Good Night Hoseok | Hoseok

By mitsurine

130K 13.3K 14.8K

"Ve bu gecede kalbimde seninle uyuyacağım." More

ʟɪᴀʀ ʟɪᴀʀ
ᴜɴᴀɴsᴡᴇʀᴇᴅ
ʙᴀᴄᴋɢᴀʀᴅᴇɴ
sᴄᴀᴘᴇɢᴏᴀᴛ
ᴀᴄᴄᴏᴜɴᴛ ᴅᴀʏ
ᴍᴏᴏɴʟɪɢʜᴛ
ɪᴄᴇ ʜᴇᴀʀᴛs
ᴄᴏʟᴅ ɴɪɢʜᴛ
ᴘᴀᴘᴇʀ ᴄʀᴏᴡɴ
ʙᴀᴅ ʜᴀʙɪᴛs
ʜᴀᴘᴘʏ ᴅᴀʏ
sᴛʀᴏɴɢ ʀᴇᴀsᴏɴ
sʟᴇᴇᴘʟᴇss ʜᴏᴜsᴇ
ᴘʀɪɴᴄᴇss ᴄᴀᴋᴇ
ᴄʟɪғғ ᴄᴏʀɴᴇʀ
ʙʀɪɢʜᴛ ɢʀᴀss
ᴅᴏᴏʀs ᴄʟᴏsᴇᴅ
ᴡʜᴏ ᴀʀᴇ ʏᴏᴜ?
ᴍʏ ᴛʀᴜᴇ ʜᴇᴀʀᴛ
ᴍɪᴍɪ x ʏᴏᴏɴɢɪ
ᴛᴡᴏ ʙᴏʏs
ғᴀᴋᴇ ᴡɪɴᴅ
ʙʟᴜᴇ ᴡᴀᴠᴇ
ʟᴏsᴇ ᴛʜᴇ ɢᴀᴍᴇ
sᴀᴅᴅᴇsᴛ sᴏɴɢ
ᴏᴘᴇɴ ʏᴏᴜʀ ᴇʏᴇs
ᴜɴᴅᴇʀᴡᴀᴛᴇʀ
sᴍᴀʟʟ ᴘɪʟʟ
sᴛᴏᴘ ᴛʜᴇ ʀᴀɪɴ
ʜᴏᴘᴇ ʙᴇɢɪɴs
sᴏʙᴇʀ ᴍɪɴᴅ
sᴛᴏʀᴍ ᴠᴀʟʟᴇʏ
ʙᴜᴛᴛᴇʀғʟɪᴇs
ᴍᴀᴋᴇ ɪᴛ ʀɪɢʜᴛ
ʙʟᴏᴏᴅ ᴀɴᴅ ʙᴏɴᴇs
Final
and the end
Teşekkürler ft. Delilah

ʟɪᴛᴛʟᴇ ʀᴇᴠᴇɴɢᴇ

9K 594 379
By mitsurine


Seni gidi küçük yalancı, gözlerinde gerçekler saklı.

Terli olan ellerimi tekrardan eteğime sildim. Normalde terlemeyen ellerim bugün her şeye inat beni zorluyordu.

Cebimdeki CD ise patlamak üzere olan bir bomba gibiydi. Hatta şimdiden patlamış ceketimin cebinde yanıyormuş gibi hissediyordum.

İstemsizce elim cebime gittiğinde elime değen yuvarlak cismin olması gerektiği gibi yanmadığını orada öylece durduğu anlamam kısa sürmüştü.

Bugün ayrı bir performansla saçmalıyordum. Cebimdeki cd'yi beynimin ücrâ köşelerinden birine yollayıp gözlerimi önümde meydana gelen hengâmeye çevirdim.

Her ne kadar gergin gözükmemek için kendime mukayet olsamaya çalışsamda sürekli kıpırdanıp durmam her şeyi bozuyordu.

Bütün bunlar bugünkü bütün bu rahatsız edici şeylerin bir kısmıydı.

Yanımda oturan ve maçtan bir saniye bile gözünü ayırmayan çok sevgili arkadaşımda bunu farketmiş olacakki gözlerini sahadan ayırmadan konuştu.

Çünkü eğer gözlerini sahadan ayırırsa oyuncu çocuklardan biri kayboluverirdi.

"Gerçekten artık kıpırdanıp durma! Bu kadar heyecanlı olmana anlam veremiyorum basket maçlarındanda nefret edersin aslında."

Ona doğru kafamı çevirdiğimde hâlâ dikkatlice maçı izliyordu ya da şöyle söyleyeyim şu an sahada koşturan sarı kafa, suratsız, ismi lazım değil birini takip etmeye çalışıyordu.

Evet o çocuğu sevmiyordum.
Ama galiba Mimi hoşlanıyordu.

Saçma sapan insanlar seçmede Mimi çok yetenekliydi. Bense saçma ve gereksiz insanlar tarafından seçilmekte. İkimizde ayrı ayrı kulvarlarda muhteşem bir şansa sahiptik.

Bunların hepsini küçükken yan villada oturan yaşlı, sevimsiz teyzenin köpeğine bağlıyordum. Kesinlikle kuyruğuna teneke bağlamamalıydım.

Bütün bunlar onun suçuydu.

Mimi'ye sorduğu sorunun cevabını, niye tepişip durduğumu, ellerimin neden terlediğini ve neden içime oturmuş kocaman bir fil olduğunu söylemek isterdim ama söyleyemedim. Oda maçtan gözünü ayırıp bir cevap istemedi.

Tekrardan saatime baktım. Maçın bitmesine 2 periyot kalmıştı. Benim son periyotta dışarı çıkmam ve yanlışlıklara yer vermediğim hayatıma bir çizik atmam lazımdı.

Bu aklıma gelince mümkünmüş gibi biraz daha kıpırdanmaya başladım. Yanımdaki sarı saçlı radarın fark etmemesi için ellerimle dizlerimi tutuyor bir şekilde kendimi önlemeye çalışıyordum.

Bu kadar abartmamam lazımdı neden 6 yaşında çişi gelmiş bir çocuk gibi davrandığımı bilmiyordum.

İçimden 100'e kadar sayma kararı aldığımda 30'a geldiğimde çoktan yine eski tedirgin halime dönmüştüm.

Ve tırnaklarımı kemirmemek için savaş veriyordum. Kim olduğunu bilmediğim biri basket attığında salonda bir cümbüş oldu. Bende ilgilenmediğim belli olmasın diye alkışlamaya başladım.

Önümde oturan bir kaç kişi garipçe bana baktığında gülümsemeye çalıştım. Onlarsa kafalarını iki yana sallayıp önlerine döndüler.

Mimi hâlâ alkışlamakla meşgul olan ellerimi tutup yavaşça onları indirdi.

"Jiho.."

Adımı sızlandığında ne var anlamında başımı iki yana salladım.

"Basketi biz değil karşı takım attı o yüzden artık alkışlamayı kesss.."

Kes cümlesini üstüne bastırarak söylemesi ellerimi hızlıca indirmeme sebep oldu.

Etrafıma bakınıp sıkıntıyla başımı eğdim. Normalde olsa utanabilirdim fakat şu an utanmak kafama takacağım son şeydi.

Mimi homurdanmaya devam ediyordu.
"Bugün çok garipsin, gerçekten. Hem de çok garip."

Biliyorum.

Daha fazla garip gözükmemek adına sessizce etrafa bakınmaya başladım, gözüm karşı tribünde arkadaşlarıyla gülüşen kızıl saçlı kıza takıldı.

Kızıl saçları adeta bütün salonda parlıyor ve ben burdayım okulun diğer sürtükleri hepiniz şimdiden kaybettiniz diyordu.

Soojin gayet mutluydu her zamanki gibi mutlu ve özgür hiç bir şey umurunda olmayan umursamaz ve pervâsız.

Arada gülmesi duruyor yanındaki çocuklardan biri kulağına bir şeyler fısıldayıp onu tekrar güldürüyordu.

Mutluydu şu anlık.

Tabii ki de onu kıskanmıyordum. Çok ayrı taraflardaydık.

O güzeldi hemde fazlasıyla kendime çirkin demiyordum ve okulumda olan diğer şanssız kızlara. Ama Soojin her konuda herkesden öndeydi.

Çarpıcı ve tehlikeli bir güzelliği vardı. Ve bu da okuldaki bütün kızları çemberden itiyor bütün gerzekleride tek tek Soojin'e çekiyordu.

Tek güzellik konusundada değil karakter olarakta ters kutuplardaydık. Eskiden benzediğimizi düşünürdüm eskiden...

O insanların zayıflığından mutsuzluğundan beslenirdi.

Onun gibi değildim ve onu kıskanmıyordum.

Hem insan eski bir dostunun mutluluğunu neden kıskanırdı ki?

Elbette kıskanmazdı.

Tabii bu eski dostu ona güvenin ve dostluğun kocaman, tehlikeli, karanlık bir çukur olduğunu öğretecek sağlam bir kazık atana kadar.

İşte bu benim gibi tek istediği normal kızlar gibi liseyi bitirip istediği üniversiteye gitmek olan, bir kavanoz turşuyu görünce gözü dönen, korku romanları okuyup geceleri kafasını nefessiz kalsada battaniyenin altından çıkarmayan bir kız için büyük hem de çok büyük bir sorundu.

Ve bu sorun artık benim boynuma bir diken gibi batmaya başlamıştı.

Gecelerce bunu yapmanın doğru olup olmadığı hakkında uzunca düşündüm. Onun canını yakmanın benim içimdeki kini kurutup kurutmayacağını da.

Aldığım cevap ise koca bir evet oldu.

Ya da kendimi bir seferliğine kandırmak işime geldi. İçimdeki kötü taraf bunu yaptıktan sonra benden uzaklaşacağını söylüyordu. Ve bende ona inanıyordum.

İçinde bulunduğum düşünce karmaşasından beni Mimi çıkardı.
Yine ve yine konuşurken bana bakmıyordu.

"Şu çantana koyduğumuz kolaları uzatsana."

Kafamı yana çevirerek bir süre ona baktım bir şey söylemediğim ve kolaları çıkarmak için bir eylemde bulunmadığım için bana bakıp kafasını salladı.

"Ne, ne bakıyorsun öyle?"

Gözlerimi kapatıp derin bir nefes aldım.

"Sinemada falan değiliz biliyorsun değil mi? Maçın başından beri istemediğin şey kalmadı mısır, kek, lolipop şimdide kola."

Ağzını yamultup kolunu omzuma attı diğer eliyle ise çenemden tutup kafamı sahaya çevirdi.

"Benim ne yediğimi bırak şimdi Jiho. Acaba sen maç başladığından beri sahaya bakıyor musun? Sinemadan daha güzel şeyler izliyoruz burada."

Göz devirmek için kendimi fazla halsiz hissediyordum. Kafamı elinden kurtarıp omuzumdaki kolunu aşağı indirdim.

"Bakıyorum zaten ama tek gördüğüm terli oğlanlar oldu mu?"
Ve devam ettim.
"Ve bu arada ne bu haller seni tanımasam erkek avcısı falan olduğunu düşüneceğim."

Dediğim şey üzerine gözlerini kocaman açıp elini ben mi dercesine göğsüne koydu

"Ben! Erkek avcısı?"

Tam mantıklı bir şey diyeceğini düşünmüştüm ki Mimi beni yine yanılttı.

"Ben sadece ileri seviyede güzel yüze ve tırnak içinde fiziğe sahip bir takım erkek arkadaşları tespit edip senin gibi erkeklerden bi haber olan..-"

Elimle ağzını kapattım.
"Bence bu kadar yeter hiç söylemedim say."

Kafasımı sahaya çevirdiğimde tekrar bana döndü.
Pes etmiyordu.

"Ben sadece senin gibi erkek namına babasından başka bir canlıyla fazla muhatap olamamış saf arkadaşımın ufkunu açmaya çalışıyorum."

Ona çantayı kucağına hızlı bir şekilde atarak karşılık verdim.

"Ben bu okulda erkeklerlede konuşuyorum Mimi."

Mimi sırıtarak sordu
"Kimle peki?"

Güzel soru Mimi aferin omuz silkerek parmaklarımla saymaya başladım.

"Changgu.."

Saydığım parmağıma vurdu.
"Saçmalama onu sayıyor musun?"

"Neden o benim arkadaşım."

Göz devirip eliyle devam et işareti yaptı.

Devam et Jiho evet.

"Imm biyoloji derslerinde yanıma oturan çocuk var adı şeydi.."

Ve Mimi şimdide tek kaşını kaldırdı sayın seyirciler Jiho pes etmek üzere.

Ve etti de.

Arkama yaslandığımda Mimi kazanmışlığın verdiği gururla sırıtıp arkasına yaslandı.
5 dakikalığına unuttuğu maçına hemen geri döndü.

"Acılı ramen ve test kitabı yakışıklı çocuklardan daha sempatik," diye mırıldandığımda yüzünü buruşturup bana bir şey söylemek için ağzını açtı fakat atılan sayıyla ayağa fırlamıştı.

Mimiyle uğraşırken vaktin geçtiğini anlamamıştım. Saatime baktığımda son periyot moladan sonra başlayacaktı.

Koç mola düdüğünü çalmıştı bile. Saatimden başımı kaldırıp son kez Soojin'e baktım.

Ekranı iyi izle Soojin çünkü birazdan kaçırmak istemeyeceğin şeyler izliyeceğiz.

Son kez cebimdeki CD'yi kontrol ettikten sonra göz ucuyla Mimi'ye baktım. Bana bakmadığını görünce ani bir haraketle elimi karnıma götürdüm ve yüzümü buruşturdum.

Çok klişe bir numara olsada Mimi'nin inanmayacağına ihtimal vermiyordum.

İki büklüm olduğumda Mimi beni tabi ki de fark etmedi. Bu sefer sesli bir şekilde sızlanmaya başladım.

Sonunda çıkardığım saçma seslerden dolayı beni fark ettiğinde hafifçe bana doğru eğildi.

"Jiho bir sorun mu var?"

Tabi ki de var Mimi birazdan Soojin'in canını yakacak bir videoyu gizlice 6.kattaki depodan buradaki büyük ekrana aktaracağım. Tabii ki de bir sorun var.

"Öğlen yediğimiz sosisli dokundu heralde midem... kötü."

Her ne kadar yalan olsada heyecandan midem kasılmaya başlamıştı yani bir nevi yalan sayılmazdı.

Mimi bedenini iyice bana döndürdü. Ve ne yapacağını bilemez bir şekilde bir bana bir sahaya bakmaya başladı.
Sonunda beni tuvalete götürmek aklına gelmiş olacakki kısa saçlarından bir tutamı kulağının arkasına itip konuşmaya başladı.

"Tamam sakın kusma hadi kalk tuvalete gidelim ya da revire."

Onun kolumu tutmak için kalkan elini yavaşca indirdim.

"Hayır hayır iki dakika lavaboya gidip gelirim sen kal zaten birazdan maç biter."

"Ama.."

Başka bir şey söylemesine izin vermeden ayağa fırladım ve hızlıca insanların önünden ilerlemeye başladım.

Mimi'nin arkamdan boş gözlerle baktığını hissediyordum. Sana söylemek isterdim Mimi her şeyi ama üzgünüm.

Koşar adım salondan çıktıktan sonra kapının önünde durup şakaklarımı ovdum. Bu kadar gürültüden sonra sessizlik başımı döndürmüştü.

Yanımdan geçen birkaç kişi bana anlamsızca bakıyorlardı. Şu an yüzümün kireç gibi olduğuna yemin edebilirdim ve de her an kusmaya hazır gibi.

Onlara "Ne var hiç okulun kızıl cadısına komplo kuran kız görmediniz mi?" diye bağırmak istiyordum.

Ama vaktim yoktu. Koşar adım merdivenleri çıkmaya başladım. Yanımdan tek tük öğrenciler geçiyordu. Büyük ihtimalle maça gitmemişlerdi. Zaten normalde bende asla gitmezdim.
Sınıfta sıranın altında çizgi roman okumak topun peşinde koşan oğlanları izlemekten daha heyecan vericiydi. Her şey bugüne özeldi.

Etrafta azda olsa öğrencilerin olması benim için iyiydi. Dikkat çekmeden depoya çıkabilirdim. Son kata geldiğimde merdivenleri yavaş çıkmaya başladım bir yandan da saatime bakıyordum.
Son 5 dk kalmıştı.

6. Katın merdivenlerinin önüne geldiğimde istemsizce durdum.
Önümde bir kaç basamak vardı. 6.kat aslında tam bir kat sayılmazdı. Terasa çıkmak için yapılan ek bir kat gibiydi. Bir deposu vardı ve bir penceresi birde terasa açılan kapısı. Kat dediğim bunlardan ibaretti.

Nefes alıp ceketimi düzelttim ve etrafıma bakındım kimse yoktu.

Şu anlık.

Sert adımlarla kalan bir kaç basamağı çıkmaya başladım. Ayak seslerim yankı yapıyordu.

Bu bir çeşit kendimi motive etme şeklimdi ama şu an bunun pekte mantıklı olmadığını düşünüp tavşan gibi zıplayarak ilerledim. Ve sonunda depo kapısına ulaştım.

Bir hırsız gibi hızlıca kapı kolunu çevirip içeri girdim. Ve hemen arkamdan kapıyı kilitledim.

Havaya kalkan tozlarla küçük çaplı bir boğulma geçirdikten sonra elimi 2 kere havada sallayıp öksürdüm.

Aşağı eğilip sabah koyduğum laptobumu çıkardım. Vaktim kalmadığı için çok hızlı davranıyordum. Hemen oradaki raflardan birine laptobumu koydum ve başlatma düğmesine bastım.

Bu işimi kontrol odasında da yapabilirdim belki ama bana yardım edip oradaki görevlileri oyalayacak ya da arkamı kollayacak dizilerdeki gibi yakışıklı erkek arkadaşlarım yoktu ve bende o kadar cesur değildim.

Yüzüme gelen ışıkla bilgisayara döndüm ve cebimdeki cd'yi çıkardım. Umarım Felix'in dediklerini yapabilirdim. Tek tek dediği şeyleri uygulamaya başladım.

En küçük bir sorunda cd'yi kırıp Mimi'nin yanına gidebilir ve hiçbir şey olmamış gibi onunla kola içebilirdim.

Ben senin gibi değilim Soojin. İnsanlara zarar vermek beni korkutuyor.

Ekranda beliren işlemi onaylıyor musunuz yazısıyla elim havada kaldı. Şu ana kadar yaptığım paniğin bir hiç olduğu kanaatına varmıştım.

Ekranda olan yazıyı okuyana kadar kalbim gayet normal atıyormuş gibi geliyordu.

Eğer tereddüt edersem bırakıcağımı biliyordum. Bende etmemek için düşünmeden tuşa bastım.

Üzgünüm senin kadar kötüymüşüm Soojin.

Bir kaç adım geriye gidip olduğum yere oturdum. Kollarımla dizlerimi sarıp beklemeye başladım.

Buraya çivilenmiş gibiydim. Şimdi içimdeki filin kalkması gerekmiyor muydu?
Fakat ben daha da ağırlaşmıştım. Belki de rahatlamanın verdiği bir histi bu ya da...

Başka birşeylerin...

Pişman mıyım?
Şu anlık hayır.

Peki olacak mıyım?
Şu anlık onada hayır.

Kafamı iki yana sallayarak kendime daha sonra düşünme fırsatı tanıdım ve ayağa kalktım. Eteğimdeki tozları silkeleyerek eşyalarımı toplamaya başladım.

Aşağıya Mimi'nin yanına inmem ve herkes gibi kargaşayı izlemem lazımdı.

Cd'yi ve laptobumu koltuğumun altına sıkıştırdım.
Aceleyle kilidi çevirip kapıyı açtım.

Hemen aşağı inip laptobumu dolabıma sıkıştırmam, daha sonra Mimi'nin yanına gidip zaten bildiğim şeyi bana anlatmasını dinlemeliydim.

Fakat kapının ağzından bir adım dahi atamadım.

Bana bakan bir çift dumanlı göz, sadece adım atmama engel değildi. O an nefesimi bile kesebilecek nitelikteydi.

Sigarasını parmakları arasına narince yerleştirmişti.
Bu görüntüye zıt bir şekilde saçı ve kravatı o kadar düzgündü ki elinde silah dahî olsa bütün yanlışlıkları unutturabilirdi.

Sanki doğru ve yanlış bir araya gelmiş karşıma dikilmişti.

Gözlerini bir an bile gözlerimden çekmeyip inatla içine içine bakıyor, beni kaçmam gereken bir vakitte yanıltarak hipnotize ediyordu.

Koltuğumun altındaki cd yere düşüp bir kaç kere sektiğinde ürperdim.

Gözlerini benden çekip önce koltuğumun arasında olan laptoba daha sonra da yerdeki yeni durmuş cd'ye baktı.

Her şeyin biraz daha basit olabileceğine inanmıştım.

Planlarımın yüzde birinde bile olmayan Jung Hoseok'la karşılaşana kadar.

Ve bence Jung Hoseok'ta bu planların yüzde birinde bile olmadığını çok iyi biliyordu.



Merhabalar umarım ilk bölümü beğenmişsinizdir.

Bu benim ilk hikayem lütfen onu sevin ve destekleyin.

-sevgilerle


Hoseok'un gamzelerinde boğulmanız dileğiyle.

Continue Reading

You'll Also Like

21.4K 2.4K 33
Tamamlandı- "Areum.. İsminin hakkını veriyorsun." '011723'
262K 20.5K 38
" Merhaba, ben Pelin Akçay. Başkomiser Pelin Akçay. Memnun oldum. " Pelin ebeveynlerinin ani ölümü sonrasında, yas tutmaya bile vakit bulamamıştı...
610K 67.5K 40
çapkın bir omega olan kim taehyung, kızgınlıklarını geçirmek için gözüne alfa jeon jungkook'u kestirir
kca By kryz

Fanfiction

107K 7.5K 16
jeongguk: KCA adayı olmuşuz aday haberi haricinde yazılanlar ve yorumlar kurgudur. 2 - #lisa 190619