Asgarte 2.Kitap
Bölüm 34 - Ziyafetin Sürprizi
Güneş battıktan sonra yaklaşık iki saat geçmişti ki,Alhambra Kalesi Efendisinin köşkünü bir şenlik havası sarmıştı.
"Bir içki daha alır mısın Patron?"
Haydutlardan biri elindeki boş bardaktan içki içmeye çalışmaktan bıkmış olsa gerek, Patron'a içki isteyip istemediğini sormuştu.
"Bu kadar sarhoş olmasan daha iyi olurdu."
Patron zar zor ayakta duran bu adama keyifsizce baktı.İşaret parmağı ile itse,yere düşüp bir daha ayağa kalkamayacak kadar sarhoş olmuştu.
"Bırak içsin,Patron."
Patron omzunda hissettiği el ile birlikte arkasını döndü.Karşısında Büyük Patron'u görünce şaşırmıştı.
"Böyle giderse ayılmaları günler sürecek."
Patron endişeli bir şekilde söyledi.Kaleye her an saldırı gelebileceğini düşündüğü için telaşlıydı.
"Birkaç günden bir şey olmaz.Sen de tadını çıkarmaya çalışsan iyi olur."
Büyük Patron oldukça rahat davranıyordu.Bu rahatlığı da diğer insanlara yansıyordu.Kalenin yerlileri bile kendi aralarında olsa da eğleniyorlardı.Hatta dilenciler bile hayatlarında büyük ihtimalle bir daha göremeyecekleri bu ziyafete katılmışlardı.
Büyük Patron gülümseyerek etrafına baktı.Herkesin keyfi yerinde gibiydi.İşler beklediğinden daha iyi gidiyordu.
"Hey Büyük Patron.Bir içki ister misin?"
Sağından gelen sesle oraya döndü.Bir haydut elindeki bardağı kendisine uzatmıştı.
"Tabii."
Bardağı eline aldığı gibi boş olduğunu farketti.İçine baktığı zaman gerçekten de boş olduğunu gördü.
"Bunun içi boş."
Büyük Patron bardağı yeniden haydut'a uzatırken,haydut aniden yere yığılmıştı.Görünüşe göre bu da içkiyi fazla kaçırmıştı.
"Hey Büyük Patron!"
Bu sefer ses arkasından geliyordu.
"Ne oldu?"
Karşısında yine bir haydut ve elinde bir bardak vardı.
"İçkiler bitmiş."
Elindeki bardağı ters çevirerek içinde bir şey olmadığını göstermeye çalışıyordu.
"Demek öyle."
Büyük Patron etrafına bakınmaya başladı.Gerçekten de içkiler bitmiş gibi duruyordu.
"Bir şeyler taşıyacak kadar ayık mısın?"
Büyük Patron düşünceli bir şekilde sordu.Aslında kendi başına da taşıyabilirdi ama yanında birinin olması daha iyi olurdu.
"Bana güvenebilirsin."
Büyük Patron bundan biraz şüpheli olsa da kafasını salladı ve takip etmesini işaret etti.Köşkün kapısına kadar ilerledikten sonra yeniden haydut'a döndü.
"Han tarzı bir yer görmüştüm.Deposunda mutlaka içki bulunuyordur.Oraya giriyoruz."
Büyük Patron nereye gittiklerini haydut'a söylemişti ama bu haydut'un pekte umrunda değildi.Sadece içki almak istiyordu.
"Tamam Büyük Patron."
Dışarıya çıktıkları zaman çoktan ayın tepeye çıktığını gördüler.Hana doğru giderlerken Büyük Patron'un gözleri sürekli aya bakıyordu.
Yaklaşık olarak beş dakika yürümüşlerdi ki haydut hana vardıklarını söyledi.
"Deposu büyük ihtimalle arka taraftadır.Sen içeri gir bende depoya bakayım."
Haydut başını salladıktan sonra kapıyı açtı.
"İçerisi çok karanlık Büyük Patron."
Haydut beklediği gibi içeride ışık kaynağı bulamamıştı.Bu şartlar altında içeriyi görebilmesine imkan yoktu.
"Şuradaki tahta parçasını tut."
Büyük Patron eliyle yerdeki bir şeyi gösterdi.Haydut yere baktığı zaman ince ama uzun bir tahta parçası gördü.Büyük ihtimalle tahta bir kutunun kırılmış bir parçasıydı.
"Şimdi ne olacak?"
Haydut elindeki tahta parçası ile Büyük Patron'a bakmaya başladı.Şimdi ne olacağını aşağı yukarı tahmin edebiliyordu ama sarhoş olduğu için dikkatini pek toplayamıyordu.
Büyük Patron elini açarak tahtaya yaklaştırınca, tahta parçasının ucu alev alarak yanmaya başladı.
"Pek dayanmaz ama işini görür."
Haydut başını sallayarak onayladıktan sonra içeri girdi.Büyük Patron ise hanın etrafında dolanmaya başladı.
Biraz sonra yere açılan bir kapı gördü.Büyük ihtimalle burası depoydu.Elini attığı gibi kırarcasına kapıyı açtı.Sonuçta burası pek ihtiyaçları olacak bir yer değildi.Kapının kırılmasından kimse şikayet edemezdi.
Kapı ortadan kalkınca yere doğru inen taş merdivenler ortaya çıkmıştı.İçerisi karanlık olmasına rağmen Büyük Patron yanlardaki meşaleleri farketmişti.Göz ucuyla bakmasıyla birlikte her iki meşalede alev alarak yanmaya başladı.
Aydınlandığı için artık rahatça önünü görebiliyordu.Taş merdivenler birkaç metre aşağı iniyordu.Burası kesinlikle içkileri saklamak için yapılmıştı.
Yavaşça merdivenden inerek kısa koridoru geçti ve düşündüğü gibi içki mahzenine ulaştı.Birkaç tur atarak etrafa bakındı.Çok miktarda şarap vardı ama hepsi şişede olduğu için taşıması bir hayli zor olacak gibiydi.
"Hey Ron."
Büyük Patron duyduğu sesle birlikte etrafına bakındı.Bu kim olabilirdi ki?
"Sen misin Tron?"
Büyük Patron sorduktan sonra dikkat kesilerek etrafa bakındı.
"Evet,benim."
Tahmin ettiği gibi seslenen Tron olunca rahatladı.
"Ne istiyorsun Tron?"
Neden seslendiğini anlamamıştı.Her şey planına uygun gidiyordu.Belki de Tron'un tarafında yanlış giden bir şeyler vardı.
"Gerçekten planlarını uygulamaya devam edecek misin?"
Tron'un sesi bitkin ve üzgün geliyordu.
"Ne olursa olsun devam edeceğim.Bunu senin için yapıyorum."
Tron'un aksine Ron'un ses tonu kendinden emindi ve sesi gür çıkıyordu.
"Bunu yapmak zorunda değilsin Ron."
Tron üzgün bir şekilde konuşmaya devam etti.Sanki ona yük oluyormuş gibi konuşuyordu.
"Şunu yapmayı kes Tron!Yapmak zorunda olmadığımı biliyorum.Yapmak istediğim için yapıyorum."
Ron öfkeli bir şekilde sözlerini bitirdi.
"Gerçekten seni anlamıyorum Ron."
Tron bunu deyince Ron iyice öfkelenmişti.
"Üzerine bir sürü suç kalmışken,seni derinden sarsan bir ton gerçeği öğrenmişken ve seni savaşmaya zorlayan bir kaderle doğmuşken, bütün bunlara rağmen yalnız olmayı seçen seni de,ben anlamıyorum."
Ron bağırarak konuşmuştu.
"Belki de birbirimizi hiç anlamıyoruz Ron."
Tron'un bitkin ve üzgün gelen sesi artık ağlamaklı bir hal almıştı.
"Öyle demek istemedim Tron.Özür dilerim,ben sadece sana yardım etmek istiyorum."
Ron tam sözlerini bitirmişti ki haydut'un sesi duyuldu.
"Kimle konuşuyorsun Büyük Patron?"
Ron hemen kendini toplamıştı.
"Boşver!"
Ron sert bir ses tonuyla konuşunca, haydut ister istemez gerilmişti.
"Peki Büyük Patron."
Ürkek bir şekilde konuşan haydut meraklı bir şekilde etrafına baktı.Şişelerce şarap dışında bir şey göremiyordu.
"Burada sadece şarap var sanırım Büyük Patron."
Haydut etrafa bakınmayı bitirdikten sonra yeniden Büyük Patron'a döndü.
"Sen büyük bir şey bulabildin mi?"
Büyük Patron umursamaz bir şekilde sordu.Tron ile yaptığı konuşmadan sonra dikkati oldukça dağılmış ve gerilmişti.
"İki fıçı bira ve bir kasa şarap buldum."
Büyük Patron başını sallayarak memnun bir ifade ile haydut'a baktı.
"Bu gece için yeterli olurlar.Burayı daha sonrası için saklayalım."
Haydut başını sallayarak onayladı.Buradaki şaraplar şişede olduğu için böyle bir ziyafette kullanmak mantıklı değildi.
Haydut önden giderken, Büyük Patron içki mahzenine son kez baktı.
"Görüşürüz Tron."
Ron biraz mahçup bir şekilde konuştuktan sonra hızlı adımlarla dışarı çıktı.Haydut çoktan ön tarafa gitmiş gibi görünüyordu.
"Büyük Patron biraz ateş getirebilir misin?"
Haydut'un sesi üzerine Ron hanın ön tarafına yöneldi.Bir an önce ziyafete geri dönmek istiyordu.
Bir Saat Sonra...
İçkilerin gelmesi ile birlikte ziyafet ortamı yeniden eğlenceli bir hal almıştı.Haydutlar çoğunlukla sızıp kalmıştı.Sızmayanlar ise zar zor ayakta duruyordu.
Patron, kalenin yerlileri ile koyu bir sohbete dalmış gibiydi.İnsanlara meraklı bir şekilde bir sürü soru soruyordu ve cevaplarını not alıyordu.
"Onur konuklarımız sonunda geldi!"
Ron en önde yürüyerek gelirken hemen arkasından Prenses Eleonora,Lord Gareth,Alhambra Kalesinin Efendisiyle birlikte bitkin ve yaralı bir adam geliyordu.
Hepsinin ellerinde kelepçeler, ayaklarındaysa prangalar vardı.En arkadan gelen adamın vücudunun çoğu yeri sargılarla sarılmıştı.Özellikle yüzü çok kötü bir durumda gibi gözüküyordu.Gözleri dışında her tarafı sargıyla sarılmıştı ve bu sargılar yüzündeki kana bulanmıştı.
Ron'un sesiyle birlikte,herkes bakışlarını o yöne çevirmişti.Bu manzarayı gören kalenin yerlileri donup kalmıştı.Kalenin efendisi bir yana prenses ile birlikte lord da bu haydutların eline esir düşmüştü.
"Tanımayanlar için kısaca tanıtayım.Krallığın tek prensesi, Prenses Eleonora!"
Ron büyük bir coşkuyla ismini söyledikten sonra kalabalığa baktı.Göründüğü kadarıyla bir tepki bekliyordu.
"Artık alkışlayacak mısınız?"
Kalabalıktan beklediği tepki gelmeyince hayal kırıklığına uğramış bir ifade ile sordu.
Kalabalık buna çok şaşırmış olmasına rağmen alkışlamaya başlamıştı.Ron alkışları duyunca büyük bir gururla göğsünü kabarttı.Verdiği tepkilere kimse bir anlam veremiyordu.
"Sırada ise krallığın bir lordu olan, Lord Gareth.Pekte önemli biri değil."
Bir öncekinin aksine ruhsuz bir şekilde ve geçiştirerek söylemişti.Bu yüzden oradakiler ayak uydurmak için çok sessiz bir şekilde alkışladı.
Ron memnun olmuş bir ifade takınarak alkışlayanlara baktı.Ardından ise sıradaki kişiye döndü.
"Sıradaki kişi Alhambra Kalesinin Efendisi olan Lord Alhambra!"
Yine coşkulu bir şekilde söylemiş ve bakışlarını insanlara çevirmişti.Bunun üzerine insanlar kuvvetli bir şekilde alkışlamaya başlamışlardı.Ron yine memnun olmuş bir ifadeyle insanlara bakıyordu.
"Sırada ise çoğu kişinin inanamayacağı biri var.Onu daha önce çoğu kişi görmedi.Krallığın geleceği olduğuna inanılıyor.Karşınızda Prens Owairan!"
Ron bağırarak, şu ana kadar ki en içi içine sığmaz coşkusuyla birlikte Prens Owairan'ın ismini söyleyince herkes duraksadı.Ayakta kalmayı başaran sarhoş haydutlar bile şaşkındı.Halk zaten şok olmuştu.Patron'un elindeki not defteri ile kalemi düşmüş, ağzı açık kalmıştı.
Bu perişan haldeki yaralı kişi Alucard Krallığının tek prensi,Prens Owairan mıydı?
"Niye alkışlamıyorsunuz?"
Ron da şaşırarak kalabalığa bakmıştı.Kimse bir harekette bulunmuyordu.
"Pek iyi biri değilsin sanırım.Kimse senin geldiğine sevinmedi."
Ron üzgün bir şekilde Owairan'ın yanına geldi ve omzuna dokundu.Owairan acıdan ufak bir yakınma sesi çıkarınca, Ron aniden elini çekti.
"Benim hatam!Kusura bakma."
Ron'un yüzü düşmüştü.Beklediği coşkulu kalabalık yoktu.
"Büyük Patron?"
Ron arkasından gelen sese yöneldi.Patron şaşkın bir şekilde ona bakıyordu.
"Ne var Patron?"
Ron kendisine doğru meraklı bir şekilde yaklaşan Patron'a dikkatlice baktı.
"O gerçekten Prens Owairan mı?"
Patron inanamayarak sordu.
"Öyle olduğunu söylemedim mi?"
Ron soğukkanlı bir şekilde cevapladı.Aslında onunla dövüşürken Prens Owairan olduğunu bilmiyordu.Onu bir şövalye sanmıştı.Bu yüzden onu öldürebilecek epey güçlü bir saldırı yapmış ve oradan ayrılmıştı.Ardından askerler onu kale efendisinin köşküne getirdiği zamansa, Ron çoktan kalenin efendisini yakalamıştı.Askerlerden getirdikleri adamın Prens Owairan olduğunuysa o zaman öğrenmişti.
"Yine de duyduklarıma inanamıyorum.Onu ne zaman yakaladınız?"
Patron hala kulaklarına inanamıyordu.Prens'i hangi ara yakalamış olabilirdi ki?
"Kaleyi ele geçirdiğimiz gün.Sizin yanınızdan ayrıldıktan sonra kendisiyle karşılaştım.Pek nazik biri olmadığını söylemeliyim."
Ron büyük bir soğukkanlılıkla konuştuktan sonra arkasını döndü.Eleonora kendisine öfkeyle bakıyordu.Öte yandan Gareth bir hayli korkmuş gibiydi.Owairan, acılar nedeniyle sürekli dişlerini sıktığı için yüz ifadesi pek belli olmuyordu.Zaten yüzünün tamamı sargılarla kaplı olduğu için yüzünü görmek mümkün değildi.Lord Alhambra ise yaşlı biriydi ve sakince etrafa bakıyordu.Yaşadığı sürece kazandığı tecrübeler nedeniyle sakinliğini koruyabiliyordu.
"Böyle yaparsan ileride alnında kırışıklıklar çıkar."
Ron, Eleonora'nın yanında geldikten sonra parmağıyla alnına dokundu.
"İşte böyle daha iyi."
Ron parmağıyla bakışlarını düzelttiği Eleonora'ya baktı.Çatılmış kaşlarını parmağıyla yukarı kaldırmıştı.
"Bırak beni!"
Eleonora başını yana çevirerek bu hareketi yapmasını engellemişti.Yüzünde saf öfke vardı.
"Kibarca söylemen yeterliydi."
Ron üzgün bir şekilde arkasını döndü.Eleonora şaşırmıştı.Ron'un aklından neler geçtiğini veya nasıl biri olduğunu anlamıyordu.Amacını ve kim olduğunu da bilmiyordu.Bütün bunları yapma sebebi ne olabilirdi ki?
"Bu sabah size söylediğim şeylerde ne kadar ciddi olduğumu anlamış olmalısınız.Karşınızda gördüğünüz kişileri yakalayarak gücümün boyutunu da anlamış olduğunuzu düşünüyorum.Yine de o zaman dinlemeyenler için tekrar edeceğim."
Ron birkaç adım öne gelerek sözlerine devam etti.
"Alucard Krallığı artık var olmayı hak etmiyor.Güney Krallığı küllerinden yeniden doğarak Alucard Krallığı üstünde yükselecek.Ben, yani Ron Fire, Kadim Kral Gregor'un soyundan gelen Tron Ulukurt için bunu yapacağım.Güney Krallığı yeniden var olarak,eski günlerine geri dönecek!"
Önceki sefer insanlar bu denilenlere uçuk bir hayal olarak bakmıştı ancak, şu an karşılarındaki manzara sayesinde bunu gerçek olabilecek bir hayal olarak görmeye başladılar.
Öte yandan bundan ilk kez haberi olan dört kişi şok olmuştu.Özellikle Eleonora bir hayli sarsılmıştı.
"Sen ne demek istiyorsun?Tron için Alucard Krallığını mı yıkacaksın?Bunu yapabileceğini mi sanıyorsun?"
Eleonora öfkelenmişti ve bağırarak konuşuyordu.Bu denli öfkelenmesine sebep olan şey ne olabilirdi ki?Ron bunu hiç anlamamıştı.
"Madem bunu yapamayacağımı düşünüyorsun, o zaman neden bu kadar öfkelendin?"
Ron kendinden emin bir şekilde konuştu.Bu tavrı Eleonora'yı daha çok sinirlendirmişti.
"Senin gibilerin kendini bir şey sanması beni kızdırıyor o kadar!"
Eleonora yine bağırarak konuştu.Yine de içten içe aklını bazı düşünceler kurcalıyordu.Üstelik şu an bu duruma tek öfkelenen ve karşı çıkan kendisiydi.Diğerlerine bakınca bir hayli şaşırdı.Gareth bir hayli şaşkındı ve korkuyordu.Lord Alhambra ise düşünceli görünüyordu.Abisi Owairan ise zaten acılarıyla boğuşuyordu.
"Benim gibilerin kendini bir şey sanması mı?Hiç uğraşmadan seni ve bir lordu esir aldım.Doğru düzgün silahı ve zırhı olmayan adamlarımla birlikte bir kaleyi ele geçirdim.Krallığın geleceği olan Prens Owairan'ı zorlanmadan ölecek duruma getirdim.Sadece sözlerimle bir kalenin lordunu teslim olmaya zorladım."
Ron birkaç adım ilerleyerek Eleonora'nın dibine geldi.
"Öte yandan sen sadece konuşarak, bana kendimi ne sandığımı soruyorsun.Asıl sen kendini ne sanıyorsun!"
Ron sözlerini bitirdikten sonra arkasını dönerek köşkten çıktı.İlk kez bu denli öfkeli gözüküyordu.
---------------------------------------------------------
Pazartesi günü bölüm atmadım ama zaten pazartesi günü gelecek bölümlerin ekstra olduğunu söylemiştim.Asıl bölüm günlerimiz perşembe olarak kalacak ve mutlaka her perşembe bir bölüm gelecek.Yani her hafta en az bir bölüm kesin gelecek.Ama dediğim gibi fazlası ekstra oluyor.
Öte yandan verdiğiniz vote(oy) sayıları bir hayli düşük kalıyor.Bazıları okuyor ama vote falan vermiyor.Bu da kitabın önerilmesini etkiliyor.Yorum yapmasanız bile en azından oy vermenizi istiyorum.
Okuyanların sadece onda biri vote verince kitap için pek iyi olmuyor bu durum.
Pazartesi günü için bir bölüm hazırladım.Yani haftaya iki bölüm göreceksiniz.
O zaman veda vakti.Bir sonraki bölümde görüşmek üzere.
*****
1905
*****