaç kez yutkundum ama boğazımda oluşan yumru yok olmuyordu. Gözlerim de dolmuştu ve konuşmak için ağzımı açmamla beraber hıçkırıklara boğulmam bir oldu. Rose hiçbir şey söylemeden bana sıkıca sarıldı, ben başımı omzuna koymuş ağlarken o da sessizce sırtımı sıvazlıyordu. Sakinleştiğimi hissettikten sonra yavaşça geri çekildim.

"Ben... ne demem gerektiğini bilmiyorum. İlk defa seni teselli etmekten aciz olduğumu hissediyorum. Ama şu anda yaşadığın acıyı tahmin bile edemem." diye mırıldandı Rose, bir yandan da saçlarımı okşuyordu "Yine de kendine zarar vermeni istemiyorum, Tasha, dün gece neredeyse seni kaybediyormuşum ve ruhum bile duymamış –bu beni çok korkutuyor. Kırıldığın, savunmasız kaldığın zamanlarda içindeki diğer kızın kontrolü ele geçirmesine izin verdiğini biliyorum ama bir düşün –böyle durumlarda sonuç hiç iyi oldu mu bugüne kadar? Hiç senin zarar görmediğin bir son gördük mü?"

Burnumu çektim "Evet, Rose, haklısın ama ben savunmasız hissetmek istemiyorum. Ben sadece öfkemi boşaltana kadar etrafa yumruk atmak istiyorum çünkü gerçekten ama gerçekten çok sinirliyim. Kırıldım, evet ama bunun ötesinde öfkeme yenik düştüm. Yedi senedir aynı odada kaldığım, her şeyimi paylaştığım bir insanın beni silmesinin bu denli basit olduğunu fark etmek her şeyden önce bir öfke tufanına neden oluyor. Ve benim artık daha fazla içimde tutabilecek gücüm kalmadı." dedim, bir süre duraksayıp derin bir nefes aldıktan sonra Rose'un su yeşili gözlerine bakarak konuşmaya devam ettim "Her geçen gün, yaşadığım her kötü şey ile Riddle'a karşı olan direncim azalıyor. Kontrolü kaybetmeye başlıyorum."

Rose da kaşlarını çatmış bir şekilde beni dinliyordu "Ve sen direncini kaybettikçe o daha da güçleniyor, kontrolü ele geçirdiğinde de her zamankinden güçlü ve yenilmez hissettiğin için gitmesini istemiyorsun." diyerek söylediğim şeyi devam ettirdi.

Onayladım ve saçlarını geriye attım "Eskiden, geçen sene bütün her şey başlamadan önce, olduğum gibi güçlü olduğumu hissediyorum. Çünkü her geçen gün, öğrendiğim her yıkıcı gerçek ile daha da zayıfladığımın farkındayım. Eski Natasha Cain gibi değilim, Rose, en küçük şeyden yıkılıyorum artık."

Bunu söylemem sanırım Rose'u biraz sinirlendirmişti; hemen sırtını dikleştirip ellerini, omuzlarıma yerleştirdi "Sen zayıf değilsin, Tasha. Saçmalamayı kes. Son iki yıl içerisinde o kadar kötü şeyler yaşadın ki güçsüzleştiğini hissetmeni anlayabiliyorum ama bu, senin zayıf olduğun anlamına gelmiyor. Tam tersine bütün o korkunç, yıkıcı şeyleri yaşadıktan sonra bile eskisinden daha dik bir şekilde ayakta kalmayı, hayatını devam ettirmeyi başardın ve bu senin güçlendiğini gösterir."

Bir süre sessizlik oldu, rüzgarın uğultusu ve baykuş sesleri dışında hiçbir şey duyulmuyordu. Sessizce Rose'u izliyordum; pelerinin altından içeriye dolmayı başaran minik hava akımı, kızıl saçlarının dalgalanmasına ve formasındaki gri eteğin oynamasına neden oluyordu. Isınma tılsımından dolayı içerisi sıcaktı ve yanaklarının biraz kızarmasına neden olmuştu. Yavaşça ellerini, omuzlarımdan aşağı kaydırıp ellerimin üzerine koydu.

"Kendini küçümsemekten vazgeç artık, Tasha. Sen, bugüne kadar tanıştığım en güçlü kişilerden birisin ama bulduğun her fırsatta kendine haksızlık etmeye bayılıyorsun. Her şeyden önce kanına güvenmen lazım, ister beğen ister beğenme İngiltere'deki en güçlü büyücü soylarından ikisine bağın var ve kendini zayıf hissettiğin anda ilk olarak bunu düşünüp damarlarındaki saf güce tekrardan ulaşman lazım. Babandan nefret etmen, sana miras bıraktıklarını kullanamayacağın anlamına gelmiyor –Salazar Slytherin'in torunu olmaktan sonuna kadar yararlanman gerek bana kalırsa." dedi, nefesini düzenlemek için bir süre duraksadı ve ardından devam etti "Olur da Blackler seni üzmeye devam ederse, içindeki Slytherin'i onların üstüne sal gitsin –kaybedebileceğin ne var ki? Ama kendine zarar verme daha fazla, lütfen. Eğer sana bir şey olursa ben yaşayamam."

En son cümlesini duyduğumda ağzım açık kalmıştı, bunu Rose'dan duymak belki de uzun süredir ihtiyacım olan tek şeydi –beni koşulsuz seven bir arkadaşın bunu dile getirmesi. Konuşmaya çalışırsam sözcükleri bir araya getiremeyeceğimi biliyordum bu yüzden tek kelime etmeden ona sıkıca sarıldım. O an, tamamen içgüdüsel olarak, dudaklarımdan Çataldili'nde üç kelime dökülmüştü.

"Seni çok seviyorum."

***

Rose ile şatoya geri döndüğümüzde bir nebze olsun daha iyi hissediyordum ama Ortak Salon'a dönüp özellikle Regulus ile karşılaşmayı hiç ama hiç istemiyordum. Hazır sakinleşmişken bundan biraz daha yararlansam hiç fena olmazdı –sevgilimle vakit geçirebilirdim. Rose ile birlikte yedinci kata çıktık, Şişman Kadın portresine yönelmeden önce bana sıkıca sarıldı.

"Sana söylediklerimi sakın unutma," diye mırıldandı ve geri çekildi. Bana sıcak bir şekilde gülümsedikten sonra sekerek Gryffindor Ortak Salon'unun girişine gitti. Zaten birkaç dakika sonra da Sirius yanıma gelmişti. Lacivert polarının kapüşonunu geriye atarken kaşlarını çattı.

"Neden hala okul formasıylasın ki?" diye sordu.

Omuz silktim "Ortak Salon'a uğrama fırsatım olmadı ki." diye cevapladım ve elini tutup parmaklarımızı kenetledim.

"Nereye gideceğiz?" diye sordu beklentiyle. Gözlerimi devirdim.

"Hayır, İhtiyaç Odası'na gitmiyoruz, Black. O yüzden düşüncelerine sahip olsan iyi edersin." dedim, uyaran bir ses tonuyla "Astronomi Kulesi'ne gidelim."

"Ya senin şu Zihinbendar olma işin çok rahatsız edici." diye homurdandı "Neyse, gel hadi."

Tekrardan bir düzine merdiven çıktıktan sonra sonunda Astronomi Kulesi'ne varabilmiştik –elbette buz gibiydi ve yaptığımız ilk şey bir ısınma tılsımı olmuştu. Ardından sırtımızı duvara yaslayarak yere oturmuş ve yağan karı izlemeye başlamıştık. Kış mevsimi bana gerçekten de huzur veriyordu.

Sirius'un sesini duymamla ona doğru döndüm, yüz yüze gelerek oturacak şekilde olduğumuz yerde dönmüştük "Yine hipnotize olmuş gibi karı izliyorsun." dedi, hafifçe gülümsüyordu.

Ben de gülümsedim "Çok hoşuma gidiyor, ne yapayım?" dedim ve kahverengi buklelerimi suratımdan çektim "Geçen sene bu dönemleri hatırlıyor musun?" diye sordum.

Biraz düşündükten sonra onayladı, hatırladığı gibi dumanlı, gri gözlerindeki zümrüt yeşili parıltılar belirmişti "Senin kalbini çalmayı başardığım zamanlar, değil mi?" dedi, bir yandan da sağ elimi iki elinin arasına almış, parmaklarımla oynuyordu "Seni, binlerce yıldız ışığı altında öpmemi ister miydin?"

Tam bir şapşal gibi sırıttığıma emindim "O gün buna ne cevap vereceğimi bilmiyordum, aklımı öyle bir karıştırmıştın ki kime karşı ne hissettiğimden emin olamamıştım." diye mırıldandım "Çünkü sen, daha önce asla aklımdan geçmeyen ve geçmemesi gereken bir ihtimaldin –dürüst olmak gerekirse beni biraz da korkutuyordu."

Ellerini belime koyup beni yavaşça kendisine çekerken tek kaşını kaldırmış bir şekilde bana bakıyordu "Neden ki?" diye sordu.

"Yani sonuçta çok kötü bir ünün vardı ve benim de en çok korktuğum şeylerden biri kalbimi yanlış kişiye verip sonrasında kendimi, toparlanamayacak kadar darmadağın bir durumda bulmaktı." dedim, sağ elimi yüzüne götürüp yanağını okşamaya başlamıştım. Tıpkı annem gibi.

"Yani aslında haksız da sayılmazsın," diye mırıldandı Sirius "Ama bütün o duvarlarını zor da olsa geçip sana ulaşmayı başardım sonuç olarak –demek ki insanlar ünümü az da olsa abartıyorlarmış."

Güldüm "Sanmıyorum, Black, hayatımda gördüğüm en büyük başbelasının ve kızlar hep etrafında dört dönüyordu –ya da sen dönüyordun orasını bilemeyeceğim."

Gözlerini devirdiğini görünce daha da gülmeye başlamıştım "Sağol ya," diye homurdandı.

Dışarıdaki kar hızlanmaya başlamıştı, rüzgarın uğultusu kulaklarıma dolarken sol elimi de Sirius'un yüzüne yerleştirdim "Çünkü daha önce hiç aşık olmamıştın, şapşal. Bir süre sen de kendini korumaya çalışmıştın –yaz tatilini hatırlasana; bana olan bütün ilginin nedeninin, zor kız olmam olduğunu düşünüyordun. Yine de senin kabullenmen daha rahat oldu bana kıyasla."

"Merlin, beni çok uğraştırmıştın, Tasha." dedi Sirius, ardından bana doğru eğilmeye başladı "Ama sonunda birbirimizi bulduk ve bütün o yaşadığımız saçmalıklara değdi."

Uzunca bir süre sadece öpüştük, her zaman olduğu gibi o an kafamı kurcalayan her şeyi zihnimin ücra köşelerine göndermişti. Sirius'un kollarının arasındayken ve birbirimizi, sanki bir sonraki nefesimizden daha önemliymişiz gibi öperken diğer her şey önemini yitiriyordu. Sadece ikimiz kalıyorduk.

Geri çekildikten sonra sırtımızı, duvara yasladık ve sarılmış bir şekilde otururken tekrardan yağan karı izlemeye başladık. Sessizliği bozan Sirius oldu "Yılbaşı Balosuna birlikte gittiğimizde insanların verdiği tepkileri hatırlıyor musun?" diye sordu.

Kahkaha attım "Hatırlamaz olur muyum? Hayatımda o kadar eğlendiğim çok az an var –özellikle James'in asla inanamayan bakışları..." dedim "Bu sene sıra hangi balolarda?"

Sirius cevap vermeden önce biraz düşündü "Yanlış hatırlamıyorsam Sevgililer Günü için ve FYBS sonrası veda için olması lazım."

"Ay Sevgililer Günü biraz sakat sanki, etrafta Amortentialar uçuşuyor olacak." diye mırıldandım "O gün güzel kokan hiçbir şeyi yiyip içmemek lazım."

"Haklısın, başımıza boşu boşuna dert açmayalım bu sene herkes yeteri kadar gergin zaten. Gerek FYBS olsun, gerek Voldemort ve Ölüm Yiyenler olsun." dedi Sirius, ardından biraz duraksadı "Senin Slytherinliler neler yapıyor? Bu ara pek birlikte değil gibisiniz."

Yüzüm anında düşmüştü, kısık bir sesle cevap verdim "Onlar hakkında şu anda konuşmak istemiyorum, bütün modumu düşüyor."

Saçlarıma bir öpücük bıraktı "Üzgünüm, konuyu açtığımı bile unut."

Bir saat kadar birlikte oturup ondan bundan konuşmuştuk, konuyu beni üzecek yerlere çekmemeye özellikle dikkat ettiğinin farkındaydım ve açıkçası fazlasıyla hoşuma gitmişti. Sanırım önemsendiğimi hissetmeye ihtiyacım vardı, bu yüzden Rose ve Sirius'la geçirdiğim vakit bana ilaç gibi gelmişti.

Çok da geçe kalmak istemediğimiz için, malum gece yarısı Astronomi dersi olan sınıf olup olmadığını bilmiyorduk, dağılıp Ortak Salonlarımızın yolunu tutmuştuk, kafam bayağı bir hafiflediği için beni uyku basmaya başlamıştı ve onun kaçmasına fırsat vermeden yatakhanedeki odama ulaştığım gibi üstümdekileri bir kenara fırlatıp uyudum. Bella ve Cissy'nin nerede olduğuna bakmamıştım bile.

Rüyam aşırı saçma başlamıştı, sanki birisi bana uykumda gizlice ot alan çektiriyor gibiydi çünkü bu hayal gücünün başka bir açıklaması olamazdı. Elbette uzun süredir bu tip saçma bir rüya görmediğim için ne anlama geldiğini unutmuştum ve hatırladığımda her şey karanlığa bürünmüştü. Ama öncelikle ot çekmiş (!) Natasha'nın hayal gücünü biraz anlatmak istiyorum.

Gökyüzünden Mızmız Myrtlelar yağıyordu, hava durumunu sunucusu şu cümleyi kuruyordu: Güneşli, sıfırın altında kırk derece ve bol Mızmız Myrtle yağışlı bir hava var, şemsiyelerinizi yanınıza almanızı şiddetle tavsiye ederim. Hippogrifflerin üzerine binmiş ve uçarken dört bir yana Kabuluk fırlatan Burnuklar etrafta cirit atıyordu. Onun dışında Sirius, James ve Remus; Pettigrew'ı devasa bir kazana koymuşlardı ve Sıçan Yahnisi yapmaya çalışıyorlardı. Ben ise Rose ve Lily ile el ele tutuşmuştum ve kendi çevremizde deli gibi dönüyorduk –sanırsam amacımız merkezkaç kuvveti ile ilgili bir deney yapmaktı.

Dediğim gibi, böyle bir kafaya ulaşmak için büyücülerin kullandığı mavi otlardan çekmem şart yani.

İşte o an dank etti, ne zaman böyle deli saçması rüyalar görsem sonrasında bu dünya üzerindeki en nefret ettiğim insanla karşılaştığım. Bu düşünce aklımdan geçer geçmez rüya yok oldu ve geçen seneden beri bilmem kaçıncı defa hiçliğin ortasında ışık kaynağı olarak buldum kendimi. Elbette yaşadığım farkındalık dolayışla babam karşımda belirdiğinde şaşırmamıştım bu sefer.

"Yine ne istiyorsun?" diye sordum, sesim o kadar bıkkın çıkmıştı ki babamın bile kısmen şaşırdığına emindim. Ama onunla ilgili her şeyden gerçekten bıkmıştım artık. Özellikle Noel dönüşü yaşanan bütün o korkunç şeylerden sonra, babamın adını bile duymak istemiyordum artık.

Tek kaşını kaldırdı "Beni gördüğünde bana karşı olan nefretini kusmaktan vazgeçmişsin anlaşılan."

Derin bir nefes aldım "Gerçekten seninle ilgili her şey beni son zamanlarda çok yordu, baba, eğer yine gizemli şeyler söyleyip kafamı karıştırmaya geldiysen lütfen bırak da uyumaya devam edeyim."

Yaşam enerjimin düşüklüğünün ona zevk verdiğine yemin edebilirdim, resmen koyu renk gözleri parlamaya başlamıştı. Başını iki yana ağır hareketlerle salladı; koyu renk, dalgalı saçları da hareket etmişti "Bu gece uyku pek de sahip olduğun bir lüks değil, Natasha Riddle." dedi, kaşlarımı çatmıştım "Seni, ilk karşılaştığımız yerde bekliyor olacağım. Beni bul ve benimle yüzleş."

Dediği şeyi duyduğum anda ağzım bir karış açılmıştı, gözlerim şaşkınlıkla büyümüştü "N..Ne?" diyebildim sadece "Bu doğru olamaz."

"Tercih senin –ya kendi rızanla bu gece bitmeden bana gelirsin ya da bu işi zor yoldan hallederiz." dedi babam ve hafifçe sırıttı "Sonuçta geri döndüğüme göre, gerçek varis hala benim. Dostumuzun hangimize itaat edeceği çok açık bir şekilde ortada –şansını zorlamanı tavsiye etmem."

Babamın görüntüsü silikleşmeye başlamıştı ama o kaybolmadan önce öğrenmem gereken bir şey vardı "Seni kim içeri almış olabilir ki? Burada hiç kimse, arkadaşlarını bu denli büyük bir riske atıp seni Hogwarts'a alacak kadar kaçık değil!"

Babam, görüntüsü iyice şeffaflaşırken bakışlarını son kez benim zümrüt yeşili gözlerime dikmişti "Bunun cevabını biliyorsun, şu anda bile zihninde apaçık bir şekilde görebiliyorum. Şüphelerin boşa çıkmamış demek ki."

Ve bununla beraber, babamın görüntüsü hiçliğe karıştı.


Selamlarr

Evet, bana ne kadar kızsanız haklısınız ama gerçekten de olay şey değil "heh hadi bölüm atmayayım da kudursunlar eheheh" ben de kuduruyorum bölüm yazamadığımda çünkü inanın kafamı duvara sürtesim geliyor. Alman sistemi benim ilham perilerimi yedi ben bu teşhisi koydum dört senelik lise hayatımda, yani bir insan nasıl sadece sınav aylarında (bizde sınav haftası değil ayı oluyor -_-) yazmak için ilham bulabilir ki aklım ermiyor

Evet şu anda da sınav ayımın içerisindeyim lol

Ama ne olursa olsun bu hikayeyi bitireceğim o konuda şüpheniz olmasın, şu yedinci sınıftaki bölümleri bir yazabilsem sonrası akacak gibi zaten 90% planlı çünkü sadece bu ara kopuk, onu da kitap uzasın diye uzun tutmaya çalışıyorum

Hadi biraz hayatınızdan bahsedin uzun süredir yoktum yorumlarda boş yapalım biraz özledim sizleri ^-^

Her zamanki gibi oy ve yorumları unutmayın :)

Kisses :*

Continue Reading

You'll Also Like

23.1K 1.3K 8
güneşi ararken peşini bırakmaz ay * Eğer kaçırılan Alaz olsaydı ve Asi sokakta büyümeseydi. *Aslaz role reversal*
235K 8.9K 76
Ailesinden kalma küçük ve güzel pastanesiyle ilgilendiği sırada rastgele bir mafyadan gelen mesaj ile dalga geçip uğraşan bir kızın hikayesi
57.6K 2.7K 24
Yabani evrenindeki çiftimiz Asi ve Alaz'ın hayatları farklı bir şekilde kesişeydi, mesela Asi, Soysalan Üniversitesi'ne bomba gibi düşseydi, nasıl ol...
37.5K 3.7K 14
Madem kardeşimi istiyorsun, o zaman bana kardeşini vereceksin. Texting*