Ejderha Kız 4; Kan Kehanetleri

By MerMirAy

57.4K 4.3K 1.1K

Kehanetler, hepsi aslında gerçekleşecekti. Şu ana kadar gerçekleşen sadece başlangıç kehanetiydi. O da adı üs... More

1. Bölüm
2. Bölüm
3. Bölüm
4. Bölüm
5. Bölüm
6. Bölüm
7. Bölüm
8. bölüm
9. Bölüm
Kross-Over #EjderhaKız #GizemliYolcu
10. Bölüm
11. Bölüm
12. Bölüm
13.Bölüm
14. Bölüm
15. Bölüm
16. Bölüm
17. Bölüm
DUYURU
18. Bölüm
19. Bölüm
20. Bölüm
21. Bölüm
22. Bölüm
23. Bölüm
24. Bölüm
25. Bölüm
26. Bölüm
27. Bölüm
Duyuru
28. Bölüm
29. Bölüm
30. Bölüm
31. Bölüm
32. Bölüm
33. Bölüm
34. Bölüm
35. Bölüm
36. Bölüm
37. Bölüm
38. Bölüm
39. Bölüm Fragmanı
39. Bölüm
40. Bölüm
41. Bölüm
42. Bölüm
43. Bölüm
45. Bölüm -Final Part 1-
45. Bölüm -Final Part 2-
45. Bölüm Final Part-3
45. Bölüm Final Son Part

44. Bölüm

880 61 13
By MerMirAy

Hi ejderha okuyucularım. Nasılsınız? Şu sıralar bütün hayatım İngilizce olduğu için her şeyi İngilizce görmeye, duymaya, yazamaya ve konuşmaya alıştım. Türkçe yazınca kendimi garip hissettim. Neyse. Bölüm uzun süreden sonra geldiği için üzgünüm. İşlerimi halletmeye çalışıyorum haftaya son sınavım var, 7 sinde ise ana EPE sınavım var, onu geçersem hazırlığı geçtim demektir. Uğraşıyorum yani. Umarım geçerim ya. Korkuyorum. Neyse. Size iyi günler, yb yi ancak haftaya hafta sonu gibi yayımlayabilirim. Garip bir cümle oldu. Neyse hepinize fesatlı günler dilerim. Röportajımızın ikinci kısmını da buraya kokuyorum. Merak etmeyin kitabın bitmesine 2-3 bölüm kaldı ve bu sefer eminim. Ama yine de merak ediyorum. Her kitapta son bölümleri part part yayımladım. Bunda da öyle yapayım ister misiniz? Yorumlarınızı bekliyorum iyi okumalar.

Not: Melisa'dan sıkılmışlar için iyi haber şu ki bölümün diğer yarısı Mert'in ağzından. İyi okumalar tekrar. Seviliyorsunuz.

Melisa

Nefes almak ne kadar kolaydı? Bildiğiniz bilinçsizce yaptığınız nefes alıp verme olayını soruyorum. Hani bazen heyecanlandığınızda, korktuğunuzda aniden nefesiniz kesilir ya, işte o nefesi soruyorum. Herkes nefes almanın çok kolay olduğunu düşünür değil mi? Ne kadar gariptir bir cana nefes vermek, anne olmak. Ama konumuz anne olmak veya olmamak, olamamak değil, konumuz herkesin kolay sandığı o nefes alıp verme olayının Miray'ın bedeninde gördüğüm kadarıyla ne kadar zor olduğuydu. O nefes alamadıkça ben boynumu tutuyordum. Herkes ona yardım etmeye çalışıyordu. Ama kimsenin yapabileceği bir şey yoktu. Onun yerine Miray sanki herkesten kaçmak istiyor gibi herkesi ittiriyordu. Sanki bununla kendisi savaşmak zorundaymış gibiydi ama gözleri sanki bir şey yapmamız için yalvarıyor gibiydi de. Bedeni farklı tepki verirken gözleri farklı tepki veriyordu.

Durun hızlı gittim. Bu duruma nasıl geldiğimizi kısaca (!) açıklayayım. En son hatırladığınız gibi ben, salak Talha ve Miray'a benzeyen Masal ile revirlerin olduğu yere gidiyorduk. Ama Masal garip bir şekilde bir süre sonra kaybolmuştu. O an acaba Miray'a kötü bir şey olmuş olabileceğini düşünüp geri dönmek istedim ama Talha, o iyi dedi ve beni gitmeye zorladı.

Kalbimin çarpıntısından nefes alıp vermeyi unutmuştum. Aklımda kalbim de Miray'daydı.

"Beni neden kendi halime bırakmıyorsunuz ki?" diye sinirle Talha'ya çıkıştım. Gerizekalı beni kaçmaya kalacağım diye kırık olmayan kolumdan tutmuş resmen sürüklüyordu.

"Melisa, sınırlarımı zorlama, az önce kaçmaya çalışmanı unutmadım. Ayrıca seni kendi haline bırakaydık da kangrenden öleydin." dedi sinirle beni çekerek.

"Ah!" dedim numaradan.

"İyi misin?" deyip durdu Talha.

"Biraz daha yavaş sürüklersen iyi olacağım. Ya da şöyle yapalım." dedim sinirle ve kolumu elinden kurtardım. Tekrar kolumu tutmaya çalışınca da elini tutup onu yere yatırdım.

"Beni rahat bırak. Kendim giderim. Gidip Miray'a bak." dedim sinirle ve revirlere doğru ilerlemeye başladım.

"Yalvarırım Miray iyi olsun. İyi olursa o berbat yere geri döneceğim. Veya burada kalmayacağım söz veriyorum. Sadece ne Miray'a ne de Masal'a bir şey olmasın." dedim içimden. İlerledikçe kolumun ağrısı artıyordu. Ama bu benim umurumda bile değildi.

Gitmeden önce Talha'nın, Mekrus'un dediklerini bana sormamasını istiyordum sadece. Zaten Miray uyanacaktı ama o biraz olsun iyileşene kadar burada az da olsa vakit geçirmek istiyordum.

Birkaç adım kalmışken revirlere bedenimdeki diğer acıları hissetmeye başladım. Dayanmalıydım. Ben ne acılara dayanmıştım bu muydu sorun? Birkaç adım sonra aniden biri beni havaya kaldırdı. Refleks olarak saldırı durumuna geçmiştim.

Ama ben vuramadan beni kucaklayan kişi beni zapt etti ve, "Şimdi de bana saldırmak için zaman mı kollamaya başladın?" dedi Talha'nın sesi.

"Salak. Aniden gelince oldu işte. Şimdi beni indir. Kendim gidebilirim." dedim sinirle. Hızla zihnimi kilitledim. Giremesin diye.

"Yürüyüşünden belliydi kendinin gidebileceği." dedi yüzünü yüzüme yaklaştırarak.

Hızla kendimi geri çektim. "Sen neden dediğimi yapıp Miray'ı kontrole gitmiyorsun?" dedim sinirle.

"Sence ben her dediğine uyan bir kedi yavrusu muyum? Seni böyle bırakıp gideceğimi mi düşündün gerçekten?" dedi bana bakıp gözleri parlayarak gülerken.

"Bir zaman her dediğime uymuştun, kedicik." dedim yüzümde şeytani bir sırıtışla. O anda bir yanda da kedileri sevdiğimi öğrendiği için mi böyle demişti acaba diye de düşünüyordum ama kesin tesadüftü.

"Bir zaman değil, her zaman uymaya hazırım ben." dedi Talha gülerek ama bana değil direk karşı tarafa bakıyordu ve biz revire yaklaşıyorduk.

"Demek ki dediğin gibi her zaman değilmiş. Az önce uymadın mesela." dedim onu izleyerek.

"Durum senle alakalı olunca ilk sen geliyorsun, emirlerin değil." dedi bana kaçamak bir bakış atarak. Kızarmış mıydı o?

"Miray, kraliçen ama, o herkesten önce gelmeli."

"Bir zamanlar öyleydi, hala öyle ama şu an onun yanında güvenebileceğimiz ve kötü bir şey olursa haber verecek kişiler var. Bu yüzden ilk sen geliyorsun." dedi tekrar bana kaçamak bir bakış atarak.

Ben ise bir şey demedim bu sefer. Ona takılı kalmıştım. O an her şeyi, yaşadıklarımı, acımı, yapmam gerekenleri unutup onu izledim. O an içime çektim kokusunu, görüntüsünü, renklerini,... Miray'ın neden hep Mert'in kucağında kalmak istediğini anlamıştım. Yüzü biraz kızarmıştı, sanırım yaptığı itiraf yüzünden ama ona karşılık veremezdim. Başka bir yıkımı ne kaldıracak gücüm vardı, ne de isteğim. İsteğim çok azcık olabilir tabi ama onu hiç işe bulaştırmayalım. Ayrıca gidecektim, ona cevap veremezdim.

"Ayrıca onlar sen gibi zihinlerini kilitlemiyorlar Melisa Hanım." dedi Talha aniden bana dönüp. "Sen beni mi izliyorsun?" dedi gülerek Talha.

"Ne alakası var? Dalmışım." dedim sinirle. "Hastayım ben, kolum kırık görmüyor musun? Nerede artık bu revir git git bitmedi." dedim sinirle.

"Vardık. Rahat dur. Canını acıtacaksın." dedi gülerek.

Gerçekten birkaç adım sonra revire girmiştik. Kapıdan girdiğimiz an, "Sinirlenince çok güzel olduğunu söylemiş miydim?" dedi salak.

Ve ben daha ona dönüp cevap veremeden beni yatağa oturtturdu. Ben daha neler olduğunu algılayamadan bir kadın gelip beni muane etti ama Talha hala karşımda olduğu için biraz algılarım kapanmıştı. Bana endişe dolu gözlerle bakıyordu. Bir an onun eşi olduğumu düşündüm, çocuklarımız olduğunu ama kalbimde ve beynimde yankılanan gerçekle gerçekliğe geri döndüm. Ben asla anne olamazdım, ben asla aile sahibi olamazdım.

"Kolumu yerine takın, biraz ağır kesici verin, yaralarıma iyileştirici ateş sürün, bu bana yeter." dedim hızla bakışlarımı Talha'dan çekip.

"O zaman sizi bayıltalım- "

"Hayır, kaybedecek zamanım yok. Bunu hemen şu an yapın." dedim sinirle.

"Dayanabileceğinizden emin misiniz?" diye sordu doktor dikkatle.

"Evet, yapın şunu." dediğim anda doktor kolumu eline aldı ve kırılan yerden yerine yerleştirdi.

Ama benden tek ses çıkmadı. Çünkü bu acı hiçti benim için. O yaratık birçok yerimi kırıp yanlış yerleştiriyordu. Bu onun yanında hiçti bana göre.

"Bunu hallettiğimize göre, diğer yaralarım için de bir şeyler verirseniz hemen gidebiliriz." dedim asabice.

Kadın bana inanmayan gözlerle bakıyordu. "Tamam." dedi sonra ve gitti. Talha da bana hem inanmayan hem de şüpheci gözlerle bakıyordu.

"Ağzını açarsan o dilini kopartırım. İşimizi halledip hemen Miray'ın yanına gidiyoruz." dediğim an itiraz etmeye kalktı ama onu elimi kaldırıp susturdum. "Dediğimi yapacağız Talha. Yeterince dediklerini yaptım. Kendi aklım var. Ayrıca kendi güçlerim. Herkesten, Miray hariç, Ateş'le 3 kat hızlı iyileşebiliyorum. Bu nedenle çeneni kapa ve dediklerimi yapalım. Miray iyileşince söz kendime vakit ayıracağım." dedim hızla. Buradan uzakta o vakti kullanacağım.

Bu arada Talha bana sinirle bakmaya devam ederken -dediklerimle de çenesini kapatmışken- etrafımızdakileri fark ettim. Biraz ileri de sanırım Warlon ve Raylon vardı. Birkaç adam daha buradaydı. Şu Mekrus'un pencereden attıkları. Raylon'un sesi bizden çok uzakta odanın diğer ucunda olmalarına rağmen bize kadar geliyordu.

"Onu, o lanet pislik yaratığı öldüreceğim, dilimlere ayıracağım o pisliği." diye yüksek bir seste konuşuyordu Raylon (!).

"Aşkım sakin olur musun? Ben iyiyim. Hem o durum çoktan halledilmiştir bence. Baksana etraf sessiz." dedi Warlon ve gördüğümüz kadarıyla yatağının etrafını sinirle adımlayan Raylon'un elini tutup onu durdurdu. Gördüğüm kadarıyla Warlon'un yüzünde birçok kesik ve morluk vardı. Sesi de yorgun çıkıyordu.

"Sen bu durumuna mı iyiyim diyorsun? Yüzünden 42 tane cam parçası çıktı. Vücudunu saymıyorum bile. Her biri biraz daha içeri girseymiş ölüyormuşsun." dedi sinirle Raylon. Sonra eğildi ve saçlarını okşarken Warlon'un, "Sensiz ben bu gezegende, bu evrende ne yapardım? Nasıl yaşardım?" dedi ağlayarak.

"Bir süre yas tutup hayatına devam ederdin, muhtemelen başka birine aşık olurdun." dedi Warlon gülerek.

"Salak. Hayatta öyle bir şey yapmazdım." dedi gülerek Raylon ve uzanıp öptü Warlon'u. Gözlerimi kaçırmak, bu özel anı izlememek istedim ama beni çekiyordu.

"Biliyor musun seni ilk defa bu kadar sinirli gördüm." dedi Warlon gülerek.

"Ben sevdiklerime bir şey olmasına dayanamam." dedi Raylon.

Onlar konuşmaya devam ederken biri ben farkında olmadan gelip kırık kolumu sarmış, yaralarıma ateş kremi sürülmüştü bile.

"Gidip onlara güzel haberi ver." dedim Talha'ya bakarak. O ise bana sanki ilginç bir yaratığı inceliyormuş gibi bakıyordu.

"Buradan biraz bağırarak da söyleyebilirsin." dedi.

"İnsanlar rahatsız olur mal. Revirdeyiz. Git de söyle işte." dedim sinirle.

"Tamam gidiyorum." dedi ben onu tutup iteklemeye başlarken.

Talha onlara anlatırken ben de biraz uzandım ve odaklanıp Ateş'i iyileşmemi hızlandırmaya odakladım.

Ama içimdeki Ateş'te kötü bir şey vardı hissedebiliyordum. O an bunu düşünmek istemedim. Sadece iyileşmeme odaklandım. Şu an düşünülecek veya halledilecek konu değildi bu.

Ben dalmışken Talha yanında Raylon'la yanıma gelmişti.

"Melisa nasıl oldun? İçeri girerken iyi değildin ama yine de girdin." Dedi biraz ima ile.

"Girmem gerekiyordu. Miray içerdeydi." Dedim hemen. Ben kızarmazdım tamam mı? Kızarmıyordum da.

Raylon bana ima ile bir bakış attı ama umursamadım.

"Duymuşsundur belki Can, o pisliği hakladı. Hem de ne haklama." Dedim hemen.

"Biliyorum Talha Komutan anlattı." Dedi Raylon gülerek.

"Sen de mi Raylon?" dedi Talha oflayarak.

"Neyse biz Miray'ın son durumunu görmeye gideceğiz. Gelmek ister misin diye sormama gerek yok sanırım. Ben kötü bir şey olursa haber veririm sana merak etme yine de. Hadi sevgilinin yanına git. Geçmiş olsun dileklerimi de ilet lütfen." Dedim gülümseyerek. Raylon'da gülümseyip Warlon'un yanına gitti.

Sonra yataktan kalktım ve yürümeye başladım. Yaralarım acımıyordu ama Talha zorla koluma girip, "O kilitli zihninle mi haber vereceksin Raylon'a Melisa? Çok merak ediyorum." Dedi ima ile.

"Hiç senle uğraşacak havada değilim Talha. Bir an önce Miray'ın yanına gitmek istiyorum." Dedim sinirle. Ve bu sefer de benimle didişmeden sessizce yürümeye devam ettik.

Mert

Hayatımızın gözlerimizin önünden film şeridi gibi akıp gittiğini söylerler ölürken. Ama bu bana şu an o lanet odada Miray'ın uyanması veya herhangi bir hareketlilik için dolaşırken oluyordu. Bunun neresi adildi? Onu o kadar sevmem, onun beni sevmesi mi hataydı da, sürekli böyle cezalandırılıyorduk? Daha ne kadar sürecekti veya daha ne kadar böyle olay yaşayacaktık? Yetmemiş miydi çektiklerimiz?

Ama konuya buradan başlamak biraz hata olur. O lanet odada, lanet oda dediğime bakmayın orası bizim odamız, dönüp durmaktan başka bir şey yapmıyordum. Zehir Miray'a enjekte edilmişti. Bize sadece bekleyip sonucu görmek kalıyordu

"Lanet olsun, bu ne kadar sürecek?" dedim sinirle Efe hocaya.

"Bilmiyorum daha önce hiç bu durumu yaşamadım." Dedi durgunca.

"Ben yaşadım." Dedi solgun bir ciltle annem.

"Ne kadar sürdü peki?" dedik Can'la aynı anda.

"Çok sürmedi-" dediği anda bir an mutlu oldum. "Ölmesi." Dedi içinden sessizce.

O an kalbime bir taş oturdu. Dediğini duymuştum.

"Ne demek ölmesi? Siz dalga mı geçiyorsunuz bizimle?" dedi sinirle Esra. Rüzgar hızla onu tutup sakinleştirmeye çalıştı.

"Kimse bir şey demedi. Siz burda çok kalabalık duruyorsunuz. Belki ondan uyanmıyor." Dedi Efe Hoca komik bir ciddiyetle ve bizi itekleyerek odadan.

"Çok komiksiniz biliyorsunuz dimi hocam?" dedi Melek alayla ama kapı çoktan kapanmıştı arkamızdan.

"Neyse gençler. Herkes burada beklemesin. Ben ve Mert burada bekleriz. Hepiniz yorgunsunuz. Odalarınıza gidip dinlenin." Dedi Can sakince kontrolü ele alarak.

"Sen kafayı mı yedin? Miray bu durumdayken bizim odalarımıza rahatça gidip dinlendiğimizi düşünebiliyor musun?" dedi Esra sinirle Can'ı iterek.

"Sakin ol Esra. Sadece iyiliğimizi düşünüyordu." Dedi Melek hemen araya girip.

"Söyledikleri çok mantıksız." Dedi Rüzgar da sinirle sevgilisine hak vererek.

"Gidip dilenin. Yaralarınıza baktırın. Yaralarınızı saklamaya çalışıyorsunuz ama ben her şeyi görürüm. Gidip yaralarınıza baktırın. Melek canım sen de onlarla git. Başlarında biri olsun." Dedi Can sakince.

"Gitmeyeceğiz. Bizim yaralarımız Miray'ın yarası kadar ağır değil. Yani bekleyebilirler." Dedi sinirle bileklerini ovuşturarak.

"Bileklerini biraz daha ovuşturursan kıracaksın. O taktıkları şey size alerji yapmış olmalı. O nedenle kaşınıyorsun. Belki de sizi zehirlediler bu nedenle hemen gidip kendinize baktırıyorsunuz." Dedi Can tekrar sinirle.

Ben ise bütün bu olan biteni biraz ilerideki kırmızı koltuğa oturmuş izliyordum. Hiçbir şey umurumda değildi. Miray'ın ölecek olması durumu, düşüncesi beni yiyip bitiriyordu.

"Tamam, gidiyoruz." Dedi Melek ve Esra'yı da, Rüzgar'ı da kolundan tuttu. Esra direndi ve Can'a dönüp, "Sadece alerji veya zehir olup olmadığına baktırıp hemen geleceğiz. Bunu unutma." Dedi sinirle.

"Sadece gidin ve yaralarınıza baktırın yeter. Bir de burda sizi düşünmeyelim." Dedi sakince. Melek, Can'a öyle bir bunu sana ödeteceğim bakışı attı ki, sanırım görmeyen biri bile algılardı. O kadar güçlü bir bakıştı.

Esra Can'a sinirle baksa da bir şey demedi ve biraz şaşırmış Melek ve Rüzgar'la yürümeye başladı.

Bana döndüğü anda, "Kus içindekileri hazırım." Dedi sakince karşıma geçerek.

"Ne kusacağım sana? Ne yaptın ki?" dedim düşünmeden. "Şu an düşündüğüm tek şey Miray'ın da Masal'ın da yaşaması." Dedim sakince.

"Neden bu kadar sakinsin?" dedi Can merakla yanımdaki diğer kırmızı koltuğa oturarak.

"Acı çekiyorum, bunu biliyorsun, her Miray'a bir şey olduğunda bir yanım, ruhumun bir kısmı kayboluyor, bu acıdan dolayı. Artık yoruldum. Kalbim yoruldu. Tek dileğim, Miray'ın ve kızımın yaşaması. Sonra sadece uzanıp onları izleyeceğim. Miray'ın o güzel nefes alan vücudunu izleyeceğim." Dedim ellerime bakarak.

Bir süre sadece ellerime baktım. Miray'ın bayıldığı ellerime. O anda neler olduğunu hatırladığım gibi ayağa fırlayıp Can'ı sinirle ayağa kaldırdım.

"Sen neden Miray o kadar kötü duruma gelmemişken onu kurtarmadın? Neden yapmadın? Efe hocayla mı anlaştınız yoksa?" dedim sinirle. "Belki sen daha önce hareket etseydin Miray daha kötü olmadan onu kurtarabilirdik." Dedim onu sarsarak.

Gözlerinde donuk bir bakışla, "Biri dedi. Adının gücünü kullan diye, ses sanki tanıdıktı, ama tanıdık da değildi, ama dediğini yapmam lazımmış gibi hissetmiştim. O ara Efe Hoca da gelmişti ve benim beynim o sesin dediklerini tekrarladığımda Mekrus'un erişemeyeceği bir düzeyde açılmıştı. Bu nedenle Efe hocayla konuşabilmiştik. Ama neden o anda? Nasıl bir ismin gücü olabilir ki?" dedi merakla Can.

"Eski zamanlarda, cadılar insanları lanetlemek için onların adlarını kullanırlarmış." Diye bir ses geldi arkadan. Arkama dönüp baktığımda Selina oradaydı.

"Vay, vay Selina teyzeye bak sen." Dedim sinirle. "Sanırım en son iş bitince gelmeye karar verdiniz." Dedim sinirle.

"Mert, emin ol istemediğim için gelmiyordum değil, kısa bir an için buradayım. Can isminin gücünü keşfetmene sevindim ama asıl önemli nokta onu nasıl kullanacağın, onu Miray'a karşı kullanırsan, emin ol o Ateş seni öldürür. O öldürmezse ben öldürürüm." Dedi sinirle Melisa. Sanki başka bir yerde bunu yapan veya yapmayı düşünen benle karşılaşmıştı da onu dövemeyeceği için benden hırsını çıkarmak istiyor gibiydi.

"Tamam, anladım." Dedim sinirle. Mert haklıydı, ne kadar gerçek bir sebebi olsa da bize hiç olmazsa sebebini söyleyebilirdi.

"Birkaç bir şey söyleyip gideceğim. Can her gördüğüne adını söyleme, bunu kullanarak sana farklı bir şey yaptırabilirler. Senin adının ucunda Miray var unutma. Ona göre davran. Eğer Miray uyanırsa, şu şiiri hatırlayın,

Bir cana hayat vermek için,

Önce kan, sonra Ateş gerekir Ejderha Dünyası'nda.

Ama eğer siz en güçlü Ejderha Kraliçe'yseniz,

Canlanmak için daha çok şeye ihtiyacınız vardır.

Belki de sizin ölümünüz olacak bir şeye,

Ama bu size aynı başkalarına sağladığı gibi

Onunla nefes almanıza imkan verebilir." Dedi ve sustu Selina.

"Bunun anlamı?" dediği anda Can, Selina, "Benim artık gitmem lazım. Can ayrıca aldığın kitaplara bakman gerekecek, kısa sürede onları incelemeye başla. Mert'in elindeki ize de o elinizdeki kitap yardımcı olacak dikkatli okuyun. Ayrıca şu an belli etmiyor ama Mert o eli yüzünden çok acı çekiyor." Dedi son kısmı fısıldayarak.

"Dediklerini duyuyorum. İki sağlam kulağım var Selina. Hadi gideceksen git." Dedim sinirle. Selina da güldü ve bir şeyler mırıldanıp gitti.

Dedikleri doğruydu, ama sadece bir elim değil, iki elim de ağrımaya başlamıştı. Acı vardı ama dayanılmayacak gibi, beynimdeki düşünceler yüzünden ağrıyan kalbim kadar acı verecek kadar değildi.

O anda karşıdan Talha ve Melisa geliyorlardı. "Gördük ki, Can Bey yapacağını yapıp hükmünü geçirmiş yine. Esra köpürüyordu." Dedi Melisa gülerek. Ama onun bu hareketlerine rağmen acı çektiğini hissedebiliyordum. Benim gibiydi o da.

"Evet, hallettim." Dedi dalgınca Can. "Dediği şeyi anlamadım." Dedi Can biraz sinirle.

"Kim ne dedi ki?" diye sordu merakla Talha.

Az önce olanları kısaca açıkladım. "Bu nasıl oldu? Onun yasağı var." Dedi Melisa şaşkınca.

"Ne yasağı?" dedi Can hemen merakla.

"Bir tür yasak işte, bunu size söyleyemem. Yasak." Dedi Melisa sakince.

"Yasağın bir açığını bulmuş olmalı ki, geldi ve bize ipucu verdi." Dedi Can sinsice.

"Ateş ve kan, onunla her zaman uyanır Miray." Dedi Talha sakince.

"Ama ya bu sefer uyanmazsa? Bu şey önceki metot işe yaramazsa diye." Dedi Can düşünceli bir şekilde.

"Ama ne diyor ki? Anlamadım ben." Dedi Melisa sinirle ben ise sinirle etrafı adımlamaya başlamıştım.

"Zehir yüzünden olmalı." Dedim aniden. "Bu nedenle kan veya Ateş işe yaramayacak. Çünkü bu zehir onları da zehirleyebilir. Bu da sadece Miray'a değil, onun kanına sahip kişilerin hepsini etkiler." Dedim yürümeyi bırakıp. Çok mantıklı görünen bir açıklamaydı.

"Lanet kan." Dedi Can sinirle.

"Burada Ejderha-insan var Can, biraz daha düzgün konuşsan diyorum." Dedi Melisa.

"Özür dilerim." dediği anca Can kapı açıldı ve annem ağlayarak çıktı.

"Anne?" dedim gözlerim dolmaya başlarken. Olabilir miydi? Ölmüş müydü? Ruhum, kalbimin yarısı, çocuğumun annesi,...ölmüş olabilir miydi? Annem ise cevap vermiyor sadece ağlıyordu.

"Annen çok duygulandı. Masal konuştu da. Miray iyi. Uyandı. İkisi de iyiler." Dedi Efe Hoca gülümseyerek.

Annemi yavaşça koltuğa oturtup hızla içeri girdim.

Benim aşkım bir tanem orada yatıyordu öylece. Nefes alıyordu, normaldi. Karnı da yerindeydi. Ama tenin rengi mordu hala.

"Neden ten rengi hala mor?" dedim endişe ile ve yatağa yaklaştım.

"O geçici bir şey, zehrin etkisi, zehri birkaç güne vücudundan atacaktır merak etme." Dedi Efe Hoca sakince.

Yatağa doğru korkarak birkaç adım atmıştım ki, Miray öksürmeye başladı. Korkuyla yataktan kalktı ama elleri kendi boynunu sıkıyordu. Kendisinin nefes almasına izin vermiyordu. Ona yaklaşmaya çalıştığımızda ise kendini hızla geri itiyordu. Yataktan çıkmış balkon kapılarına dayanmıştı ama elleri hala boğazındaydı. Kendi kendini öldürecekti.

"Miray, yalvarırım dur!" dedim.

Vücudu bizi kendinden uzak tutuyordu ama gözleri sanki yardım için yalvarıyor gibiydi.

O anda anladım. Mekrus'tu bu. Miray'ın bedenindeki Ateş'e girmişti.

"Can, adını söyle ve Miray'a dokun." Dedim içimden hızla.

Bana neden dermiş gibi baktı ama sadece yap dedim.

"Ben Mavi Alev Dükü," dedi ve Miray'a elinden çıkan mavi Ateş'le dokundu. Başta bir şeyler oluyor sansak da, Miray'ın suratı gülmeye başladı. Ama şu pis sırıtışlardan. Normal benim ruhumun güldüğü gibi değil.

Can bir süre sonra geri çekildi ve eline baktı. Eli yanmıştı.

Düşün, o şiiri. Onun ölümü olacak bir şeye. O Ateş'ti. Ateş'i de su yok ederdi. Bize su lazımdı. Birilerinin getirmesini bekleyemezdim. Hızla odaklandım ve büyük bir su topu oluşturup onu Miray'a fırlattım. Miray sakinleşene kadar da onu su topunun içinde tuttum. Bir süre havada kaldı. Korkuyordum bir yandan da acaba bu ona zarar verir miydi?

Sakinleştiğinde su topunu yok ettim ama Miray düşmeden onu yakaladım. Yüzünde çok zayıf bir gülümseme vardı. "Alevi canlandırın." Dedi ve bayıldı. Yavaşça onu yatağa yatırdım. Ten rengi hala mordu ama hayattaydı ve nefes alıyordu. Ama yine de korkuyla geri çekildim ve Efe hocanın Miray'ı kontrol etmesini izledim.

"Hemen mumları yakın. Vücudu soğumaya başlamış." Dedi ama beni görünce, "Merak etme sadece biraz soğumuş onu ısıtmamız gerekiyor. Alevi çağırın." Dedi. Ben ne dediğini algılamamıştım. Yine acaba kötü bir şey mi yapmıştım? Bu sefer de ben bilerek mi öldürmüş olacaktım yoksa onu? Kendi ellerimle karımı, ruhumu öldürmüş mü olacaktım?

Continue Reading

You'll Also Like

7.1K 493 18
Y/N: Efendim Loki ne için geldin? Loki: Öylesine canım sıkılmıştı. Ne yani gelemez miyim?
ÜNLÜ By 🤍

Teen Fiction

1.4K 227 3
Oyuncular hazır, sıra gösteride. Hazırsanız başlıyoruz. Not: Eski haliyle hiçbir alakası olmayıp sadece karakter adları aynıdır. İyi okumalar dilerim...
5.9K 900 43
Kitap Şarkısı : Yüksek Sadakat - Katil ve Maktül *** Oyunun adı: aşk, kan ve gül. *** Rekabet ve hırs... Nefret ve aşk... Olimpos parlak dönemleri...
327 51 8
Kendi halinde yaşayıp giden genç kızın huzurlu hayatı, bir gece aniden bilinmeyen numaradan gelen mesaj yüzünden yerini huzursuzluğa bırakır. Bu kişi...