Maça Kızı 8

By dpamuk

165M 7.1M 24.5M

"Verdiğim acıyı silebilmek için her bir saç telini öpmek istiyorum," dedi. Önce nefes almayı bıraktım. "Ama... More

Tanıtım*
1.Bölüm
2.Bölüm
3.Bölüm
4.Bölüm
5.Bölüm
6.Bölüm
7.Bölüm
8.Bölüm
9.Bölüm
10.Bölüm
11.Bölüm
12.Bölüm
13.Bölüm
14.Bölüm
15.Bölüm
16.Bölüm
17.Bölüm
18.Bölüm
19.Bölüm
20.Bölüm
21.Bölüm
22.Bölüm
23.Bölüm
24.Bölüm
25.Bölüm
26.Bölüm
27.Bölüm
28.Bölüm
29.Bölüm
30.Bölüm
31.Bölüm
32.Bölüm
33.Bölüm
34.Bölüm
35.Bölüm
36.Bölüm
37.Bölüm
38.Bölüm
39.Bölüm
40.Bölüm
41.Bölüm
42.Bölüm
43.Bölüm
44.Bölüm
45.Bölüm
46.Bölüm
47.Bölüm
48.Bölüm
49.Bölüm
50.Bölüm
51.Bölüm
52.Bölüm
53.Bölüm
54.Bölüm
55.Bölüm
56.Bölüm
57.Bölüm
58.Bölüm
59.Bölüm
60.Bölüm
61.Bölüm
62.Bölüm
Yılbaşı Özel Bölümü*
63.Bölüm
64.Bölüm
65.Bölüm
66.Bölüm
67.Bölüm
68.Bölüm
69.Bölüm
70.Bölüm
71.Bölüm
73.Bölüm
Bayram Özel Bölümü*
74.Bölüm
75.Bölüm
76.Bölüm
77.Bölüm
78.Bölüm
79.Bölüm
80.Bölüm
81.Bölüm
82.Bölüm
83.Bölüm
84.Bölüm
85.Bölüm
86.Bölüm
87.Bölüm
88.Bölüm
89.Bölüm
14 Şubat Özel Bölümü*
8 Mart Özel Bölümü*
Maça Kızı 8 Ailesi'ne*
Geçmiş Hikaye*
90.Bölüm
91.Bölüm
92.Bölüm
93.Bölüm
94.Bölüm
95.Bölüm
Bayram Özel Bölümü - II*
96.Bölüm
97.Bölüm
98.Bölüm
99.Bölüm
100.Bölüm
101.Bölüm
102.Bölüm
103.Bölüm
104.Bölüm
105.Bölüm
106.Bölüm
107.Bölüm
108.Bölüm
109.Bölüm
110.Bölüm
111.Bölüm
112.Bölüm
113.Bölüm
114.Bölüm
115.Bölüm
116.Bölüm
117.Bölüm
118.Bölüm
119.Bölüm
120.Bölüm
121.Bölüm
122.Bölüm
123.Bölüm
124.Bölüm
125.Bölüm
126.Bölüm
127.Bölüm
128.Bölüm
129.Bölüm
8*
18 Ağustos'un Devamı*
Son Perde*
8 Kasım 2017*
Yıldız Tozu*
130.Bölüm
131.Bölüm
132.Bölüm
133.Bölüm
134.Bölüm
135. Bölüm
136.Bölüm
137.Bölüm
138.Bölüm
139.Bölüm
140.Bölüm
141.Bölüm
142.Bölüm
143.Bölüm
144.Bölüm
145.Bölüm
146.Bölüm
147.Bölüm
148.Bölüm
149.Bölüm
150.Bölüm
151.Bölüm
152.Bölüm
153.Bölüm
154.Bölüm
155.Bölüm
156.Bölüm
157.Bölüm
158.Bölüm
3 Yıl, 1 Ay Sonrası*
159.Bölüm
160.Bölüm
161.Bölüm
162.Bölüm
163.Bölüm
164.Bölüm
25 Eylül 2018*
165.Bölüm
166.Bölüm
167.Bölüm
168.Bölüm
169.Bölüm
170.Bölüm
171.Bölüm
Güneşçiçeği*🌻
Güneşçiçeği*🌻🌻
172.Bölüm
173.Bölüm
174.Bölüm
175.Bölüm
176.Bölüm
177.Bölüm
178.Bölüm
179.Bölüm
180.Bölüm
181.Bölüm
182.Bölüm
183.Bölüm

72.Bölüm

988K 41.1K 163K
By dpamuk

Bir sonraki bölüm, nasipse tam bir hafta sonra, bizim evrenimize göre Nazlı'nın doğum gününde💚

Maça Kızı 8 ile geçen günleriniz için minnettarım. Yorumlarınız ve mesajlarınız içimi kıpır kıpır ediyor. Mutlu oluyorum!

Hala soran var; instagram hesabımız "macakizi8" 🤗

Lütfen oy vermeyi unutmayın...

Sizi çoooooook seviyorum! 🙏🏻♥️

♠️

"Hadi iyi geceler güzelim," diye seslendi Anıl.

"Sikeceğim gelmişini geçmişini, çok az kaldı," diye mırıldandı Bora. Şaşkınlıkla ona döndüğümde, sıkıntılı bir nefes verdi ve sehpayı ittirerek ayağa kalktı. Hızlı adımlarla içeriye girdi ve saniyeler içinde banyonun kapısı sertçe kapandı.

İçeriye doğru bir adım atacağım sırada, Anıl'ların üst kattaki salonlarının camı çok büyük bir gürültüyle aşağı inmiş ve Anıl'ın "Yeter artık yeter!" feryadı, gecenin sessizliğini bıçak gibi kesmişti.

"Sen artık çok fazla oldun Anıl Efendi!" diye bağırdı Osman Amca. İçeriye koştuğum sırada, Bora da banyodan çıkmıştı.

"Bıktım anlıyor musun baba? Bıktım!" diye bağırdı Anıl. Bora ile göz göze geldiğimizde, bakışlarındaki tedirginlik bana kadar geçmişti.

Kaşları havalandı ve "Karışma Nazlı," dedi.

"Öldürürüm ulan seni!" diye bağırdı Osman Amca. Başımı iki yana sallayarak merdivenlere doğru koştum. Saniyeler içinde bahçeye çıkmıştım. "Ben de bıktım ulan, ben de bıktım!" diye bağırdı Osman Amca. "Senin borçlarından ben de bıktım!"

Tedirgin olan yalnızca Bora da değildi. Bahçeye giren korumaların her birinin bakışları beni bulmuştu. Arkamda Bora'nın varlığını hissettiğimde, korumalar bir emir almak üzere Bora'ya bakmaya başlamışlardı.

"Evimize haciz gelecek ulan haciz! Ben ödemek zorunda mıyım elin orospusuyla yaptığın tatil keyfinin faturasını?" diye bağırdı Osman Amca. Eren, Anıl'ın bankadan kredi çekip Ayça'yı tatile götürdüğünü söylemişti ya Naz, galiba konu bu.

"Ayça hakkında doğru konuş baba bak elimden bir kaza çıkacak!" diye bağırdı Anıl. Aydın ağır adımlarla bahçeye girdi ve şaşkınlıkla Bora'yla bana bakmaya başladı.

Hızlıca Bora'ya döndüm. "Bora bir şey yap," dedim çaresizce. Bora'nın bakışlarında ne yapacağını ya da ne yapması gerektiğini bilmediğini fazlasıyla belli eden bir ifade vardı.

"Asıl benim elimden bir kaza çıkacak!" diye bağırdı Osman Amca. Çok sakin bir adam olduğu söylenemezdi fakat ilk kez, kendini tüm komşulara duyurmaktan korkmayıp böylesine bağırdığına şahit oluyordum. "Git çalış, kazık kadar herifsin, elin ayağın da tutuyor. İyileştin! Ben artık sana bakamıyorum!"

"Naz!" diye bağırdı yan komşumuz Şükran Teyze. Aydın ve Bora'yla beraber bakışlarımız balkondan sarkan Şükran Teyze'ye çevrildi. "Neler oluyor orada? Ne yapmış Anıl?" diye bağırdı Şükran Teyze.

"Çok baktın ya bugüne kadar!" diye bağırdı Anıl fakat sert bir tokat sesi geceye yayılırken, bakışlarım Şükran Teyze'den çekilmiş ve Bora'nın kapkara gözlerine değmişti.

"Aaa! Dövüyor bu yaştaki çocuğu!" diye seslendi Şükran Teyze. Yalnız o değil, etraftaki evlerdeki tüm yazlıkçılar balkonlarına çıkmış, bizim bahçemize bakıyorlardı.

Anıl, gürültüyle açılan dış kapıdan çıktı. Buz gibi deniz gözlerinde yalnızca utanç vardı.

Bahçe kapısındaki korumaların arasından geçen Nurcan Teyze, "Oğlum sesiniz sokağın başından duyuluyor!" dedi.

Nurcan Teyze, Esin, Masal ve Eren, bahçeye yeni girmişlerdi ve dehşet içinde Anıl'a bakıyorlardı fakat onun bakışları yalnızca beni hedef almıştı. Kaç numara bu bakış Naz? Farkında mısın sen de? Kabak senin başına patlamazsa ben de bir şey bilmiyorum.

"Dövdü senin oğlanı babası!" dedi Şükran Teyze, bağırarak.

Anıl sıkıntılı bir nefes verdi ve ters bir tavırla, "Bir şey yok," dedi. Hızla merdivenlerden inerek, hiç kimsenin yüzüne bakmadan bahçe kapısına doğru ilerledi ancak Eren'in kolundan tutarak onu durdurmasıyla kapıdan çıkıp gidemedi.

"N'oluyor oğlum?" diye sordu Eren, meraklı bir ifadeyle. "Nereye gidiyorsun bu saatte?"

"Bırak," dedi Anıl. Kaçamak bakışları bir saniyeliğine Bora'ya değmiş ve hemen ardından yine Eren'i bulmuştu.

Eren, tavizsiz bir ifadeyle, "Bırakmam!" dedi.

"Bırak amına koyayım bırak!" diye bağırdı Anıl, öfkeyle. "Hepinizden bıktım, ahlak bekçiliğinizden bıktım, kurallarınızdan bıktım, elalemi düşünmenizden bıktım, yeter!"

Eren de dahil olmak üzere, Masal, Esin ve Nurcan Teyze korkuyla Anıl'a bakıyorlardı. Geriye doğru küçük bir adım attığımda, sırtım Bora'nın göğsüne çarptı. Anıl'ın bakışları tekrar bana çevrildiğinde deniz gözleri buz gibiydi. Sağ omzumda Bora'nın elini hissettiğimde yutkundum.

"Mutlu musun?" diye sordu Anıl, imalı bir ifadeyle. "Bok vardı da yaşattın beni. Al bak benim hayatım bu. Değdi mi yaşamama?" dedi, yüksek sesle. Bora'nın omzumu hafifçe sıktığını hissettim ve fakat bunu bilinçli yapmadığından emindim. "Sen, siz üzülmeyin diye mi yaşadım ben? Bana sordun mu yaşamak isteyip istemediğimi?" diye bağırdı Anıl.

"Bağırma bana," dedim adeta mırıldanarak.

"Senin bencilliğinden nefret ediyorum," dedi Anıl. Bora'nın omzumdaki elinin gücü artarken, Anıl bana doğru bir adım attı. Aydın, Anıl'a doğru bir adım atacağı sırada aniden durmuştu ve Eren de sanki Anıl bana zarar verecekmiş gibi onun koluna yapışmıştı. Ne hissediyordum? Utanç? Endişe?

"Senin!" dedi Anıl, vurgulayarak. "Bana olan sevginden nefret ediyorum!"

Kendimden emin bir ifadeyle, "Pişman olacağın şeyler söyleme," dedim. Omzumda hissettiğim şey acı değil, Bora'nın öfkesiydi.

Anıl başını iki yana salladı. "Eğer birazcık akışına bıraksaydın... Ben bunları yaşamayacaktım! Sen sefanı sür şimdi güzelim, ben cefasını çekerim," dedi tükürür gibi. Kolunu Eren'in ellerinden hızlıca kurtardı ve bahçe kapısını sertçe çarparak dışarıya çıktı.

"Nankör!" diye bağırdı Osman Amca, balkondan. Şaşkınlıkla kafamı yukarıya kaldırdığımda göz göze gelmiştik. "Bir daha dönme lan! Yok senin dönecek bir evin!" Osman Amca'nın gözlerinde, her zamanki gibi mahcubiyet vardı.

"Osman neler oluyor?" diye sordu Nurcan Teyze, başını yukarıya kaldırarak. Fakat Osman Amca cevap vermemiş ve balkon kapısını sertçe kapatarak içeriye girmişti. Nurcan Teyze, ne benim ne de Bora'nın yüzüne bakamayacak halde hissediyor olmalıydı ki önümüzden hızlıca geçerek eve doğru ilerledi. Eren ise, Esin'le Masal'ı kendi evlerine göndermeyi uygun bulmuş ve Esin'e bu gece onlarda kalmasını söylemişti.

"Kara n'oluyor?" diye sordu Aydın. Bora başını hafifçe, bir şey yok dercesine iki yana salladı. "Pervasız pervasız hareketler!" dedi Aydın, mırıldanarak.

"İhbarnameyi mi göstermiş?" diye sordu Eren. Durum o kadar mı ciddi Naz? Başımı bilmediğimi belli edercesine salladım.

"Mevzu ne?" diye sordu Bora. Eren'in bakışları ilk kez Bora'ya çevrilmişti.

"Konuşma lan sen!" dedi Eren, sertçe. Bakışları öfke yüklüydü. "Sen bana, bundan sonra tek kelime konuşma!" dedi. Aydın'ın bakışları şimdi de Eren'e çevrilmişti.

Ben ise şaşkın bakışlarımı Bora'ya çevirdim. Başını iki yana salladı. "Şimdi değil Eren," dedi. Kaşları, Eren'i ikaz edercesine havalandı. "Burada değil!"

"N'oluyor?" diye sordum, endişeyle. Bora sıkıntılı bir nefes verdi ve arkasını dönüp eve doğru ilerledi. Gözlerim Eren'in gözleriyle birleştiğinde, burnundan soluyordu. Dudaklarım tekrar aralandığında Eren, yuvasından fırlamış bir yay gibi eve doğru ilerledi.

Bora'nın yavaşça kapattığı kapıyı Eren sertçe açtığında, tüm korumalar yeniden bahçeye üşüşmüşlerdi ve birbirlerine bakıyorlardı. Yazık be adamcağızlara Naz!

Hızlı adımlarla merdivenleri çıktım ve benden evvel çoktan eve ulaşan Aydın'ın yanında kendime yer buldum. Eren, Bora'yı omuzlarından itiyordu.

Aydın yumruğunu sıkarak, "Kara!" dedi ve fakat Bora dönüp ona bakmamıştı.

"N'olacaktı lan bize?" dedi Eren. Sesi sertti ama bağırmıyordu. "Naz'ın boş mezarında mı ağlatacaktın bizi?" Ve işte kaçınılmaz sonun Naz. Anıl için yaptığın fakat kimsenin bilmesini ilk andan beri istemediğin, fedakarlıkla aptallık arasındaki ince çizginin aptallık tarafına daha yakın durduğunu gayet hissettiğin hadiseyi Anıl'a anlattın ve Eren'e anlatmasına engel olmadın.

Bu hadisenin iyi, hatta çok iyi bir tarafı da vardı; Eren'in de bunu fark etmesi gerekiyordu.

"Sen Naz'a aşık oldun diye mi kurtuldu bu kız onu mahkum ettiğin hayattan?" diye sordu Eren. Ve pek tabii, birbirimize aşık olmamız Eren için şu an önemli değildi; ya olmasaydık kısmının hesabını soruyordu, kendince.

"Bu onun seçimiydi!" dedi Bora, sert bir ifadeyle. "Sen o bir seçim yapmadan evvel neredeydin?" dedi Eren'i sertçe iterek. "Sevdiği herif komadayken Nazlı'nın işe başladığı yalanına inanacak kadar salak değildin ama ayak altından çekildiği için rahatlamıştın değil mi?" diye sordu Bora, Eren cevap veremeyince. Haklı olduğu kadar haksız, haksız olduğu kadar da haklıydı. Eren'i benimle ilgilenmesinden alıkoyan bendim fakat ilgilenecek insan bir şekilde ilgilenirdi de. Sen tarafsız bölgenden çıkma Naz... "Sen, Nazlı o gün Kıbrıs'a gelmeden evvel yapacaktın erkekliğini, geç kaldın Eren!"

"Ben sana sordum!" dedi Eren, öfkeyle. "Kara olduğunu bildiğimi belli ettiğimde, sen beni evine getirttiğinde sordum... O kumarhanede neler olduğuyla alakalı öyle güzel yalanlar sıktın ki... İnandım lan sana. İnandım dostluğuna, adamlığına. Ama sen sahteymişsin." Ayaklarım kıpırdamadan öylece duruyorlardı. Bir adım atsam, Eren'in kalbini kıracağımı hissediyordum. Çünkü her ne kadar tarafsız bölgede kalmak istesem de beni düşünmesi gereken yeri geçmiştik. İş işten geçtikten sonra bazı konularda ahkam kesmek yersizdi. "Yazıklar olsun lan sana." Fakat adım atmalıydım çünkü ben burada kaldıkça Eren haddini aşıyor ve Bora'nın kalbini kırıyordu.

"Anlatamazdım!" dedi Bora, bundan pişman olmadığını göstermekten kaçınmadan.

"Ulan ben kolay kolay müvekkillerim konusunda bile yanılmam. Sana nasıl kandım?" dedi Eren, kendine kızarcasına. "Ben Kara'nın iyi olduğu yanılgısına nasıl kapıldım?"

"O senin hayalperestliğin!" dedi Bora. Eren'in gözleri beni buldu. Gözlerine hayal kırıklığı yerleşmişti. Şehir efsanesi olmadığını bildiği ve yaptığı işleri her ne kadar onaylamasa da içten içte hep hayran olduğu Kara'nın, en iyi arkadaşına yaptıkları mıydı hayallerini yıkan yoksa benim tüm bunlara rağmen Bora'nın yanında durmam mıydı bilemiyordum.

"Bitmene az kaldı Bora Karabey," dedi Eren, kinayeli bir ifadeyle.

Bora gözlerini Eren'den çekmedi fakat bir elini kaldırarak, Eren'e doğru yaklaşan Aydın'ı durdurdu. "Sana ne olur ben bitersem?" diye sordu Bora. Bir adamın bakışlarına fırtına sığar mıydı? Eren'i bakışlarıyla savuracak kadar sertti. "Kara'yla çalışıyorsun sen, sana ne olur?" diye sordu.

Eren sinirden gülümserken, "Merak etme," dedi. "Holdingine bu kara dünyayı bulaştırmadığını bilecek kadar tanıyorum seni. Yalnızca otelle ilgilendim ben. Aptal değilim!"

"Aptalsın," dedi Bora ve Eren'i baştan aşağı süzdü. "Herkes beni tanıdığını zanneder ama... O işler öyle kolay değil," dedi. İfadesine alay karışmıştı. "Benden sana bir tavsiye... Neyin altında ne imzan var, kontrol et."

Eren dehşet içinde bir ifadeyle, "Evrakta sahtecilik mi yaptın?" diye sordu.

"Ben değil," dedi Bora gülümseyerek. Başını iki yana salladı. "Sen yaptın." Derin bir nefes aldığında ifadesi de ciddileşmişti. "Sen kontrol et de bir... Sonra bitirirsin elbet beni."

"Senin bu yaptığın adilik!" dedi Eren.

"Evet," dedi Bora. Küçük adımlarla koltuğa ilerledi. Oturdu. Yerleşmek için zaman harcadı. Bir bacağını diğerinin üzerine attı. "Ben de senin yerinde olsam aynen böyle düşünürdüm. Ama benim baktığım yerden, zekice bir hamle olarak görünüyor." Pantolonunda bir leke varmış gibi, elinin tersini iki kere hızlıca dizinde gezdirdi. "Kim olduğunu bildiğin bir adam senden otel işinde yardım istiyorsa, reddeder geçersin Eren. Bundan sonra reddet geç."

"İspatlarım," dedi Eren, Bora'ya meydan okurcasına. "Hiçbir şey yapamazsın!"

Bora gözlerini yumdu ve nefesini sıkılmış gibi sesli verdi. Geceden kara bakışları yeniden Eren'i hedef aldığında, "Öldürürüm seni Eren, illa bunu mu duymak istiyorsun?" diye sordu.

Eren yazıklar olsun dercesine kafasını iki yana salladı ve bana döndü. Bakışlarında ne vardı? Öfke? Hayal kırıklığı?

"Seni koruyamadım. Özür dilerim Naz," dedi Eren. Bakışlarını benden çekti ve evimin duvarlarında gezdirdi. Annenle babandan özür diliyor Naz.

Eren, kapıdan çıkıp gittikten sonra Bora'nın kapkara gözleri ruhuma değdi. Oturduğu yerden kalktı. Aydın'ın omzuna iki kere dostça vurdu ve merdivenlere doğru yürüdü.

Aydın'la birbirimize baktığımızda, sıkıntılı bir nefes vermişti. "İyi geceler Nazlı Hanım," dedi.

♠️

Annemle babamın yatağına 11 yıl, 2 ay, 16 gün sonra ilk kez giriyordum. Ve bu sefer, yanımda annemle babam değil, sevdiğim adam vardı. Bergamot kokusu kapının dışından değil, doğruca yatağın içinden geliyor ve içimdeki tüm boşlukları dolduruyordu.

Annemle babamın hayalleri vardı; bu evde bir gün damatlarını karşılayacaklardı. Bana hiç anlatmamışlardı. Bu hayalleri benimle paylaşmaları için yeterli yaşta değildim onları yitirdiğimde. Ben bir gün, bizim evimizde, doğmamış çocuklarımızın saadetini görmeyi bile umduğum adamla bulunduğumda, annemle babamın bana hiç anlatmadığı şeyleri bile duymaya başlamıştım.

Bora'nın baş parmağı alnımla şakağım arasında hafif bir baskıyla dolaşırken, kapkara gözleri de parmağını takip ediyordu.

Sıkıntılı bir nefes verdikten sonra, "Hala ağrıyor mu başın?" diye sordu.

"Geçmez o. Seninle kavga ettik. Kaçırıldık, uçağa bindim, ertesi gün gene bindim. Çok uyumamıştım zaten dün gece, erken kalktım yani. Bir sürü şey oldu işte. Ondan. Geçmez hemen, panik atak krizi geçirmeyeyim diye beynim kendini yoruyor hep," dedim ve iç çektim.

"Neden uyumadın bu sabah?" diye sordu. Baş parmağının şakağımdaki baskını hafifçe arttırmıştı. "Bıraktın beni yatakta tek başıma?"

"Bilmem," dedim sessizce. Kaşlarım çatıldı. "Sen de beni burada yalnız bırakıp bırakıp gittin hep."

Hafifçe gülümsedi ve alnıma küçük bir öpücük kondurdu. Beni kendine doğru çekti, başımı göğsüne yerleştirdi ve parmak uçlarıyla başımı ovmaya başladı.

"Panik atağın için doktora gittin mi?" diye sordu, meraksız bir tonlamayla.

"Yoo," dedim.

Saçlarımın arasına dudaklarını değdirdi. "Neden?" diye sordu.

"Sen neden götürmedin beni?" diye sordum.

"Hadi ben götürmedim, sen neden gitmedin?" diye sordu. Derin bir nefes aldı. "Sen benden evvel, kendi ayaklarının üzerinde duran bir kadın değil miydin? Neden bana muhtaç gibi davranıyorsun?"

Göğsünden yavaşça doğruldum. "Bora bak başım ağrıyor, bensiz de yaşayabilirsin Nazlı imasında bulunuyorsan gece gece, çekemem valla," dedim. Yatakta bağdaş kurarak oturdum ve gözlerimi gözlerine diktim.

Kapkara bakışlarında şefkat vardı. "Bir imada bulunmuyorum," dedi, düz bir ifadeyle. Bir elini bacağımın üzerindeki elimin üstüne koydu. "Ben çocuğum olsun istemiyorum diye doktora giden kadın, neden söz konusu alerjisi ya da panik atağı olduğunda doktora gitmiyor, bunu anlamaya çalışıyorum sadece. İlacını da kullanmıyorsun... Alerjin için olanı."

Verecek hiçbir cevabım yoktu; başımı onu anladığımı dile getirircesine salladım.

"Anıl aşağıda sana bağırdığında onu öldürmek istedim," dedi. Yutkundum. "Ağzımı tek bir sebepten dolayı açmadım, haklıydı." Dudaklarım itiraz edercesine açıldığında, elini yüzüme yerleştirip hızlıca devam etti: "Çok sinirliydi ve de utanıyordu da sinirini senden çıkartmaya kalktı. Söyledikleri için çoktan pişman olmuştur. Haklı olduğu şey şu, çok fazla seviyorsun ve kendini hiç düşünmüyorsun. Başkaları için yaşıyorsun Nazlı."

Sert bir ifadeyle, "Kocam olmanı istiyorum ve senden ayrılmayacağım," dedim. Dudaklarının kenarına silik bir tebessüm yerleşirken, parmak uçları şimdi de yanağımı okşuyordu.

"Ayrılmaktan bahsetmiyorum," dedi yavaşça. "Şimdi de buna taktın..."

"Travma yarattın bende, ondan olabilir mi?" diye sordum, çıkışarak.

"Konu bu değil," dedi. Ellerimi avuçlarının arasına aldı. "Madem Kara'yı her şeye rağmen kabul ediyorsun, bir gün ayrılmak zorunda kalırsak, yine kendi ayaklarının üzerinde durabileceğini göster bana. Senden sadece bunu istiyorum," dedi.

Ölmekten bahsediyordu.

"Eren, Nazlı..." dedi. Baş parmakları iki bileğimi, nabzımın attığı yerleri okşamaya başladı. "O da haklıydı... Gitmeden evvel, gerekirse her şeyi Anıl'a anlatacağını söyledin bana... Risk alamazdım. Anıl'ın da Eren'e anlatma ihtimali vardı çünkü. Ya da Anıl'ı bir tek Eren durdurabilirdi. Eren'in avcumun içinde olması lazımdı. Çünkü abisi komiser..."

"Eğer matematik okusaydın... Benden iyi teoriler üretebilir miydin acaba?" diye sordum. Gözleri kısıldığında, "Sana ihanet etmek istememiştim. Anlatmadım Anıl'a. Hiç aklımdan bile geçmedi. Ama sen o gece, bittiğini bir kez daha öyle hissettirdin ki bana... Çaresizdim. Ona sığınmak, rahatlamak istedim," dedim, mahcup bir ifadeyle.

"Eğer bana ihanet ettiğini düşünseydim, şimdi burada değildik," dedi ve nabzımın attığı yerlerden öptü. "Bana söyledin sen Nazlı," dedi. Hafifçe gülümsedi. "Ben anlatmana göz yummasaydım, anlatamazdın zaten," diye devam etti.

"Neden göz yumdun ki?" diye sordum merakla.

Sıkıntılı bir nefes verdi. "Hiçbir sırrı uzun süre saklayamazsın," dedi. Kapkara bakışlarına derin bir tebessüm yerleşti. "Çok fazla şahidi var o gecenin. Seren de şahitlerinden biriydi ister istemez, en başından beri onunla diyalog kurdun. Bak o Caner'e ne biliyorsa anlatmış, Caner iki Bodrum'da gezmiş... Artık ne anladılarsa beraber, bilemiyorum. Ama hiçbir sırrı sonsuza dek saklayamazsın, bir yerden fire verir ve o ip çözülür."

"Yani zaten patlayacaktı, öyle mi?" diye sordum.

"Yani... Onun gibi bir şey," dedi. Elini bacağımın üzerine yerleştirdi. "Söz ver bana Nazlı," dedi. Derin bir nefes aldı. "Benim senden emin olmam lazım. Ne olursa olsun önce kendini düşünmen gerektiğinden... Ben senin, Anıl için fedakarlık yapabileceğine inanıverdim Nazlı o gün. Tamam sonra uçtu beyin çok daha yakışıksız şeyler düşündüm falan ama... Sen Caner bizi alıkoyduğunda da farklı davranmadın. Konuşmuştuk bunu. Yetmemiş. Verdiğin söze olan sadakatini biliyorum. Söz ver."

"Söz veriyorum..." dedim. Gözleri kısıldı. "Eğer bir gün senden ayrılmak zorunda kalırsam... Kendimi düşüneceğim hep."

"Benim seni düşündüğüm gibi," dedi, kaşlarını kaldırarak. Yüzünü avuçlarımın arasına alarak gülümsedim, dudaklarına yaklaştım. Dudaklarımı usulcacık öptü.

"Ne yaptın ben yokken?" diye sordum.

"Hiç." Dudakları dudaklarıma değerken verdiği cevap kısa, net ve öylesineydi fakat gerçekti. Kendimden biliyordum. Ben de Bora yokken hiçbir şey yapmamıştım.

"Nazlı ve Bora yaşıyor mu?" diye sordum merakla.

"Evet," dedi Bora. Kollarımı boynuna sardım. "Telefonu açan kadın... Mila'ydı. Bizdeydi. Bay Martin ile görüşmeye gidecektik ama benim üzerime kahve döküldü. Telefona bir şey olmasın diye çıkardım cebimden, kalmış aşağıda... Duşa girmiştim sen aradığında."

"Bizde." dedim mırıldanarak. "Evimizde."

Kokusu bana iyi gelen tek şeydi.

"Bir dakika bir dakika," dedim saniyeler içinde. "Sen elin karılarıyla neden kahve içiyorsun evimizde?" diye sordum. Kollarımı boynundan ayırmıştım. Bora'nın kaşları çatıldı. "Kadın... Hanımefendi... Aman neyse ne!" diye devam ettim hızlıca.

"Merak etme," dedi gülümseyerek. "Bana yavşamadı... Eğer yavşasaydı da izin vermezdim," dedi. Ben de gülümserken, kaşları havalandı. "Ne sarhoştum ne de sarhoş sarhoş araba kullanıyordum." Şaşkınlıkla yutkundum. "Beyefendinin tekiyle..." dedi vurgulayarak. "...olduğun gibi değildik. İş yapıyorduk biz," diye devam etti.

"Tamam canım bana ne," dedim anlamazdan gelerek. Sert bakışlarına daha fazla maruz kalmamak için tekrar boynuna sarıldım. "Kahkaha attın bir de o kadının karşısında... Bunun hesabını sonra soracağım," dedim. Elleri belime ulaştığında nefesini saçlarımın arasında sesli vermişti. "Sen şimdi sözü de aldın ya... Benden ayrılmak için kendini öldüreceksin gibi hissediyorum," dedim şakacı bir tavırla.

"Benimle çok dalga geçiyorsun bu akşam," dedi, tatlı ama uyarıcı bir ses tonuyla. Kıkırdadığımda ellerini belimden ayırmıştı. Hafifçe geri çekildiğimde, gülümseyerek yüzüne bakmaya başladım. "Her ayrı kaldığımızda, kendimi sana hatırlatmam mı gerekecek?" diye sordu, şakacı bir ifadeyle.

Yüzümdeki gülümseme solarken, "23 Nisan'da bana koltuğunu verecektin... Halamın evinde öyle söylemiştin. Ama sen 23 Nisan'da yoktun," dedim. Seneye verir Naz, önemli değil. Bora'nın bakışları donuklaşırken yutkundu. "Bir daha ayrı kalmayalım," dedim.

"Eğer," dedi kaşlarını kaldırarak. "Bir daha ayrılıktan bahsedersen... İkimizi birden öldüreceğim."

"Önce kendini öldür, sonra beni öldürürsün," dedim.

"Akıllıya da bak sen," dedi ve beni hafifçe ittirerek üzerime kapandı. Kafamı yastığa gömdüğümde, Bora'nın dudakları boynuma ulaşmaya çalışıyordu ama tek derdi beni gıdıklamak olduğu için küçük çığlıklar atıyor ve ona izin vermemeye çalışıyordum. "Biz hasret çekmişiz, küçükhanım koltuk günü kaçmış onun derdinde," dedi.

"Ay çok sıcak," dedim, kahkahalarım sona erdiğinde. Nefes nefese kaldığım için bana acımış olmalıydı ki geri çekildi. Hızlıca soluk alıp verirken, başım nasıl olduysa kolunun üzerine düşmüştü. Gözlerimi yumdum. Baş parmağı şakağımdan saçlarıma doğru yavaşça yol alırken, "Karabora bile gelmedi yokluğunda," dedim. Şakağımdan öptü.

♠️

Bora gitmişti.

Gözlerim aniden açıldığında, hızlıca yatakta doğruldum. Terk edilmeye hazır hissetmiyordum ya da bununla alakalı bir planım yoktu.

Hala karanlıktı.

"İyiydik biz ya..." dedi Anıl'ın sesi. Çok yakından geliyordu. Açık olan pencereye yaklaştım. "Yani birbirimizin dengiydik... Layığı ya da ne dersen." Sesi balkonumuzdan geliyordu fakat görüş açıma yüzü girmiyordu. "Kusurluyduk ikimiz de. Kusurlarımızla seviyorduk birbirimizi," diye devam ettiğinde, kimden bahsettiğini ya da kiminle konuştuğunu merak etmeye başlamıştım.

Şimdi bunu merak edemezdim; Bora yoktu!

"Nasıl aramaz hiç sen komadan çıktıktan sonra?" diye sordu Bora'nın sesi. Kulaklarımın beni yanıltmasını diliyordum fakat, "Ne bileyim... İnsan merak eder," diye devam ettiğinde, haklı olduklarına inanmıştım.

"Yüzü yoktur," dedi Anıl ve iç çekti. "Ben de Ayça'ya çok sadık olabildiğimi söyleyemem ama evlenmeye karar vermiştik anasını satayım. Evlilik lan. İnsan başkasının koynuna-" Sustu. Hayır olsun Naz. Çünkü dünya üzerinde Anıl'ın dertleşebileceği son insan Bora'dır herhalde. Ya çok yalnız ya da sen rüya görüyorsun.

"Yanlış insanmış işte," dedi Bora.

"Hazmedemiyorum..." dedi Anıl. Ellerimi nereye koyacağımı bilemediğim için, kollarımı göğsümde bağlamıştım. "Naz'a ulaşmaya çalışmış. Ulaşamamış. Eren'e ulaşmış bir şekilde... Onda kalan eşyalarımı vermiş. Bu saatten sonra ona dönmeyeceğimin farkında. Belki de zaten onunla evlenmek benim saçma sapan bir hayalimden ibaretti."

"Bazen öyle oluyor," dedi Bora ifadesiz bir sesle. Sıkıntılı nefes sesi kulaklarıma değdi. "Evlenmek için birbirini sevmek yetmiyor. Sanki o imzayı attıktan sonra geri dönüşünün olmadığı düşüncesi arayı açıyor. Ben de yaşadım aynısını. Yani, eski kız arkadaşım... Evleneceğimiz gün terk etti beni," dedi.

"Hassiktir," dedi Anıl şaşkınlıkla. "Ciddi misin sen?"

"Evet," dedi Bora gülerek. "O zaman gülmüyordum tabii, bayağı bi' koymuştu."

"Başka birisi mi vardı?" diye sordu Anıl.

"Evet," dedi Bora, net bir tavırla. "Ama onun değil benim hayatımda." Derin bir nefes aldı. "Kara."

"İstemiyordu haliyle bu dünyayı?" dedi Anıl, durum tespiti yaparcasına.

"Evet. En doğru olanı yapmıştı. Sonradan anlıyorsun doğruyu yanlışı ama... O zaman yaşadığın şeyin izi geçmiyor kolay kolay. Yani demem o ki, senden de geçmeyecek."

"Güvendiğin dağlara bir kez kar yağdığında, hep yağma ihtimali olduğunu düşünüyor insan, haklısın," dedi Anıl. Derin bir nefes aldı. "Ama herhangi birisi için değil, kendi için terk etmiş seni... Ayça'yla kıyaslanamaz bile."

"Kimse kimseyle kıyaslanamaz," dedi Bora. Çakmağın çakılma sesi kulaklarıma ilişti. "Ne sevgiler, ne sevgililer..."

"Evlenmemek benim işime geldi," dedi Anıl, buz gibi bir sesle. "Büyük sorumluluk evlilik. İnsan sevince kolay geliyor ama o kadar kolay değil. Bu gece biraz daha anladım, aile kurmanın boktanlığını. Bu yaşımda babamdan tokat yedim işte," dedi, beş saniye sonra. "Haksız değil," diye devam ettiğinde, ses tellerinin titrediğini anlamıştım.

"Baba tokadının yaşı olmaz," dedi Bora, gülerek. Üç saniyelik sessizlikten sonra, "Benim babam da yaşasaydı keşke ve bugün bir tokat daha atsaydı bana," diye devam etti.

Daha evvel bana bahsettiği üzere bir holdingi, yüzlerce paravan şirketi, üzerine olmayan biri legal, onlarca illegal, yüzlerce de onlara bağlı kumarhaneleri, bir o kadar düşmanı, yetmezmişçesine her şeye karışmak isteyen akrabaları, onu boğmak istercesine haddinden fazla sorumluluk sahibi olan çalışanları, bir tane şımarık kız kardeşi, bir tane tripkolik can dostu bir tane de deli olmasından gün geçtikçe daha çok şüphelendiği nişanlısı vardı fakat hepsinden de evvel o bir evlattı. Yer altındaki herkesin korktuğu ve polisin bulmak için can attığı "Kara" olmadan evvel, bir zamanlar annesiyle babasının kara kuzusuydu belki de.

Anıl, üzgün bir tonlamayla, "Kaybedince anlıyorsun bazı şeyleri," dedi.

"Her zaman kaybedince değil, bazen büyüyünce anlıyorsun," dedi Bora pürüzlü çıkan bir sesle. "Olmaktan korktuğun kişiye dönüştüğünde..." diye devam etti. Sessizlik oldu. "Şimdi sen, eminim ki, baban gibi olmak istemiyorsundur. Babanın yaşına geldiğinde, emekli maaşın yetsin diye uğraşmaktan ve hatta yetirememekten korkuyorsundur," dedi ve durdu. "Babanın mükemmel bir hayatı var aslında. Varsın yetiremesin, varsın tokat atsın sana... Varsın dövsün de hatta... Namusuyla çalışan, ekmeğini helal yolla kazanan tertemiz bir adam senin baban," dedi ve sıkıntılı bir nefes verdi.

"Seni bu pisliğe baban mı mahkum etti?" diye sordu Anıl.

Boğazıma ekşi bir yumru oturmuş ve yüzümü buruşturmuştu. "Pislik babamın ta kendisiydi," dedi Bora ve sonrasında sertçe muhtemel bir bardağın sehpada bıraktığı sesi işittim.

"Çok iyi koşullarda yaşıyorsun. Türkiye'nin en iyi koşullarında... Sen benim babamın namuslu çalışmasına gıpta edebilirsin fakat ben de senin hayatına gıpta ediyorum ne yazık ki," dedi Anıl, net bir ses tonuyla. "Tamam sana gıcık oluyorum. Annem ve babamın dilinden düşmediğin, Esin'inden Eren'ine, Hande'sinden komşusuna herkes senden bahsettiği için bayağı gıcığım sana... Ama sen delikanlı bir adamsın. Mecburiyetlerin var anlıyorum ama şimdi kaçıp gitsen... Gidersin."

"Kalanlar ne yapar?" diye sordu Bora, alaylı bir ifadeyle.

"Kendinden sorumlusun bu hayatta sadece," dedi Anıl.

"Ben buna bencillik diyorum," dedi Bora. Kara en önemli domino taşıydı; Bora, onu çekip aldıklarında kalan tüm taşların devrileceğini biliyordu. Hep orada kalmak üzerine yapmıştı planını ve belki de artık orada olmaması ihtimalini düşünmesi için çok geçti.

"Naz'ı çok mu seviyorsun?" diye sordu Anıl. Sesinde bu soruyu sormanın derin tereddüdünü taşıdığı bana kadar ulaşmıştı. Muhtemel bakışları şimdi Bora'nın yüzünde değildi; uzaklara bakıyor olmalıydı.

"Sence de çok sevilesi birisi değil mi?" diye sordu Bora, Anıl'ın sorusuna cevaben. Sesinin tınısına biraz ima bulaşmış olsa da bu soruyu sorarken hem kendinden hem de alacağı cevaptan çok emindi.

"Bu soruyu yanlış adama soruyorsun," dedi Anıl.

"Boş bırakıyorsun," dedi Bora.

"Sınav sürem çoktan bitti bile," dedi Anıl.

"Geçmiş olsun," dedi Bora.

Anıl'ın sıkıntılı nefes sesi kulaklarıma ulaşırken duyduğum seslere ayak sesleri karıştı. Bir dakika on altı saniye sonra kapının kapandığını duydum. Anıl, bahçe kapısının önüne geldiğinde durdu ve kafasını kaldırıp benim odamın penceresine bakışlarını çevirdi. Daha sonra deniz gözleri balkona, muhtemelen Bora'ya kaydı ve en sonunda annemle babamın odasının penceresinde beni buldu. Yüzüne soğuk bir gülümseme yayılmıştı. İşaret ve orta parmağını birbirine yapışık bir halde kaşlarının yanına kaldırarak beni selamladı ve hızlıca bahçeden çıktı.

Anıl'ın begonvillerle süslenmiş sokağımızın karanlığında gözden kaybolmasını izlerken, odanın kapısı sessizce açılmıştı. Burnuma, bergamot kokusundan evvel anason kokusu çarptığında Bora'ya döndüm. Kapkara gözleri gözlerimi bulduğunda, dudaklarının kenarına da sıcacık bir gülümseme yerleşmişti. Bana doğru yaklaştıktan sonra beni kendine çekti ve sımsıkı sarıldı. Gerginliği onun vücudunu aşıyor ve bana kadar geçiyordu. Sanki bu gerginliği def edebilmek için yine saçlarıma sığınmıştı.

"Sen nasıl bir adamsın," dedim ve köprücük kemiğine dudaklarımı değdirdim. Saçlarımın arasında önce sakallarını sonra ise dudaklarını hissettim. Benden ayrıldı ve üzerindeki gömleğin düğmelerini açarak banyoya doğru ilerledi.

♠️

128 Gün Önce...

Bergamot aromalı çayın kokusu tüm bahçeyi sarmışken, çok güzel bir kahvaltı sofrasıyla karşılaşmıştım. Keşke kahvaltı sofrasını hazırlayan sen olsaydın Naz ama ne yazık ki sen ancak, yan gelip yatarsın.

"Ellerine sağlık Nurcan Teyze," dedim ve ağzıma tadını özlediğim siyah zeytinlerden birini attım.

"Kızım ayıp, Bora Bey oğlum gelsin hele," dedi Nurcan Teyze, beni azarlayarak. Bora Bey oğlu ne yazık ki kendisini odaya kapatmış ve konferans görüşmesine dalmıştı ve benim onu beklemeye pek niyetim yoktu.

"Erken kalkmış herhalde, toplantı yapıyor o, sürer biraz. Kahve yapmış o kendisine, acıktım ben, başlayalım," dedim, telaşla.

"Büyük başın derdi büyük olur," dedi Osman Amca, içten bir tavırla.

"Naz, halanla yengeni kudurtmuşsun yine. Hadi Bora gelene kadar sen de onları ara. 'Bir aydan fazla oldu Naz'la konuşmayalı, bir de bize yalan söylediniz anlaşıp!' diyor Vesile, oyalayamıyorum artık," dedi Nurcan Teyze.

"Ay ararım Nurcan Teyze, acıktım diyorum," dedim, kaşlarımı çatarak. Bora'nın merdivenlerde görülmesiyle ise hayıflanarak, "Çok şükür!" dedim. "Başlayabilir miyim artık izninizle komutanım?" diye sordum Nurcan Teyze'ye.

"Ömrümü yedin Naz. Başla çocuğum başla," dedi Nurcan Teyze, sitemle.

"Kusura bakmayın, beklemeseydiniz keşke beni," dedi Bora, mahcup bir ifadeyle ve yanıma oturdu. Elbette ki bana karşı mahcup olmuşluğu falan yoktu; saygılı bir insan olduğu için, Nurcan Teyze ve Osman Amca'ya ayıp ettiğini düşünüyordu. Sana neden mahcup olsun Naz? Senin, kendisini bekleyecek kadar insanlıktan nasibini almadığının farkında!

"Afiyet olsun," dedi Nurcan Teyze. Sıcacık ekmeği koparıp kıtlıktan çıkmışçasına kahvaltımı yapmaya başladım. "Osman, kahvaltıdan sonra Semra'lara doğru gideceğim. Esin'i de önüme katar çarşıya iniveririm. Alışveriş yapmak lazım."

"Bu sıcakta nasıl taşıyacaksın aldıklarını, yolla Esin'i, Masal'la gidip gelsinler ne alınacaksa," dedi Osman Amca. Çatalı sertçe masaya koydu. "O senin sorumsuz oğlun arabayı halletseydi, ben götürürdüm seni. Ama beyefendinin anaya babaya acıdığı yok!"

"Tamam Osman..." dedi Nurcan Teyze, Osman Amca'yı uyarırcasına. Sizin yanınızda utanıyor Naz.

"Bak eğer, eline beş kuruş verdiğini görürsem seni boşarım!" dedi Osman Amca. Nurcan Teyze sıkıntılı bir nefes verirken, Osman Amca'nın bakışları bana çevrilmişti. "Bana bak," dedi, sitemle. "O serseriye yardım etmeyeceksin. Arkasında durmayacaksın. Vallahi sana hakkımı helal etmem."

"O serseri değil," dedim kaşlarımı kaldırarak.

"Naz!" dedi Osman Amca, hafif yüksek çıkan bir sesle. Bardağımı masaya vurup masadan kalkmam gerekiyordu ve fakat Bora'ya ayıp olacaktı. "Bak büyüdün artık, nişanlandın ettin. Senin de çocukların olacak yarın. Onu şımartan sizsiniz!"

"Ay tamam!" dedi Nurcan Teyze araya girerek. "Osman yeter artık, sürekli ittifak kurmaya çalışıyorsun. Kurmuyor işte kız, ne zaman anlayacaksın? Sen ne dersen de, Naz bildiğini okuyacak," diye devam etti.

Bora, Osman Amca bir cevap vereceği sırada boğazını temizledi. "Osman Amca, dün Nahit'le beraberdik," dedi. Osman Amca, çayından bir yudum aldıktan sonra bakışlarını Bora'ya dikmişti. Konunun dan diye buraya nasıl geldiğini anlamaya çalışıyordu. "Babamı tanıdığından bahsetti," diye devam etti Bora. Fakat Osman Amca cevap vermemiş, yalnızca Bora'ya bakmakla yetinmişti. "Fakat sen bana bundan hiç bahsetmemiştin," dedi Bora.

"Tanıdığım söylenemez," dedi Osman Amca. Nurcan Teyze'nin meraklı bakışları da kendisine çevrildiğinde çayından bir yudum daha aldı. "Devrem tanırdı Ahmet Karabey'i... Vedat."

"Nereden tanıyordu?" diye sordu Nurcan Teyze, şaşkınlıkla. "Nasıl ya? Neden haberim yok benim?" Nurcan Teyze'ye söylesene Naz, senin bile haberin olmadığını!

"Vedat benim çocukluk arkadaşım... Askerlik arkadaşım... Kan kardeşim," dedi Osman Amca, bakışlarını yeniden Bora'ya çevirerek. "Vedat'ın otelinin müşterilerinden birisiydi Nahit'in babası İsmet Bey. Vedat'la İstanbul'a gitmişlikleri var. Babanla da İstanbul'da tanışmıştı Vedat."

"Sen de tanıştın mı babamla?" diye sordu Bora, ifadesiz bir şekilde.

"Hayır," dedi Osman Amca, tereddüt etmeden. Fakat yüzünün aldığı şekle bakılacak olursa, bu konuyu konuşmaktan rahatsız olduğu belliydi.

"Geçen sene beni sormuşsun Nahit'e?" dedi Bora.

"Anıl işten ayrılmıştı. Belki eski dostlukları öne sürerek yardım edebileceğin gelmişti aklıma... Fakat sonrasında çekindim," dedi Osman Amca ve çayından son yudumunu alıp boş bardağı Nurcan Teyze'nin önüne koydu. Nurcan Teyze, kendi bardağıyla beraber Bora'nın henüz dokunmadığı çay bardağını da alarak evlerine doğru ilerledi.

"Ahmet Bey ve babam arasında nasıl bir ilişki vardı peki?" diye sordum, meraklı bir ifadeyle.

"Babanı bilirsin Naz... Ketumdu. Bahsetmedi hiç... Takdir edersin ki, Ahmet Bey'in işleri öyle pek bahsi geçebilecek mevzular değildi," dedi Osman Amca. Kara'yı biliyor muymuş yani Naz? Neden karşına geçip de seni uyarmadı hiç? Kara'yı sevdiğini bilmiyor ki, seni uyarmak zorundaydı!

"Babam gibi bir adamın, mafya ile ne işi olabilir Osman Amca?" diye sordum, sabırsızlıkla. Çüş kere çüş Naz!

"Senin mafya ile ne işin var?" diye sordu Osman Amca, gülümseyerek. Bora'nın yüzündeki ifadeyi merak etsem de babasından ve ondan bu şekilde, işimizin olmayacağı adamlar olarak bahsettiğimiz için gözlerine bakamayacak kadar mahcup hissediyordum. Birileri senin yüzünden kahvaltıya başlayamadığında mahcup olursun Naz evet ama senin bu tavrın net saygısızlık, kabalık hatta!

"Ben onu Bora için söy-"

"Başka bir şey olmadığına emin misin Osman Amca?" diye sordu Bora, lafımı keserek.

"Benim bildiğim bundan ibaret," dedi Osman Amca ve daha çok gülümsedi. "Sen çok hakikatli bir adamsın... Eğer Vedat hayatta olsaydı, kızı seninle birlikte olduğu için çok mutlu olurdu oğlum."

"Vedat Bey, sık mı kumar oynardı?" diye sordu Bora meraklı bir ifadeyle. "Babamla da oynarmış..." Şu an rahmetli ailenin takdiriyle ilgilenmiyor demek ki Naz.

"Tüm bildiğimi anlattım evladım," dedi Osman Amca. Yalan söylüyordu. Daha bildiği çok şey vardı; ve bunu bakışları ele veriyordu.

"Nazlı'nın mafyanın içine girdiğini bile bile... Neden engel olmadın?" diye sordu Bora, meraklı bir ifadeyle. Naz... Anladın sen ne diyeceğimi. Bu adama sarıl ve bırakma!

"Kader," dedi Osman Amca. Kaşlarım çatılırken, derin bir nefes aldı. "Mutsuz olsa, Naz'ı sen de yanında tutamazdın zaten. Başının çaresine bakardı. Güçlü o," diye devam etti. Bakışları bana çevrildiğinde bakışlarında bir baba şefkati vardı.

Annemle babamın yatak odalarının penceresinden sarkan begonvillere gözüm iliştiğinde aklıma gelen fikrin heyecanıyla Bora'ya döndüm. "Osman Amca'nın bir arabası var... Atamıyor satamıyor... Çalışmıyor ama. Motorunda sıkıntı var. Onu tamir edebilir misin?" diye sordum. Bora'nın bakışları kısılırken, "Araba tamir etmeyi sevdiğini söylemiştin."

"Kızım iş çıkarma şimdi," dedi Nurcan Teyze, çayları masaya bırakırken. Fakat Osman Amca bu fikri sevmiş ve Bora'ya arabasının derdini anlatmaya başlamıştı. Biliyorsun ki Anıl da arabalardan fazlasıyla anlamasına ve bir de üstüne üstlük makine mühendisi olmasına rağmen o motora hiç bakmadı Naz. Daha dün gece kavga etmiş baba ve oğlun arasını ancak bu kadar açabilirdin. Ve sen daha dün gece, Anıl'ın, Bora'ya gıcık olduğunu söylediğini duydun! Osman Amca için arabası değerliydi. Belki şu saatten sonra aman aman kullanacağından değildi ama çalışıyor olması onu mutlu edecekti.

Bahçemizin hemen yanındaki ara sokağa park edilmiş, üzerine gri branda geçirilmiş arabanın başına Osman Amca ve Bora'dan biraz sonra, alet çantası ile beraber gitmiştim. Bora'nın kerpetenle işi olur muydu bilmiyordum fakat alet çantasındaki kerpeteni gördüğümde kıkırdamadan edememiştim. Bora'nın gözlerime kayan bakışları, onu da garajdaki o an'a taşırken, araba tamir etmenin üzerindeki rahatlatıcı etkisini gözlemleyecek olmak beni heyecanlandırmıştı.

"Neye gülüp duruyorsun sen?" diye sordu Bora, bakışları bana çevrildiğinde. Resmen bu soruyu sormak için Osman Amca'nın gitmesini beklemiş gibiydi.

"Hiiiç," dedim, omuzlarımı kaldırıp indirirken. Onu eski bir arabanın kaportasının başında, oldukça pahalı gömleğinin kollarını sıvamış ve elleri kara bir şekilde yağlanmış gören herkesin gülmesi gerekirdi.  Ve sen her ne kadar onun, evdeki kerpetenle birilerinin dişlerini söktüğünü hayal etsen de Naz, bu haliyle çok daha seksi gözüken bir nişanlın var. "Siz zenginlerin daha farklı hobileri olması lazım... Ne bileyim yatla dünyayı gezmek falan istemelisin. Sen neden araba tamir etmekten keyif alıyorsun bu kadar?" dedim.

"Arabaları seviyorum," dedi, dikkatini arabanın motorundan çekmeden. Anıl'ın dibinden ayrılmadan büyüdüğüm için, erkek çocuklarının arabalara olan düşkünlüğünü gayet iyi biliyordum.

"Şanslısın..." dedim, gülümseyerek. Bora'nın bakışları iki saniyeliğine bana çevrildikten sonra, alet çantasından bir şey alarak yeniden arabaya dönmüştü. "Galiba bütün erkek çocukları arabaları çok seviyor. Sen büyüdüğün zaman istediğin arabayı alabilecek durumda olduğun için şanslısın."

"Yani..." dedi, arabanın bir parçasına elindeki aletle güç uygularken. "Yatla dünyayı gezme saçmalığından daha mutlu ediyor insanı," diye devam etti. Derin bir nefes aldı. "Osman Amcanın anlattıklarına ne diyorsun?" diye sordu.

"Bilmiyorum," dedim duvara yaslanarak. "İçten ama..."

"Ama bir şeyler saklıyor," dedi ve bakışlarını bana çevirdi. Başını iki yana salladı. "Kara insanlarla bağ kurmaz. Bir şey saklayan mı var, konuşturur onu... Bir şeylerin içinde olmandan, elimin kolumun bağlanmasından, sonuca ulaşmak yerine düşünmek zorunda kalmaktan nefret ediyorum," dedi.

"Ne yani ben olmasaydım Osman Amca'ya işkence mi edecektin? Adam kaç yaşında..." dedim şaşkınlıkla.

"Sen çok yanlış gelmişsin," dedi Bora, gülerek. "Bizde yaşlılara yer verme diye bir şey yok. Eşitlikten yanayız." Bakışlarını sokağa çevirdi. "Yücel!" diye seslenmesi üzerine, takım elbiseli adamlardan birisi koşarak yanımıza gelmişti. "Nazan Hanım'ı ara, Azmi Bey'e yönlendirsin seni... Motor için bir parça lazım. Onlar tedarik ederler bir iki güne. Mesaj atacağım ben şimdi sana. Selamımı ilet ve teşekkür ettiğimi söyle." Yücel başını bir parça eğerek Bora'yı anladığını belirtti. "Aydın nerede?"

"Anıl Bey ile beraberdi en son abi," dedi Yücel. Selim'den başka birisinin de Bora'ya "abi" demesini şaşkınlıkla karşılamıştım. Çünkü bu cümlede şaşırılması gereken şey tam olarak bu değil mi Naz?!

"Ne işi var oğlum onun o herifle?" diye sordu Bora, kaşlarını çatarak. Beyaz bezi elindeki kara kire bularken, Yücel'in gözlerinin içine bakıyordu.

"Dün gece Anıl Bey'in peşinden Atıf'ın gitmesini istemiştiniz ya... Anıl Bey buradan çıktıktan sonra aşağıda, iskelede içmeye başlamış. Ayakta duracak durumda da değilmiş pek. Atıf size haber vermek istedi fakat Aydın Abi izin vermedi. Anıl Bey'i otele götürdü. Geri de dönmedi," dedi Yücel.

Bora ağzının içinde bir küfür mırıldanırken, bezi alet çantasının üzerine attı. "Tamam sen git Nazan Hanım'ı ara," dedi Bora ve bakışlarını bana çevirdi.

Ne düşüneceğimi bilmiyordum ama artık tüm bunların fazla olduğunu hissediyordum. Anıl'ın hayatını kurtaracak parayı vermekle kalmamış kardeşini okutuyordu, gecenin bir vakti derdini dinliyordu, peşinden birisini ona göz kulak olması için gönderiyordu; ben bir de Anıl'ın babasının arabasını Bora'nın tamir etmesini istiyordum. Üstelik Anıl'ın babası bizden bir şeyler saklıyordu. Ve tüm bunlar yetmiyordu; Aydın gece Anıl'la ilgilenmek zorunda kalmıştı. Bunu ya Bora'nın hatırı için yapmıştı ya da Atıf Bora'ya haber verdiğinde Bora'ya iş çıkmasın diye yapmıştı. Bu kadarı gerçekten de fazlaydı.

"Tamam mı Nazlı?" dedi Bora.

Kısık bir sesle, "Bence de tamam artık yani yeter," dedim.

"Ne?" diye karşılık verdi Bora şaşkınlıkla. Bora başka bir şeyden bahsediyor Naz, sen ne dediğini duymadın bile!

"Ne tamam mı?" diye sordum, merakla.

"Otele gideceğim. Buse geldi. Toplantımız var, çıkıyorum diyorum ama anlamamış gibi bakıyorsun suratıma."

"Anıl için yaptıkların çok fazla oldu artık. Ben çok utanıyorum senden... O da rahatsız oluyordur tabii. Konuşacağım Anıl'la... Çeki düzen versin kendine," dedim, çekinceli bir ifadeyle. Bora üç saniyeden çok dört saniyeden az gözlerimin içine baktı ve hala kirli olduğuna emin olduğum elini yanağıma yerleştirip başımın üzerine küçücük bir öpücük kondurdu.

"Konuş," dedi, net bir ifadeyle. Gözleri, gözlerimin en içine beni hipnoz etmek istercesine temas etti. "Çeki düzen versin bence de kendisine... Artık nişanlı bir kadın olduğunu, sana olan davranışlarına dikkat etmesi gerektiğini, mesela sana 'güzelim' diye hitap edemeyeceğini söyle ona," dedi. Benim Anıl'la konuşmayı düşündüklerim kesinlikle bunlar değildi fakat Bora oldukça ciddiydi.

"Arkadaşız ya biz, yani ondan... Yani biraz samimiyiz tabii takdir edersin ki sen de. Anlarsın yani..." dedim, şaşkınlıkla.

"Tabii sevgilim anlıyorum," dedi Bora, gülümseyerek. "Ama işte ben sikerim böyle arkadaşlığı, sen de bunu anlıyorsundur." Gözlerim fal taşı büyüklüğünde açıldığında verecek bir cevap bulamamıştım. Zaten Bora'nın bir cevap beklediği de yoktu ve hızlı adımlarla bahçeye doğru yürümeye başlamıştı. Anıl'ı ne kadar kıskandığını biliyorsun Naz. Zaten söz konusu Anıl, Bora'nın sabrını çoktan taşırdı bile. Buna rağmen yeterince ek sabır gösterdi Bora, bu bayağı takdire şayan!

♠️

Bora, giriş kattaki banyoya girmiş ellerini yıkıyorken, büyük bir hayranlıkla onu izliyordum. Musluğu kapatıp ellerini kurulamak üzere havluyu eline aldığında bakışları bana kaydı ve yüzümde merakla gezinmeye başladı.

Havluyu yerine asmasını bekledikten sonra, aheste aheste ona doğru yaklaştım ve ellerimi kollarına yerleştirip parmak uçlarımda yükseldim. Dudaklarına minicik bir öpücük kondurup biraz geri çekildiğimde, gülümseyerek beni izliyordu. Oysa ben, aynı dün gece, üst kattaki banyoda yaptığı gibi beni kucaklamasını ve tutku dolu dudakları boynumda dolaşırken beni odaya taşımasını istiyordum.

Bora'nın gülümseyerek gözlerimin içine bakmaya devam ettiği altıncı saniyede yeniden dudaklarına yöneldim. Ve bu sefer dudaklarında, onun da aklına, aklıma gelen fikri sokmak için biraz fazla oyalandım.

Yeniden gözleri gözlerime değdiğinde daha fazla gülümsemişti. "Çıkmam lazım Nazlı," dedi.

"Hiç yakışmıyor ama ağzına böyle sözler!" dedim sitemle. Kaşlarımı bile isteye çatarak gözlerimi gözlerinden ayırmadım ve gömleğinin düğmelerini çözmeye başladım. Yine kudurdun Naz!

"Gerçekten çıkmak zorundayım," dedi. Ellerim altıncı düğmesindeyken, parmak uçları düğmeyi kavradı ve geri ilikledi. Kaşlarım şaşkınlıkla havalanırken, onu mazur görmemi istercesine bana bakıyordu. Çözdüğüm tüm düğmelerini büyük bir azimle iliklediğinde yüzümü avuçları arasına aldı ve dudaklarıma güçlü bir öpücük kondurdu.

Gözlerimde sorun olmadığına dair bir işaret arıyordu fakat ona istediğini vermeyecektim.

Üzerimdeki atleti bir çırpıda çıkarttıktan sonra, parmaklarım sütyenimin kopçasına gitti. Bora'ya arkamı dönerek duşakabine doğru yöneldim. Sıkıntılı nefes sesi kulaklarıma çarptığında, şortumu çıkarttım.

"Görüşürüz akşam," dedim ve duşakabinin içine girdim. Vücudumda hiçbir şey kalmadığında Bora'ya son bir bakış attım. Sertçe yutkunurken kolundaki saate bakıyordu. Duşakabini kapatmak üzere elim buzlu cama gittiğinde ise Bora biraz evvel iliklediği düğmelerini çözmeye çalışıyordu.

♠️

Continue Reading

You'll Also Like

1.6M 116K 28
Onların kaderi yıllar önce yaşanmış tek bir gece sayesinde birleşti. Bir anda karşısına çıkan ve peşini bırakmayan Atmanlı aşireti genç kızın bütün s...
819K 45.8K 37
Evin ise yediği tokatın şiddetiyle yere düşmüştü. Dudağının kenarı yeni bir darbe alırkende Kazım Ağa saçlarından koparırcasına tutup Evin'i kaldırmı...
3.1M 157K 66
Hayatı boyunca kimseyi sevmemiş, tek derdi vatan, bayrak ve ülkesi olan asker ile hiç sevildiğini hissetmemiş, kalabalık içinde yalnızlığı hisseden b...
3.6M 225K 81
* Siz: Ay acaba lamalar uçsa nasıl olurdu? Siz: Düşünsene, kafana tıpkı martının sıçması gibi tükürüyorlar. Siz: Çok komik olmaz mıydı? ÜSĞĞDDĞSPDĞPF...